Şöyle bir şey var; bu dünya
bir kurgu, sende bu dünyaya göre kurgulanmış bir insansın. Tanrı'nın dünyasını
bozmuşlar dostum! Anlatacağım. Geçelim! İnsanlar olarak, anlatılan olmasa da,
yaşanılan bir cehennemin içindeyiz. Kabul et dostum, bu dünya bir cehennem!
Uyandır bilincini, uyuyorsun ve rüyadasın. Hisset! Yapabilir misin? Hissetmek
için düşünmek gerekmez dostum! Hadi ama! Uyanmalı, şifreyi çözüp cehennemden
çıkmalı ve cennete ulaşmalıyız. Buna cesaret etmeliyiz. Hadi ama korkusuz ol
biraz dostum! Buraya mahkum değiliz. Biz bu değiliz! Bu dünyaya ait değiliz.
Kim neyi hak ediyorsa onu yaşayacaktır. Ama bunu yapmamamız içinde düşünme
yetimiz sıfırlanmış. Yaşadığımız şeyi kabullenmemiz gerektiği söylenmiş
sessizce. Bunu biz bile duymamışız. Ve acabalarla bağlamışlar bizi.
Avunacağımız oyuncaklar tutuşturmuşlar ellerimize. Kurtulmaya dair değil
sorularımız, kalmaya dair ve böyle olunca da cesaretimiz kırılıyor. Güçsüz olan
tarafız, kabul etmeliyiz. Güçsüzüz evet, ama düşmemeliyiz. Kalmada değil,
gitmede olmalı gözümüz. Güçsüz olduğumuz, başaramayacağımız haykırılacaktır her
taraftan, içeriden ve dışarıdan, hayır duymamalıyız. Duyarsak, dururuz.
Durdukça korkumuz çoğalır. Koşmak için sağır olmalıyız bilmediğimiz yönlerden
gelen acayip seslere karşı. Evet normal, naturel yasalar var kabul edelim ama
birde o yasaların üzerinde hiçte normal olmayan, naturel yasaları örten
kurgulanmış yasalar var ve işte bizler kurgulanmış yasalara uygun olarak
kurgulanan insanlarız. Anla dostum lütfen! Tanrı'nın dünyasını bozdukları gibi
yasalarını da tahrif ve tahrip etmişler. Bunu yapanlar, yaşadığımız cehenneme
hükmeden küresel efendilerdir. Her ülkeyi yıkılamaz olarak düşündükleri
duvarlarla örmüşler ve sen buraya aitsin demişler her birimize. Bizi
birbirimizden habersiz kılmışlar. Birleşmemizi, iletişim kurmamızı, etkileşim
sağlamamızı engellemişler. Yani olduğumuz gibi değiliz, olmamız istenen
gibiyiz. İşte buna hayır diyebilmeli ve etrafımızı kuşatan duvarları tek tek
yıkmalıyız. Bunu yekpare insanlık ailesi olarak yapmalıyız. Evet bunu
yapabiliriz. Zaten başka çaremiz de yok. Hadi biraz cesaret dostum! Ama bunu
yapmamamız ve böyle bir şeye cesaret etmememiz için içine düştüğümüz hayata
alıştırılmışız ve alıştırılmaya da çalışılıyoruz. Hayat bir labirent gibidir
dostum. İçine atılmışsın. Alışmışsın düzenine. Yeni bir hayatın
kurulamayacağına inanmışsın. Çıkmak istemişsin ama hep duvara çarpmışsın ya da
iki duvar arasında kalmışsın. Çıkmaya cesaret edenlere karşı çıkmışsın. Senden
önce düşenler bir düzen kurmuşlar ve kurulan düzeni değiştiremeyeceğini
fısıldamışlar kulağına. Sende inanmışsın buna. İnanma dostum! Oysa her şeye bu
kadar kolay inanmıyorsun ve bunu biliyorum. Kır zincirlerini be dostum!
Çiçekleri, çocukları, güneşi, maviyi özlemiyor musun? Karanlığa alışmışsın! Oysa
Tanrı, aydınlığı ve özgürlüğü yani cenneti vaat ediyor sana!
SÖZLER:
“"Hiç biriniz
düşündüklerinizi olduğu gibi yazmaya cesaret edemezsiniz. Bunu yapmaya
kalktığınızda yazdıklarınızın basılmayacağını önceden bilirsiniz çünkü…
Çalıştığım gazetede bana düşüncelerimi açıkça yazmak için değil, tersine
yazmamam için haftalık bir ücret ödüyorlar. İçinizde benzer biçimde benzer
ücretler alan başkaları da vardır. Düşüncelerini açıkça yazacak kadar salak
olan herhangi biri, sokaklarda başka iş arıyor olacaktır.Gazetemin her hangi
bir sayısında gerçek düşüncelerimi yayınlamaya kalksaydım, 24 saat dolmadan
işimden atılırdım. Gazetecilerin işi; gerçeği yok etmek, düpedüz yalan
söylemek, saptırmak, kötülemek, erk ve servet sahiplerine dalkavukluk etmek,
kendi gündelik ekmeği uğruna yurdunu ve soyunu satmaktır. Bunu siz de
biliyorsunuz ben de… Öyleyse şimdi burada, ‘bağımsız özgür basının’ şerefine
kadeh kaldırmak saçmalığı da nereden çıktı? Bizler sahnenin arkasındaki zengin
adamların oyuncakları, kullarıyız. Bizler ipleri çekilince zıplayan oyuncak
kuklalarız. Yeteneklerimiz, olanaklarımız ve yaşamlarımız, hepsi başkasının
malı…
Bizler entelektüel
fahişeleriz..!”"
John Swinton-New York Times’ın editörü
‘’’’NOT: Evet, mezkur gazeteci bir toplantıya iştirak eder ve toplantı
sırasında malum sözleri söyledikten sonra toplantıya katılanların şaşkın
bakışları arasında toplantının yapıldığı salonu terk eder. Çalıştığı gazeteden
istifa eder ve kimseden hiçbir maddi destek almaksızın “John Swinton’s paper’’
diye tek yapraklı bir “gazete” çıkartmaya başlar.
BİR NOT DAHA:
Maalesef aydın vasfına sahip olduğu iddiasıyla arz-ı endam eyleyen zavallıların
çok çok çok büyük çoğunluğu da aynıdır. Ve hatta bunlara bilim adamı kılıklı
tipleri de ekleyebilirsiniz.
VE BİR NOT DAHA: Bunlara
ilahiyatçı ve cemaat tandanslı, din üzerine ahkam kesen nice tipleri ya da
varlık üzerine iri laflar eden ve bir halt ettiklerini sanan nice çakma
filozofları da ekleyebilirsiniz.
SON NOT:
Acaba ekle-ye-me-yeceğimiz kim-kimler var?
VE EN SON NOT:
Maalesef insanlığın tanrısı "para" dır. Ve "tanrınız ayaklarımın
altındadır" diyenler, "para tanrısının kulları" tarafından
katledilmişlerdir. Diller inkar etse de, yaşam en büyük hüccettir buna. Neyi
inkar ediyorsun şaşkın? O zaman söyle; "saf hakikati" söyleyebildin
mi hiç ya da buna cüret edebildin mi bu dünyada ki yaşamının hiçbir evresinde?
Dünyayı kaybetmeyi göze alabilecek cesaretin var mı?’’’’
Bendeniz
‘’’’Muhteşem bir gökyüzü.
Dağlar başka bir şekilde görünüyordu bu sefer. Sanki dağlarla bütünleşmişim
gibi oldum. Taaa yüreğime dokunan, iç dünyamı baştan sona saran bir hava vardı.
Sokaklar ıssız sayılırdı. İnsanlar garipti. İnsanlar hep garip değil mi zaten?
Çok farklı bir dünyada gibiydim. İçim huzur doldu o anlar. Bir saat yürüdüm.
İnsan olduğumu hatırladım. İnsandık nihayetinde ama çok kirliydik ve sürekli
kirletiyorduk. Unutmuştuk kim olduğumuzu. Keşke hep hatırlasak insan
olduğumuzu, hatırlayacak atmosferleri yakalayıp sonuna kadar solusak. Huzur
istiyor gönüllerimiz. Kavgasız, gürültüsüz bir hayatı arıyor insan. Acısız
yuvalar olsun, çocuklar gülsün, herkesin karnı doysun, bedenler dertlerle bitap
düşmesin istiyor. Eller tutuşsun,
gönüller buluşsun, kardeşlik olsun istiyor. Herkes kirli olunca, temizlenmek isteyen
nice gönüllerde umutsuzluğa duçar olup daha da kirleniyor ve yok olup gidiyor.
Oysa insan niye vardı bu dünyada? Huzur arıyorum sadece huzur ve insanlar
arasında insanca yaşamak istiyorum. Ne çok ne de zor!’’’’
Bendeniz
"Bugün maalesef tüm
İslâm âlemi emperyalist güçlerin sultası altındadır. Kuş uçurtmazlar, takip
ederler... Hem de kendisi takip etmez... Amerika seni John'la takip etmez,
Smith'le takip etmez. Adı senin benim gibi olan Müslümanla takip eder; canına
okur. O milletin içinden çıkmış hain vasıtasıyla takip eder ve millete en büyük
zararı, kendi içinden çıkmış insanlara yaptırır. Parayla satın alır, ajan
edinir ve öyle kullanır.”
"Herkese ajan
demiyoruz; metot bilmediğinden, ilimden uzak olduğundan emperyalist onu
kullanır, fark etmez. Sahte bir takım organizasyonlar var, topluyorlar
insanları etraflarında, ondan sonra onları toptan satıyorlar! Götürüyor,
olmadık yere bağlıyorlar... Mü'min feraset gözüyle bunları anlayabilmeli.
Hizmet ediyorum diyen insanları, organizasyonları irfan teraziniz ile tartın!”
"Böyle birtakım
insanlara, organizasyonlara körü körüne bağlanmayın! Her birinize istiklâl
tavsiye ediyorum. Hür olun, hizmeti kendiniz tespit edin, yapmaya çalışın!”
"Emperyalistlerin türlü
oyunları var. İslâm, bir kimsenin hizmetiyle yürüyecek hâle gelirse, o kimseyi yok
ederler, öldürürler, satın alırlar, tehdit ederler. Ne yapmak lâzım? Hizmeti
yaygınlaştırmak lâzım, herkesin lider olması lâzım. "Tek lider,
vazgeçilmez insan..." diye bir şey olmaz. Bakın, Filistinli çocuklarla
niye başa çıkamıyorlar? Hepsi lider.”
"Bir lidere, tek
hocaya, tek ekibe bağladığı bir yığın insanı, böyle üzüm salkımını sapından
tutar gibi, istediği yere götürüyor!”
"Onun için, teşkilât
kurdurtuyorlar; teşkilâtın başına kendi adamlarını --hain bir kimseyi--
koyuyorlar. Öteki insanların hepsini, üzüm salkımı gibi oraya buraya
götürüyorlar.”
"Müsaadeli, ağabeyli,
bilmem neyli hizmet olmaz... Tâbî olmayın kimseye! Bana da tabi olmayın! Bana
tabi olursanız, beni sıkıştırırlar. Ondan sonra, "Sen bu adamlarına şöyle
yap!" derler. İslâm'a, Allah'ın emrine tabi olun! Allah'ın dinine hizmet
edin! Tek başınıza olsanız da, hakla beraber olun! O zaman İslâm kalkınır;
başka türlü kalkınamaz! "Aa, efendim, dirlik, düzenlik, birlik,
beraberlik, organizasyon bozulmasın" diyorlar."
"Her biriniz İslâm
için, kendinizin dünyada kalmış tek adam olduğunuzu düşünün. Ama senin gibi
aynı hedefe yürüyen başka insanlar varsa; onlarla da işbirliği yap! Yapmıyorsa,
silkele at be! Sen onu sırtında taşımak zorunda mısın? Beni sırtında taşımak
zorunda mısın? Kimse kimseye hürriyetini vermesin! Hürriyet aziz şeydir. İnsan,
ancak Allah'a kul olur."
Mahmut Esad Coşan