Oy gizli, haber kutsal, yorum hürdür.
21 Temmuz 2017 Cuma günü camilerde çok ilgi çekici bir hutbe okundu. İslam’ın özüne ait ifadelerle Müslümanlar hem bilgilendirildi, hem de uyarıldı.
Her şeyden önce başlık, başlı başına çarpıcıydı: “TÜKENMEYEN HÜZNÜMÜZ: KUDÜS VE MESCİD-İ AKSA”
Giriş bölümünde Kudüs’le birlikte “zeytinyağı”na vurgu yapılıyor. Şöyle:
Aziz Müminler! Peygamberimiz (s.a.s)’in eşi Hz. Meymune validemiz bir gün, “Ya Rasûlallah! Bize Beyt-i Makdis hakkında bilgi verir misin?” der. Allah Rasûlü şöyle buyurur: “Orası mahşer ve menşer, yani yeniden diriliş yeridir. Oraya gidin ve içinde namaz kılın. Çünkü orada kılınan bir namaz başka yerdeki bin namaza bedeldir.” Hz. Meymune: “Peki oraya girmeye gücümüz yetmezse ne yapalım ya Rasûlallah” dediğinde Rahmet Elçisi şu cevabı verir: “Kandillerini yakmak için zeytinyağı, yakıt hediye gönderin. Kim bunu yaparsa oraya gitmiş ve namaz kılmış gibi olur.’’
Böylece, misal, Nur Suresi 35’deki, "Allah, göklerin ve yerin nurudur. O'nun nurunun misali, içinde çerağ bulunan bir kandil gibidir; çerağ bir sırça içerisindedir; sırça, sanki incimsi bir yıldızdır ki, doğuya da, batıya da ait olmayan kutlu bir zeytin ağacından yakılır; (bu öyle bir ağaç ki) neredeyse ateş ona dokunmasa da yağı ışık verir.” (Kuranmucizeleri.com) gibi Ayetlerle kutsallığı bildirilen zeytin ağacı ve zeytinyağının mübarek bir bitki olduğu bir de Hz. Peygamber’in hadisiyle pekiştirilmiş oluyor.
Zeytinliklerin ve zeytin ağaçlarının kesilmesinin şiddetle tartışıldığı bir dönemde bu vurgunun boşuna ve tesadüfî olmadığını düşünüyorum. Diyanet İşleri Başkanlığı’nı, zeytin ağacına sahip çıkan bu hassasiyetinden dolayı kutluyorum.
Hutbede, Kudüs’ün bugün içinde bulunduğu acıklı hâl ise, özetle şöyle gözler önüne seriliyor:
“Tarihte Darü’s-selam, yani barış ve huzurun merkezi olan Kudüs uzun zamandır mahzundur. İlk kıblegâhımız Mescid-i Aksâ yaralıdır. Kudüs, bugün her türlü tecavüze maruz kalarak barışın kenti olmaktan çoktan çıkmıştır. Peygamberler diyarında masum insanlar acımasızca katledilmektedir. Müslümanların kendi camilerinde ibadet etmeleri zalimce ve barbarca engellenmektedir. 1967 yılından beri Mescid-i Aksâ’da ilk kez geçen hafta Cuma namazı kılınamamıştır.”
Tabii burada ismi hiç geçmese de İsrail barbarlığı ve zulmü dile getiriliyor. Zulme uğrayanların da ismi geçmiyor ama onları çok iyi biliyoruz: Filistinliler!
NE YAPMALIYIZ? NE YAPABİLİRİZ?
En başta, Hz. Peygamber’in öğütlerine uyarak zeytinyağı gönderebiliriz. Tabii bunun sembolik bir önemi vardır. Asıl olan, Filistinlilere her türlü maddî, manevî yardımı yapmaktır.
İsrail zulmünü dünyaya duyurabilir, başta dindaşlar, tüm insanlığın ilgisini oraya çekebiliriz.
İsrail’i diplomatik ve ekonomik olarak sıkıştırmaya çalışabiliriz.
Bunlar bizim, kaçınamayacağımız, insanî ve dinî görevlerimiz. Cuma hutbeleri boşuna değil! Olmamalı… Diyanet’i, İslam’ın özüne ait bir meseleyi işlediği için tekrar tebrik ediyorum.
x x x
GÜNÜN SÖZÜ, DİYOJEN'DEN…