SON MEKTUP!...

Özgür DENİZ - 21.08.2017

TÜRKİYE CUMHURİYETİ DEVLETİNE SON MEKTUP!

 

Buyur bir halleşelim! Bir vatandaşınla muhabbet et. Normal değil mi bu? Gayet normal, çünkü ben var olduğum için sen varsın. Ben olmazsam, sen de olmazsın. Sen var olduğun için bende güvendeyim tabi bu meyanda. Geçelim! Bir varmış bir yokmuş gibisin. Garip bir varlıksın. Acayip bir olgusun. Çeşit bir mekanizmasın. Bir şekle sokulamıyorsun, müşahhas olarak tasavvur edilemiyorsun, renk verilemiyorsun, bir tarafa konulamıyorsun. Tasavvur ediliyor gibisin de, edilemiyor gibisin. Böyle olunca da herhangi bir olayda net bir tepki verilemiyor. Sana gelince put olunuyor. Devlet deniliyor, ayrıdır deniliyor, o anda akan sular duruyor. Çünkü devlete sadakat artık ruhla bütünleşmiş bir tavır olarak telakki ediliyor ve devlet her şeyden ari, bağımsız olarak biliniyor, her şeyin güvencesi olarak görülüyor. Binaenaleyh, senden bağımsız olup olmadığı bilinemiyor olayların. Seni çözmek muhal. Mutlak mücerretsin. Sanki kurumlar senden bağımsızmış gibi, bir bakıyorum tüm kurumları zincirlemişsin gibi. Her siyasi teşekkül bağımsızmış gibi ama bağımsız hareket kabiliyetinden mahrummuş gibi. Farklılar gibi ama aynılar gibi. Bir yanlışta kimi itham edeceğimizi bilemiyoruz. Anlıyorum gibi, anlamıyorum gibi bazen. Yokmuş gibiyken gerçekten yokmuş gibisin. Çığlıklar çığ olsa duymazsın. Varmış gibiyken en ağır şekilde varmış gibisin. Demir yumruğunun altında bir karınca misalidir insanlar ve insancıklar oluveriyorlar. Senden kaçmak muhal! Sana yaklaşmak ürpertici! Var mısın, yok musun bilmem! Kimsin, kiminsin, nasılsın onu da bilmem! Velakin hayatta en çok merak ettiğim, mütemadiyen sorduğum, çıldırırcasına düşündüğüm yegâne şeysin! Kimsin, kiminsin, nasılsın, ne şekilde işlersin? Ama bildiğim bir şey var ki; vicdanın var mı merak ediyorum. Evet, saf mantıkla çalışırsın ama vicdanın da olmalı. Olmazsa olmamalı. Nesilleri korumakla mükellef olduğunu biliyorum. Koruman gerektiğini düşünüyorum. Biliyor musun bilmiyorum. Bekanı düşünüyorsan bilmen gerektiğine inanıyorum. Herkes senden bahsediyor. Var olduğunu söylüyor. Söyleyenlerinde sen olup olmadıklarını bilemiyorum. Bendenizin de her daim ifade ettiğim gibi bağımsız bir varlığın olduğunu dillendiriyorlar. Ki varsan, öylede olmalısın zaten. Ki öylede! Zira görünen köy kılavuz istemez. Ama olaylarda öyle değilmiş gibi bir görüntü veriyorsun. Olguları ve olayları dip derinliklerine kadar tetkik, tahkik, tahlil ettiğimiz zaman bu gerçeklik tüm sarahatiyle tezahür ediyor. Her yapıdasın. Her yerdesin. Var edersin ve yok edersin. İstediğin gibi yaparsın bunu. Yapıyorsun da. Ama an geliyor neredesin, ne yapıyorsun sen diye sorasımız geliyor. Garip şeyler oluyor ve sanki sen yokmuşsun gibi oluyor. Bu meyanda elbette yaratıcı değilsin ve olamazsın. Devletin derinlikleri, toprağın derinliklerinden daha karanlıktır diye boşuna denmemiş galiba. İstesen şu an, şu dakika istediğin örgütü tarihten silersin. Yeter ki iste! Ama istemiyormuşsun gibi. Bunun sebebini de anlıyorum gibi ama anlayamıyorum gibi de bazen. Kompleks bir yapın var. Çözmek muhal. Bakıyorum en güçsüz en acı hayatı, en güçlü en tatlı hayatı yaşıyor her yönde, senin çatın altında. Ve sen umursamıyorsun. Senin uğruna can verenler nedense hep en güçsüzler oluyorlar ama buna rağmen yaşayanlar hep en güçlüler oluyorlar. Misal; seni bendenizin sevdiği gibi seven tek bir komprador göster başım kurban olsun sana. Ama benden kötü yaşayan tek bir komprador gösterebilir misin? Ben kompradorların kölesi gibiyim ama nedense onların senin uğrunda tek can verdikleri görülmüş şey değildir. Bilakis, sende onların kölesi gibisin. Oysa tam tersi olması gerekir. Benden istediğini söke söke alıyorsun ama tek bir kompradordan istediğini aldığın görülmüş müdür? Göremiyorsak göstermelisin. Çıldırıyorum! Yine bakıyorum, en güçsüz en sadık, en güçlü en hain bir görünüm arz ediyor. Çünkü güçsüzün koruyacağı bir serveti yok ama güçlü servetini korumak zorunda ve bunu da senin dışında ilişkiler kurarak yapmak zorunda hissediyor ve sana yamuk yapmakta tereddüt etmiyor ama ne garip ki sadece izliyor gibisin. Yani güçsüz seni dikkate almak zorunda kalırken, güçlü bunu umursamıyor bile ve işte burda kafa allak bullak oluyor. Çünkü bu halde bile güçlünün yanındaymışsın gibi hissediyorum. Bu nasıl oluyor? İşleyişini, ilişkilerini çözmek sonsuz zor. Yöneticiler her daim muayyen zümrelerden oluyor, yönetilenler ise hep aynı kalıyor, hiç değişmiyorlar. Neye göre varsın, hareket ediyorsun, varoluş yasan nedir merak ediyorum. Suçlular, güçlerine göre muameleye tabi oluyorlar. Şöyle bir durum sadır oluyor burada; sanki sen güçlülerin devletiymişsin gibi düşünüyorum. Darbeler oluyor, sen varsan nasıl oluyor? Darbelerde gariban Anadolu çocukları birbirilerini kırıyorlar, sen varsan nasıl kırıyorlar? Her darbeden sonra kompradorlar daha da güçleniyorlar, Anadolu çocukları öldükleriyle kalıyorlar, kalanları da en zor hayatı yaşıyorlar? Sen varsan nasıl böyle oluyor? Yine terör olayları malum, ezilenler, ölenler, acı çekenler gariban ve üstelik sana mutlak sadık Anadolu çocukları oluyorlar ama yaşayanlar, kazananlar, hükmedenler büyük servet sahibi kompradorlar oluyorlar. Sen varsan bu nasıl oluyor? Yoksan, bir anda, kendini, nasıl oluyor da varmış gibi hissettiriyorsun? Zira gördüğüm, hissettiğim manzara bunu düşündürtüyor bana. Tarıma bakıyorum, eğitime bakıyorum, bilime bakıyorum, din alanına bakıyorum, vs. alanlara bakıyorum, herkes kafasına göre hareket ediyor, hatta senin mevcudiyetine, bu toprakların bekasına mugayir hareket ediyorlar gibi ama sen yoksun gibi. Mesela; halkın sevdiği bir politikacıyı katlediyorlar, bu ülkenin topraklarını zehirliyorlar, bu halkın evlatlarının sağlıklarıyla oynuyorlar ama sen yoksun sanki. Varsan gerekeni yapmalısın diye düşünürüm elbette. Yapmıyorsan, var mısın, neredesin diye sorarım kuşkusuz. Tüm bunları sorguluyorum! Duramıyorum ki, aklım var soruyorum, sorguluyorum. Çünkü çıldırıyorum. Niye böyle, nasıl böyle diyorum. Ama senden acayip derecede de korkuyorum! Varlığından mı korkuyorum, yoksan niye korkuyorum bilmiyorum. Çünkü acımazsızlığını şiddetli şekilde duyumsuyorum. Niye ben feragat ediyorum ve fedakârlıkta bulunuyorum ama niye ben eziliyorum ve yaşayamıyorum? Tehdit duyargaların nasıl işliyor bilmiyorum. Birileri ülkeyi yolgeçen hanına döndürüyor ve sanki körsün, sağırsın, hissizsin, akılsızsın. Ama bir de bakıyorsun gözlerin öyle açık, kulakların öyle aktif, aklın öyle işlek, hissin öyle canlı ki şok ediyorsun. Ama bizler her şeye bigâneyiz, her şeye körüz, sağırız, cahiliz, hissiziz. Çünkü aklımız bir türlü almıyor olan bitenleri. Elbette kızıyoruz ama anlam ifade etmiyor kızgınlığımız. İstediğin gibi tehdit algısı yaratıyorsun, istediğin gibi tehditleri bertaraf ediyorsun, istediğin gibi manipüle ediyorsun. Bilmediklerimizi bildirmeli değil misin? Görmediklerimizi gördürmeli değil misin? Anlamadıklarımızı anlatmalı, anlaşılır kılmalı değil misin? Hissetmediklerimizi hissettirmeli değil misin? Bunu yapmıyorsan, suçlayabilir misin? Kompleks yapın mucibince bunu da anlıyorum elbette. Ama artık bizlerde huzuru tatmalı değil miyiz? Artık kavgasız, gürültüsüz, hayattan gam alarak yaşamak bizim de hakkımız değil midir? Senin görevin bunu sağlamak değil midir? Nihayetinde insan; cahil, zalim, nankör, aciz, güçsüz bir varlıktır. Senin karşında eli kolu bağlıdır. Toplumsal bir varlıktır. Kolay inanır, kanar, aldanır. Aidiyet duygusu güçlüdür ve ait olmaya teşnedir. Bilmediklerimizi bize bildirmeli değil misin? Yanlış olan şeyleri durdurmalı değil misin? Kendi ruhuna uygun olarak oluşturmalı değil misin bazı şeyleri? Kendi halkına şefkatli, merhametli olmalı değil misin? Artık senin için var olanların safında bulunmak zorunda değil misin? Bunca zaman bu ülkeyi sömürenlerin, terörden rant üretenlerin, darbelerle bu halkı ezenlerin karşısında durman ve onlara hadlerini bildirmen gerekmiyor mu? Ezenlerden bugüne kadar çaldıklarını alıp, ezilenlere çalınan haklarını vermen gerekmiyor mu? Haddizatında bir uyarıcı olmalı değil misin, toplumdaki ellerin tavassutu ile olsa bile. Bir insanın hangi şartlarda, hangi duygularla ve düşüncelerle yetiştiğini biliyor olmalısın. Her insan çok zorlu süreçlerde dünyaya gelmektedir. Onu dünyaya getirenin ne acılar çektiği çok iyi bilinir. Doğar, büyür, ölür insan. Ama bu süreçler içerisinde nice hayaller kurar, nice düşler besler. Yanılır bazen. Kurban olur. Senin için ölür, niye öldüğünü bilmeden. Sana düşman da olur sebepli, sebepsiz ama aynı zamanda sana sadakatinden zerre eksilmez. Senin verdiğin, zorunlu kıldığın tüm ödevlerini, istese de istemese de yapmak zorunda kalır. Ama sende bunun karşılığında biraz vicdanını aktive etmen gerekmez mi lütfen? Evlatlarını çok kolay harcıyor gibisin. Niye böylesin? Ya da ben mi abartıyorum? Söyle lütfen! Gelecekte kimler tehlikeli olacak? Neden tehlikeli olacak? Kim yüzünden tehlikeli olacak? Bildir ki bilelim, tedbir alalım, harcanmayalım. Hiçbirimiz hayatımızı kolay kazanmıyoruz. Ben veriyorum, ben alıyorum demiyorsun herhalde? Bunu demeye hakkında yok zira. Ömrümüzü veriyoruz biliyorsun, mesleğimizi edinmek, ekmeğimizi kazanmak için. Ne acılar yaşıyoruz ve tek yaşamıyoruz. Keza ne sevinçler yaşıyoruz yine hep birlikte. Acılarımızı artırmaya, sevinçlerimizi azaltmaya hakkın olmamalı ve bunu da bilmelisin. Çünkü ne acılar tek başımıza bizim acılarımız oluyor, ne de sevinçlerimizi tek başımıza yaşıyoruz. Bizi emziren bir anne var, bizim beslenmemizi ve korunmamızı sağlayan bir baba var, bizim hayatımıza ortak olmuş kardeşlerimiz var, bizim muhabbet dostlarımız var acılarımızı ve sevinçlerimizi paylaşan. Ne demek istediğimi anlıyorsun değil mi? Anlamak zorundasın. Niye bilmediklerim ve bildirmediklerin için ben acı çekeyim? Tehdit unsurlarını önceden bildir ki dikkatli olalım. Ya da nasıl biri olmamız gerekiyor söyle ki öyle olalım. Ben bir başarı elde ettiğim zaman, sanki daracık bir hücreden çıkıp sonsuz ve sınırsız bir dünyaya çıkmışım gibi oluyorum. Sevincimi tarif etmeye hiçbir kimsenin tahayyülü ve tasavvuru kifayet etmez. Bu sevinçlerimi acıya döndürmeye kimin hakkı vardır, olabilir, buna sende dâhilsin. Lütfen söyle, bugün kü nesiller, yarınlarda birilerinin tuzağına düşerlerse, bunda suçlu kimdir? Nihayetinde insanı iyi tanımak gerekiyor. İnsan gariptir, çaresizdir, cahildir, kimin sana dost, kimin sana düşman olduğunu nereden bilebilecektir ya da kaçı bilebilecektir? Bu toprağın çocuklarını aydınlatmak zorunda değil misin, dostların ve düşmanların hakkında? Zira dostunu ve düşmanını senden iyi hangimiz bilebiliriz evlatların olarak. Ya da kaçımız bilebilir, veyahut bilmeyenler ne olacak? Öyleyse düşmanlarının tuzağına düşen evladını suçlayabilir misin? Önce onu düşmanın hakkında bilgilendirmek zorunda değil misin? Yarın ki dünyaya hazırlanmakta olan evlatlarına şimdiden düşmanlarını bildirmeli değil misin? Onlar bugün bilmeden kendilerini çok iyi örten ve pazarlayan düşmanlarının tuzaklarına düşerlerse burada suçlu kim olacak? Ya düşman kim, neye göre düşman, kime göre düşman bunları açıklamalısın ya da bu konuda ki tavrını bildirmelisin açıkça. Bugün dostun olan yarın düşmanın mı olacak, bugün düşmanın olan yarın dostun mu olacak ben nereden bilebilirim ki? Bugün dostun olana bende dost olursam ve bu dostun yarın düşmanın olursa burada ben mi cezalandırılmalıyım? Niçin ve hangi hakla cezalandırılmalıyım? Niye okuyorlar o zaman evlatların? Niye onca acıyı tadıyorlar? Niye onca zorluklara göğüs geriyorlar? Birazcık düşünsen lütfen? Mantığını bir an saf dışı bıraksan lütfen? Bir özeleştiri yapsan lütfen. Evlatlarının hayallerini, sevinçlerini, yüreklerini, yüreklerinde ki şarkılarını bir an duyumsasan lütfen. Söyle lütfen, haksız mıyım? Haklıysam, lütfen devlet gibi ol ve devletliğini varoluş yasalarına göre icra et ve evlatlarını kaybetme, kazan ve ebediyen mevcudiyetini muhafaza et. Lütfen! Beni sen yaratmadın, öyleyse beni Yaratanın bahşettiği en temel haklarımı da elimden alamazsın. Her şeyden evvel, sen benim devletimsin, sen babasın, sen anasın, sen Türk Devletisin! Sen İslam’la yoğrulmuş topraklar üzerinde müessessin. Bu yüzden sen istediğin gibi davranamazsın. Sen kimliğine, kim olduğuna göre davranmalısın, davranmak zorundasın. Lütfen kim olduğunu hatırla ve kadim ödevini fıtratına mütenasip şekilde ifa et!

 

SÖZLER:

 

‘’’’Vallahi doğru söylemekten dostum kalmadı.’’’’

 

Hz. Ömer

 

‘’’’Çünkü içim makul bir saatte uyuyacak kadar huzura kavuşmadı henüz.’’’’

 

Cervantes

 

‘’’’Bütün dünyayı sevmeye hazırdım. Beni kimse anlamadı. Ben de nefreti öğrendim.’’’’

 

Mihail Lermantov

 

‘’’’Yürürken gücümün son sınırına gelmemiştim hiç, ama düşünürken hep gelirdim.’’’’

 

Franz Kafka

 

'’’'Eğer sessiz olursanız algılarsınız; yani anlarsınız.''’’

 

Martin Heidegger

 

‘’’’Fikrin öz kardeşi hürriyettir.’’’’

 

Nurettin Topçu

 

‘’’’Bir adamı dünyaya getirmek ve onu yetiştirmek çok uzun zaman ister. Ama onu öldürmek çok kolaydır. Bir anda öldürürsün.’’’’

 

Cengiz Aytmatov

 

‘’’’İbrahim’in hatırına babasını, Nuh’un hatırına oğlunu, Lut’un hatırına karısını affetmeyen Allah, Şeyh’inin hatırına seni mi affedecek?’’’’

 

Atasoy Müftüoğlu

 

‘’’’Düşünce güneş gibidir. Güneşin olduğu saatlerde o olmaz. Onun olduğu saatlerde de güneş görünmez. Düşünce güneşi, güneşin battığı saatlerde doğar ve gece tam olarak kendini gösterir.’’’’

 

Bendeniz

Tarih: 21.08.2017 Okunma: 797

YORUMLAR

Yorumunuzu ekleyin.

İsim: *

E-posta Adresiniz: *

* (E-posta adresiniz paylaşılmayacaktır.)

Yorum: *

Güvenlik Sorusu:
Türkiye'nin başkenti neresidir?