DOST...

Özgür DENİZ - 11.07.2017

Bendeniz; hiçbir şekilde, herhangi bir ayrım yapmadan, tüm dostlarına değer veren ya da değer verme çabası içinde olan, her zaman da ve zemin de dostlarının saygınlıklarını gözeten, dostlarını toplum içinde rencide etmekten imtina eden ama çıkarları için değil dosta ve dostluğa verdiği değere binaen bu şekilde davranan bir insanım. Bu durum; bir duyuş, bir bakış, bir görüş, bir seziş, bir duyumsayış olmuş artık bendeniz için. Ki, hayatımı hiçbir zaman çıkarlarıma göre dizayn edecek basitlikte olmadım, olmam, o kadar düşmem. Bu meyanda dostlarımın kölesi de değilim ve olamam. Zaten gerçek dost, dostunu özgür bırakan ve onun hayatına müdahale etmeyendir. Aksi takdirde kesinlikle ve kesinlikle dostluk yoktur ve olamaz. Çünkü gerçek dostluk; yücedir ve özgürlüğün çocuğudur. Bu bir hayat tarzı olmuş artık bendeniz için. Dostlarıma karşı kullandığım dile sonsuz dikkat ederim. Onların da dikkat etmelerini beklerim, elbette ve kesinlikle. Zira dostlukta, mütekabiliyet esastır, tıpkı hürriyet gibi. Dilimin, hiçbir zaman düşüncemden önce harekete geçmesine müsaade etmem olabildiğince. Bilirim ki, düşünmeden edilen bir söz, çok büyük nedametlere neden olabilir. Çünkü bir dost kalbi kırdığım zaman geceler cehennem oluyor, ruhumun üzerine ateşten bir dağ çöküyor sanki. Hatta bu bir dostta değil, herhangi biri olsa da değişmez. Çünkü insan, insandır. İnsanı, insan olarak görürüm ve insan, öncelikli ve önemlidir bendeniz için. Bir kalbi kırmam da çok kötü oluyor, nefsime yenik düşüyorum. Kalp kırmayı sevmediğim ve hiçbir kalp kırmadığım ya da kırmamak adına zorlu bir direniş pozisyonunda olduğum için, kalbim kırıldığı zaman çok ekstrem tepki gösteriyorum. Bendeniz hiçbir şekilde yanlış yapmazken ya da yanlış yapmamak adına kendi içimde zorlu ve amansız bir kavga verirken, her an kendimi otokontrole tabi tutarken ve bu bilinirken, nasıl olurda bir dostum bana yanlış yapıyor diye düşünüyorum galiba ve tepkim de bu yüzden ekstrem oluyor. Bunu elbette doğru bulmuyorum ama nefis işte yenik düşüyorum. İnsanım! Bunu bir bahane olarak öne sürmüyorum ve böyle bir öne sürme durumundan da zerre hazzetmem. Mevzunun akışından da bu detayı fark edebiliriz.

 

Dostlarım! Bugün aynı yerdeyiz. Aynı yeri döşek, aynı göğü yorgan eylemişiz. Belki acılarımızı bal eylemişiz. Ama hepimiz birer göçebeyiz, hayatın gerçek anlamı bağlamında. Paylaşımlar yaşıyoruz. Sevinçlerimizi ve acılarımızı paylaşıyoruz. Anılar biriktiriyoruz. Dostluklarımızı yarınlara, belki de sonsuzluğa taşımaya çalışıyoruz. Ve zamandan, mekandan, camiadan ayrıldığımız vakit elbette dostlarımızı hatırlayacağız ama dostları hatırlamak anıların kuvvetine ve berraklığına bağlıdır. Dostu hatırlatan şey, biriktirilen anılardır, o anıların farklı zamanlarda ve mekanlarda vehleten tezahürüdür. Bugün aynı ortamları paylaşıyoruz. Bu paylaşımlar sadece bedenlere dokunup kaybolmasın, ruhlara da dokunsun ve ebedileşsin. Bu yüzden iki tarafta fedakarlık yapmalıdır bunun için. Eğer dostumuza ayıp edersek, elbette dostluk yine olur ama ayrıldığımız zaman dostluk zayıflar ve zaman içinde ölür. Buna kızabiliriz ama bu sonucun nasıl doğduğunu da bilmemiz gerekir. Bu yüzden bir dostumuza kullandığımız dile, sunduğumuz bir harekete dikkat etmeliyiz. Dostumuz bize bir şey demez belki aynı dünya da olduğumuz zamanlarda ama ayrılınca o dostluktan geri kalan ve ruha dokunan önemlidir ve bizi dostumuza, dostumuzu da bize hatırlatacak olan şey de budur. Dostunuzun hazzetmediği şekilde ona hitap ederseniz, davranırsanız, dostunuz belki susar, tepki göstermez ya da sessizce gösterir ama siz fark etmezsiniz ama o dostluk asla ruha işlemez ve yarınlara taşınmaz, bundan da dost sorumlu tutulamaz ve suçlanamaz.

 

Dostlarım! Bilerek olmaz ama bilmeyerek kalbini kırdığım, incittiğim, gücendirdiğim tek bir dostum varsa, kırılan, incinen ve gücenen kalbinden özür diliyorum. Her bir dostumu, derin ve kavi bir dostlukla selamlıyorum. Baki muhabbetle ve dostlukla!

 

SÖZLER:

 

‘’’’Ne garip bir dünya Yüce Tanrım! Cinayetler, savaşlar, soygunlar, zulümler, işkenceler, sömürüler ve nice insanlık dışı şeyler. İnsanlık dışı şeylerse nasıl olabiliyor böyle şeyler? İnsan nasıl bu kadar vahşileşebiliyor? Nedir bunun sebebi? Nedir hakikaten? İnsan bundan ne bekler? Ya da hangi nedenle yapar bunu, yapabilir ya da? İnsan var mıdır gerçekten? Gerçekten merak ediyorum ve soruyorum, bu şeyleri yapanlar insanlar mı? İnsan bu mu yani? Bu mu şimdi insan? Hangi sebep makul kılabilir tüm bunları? Niye böyle bu dünya? Nasıl bir dünya, bu dünya? Kim yapıyor tüm bunları? Nasıl yapabiliyor? Cehennemde gibi hissediyorum! Hayır, karşı çıkan olmasa da, tüm insanlık tepkisiz ve sessiz kalsa da, nasıl yapılıyor tüm bunlar, nasıl oluyor, yapan nasıl yapıyor? Ya da yapmayan var mı? Karşı çıkmayan, susan kimdir? Niye susulur? Nasıl mümkün olur susmak? Gerçekten mümkün müdür? Susulmak zorunda mıdır? Yaşamak, susmaya mı bağlıdır? Susarak yaşamak, yaşamak mıdır? Tüm insanlık karşı çıksa son bulur mu? Son bulmazsa, karşı çıkmaması, son bulmayacağını bildiğinden mi? Bilinebilir mi bu? Bu bilinirse, son bulacağının imkânsızlığını da göstermez mi zaten bu bilinirlik? Son bulmayacaksa, mücadele edilmeli midir yine de? Son bulacaksa, mücadele edilmediğinden mi son bulmamaktadır? O zaman mücadele ettiğini söyleyenler yalancıdırlar değil mi? Nasıl bir çelişki üzerinde her şey? Nedir tüm bunların sırrı? Ne gizli içinde, olan biten tüm bu şeylerin? Masum var mı bu dünyada? Kim masum? Niye ve nasıl masum? Sen, hakikatinin tüm çıplaklığı ile söylenmemesini mi istedin? Bunu düşünmek mümkün mü? Kullarından, diyenler var bunu? Kim dedi onlara bunu? Menfaatleri için hakikati gizleyebilecekleri söylendi mi onlara? Kulların çok yalancı Yüce Tanrım! Belki de her şeyin sebebi bu. Gerçekten bu olabilir mi? Olabilir diye düşünüyorum. Gerçekler gizlendikçe cehalet hüküm sürer, cehalet hüküm sürerse, kötü şeyleri yapanlar, yapılan kötü şeylerin yapılması gerektiğine inandırırlar ve sanki böyle oluyor gibi değil mi? Ya da nasıl vardım bu yargıya? Kulların nasıl uyanacak? Uyanık olduklarını mı sanıyorlar acaba? Bu da cehalet değil midir işte? Bu dünya hep çözümsüz mü kalacak? Bu insan hep merak mı uyandıracak? Sorular cehenneminde yanıyorum Yüce Tanrım!’’’’

 

Bendeniz

 

""Eğer, bir dost, bir dostunu uyarmıyorsa, uyarmayan dosta yazıklar olsun. Eğer, bir dost, bir dostunu uyarıyorsa ve uyarılan dost, uyaran dostuna kızıyorsa ve ona kin duyuyor, onu terk ediyor ve ona kötülük yapmaya yöneliyorsa, uyarılan dosta yazıklar olsun. Oysa ne denmiş? -Bir yanlışınız olduğu zaman sizi düzeltecek bir dostunuz olsun.-""

 

Bendeniz

 

""Karakterli olmak; kendi başına kaldığında ya da dostundan ayrılıp başkalarıyla beraber olduğunda, dostunun yanında ki duruşunu ve samimiyetini bozmamaktır.""

 

Bendeniz

 

""Sevgiyle yaşamayı öğrenemedik. En güzel duyguların katili olan vahşi insanların arasında cehennemi yaşıyoruz. Yeryüzünde çalınan duygularımı gökyüzünden geri almaya çalışıyorum.""

 

Bendeniz

 

""Kitleselleşerek cahilleşen, cahilleşme sonucunda dışa duyarlılığını kaybeden, duyarlılığını kaybettiği için sadece kendi hızına ve hazına odaklanan bir toplumda her türlü pislik yuva yapar. Şunu da ifade edelim ki; dört yıllık bir fakülte bitirmek ya da büyük servete sahip olmak cehaletin ilacı değildir.""

 

Bendeniz

 

‘’’’Sayın baylar ve bayanlar!

Konuşmama İngiliz dilinde devam etmeyeceğim için hepinizden özür dilerim.

Sizin topraklarınızdayım ve sizin sahibi olduğunuz sistem içinde sizin tarafınızdan payelendiriliyorum.

Ancak asıl konuşmam kendi öz dilimde olacaktır. Merak edenler, konuşmamın İngiliz diline tercümesini koltuklarında bulabilirler.

İngilizler geldiklerinde ellerinde İncil, bizim elimizde topraklarımız vardı. Bize, gözlerimizi kapayarak dua etmesini öğrettiler.

Gözümüzü açtığımızda ise;

Bizim elimizde İncil, onların elinde topraklarımız vardı.

İngilizlerin dinini, dilini öğrendik. Uzak dünyadan gelen yeni dil ve din bizi hep çalışmak zorunda kalan itaatkâr köleler yaptı. Özgürlük için her karşı geldiğimizde, bizi birbirimizle savaşmak için ikna ettiler ve silah verdiler.

İngilizler gelmeden önce topraklarımızda sadece kavga vardı. İngilizlerin kutsal dini bizim kavgacılığımızı kullandı; evlatlarımızı savaşçı yaptı.

Hem de sadece kendi kardeşleriyle savaşan, dünyayı İngiliz dilinden ve İncil’den ibaret sanan vahşi savaşçılar.

Hastalıklar yaydılar. Ne olduğunu bilmediğimiz içeceklerle bizleri hasta ve zayıf yaptılar. Atalarımızı zincirleyerek büyük şehirlerine köle olarak götürdüler.

O büyük binaları, caddeleri, tünelleri ve kiliseleri insan etinin üzerine inşa ettiler.

Kendilerini temizlemek için sanatçılarına fikir adamlarına; sadece kendilerini kapsayan insan tariflerini yaptırdılar. Her çeşit yiyeceklerin büyüdüğü topraklarımıza ilaçlar döktüler. Toprağın altındaki yanıcı siyah cehennem kanı için bizleri öldürdüler.

Büyük acılar ve ölümcül işkenceler ördüler.

Her gelen gemiden; kıyılarımıza hep ikiye bölünmüş tekneler yanaştı.

İlk gelenler zulüm ettiler, arkasından gelen arkadaşları zulmü durdurma vaadiyle bizleri ele geçirdiler. Bugün gelenlerde aynı sistemle hala işgale devam etmekteler.

Yeni ilaçları, biyolojik silahları ve hastalıkları deneyen gönüllü doktorlarınızı istemiyoruz.

Emperyalist sisteminizde geri dönüşüm ekonomisiyle aslında sömürü olan yiyecek yardımlarınızı kabul etmiyoruz.

Birbirimizi anlamamızı zorlaştıran, şarkılarımızı ve masallarımızı unutturan fakir dilinizi red ediyoruz.

Çağdaş dünya daveti içindeki, bizi zorla şekillendiren yüzeysel sanat kuramlarınıza karşı çıkıyoruz.

Özgürlüğümüzü ilan ediyor,

Afrikalı insanlar olarak doğduğumuzu ve Afrikalı ölmek için de bütün Avrupa’yı topraklarımızdan kovuyoruz.

Birbirimizi öldürelim diye bize öğrettiğiniz ırkçılığı,

Felsefe adına önümüze sürdüğünüz Batının sığ kafalı laflarını,

Hukuk adına yaptığınız bütün şövenistliklerinizi,

Ve sanat diye dayattığınız bütün estetik öğretilerinizi

Afrika topraklarından silene kadar Afrika sizinle savaşacaktır.

Siz kabul etmesiniz de bir Afrikalı en az dünyanın herhangi bir yerindeki bir Batılı kadar onurludur.

İnsan onurlu doğar. Ve hiçbir insanın kraliçelerin vereceği onura ihtiyacı yoktur.’’’’

 

Ousmane Sembène

Tarih: 11.07.2017 Okunma: 868

YORUMLAR

Yorumunuzu ekleyin.

İsim: *

E-posta Adresiniz: *

* (E-posta adresiniz paylaşılmayacaktır.)

Yorum: *

Güvenlik Sorusu:
Türkiye'nin başkenti neresidir?