PARÇALA ZİNCİRLERİNİ...

Özgür DENİZ - 30.08.2017

Şöyle bir şey var; bu dünya bir kurgu, sende bu dünyaya göre kurgulanmış bir insansın. Tanrı'nın dünyasını bozmuşlar dostum! Anlatacağım. Geçelim! İnsanlar olarak, anlatılan olmasa da, yaşanılan bir cehennemin içindeyiz. Kabul et dostum, bu dünya bir cehennem! Uyandır bilincini, uyuyorsun ve rüyadasın. Hisset! Yapabilir misin? Hissetmek için düşünmek gerekmez dostum! Hadi ama! Uyanmalı, şifreyi çözüp cehennemden çıkmalı ve cennete ulaşmalıyız. Buna cesaret etmeliyiz. Hadi ama korkusuz ol biraz dostum! Buraya mahkum değiliz. Biz bu değiliz! Bu dünyaya ait değiliz. Kim neyi hak ediyorsa onu yaşayacaktır. Ama bunu yapmamamız içinde düşünme yetimiz sıfırlanmış. Yaşadığımız şeyi kabullenmemiz gerektiği söylenmiş sessizce. Bunu biz bile duymamışız. Ve acabalarla bağlamışlar bizi. Avunacağımız oyuncaklar tutuşturmuşlar ellerimize. Kurtulmaya dair değil sorularımız, kalmaya dair ve böyle olunca da cesaretimiz kırılıyor. Güçsüz olan tarafız, kabul etmeliyiz. Güçsüzüz evet, ama düşmemeliyiz. Kalmada değil, gitmede olmalı gözümüz. Güçsüz olduğumuz, başaramayacağımız haykırılacaktır her taraftan, içeriden ve dışarıdan, hayır duymamalıyız. Duyarsak, dururuz. Durdukça korkumuz çoğalır. Koşmak için sağır olmalıyız bilmediğimiz yönlerden gelen acayip seslere karşı. Evet normal, naturel yasalar var kabul edelim ama birde o yasaların üzerinde hiçte normal olmayan, naturel yasaları örten kurgulanmış yasalar var ve işte bizler kurgulanmış yasalara uygun olarak kurgulanan insanlarız. Anla dostum lütfen! Tanrı'nın dünyasını bozdukları gibi yasalarını da tahrif ve tahrip etmişler. Bunu yapanlar, yaşadığımız cehenneme hükmeden küresel efendilerdir. Her ülkeyi yıkılamaz olarak düşündükleri duvarlarla örmüşler ve sen buraya aitsin demişler her birimize. Bizi birbirimizden habersiz kılmışlar. Birleşmemizi, iletişim kurmamızı, etkileşim sağlamamızı engellemişler. Yani olduğumuz gibi değiliz, olmamız istenen gibiyiz. İşte buna hayır diyebilmeli ve etrafımızı kuşatan duvarları tek tek yıkmalıyız. Bunu yekpare insanlık ailesi olarak yapmalıyız. Evet bunu yapabiliriz. Zaten başka çaremiz de yok. Hadi biraz cesaret dostum! Ama bunu yapmamamız ve böyle bir şeye cesaret etmememiz için içine düştüğümüz hayata alıştırılmışız ve alıştırılmaya da çalışılıyoruz. Hayat bir labirent gibidir dostum. İçine atılmışsın. Alışmışsın düzenine. Yeni bir hayatın kurulamayacağına inanmışsın. Çıkmak istemişsin ama hep duvara çarpmışsın ya da iki duvar arasında kalmışsın. Çıkmaya cesaret edenlere karşı çıkmışsın. Senden önce düşenler bir düzen kurmuşlar ve kurulan düzeni değiştiremeyeceğini fısıldamışlar kulağına. Sende inanmışsın buna. İnanma dostum! Oysa her şeye bu kadar kolay inanmıyorsun ve bunu biliyorum. Kır zincirlerini be dostum! Çiçekleri, çocukları, güneşi, maviyi özlemiyor musun? Karanlığa alışmışsın! Oysa Tanrı, aydınlığı ve özgürlüğü yani cenneti vaat ediyor sana!

 

SÖZLER:

 

“"Hiç biriniz düşündüklerinizi olduğu gibi yazmaya cesaret edemezsiniz. Bunu yapmaya kalktığınızda yazdıklarınızın basılmayacağını önceden bilirsiniz çünkü… Çalıştığım gazetede bana düşüncelerimi açıkça yazmak için değil, tersine yazmamam için haftalık bir ücret ödüyorlar. İçinizde benzer biçimde benzer ücretler alan başkaları da vardır. Düşüncelerini açıkça yazacak kadar salak olan herhangi biri, sokaklarda başka iş arıyor olacaktır.Gazetemin her hangi bir sayısında gerçek düşüncelerimi yayınlamaya kalksaydım, 24 saat dolmadan işimden atılırdım. Gazetecilerin işi; gerçeği yok etmek, düpedüz yalan söylemek, saptırmak, kötülemek, erk ve servet sahiplerine dalkavukluk etmek, kendi gündelik ekmeği uğruna yurdunu ve soyunu satmaktır. Bunu siz de biliyorsunuz ben de… Öyleyse şimdi burada, ‘bağımsız özgür basının’ şerefine kadeh kaldırmak saçmalığı da nereden çıktı? Bizler sahnenin arkasındaki zengin adamların oyuncakları, kullarıyız. Bizler ipleri çekilince zıplayan oyuncak kuklalarız. Yeteneklerimiz, olanaklarımız ve yaşamlarımız, hepsi başkasının malı…

 

Bizler entelektüel fahişeleriz..!”"

 

John Swinton-New York Times’ın editörü

 

‘’’’NOT: Evet, mezkur gazeteci bir toplantıya iştirak eder ve toplantı sırasında malum sözleri söyledikten sonra toplantıya katılanların şaşkın bakışları arasında toplantının yapıldığı salonu terk eder. Çalıştığı gazeteden istifa eder ve kimseden hiçbir maddi destek almaksızın “John Swinton’s paper’’ diye tek yapraklı bir “gazete” çıkartmaya başlar.

 

BİR NOT DAHA: Maalesef aydın vasfına sahip olduğu iddiasıyla arz-ı endam eyleyen zavallıların çok çok çok büyük çoğunluğu da aynıdır. Ve hatta bunlara bilim adamı kılıklı tipleri de ekleyebilirsiniz.

 

VE BİR NOT DAHA: Bunlara ilahiyatçı ve cemaat tandanslı, din üzerine ahkam kesen nice tipleri ya da varlık üzerine iri laflar eden ve bir halt ettiklerini sanan nice çakma filozofları da ekleyebilirsiniz.

 

SON NOT: Acaba ekle-ye-me-yeceğimiz kim-kimler var?

 

VE EN SON NOT: Maalesef insanlığın tanrısı "para" dır. Ve "tanrınız ayaklarımın altındadır" diyenler, "para tanrısının kulları" tarafından katledilmişlerdir. Diller inkar etse de, yaşam en büyük hüccettir buna. Neyi inkar ediyorsun şaşkın? O zaman söyle; "saf hakikati" söyleyebildin mi hiç ya da buna cüret edebildin mi bu dünyada ki yaşamının hiçbir evresinde? Dünyayı kaybetmeyi göze alabilecek cesaretin var mı?’’’’

 

Bendeniz

 

‘’’’Muhteşem bir gökyüzü. Dağlar başka bir şekilde görünüyordu bu sefer. Sanki dağlarla bütünleşmişim gibi oldum. Taaa yüreğime dokunan, iç dünyamı baştan sona saran bir hava vardı. Sokaklar ıssız sayılırdı. İnsanlar garipti. İnsanlar hep garip değil mi zaten? Çok farklı bir dünyada gibiydim. İçim huzur doldu o anlar. Bir saat yürüdüm. İnsan olduğumu hatırladım. İnsandık nihayetinde ama çok kirliydik ve sürekli kirletiyorduk. Unutmuştuk kim olduğumuzu. Keşke hep hatırlasak insan olduğumuzu, hatırlayacak atmosferleri yakalayıp sonuna kadar solusak. Huzur istiyor gönüllerimiz. Kavgasız, gürültüsüz bir hayatı arıyor insan. Acısız yuvalar olsun, çocuklar gülsün, herkesin karnı doysun, bedenler dertlerle bitap düşmesin istiyor.  Eller tutuşsun, gönüller buluşsun, kardeşlik olsun istiyor. Herkes kirli olunca, temizlenmek isteyen nice gönüllerde umutsuzluğa duçar olup daha da kirleniyor ve yok olup gidiyor. Oysa insan niye vardı bu dünyada? Huzur arıyorum sadece huzur ve insanlar arasında insanca yaşamak istiyorum. Ne çok ne de zor!’’’’

 

Bendeniz

 

"Bugün maalesef tüm İslâm âlemi emperyalist güçlerin sultası altındadır. Kuş uçurtmazlar, takip ederler... Hem de kendisi takip etmez... Amerika seni John'la takip etmez, Smith'le takip etmez. Adı senin benim gibi olan Müslümanla takip eder; canına okur. O milletin içinden çıkmış hain vasıtasıyla takip eder ve millete en büyük zararı, kendi içinden çıkmış insanlara yaptırır. Parayla satın alır, ajan edinir ve öyle kullanır.”

 

"Herkese ajan demiyoruz; metot bilmediğinden, ilimden uzak olduğundan emperyalist onu kullanır, fark etmez. Sahte bir takım organizasyonlar var, topluyorlar insanları etraflarında, ondan sonra onları toptan satıyorlar! Götürüyor, olmadık yere bağlıyorlar... Mü'min feraset gözüyle bunları anlayabilmeli. Hizmet ediyorum diyen insanları, organizasyonları irfan teraziniz ile tartın!”

 

"Böyle birtakım insanlara, organizasyonlara körü körüne bağlanmayın! Her birinize istiklâl tavsiye ediyorum. Hür olun, hizmeti kendiniz tespit edin, yapmaya çalışın!”

 

"Emperyalistlerin türlü oyunları var. İslâm, bir kimsenin hizmetiyle yürüyecek hâle gelirse, o kimseyi yok ederler, öldürürler, satın alırlar, tehdit ederler. Ne yapmak lâzım? Hizmeti yaygınlaştırmak lâzım, herkesin lider olması lâzım. "Tek lider, vazgeçilmez insan..." diye bir şey olmaz. Bakın, Filistinli çocuklarla niye başa çıkamıyorlar? Hepsi lider.”

 

"Bir lidere, tek hocaya, tek ekibe bağladığı bir yığın insanı, böyle üzüm salkımını sapından tutar gibi, istediği yere götürüyor!”

 

"Onun için, teşkilât kurdurtuyorlar; teşkilâtın başına kendi adamlarını --hain bir kimseyi-- koyuyorlar. Öteki insanların hepsini, üzüm salkımı gibi oraya buraya götürüyorlar.”

 

"Müsaadeli, ağabeyli, bilmem neyli hizmet olmaz... Tâbî olmayın kimseye! Bana da tabi olmayın! Bana tabi olursanız, beni sıkıştırırlar. Ondan sonra, "Sen bu adamlarına şöyle yap!" derler. İslâm'a, Allah'ın emrine tabi olun! Allah'ın dinine hizmet edin! Tek başınıza olsanız da, hakla beraber olun! O zaman İslâm kalkınır; başka türlü kalkınamaz! "Aa, efendim, dirlik, düzenlik, birlik, beraberlik, organizasyon bozulmasın" diyorlar."

 

"Her biriniz İslâm için, kendinizin dünyada kalmış tek adam olduğunuzu düşünün. Ama senin gibi aynı hedefe yürüyen başka insanlar varsa; onlarla da işbirliği yap! Yapmıyorsa, silkele at be! Sen onu sırtında taşımak zorunda mısın? Beni sırtında taşımak zorunda mısın? Kimse kimseye hürriyetini vermesin! Hürriyet aziz şeydir. İnsan, ancak Allah'a kul olur."

 

Mahmut Esad Coşan

Tarih: 30.08.2017 Okunma: 927

YORUMLAR

Yorumunuzu ekleyin.

İsim: *

E-posta Adresiniz: *

* (E-posta adresiniz paylaşılmayacaktır.)

Yorum: *

Güvenlik Sorusu:
Türkiye'nin başkenti neresidir?

İsmail Hakkı Cengiz

02.10.2016 - 15:10

Cemil Meriç, kendini kısaca tanımlarken, "Başlıca işim düşünmektir" diyor. Çok güzel şeyler söylemiş, hasbahçe'den çiçekler derlemişsin, en hoş ve çarpıcı olanı da, "Dün binlerce kişi kitap okudu, ölen ya da yaralanan olmadı."
O binlerce kişinin Türkiye'de yaşadığına inanbilseydik, bu "cennet vatan" gerçekten cennet olabilirdi. Yüreğine sağlık, çile yolcusu dost! Selâmlar...

Özgür Deniz

04.10.2016 - 17:59

Yüce Rabbim sonsuz razı olsun saygıdeğer, asil, soylu Paşam. keşke öyle olabilseydi. aynı temennilerdeyim kalben elbette. maalesef kitap her daim yasak meyve olmuştur bu alemde. böyle gide gide de insanlar kitaptan soğumuşlardır. bir de kitaba ve okuyana hiçbir zaman değer verilmemiştir bu toplumda. her zaman okuyun denmiştir, her zaman kitaba önem atfedilmiştir, her zaman bir saygın aydın anılmıştır ama bu hep sahte olmuştur, nutuk düzeyinde kalmıştır. namusluca düşünenler, düşünceyele savaşanlar hiçbir zaman saygın olamamışlardır bu toplumda. bu yüzden de battıkça batmışızdır. ilim terk eylemiştir topraklarımızı. ve kafalarımız gönüllerimiz çölleşmiştir. maalesef kitapsızlık kültür olmuştur. cennet vatan cehenneme döndürülmüştür. kendi ellerimizle yapmışızdır bunu. bu topraklarda hiçbir zaman NAMUSLU İNSANA, ÇALIŞAN ÜRETEN İNSANA, OKUYAN İNSANA asla ve kata değer verilmemiştir. vazifelendirmede hiçbir zaman LİYAKAT, EHLİYET, SADAKAT ön plana geçmemiştir. ve sonuç malum. ama her zaman aksini yapıyormuşuz gibi laflar üretmişizdir. lafla peynir gemisiz yürütmeye çalışmşızdır. yani sahtekarız, riyakarız, dalkavukuz. yazık. çok yazık. AKLİ, KALBİ, RUHİ, DERİN, SONSUZ selam dua muhabbet saygı ile saygıdeğer güzelinsan, canım Paşam. temiz ellerinizden kemal-i hürmetle öpüyorum. Allah sizden razı olsun. Allah size sağlık huzur afiyet nasip etsin. hayırlı geceleriniz olsun inşaallah.

İsmail Hakkı Cengiz

02.10.2016 - 15:10

Cemil Meriç, kendini kısaca tanımlarken, "Başlıca işim düşünmektir" diyor. Çok güzel şeyler söylemiş, hasbahçe'den çiçekler derlemişsin, en hoş ve çarpıcı olanı da, "Dün binlerce kişi kitap okudu, ölen ya da yaralanan olmadı."
O binlerce kişinin Türkiye'de yaşadığına inanbilseydik, bu "cennet vatan" gerçekten cennet olabilirdi. Yüreğine sağlık, çile yolcusu dost! Selâmlar...

Özgür Deniz

04.10.2016 - 17:59

Yüce Rabbim sonsuz razı olsun saygıdeğer, asil, soylu Paşam. keşke öyle olabilseydi. aynı temennilerdeyim kalben elbette. maalesef kitap her daim yasak meyve olmuştur bu alemde. böyle gide gide de insanlar kitaptan soğumuşlardır. bir de kitaba ve okuyana hiçbir zaman değer verilmemiştir bu toplumda. her zaman okuyun denmiştir, her zaman kitaba önem atfedilmiştir, her zaman bir saygın aydın anılmıştır ama bu hep sahte olmuştur, nutuk düzeyinde kalmıştır. namusluca düşünenler, düşünceyele savaşanlar hiçbir zaman saygın olamamışlardır bu toplumda. bu yüzden de battıkça batmışızdır. ilim terk eylemiştir topraklarımızı. ve kafalarımız gönüllerimiz çölleşmiştir. maalesef kitapsızlık kültür olmuştur. cennet vatan cehenneme döndürülmüştür. kendi ellerimizle yapmışızdır bunu. bu topraklarda hiçbir zaman NAMUSLU İNSANA, ÇALIŞAN ÜRETEN İNSANA, OKUYAN İNSANA asla ve kata değer verilmemiştir. vazifelendirmede hiçbir zaman LİYAKAT, EHLİYET, SADAKAT ön plana geçmemiştir. ve sonuç malum. ama her zaman aksini yapıyormuşuz gibi laflar üretmişizdir. lafla peynir gemisiz yürütmeye çalışmşızdır. yani sahtekarız, riyakarız, dalkavukuz. yazık. çok yazık. AKLİ, KALBİ, RUHİ, DERİN, SONSUZ selam dua muhabbet saygı ile saygıdeğer güzelinsan, canım Paşam. temiz ellerinizden kemal-i hürmetle öpüyorum. Allah sizden razı olsun. Allah size sağlık huzur afiyet nasip etsin. hayırlı geceleriniz olsun inşaallah.