Zaten yasaklanan şeylere şöyle bir bakarsanız aralarından özgürleştirici olanlar mutlaka gözünüze çarpar.
Bisiklet örgütlenmektir. Bisiklete bindiğin anda örgütlendin aslında zaten, bunu fark ettiğin ve sahiplendiğin an hayat, referandum, abidik gubidik yasaklar, siyasi şovlar, bilmem ne o kadar da korkutucu olmuyor. Tabi bu dertler, politize olmuş, 20li yaşlarının ortasında, şehirde yaşayan, mali dertleri pek az olan ‘ben’ için geçerli. Bu dertleri paylaştıklarım şöyle bir tarafta dursun tabi de, ammman bir genellemeye gittiğim sanılmasın.
Bisiklete bindiğin zaman nasıl mı örgütlendin? Şöyle: Bisiklet gruplarına girdin, sohbetlerine bisiklet eklendi, yolda seni gören bir bisikletli sana zilini çaldı selam etti, bisiklet sohbetlerin başladı, turlara katıldın, sosyalleştin, dayanışma halindesin. İşte!
Feminist Bisiklet turu
İstanbul’da bisikletli örgütlenmeler gittikçe çoğalıp renkleniyor. Feminist neşeyi bisikletle çoğaltan bir grup güzel insan, Feminist Bisiklet’in tur çağrısıyla geçen Pazar (26 Mart) İstanbul Kadıköy’de Yoğurtçu Parkı’nda toplandık. Bisikletler süslendi, feminist isyan şarkılarıyla heyecanımızı tazeledik. Yağmur bir durdu, bir bastırdı.
Yaklaşık 70 bisikletli kadın, vakit gelince bağıra çağıra Bostancı yönüne yollandık. Yol boyunca nelere “hayır” dediğimizi etrafımızdakilere bildirdik. Bu kadar kadınla birlikte olmak, neşeyle birlikte hareket etmek bana güç verdi.
Örgütlenmek iyileştirir, özgürleştirir ve güçlendirir
‘Örgüt’ kullanması zor bir kelime. Yasada suçu sayfalarca belirlenmiş. ‘Örgütten yatan’, ‘örgüt aldı onu’ deyimleri herkesin bildiklerinden. Korkutucu, tehlikeli, yasak, suç… Böyle zor bir kelimeyi ‘dayanışma’ veya ‘işbirliği’ adına kullanmak epey zor. Kelimelere yüklenen anlamlar her zaman adil değil.
Birlikte olmanın güçlendirmesi var olan sistemin -hani şu çevremizi saran, büyük kararlar alan, nasıl yaşayacağımızı söyleyen- işine gelmez. Sistem birey kalmamızı ister. Ekolojik mücadeleyi bile bir fırsat haline çevirmiştir sistem. Organik gıda tüketip, bisiklete binmeyle içimizi rahatlattığımız, bir de bunlara sistemin biçtiği hayli yüksek değerleri ödediğimizde zaten fedakârlık yapmış olduğumuzu düşünür rahatlarız. Bu fikri Zizek’ten duydum:
“Egemen ekolojik söylem sanki a priori Dünya Ana’ya karşı suçluymuşuz, borçluymuşuz gibi sürekli bir ekolojik süper ego basıncı altında bizi sorguya çekiyor: ‘Doğa Ana için bugün ne yaptın? Kullanılmış kâğıtları geri dönüşüm için öngörülmüş çöp kutularına attın mı? Şişeler, içecek kutuları? Bisikletle ya da toplu taşımla gitmek yerine arabanı mı kullandın? Pencereleri açmak yerine klimayı mı kullandın?’
Böyle bir bireyselleştirmenin ideolojik amaçları açıktır: Kişisel vicdan hesabı yapmakla meşgulken, sanayi uygarlığının bütünü için daha sağduyulu sorular sormayı unuturum. Bu suçlama girişimi kolay bir kaçamak yol da bulur: Geri dönüştür, organik ye, yeni enerji kaynakları kullan vb. Vicdanımız rahat, yolumuza devam ederiz.”
Sadece bisiklete binmekle olmaz diyor yani, örgütlen. Etrafını sahiplen, çünkü tek başına barışı yakalayamazsın.