Oy gizli, haber kutsal, yorum hürdür.
Bu soru, geçenlerde bahsettiğim “Derin Devlet” adlı kitapta soruluyor.
Mayıs 2005 basımlı kitapta, Cem Küçük’ün sorduğu sual tam olarak şöyle: “Amerika’nın asıl hedefinin İran olduğu herkesin malumu. Size göre, Amerika İran’ı nasıl yıkmanın hesaplarını yapıyor? İsrail kaynaklı yayınlarda da bu sıkça vurgulanıyor.”
Merhum Ömer Lütfi Mete’nin, günümüze ışıldak tutan, TARİHÎ ve HAYATÎ cevabı: “İran’ın bölünmeye çalışıldığı kanaatindeyim. Güney Azerbaycan’ı İran’dan koparıp İran’ı bir kan gölüne çevirmeyi düşünüyor olabilirler. İran’da bir Azerî-Fars çatışması çıkarmak kolay değil. Bunun için TÜRKİYE’Yİ İKNA ETMEK, AZERBAYCAN’I KULLANMAK GEREKİYOR. Dolayısıyla bu üç ülkeyi ateşin içine atmak gerekiyor. Bu oyunu sonuna kadar oynayacaklar, çünkü bu projeye inanmış bir takım Türkler ve Azerîler mevcut. Güney Azerbaycan’ın İran’dan kopmasının Türklük için iyi olacağını düşünüyorlar. Ne zaman iyi olur? Gerçekten de demokratikleşme, özgürleşme süreci var olduğunda; bir ülkenin, bir süper gücün denetiminde değil… Bugün İran’ın istikrarsızlığını istemek, doğrudan doğruya Türkiye’nin istikrarsızlığını istemek demektir.
Emre Çetin Blog'dan
Dünyada hiçbir ülkede büyükelçilik basılıp da orada çalışanlar rehin alınmamıştır. Bu asla ahlâki bir tavır değildir. Ama İran bunu yapmıştır. 3000 yıllık İran tarihinin en büyük ayıbı budur. Dolayısıyla ben Amerikalıların İran düşmanlığını son derece anlayışla karşılıyorum. Ama bunu abartmaları ayrı bir şeydir. Hatta muhtemeldir ki, şöyle dahi komplo kurulabilir: Tahran Büyükelçiliği baskınını Amerika önceden haber almış ve bir bakalım iyi mi yoksa kötü mü olacak demiş olabilirler. Nitekim küresel yayılma kararının içindeki Amerika’nın –Thomas Barnett’in deyimiyle- bağlantısız kalmak isteyene tahammülü yok. O yüzden Amerikan Büyükelçiliğine yapılan baskın olmasaydı bile, Amerika İran’ı kara listeye koymak için başka bahane bulurdu. En kötü ihtimalle, o olmasaydı, kendisi bir sivil uçağı vurdurur, onu İran’ın hayalî tetikçilerine mal eder ve Libya’ya yaptığı gibi İran’ı da haydut devlet ilan edebilirdi.” (S. 97-98)
Bence, metindeki her cümle tekrar tekrar okunup değerlendirilmeli… Her biri ayrı ayrı önemli ikazlar içeriyor. İnsanı ürküterek düşündürüyor.
Hele, bunu Suriye’de 6 yıldır yaşananlar ışığında ele alınca!
Son cümleye ince dikkat; ABD, kendisi bir sivil uçağı vurdurup hasmını “haydut ilân edebilir.” En son İdlip’te yapılan “kimyasal saldırı” tam da bu olmasın!
Öte yandan, herkes diyor ki sıra İran’a geliyor. Peki, İran nasıl “halledilecek”? Cevap yukarıdaki metinde çok net: Üç ülke, Türkiye,İran, Azerbaycan “ateşe atılacak”!
Elbette kendimizi ateşe attırmamak için her türlü direnci göstereceğiz. Bunun yolunun çok uyanık olmaktan, üstün bir idrak ve bilinç sahibi olabilmekten geçtiğini görüyorum. Üç ülkeyi ateşe atmamak için, her şeyden evvel, Suriye’deki yangının söndürülmesi gerektiğini anlamamız gerekiyor.
Suriye’de ateş nasıl söner?
Amerika ve İsrail orada ne istiyorsa tam tersinin yapılmasıyla…
Bütün olayları o şuurla takip etmek ve o şuurla icraatlar yapabilmekle!
x x x
Günün çizgisi, Twitter’dan…