KİMİN BAYRAMI?...

Özgür DENİZ - 02.09.2017

Münhasıran; çaresizlerin, güçsüzlerin, gadre uğramışların, ezilmişlerin, horlanmışların, tüm evrende zalimlerin mezalimleri altında çaresizlik içinde inleyen mustazafların, kalbi hakikat ile beslenmiş, kafası hakikat ile aydınlanmış, dili hakikat ile güzelleşmiş, sözü hakikat ile parlamış, sırtı hakikat ile kuvvetlenmiş, vicdanı hakikat ile işleyen, varlığı hakikat ile tezahür etmiş, insanlığını hakikatle boyamış, izzet-i nefsini ucuz ve basit dünyalıklara satmamış, kula kul olmamış, haksızlık karşısında dilsiz şeytan olmayı reddetmiş, hakikati haykırmaktan korkmayan, hakikatten başka dayanağı, sığınağı olmayan ve kalmamış, emrolundukları gibi dosdoğru olan ve dosdoğru olmak için direnen ve dahi yaptığı ibadetlerin kendilerini kötülüklerden alıkoyduğu ve iyiliklere yönlendirdiği insanların bayramlarını kalben kutluyorum. Geçelim!

 

Muhammedi bir kalb ile sesleniyorum ve tüm insanlığa sesleniyorum! Başka bir şey ile seslenmem gerekiyorsa söyleyin. Ne düşündüğünüz beni ilgilendirmiyor. Ne düşüneceğinizi düşünerekte konuşacak değilim. Hakikati söyleyeceksem, söylüyorsam, kim gocunur ya da söylediklerimi kim kullanır diye de tereddüt etmeden söylerim. Her söylediğin hakikat olsun ama hakikati de her yerde söyleme gibi bir zırvayı da kabul edip, ona göre kendimi kurgulayacak kadar ahmak olamam. Çünkü böyle bir umdeyle emrolunduğumu bilmiyorum. Zira bendeniz bir faniyim! Ölü bir insanda hakikati haykıramaz. Zaten Muhammedi bir kalb ile konuşuyorsam, hakikati konuşacağımdır ve bundan da imtina etmem. Ediyorsam da yazıklar olsun bana. Yazıklar olsun kıldığım namaza, tuttuğum oruca, kestiğim kurbana. Yazıklar olsun insanlığıma. Bilakis kalbimden şüphe ederim. Niçin dua ederim? Dualar nasıl kabul olur? Ki an gelir ki sessizlik ihanet olur bunu bilirim. Ve yine an gelir ki, insanım diyenlerin sessizliği hatırlanır.

 

İnandığım (ama kendi inandığım) Allah, inandığım (ama kendi inandığım) Muhammed, inandığım (ama kendi inandığım) Kur'an, bana hakikatten ayrılmamamı buyuruyorlar. Konuştuğum zaman hakikati konuşmamı buyuruyorlar. Emrolunduğum gibi dosdoğru olmamı buyuruyorlar. Öyleyse susacak değilim. Konuşursam da yalan konuşacak değilim. Çünkü yalancı değilim. Ve bendeniz bir taşıyıcıyım, yaşayıcıyım, anlatıcıyım. Böyle yapmayacaksam bu dünyada niye varım? Hakikati konuştuğum için de lanetleneceksem, gadre uğrayacaksam eyvallah der geçerim. Bu dünya zaten sürgün dünyası, acı dünyası. Sürgünler, acılar hoş gelir, safa gelir! Zaten hiç gitmediler ki! Acıların madeni olmuş ve acılardan acılara sürgün bir gövdeye hangi acı dokunabilir, o gövdeyi hangi sürgün çökertebilir? Ki zaten hayatın kendisi sürgün ve acıyla vücut bulmamış mı?

 

Söyleyin bana; gadre uğramış, bilerek ya da bilmeyerek (ki böyle bir şeye, Muhammedi kalbe sahip biri olarak, kesinlikle katılmıyorum, zira bir insana acı yaşatıpta, ara da kaynamış olabilir gibi süfli bir bahane kabul edilemez.) hakkı gasp edilmiş ve elanda acının kıskacında sessizce hakikatin tezahür etmesini bekleyenler hangi bayramı kutlayacaklar? Elinizi vicdanlarınıza koyun bir kere, eğer hala aktif bir vicdanınız varsa ve o vicdan, size Allah'ın sesini ulaştıracak kadar temiz ve sağlamsa. Bu kaçıncı bahar, bu kaçıncı bayram? Arkası olmadığı için ya da arka verelim diyenleri, suçsuz olduklarına Allah'a inandıkları gibi inanıp onurlarına yediremedikleri için reddedipte sessizce hakikatin tezahür etmesini ve ikamesini bekleyenlerin haklarını nasıl ödeyeceksiniz? Hangi çıkar, hakikatin ikamesinden daha önemli olabilir? Hangi bahane, mutlak suçsuz insanlara çektirilen acıyı yok edebilir? Bu mudur, emrolunduğun gibi dosdoğru olmak? Bu mudur, namaz kılmanın, oruç tutmanın, kurban kesmenin öğrettiği şey? Bu mudur Muhammedi ahlak? Dualar nasıl kabul olacak? Ya da hangi yüzle dua edeceğiz?

 

Söyleyin bana; hiç, Allah diye atan kalbinizin ve Allah'ın sesini haykıran vicdanınızın inleyişlerini işitiyor musunuz? Kalbinize ve vicdanınıza hükmeden nedir? Sebepleri ve sonuçları, hiç, hakikat temelinde, hissederek ama tüm benliğinizle hissederek, tetkik, tahkik ve tahlil ettiniz mi? Diyelim ki bir insançocuğu suçlu, ya onu suça yönlendiren her ne ise o şey masum olarak telakki edilip tolere edilebilir mi? Hiç insanın ne olduğu üzerinde düşündünüz, insan psikolojisi ve sosyolojisi üzerine kafa yordunuz mu? Allah aşkına söyleyin, insan kimdir, nedir biliyor musunuz? Ki bunu bilmeden insan üzerinde istediğiniz gibi yaptırım uyguluyorsanız, bu insani midir, ahlaki midir, adil midir?

 

Söyleyin bana; hakikat, münhasıran güçlülere mi güler? Zayıflar ne olacaklar? Allah kimseyi açlıkla terbiye etmesin diyoruz. Ya insanın, insanı açıkla terbiye etmeye tevessül etmesi nasıl bir şeydir, böyle bir şeye kimin hakkı olabilir ve böyle bir şey tolere edilebilir mi? Bana olgulardan bahsetmeyin, bendeniz olaylara bakarım. Olay yoksa olgular beni ırgalamaz. Hiçbir olguya da varlığımı feda edemem. Hele benim çiğnenmemi tevlit ediyorsa bir olgu, benden uzak olsun. Bendeniz olgular uğruna, insanlığımdan ve yaşama sevincimden feragat edemem. Ki olgular orijinine mütenasip olaylaşmıyorlarsa, zaten çok büyük bir tehlike var demektir ve olgulara da ihanet ediliyor demektir.

 

Söyleyin bana; eğer birileri kasıtlı olarak yanlış yapıyorlarsa, yanlış yapacak birilerini niye adam görüp hak etmediği yere koyuyoruz? Dalkavukluk yaparak bir yere gelmiş biri mi vazifesini emrolunduğu gibi dosdoğru yapar yoksa hak ederek bir yere gelmiş biri mi vazifesini emrolunduğu gibi dosdoğru yapar? Elbette hak eden biri emrolunduğu gibi dosdoğru yapar. Dalkavukluk yaparak bir yere gelmiş biri elbette yerini korumak için dürüstçe davranmayacaktır ve böylece işini iyi yapmayacaktır. Sonuçta da haklı insanlar haksız görülecekler ve bir türlü haklarını alamayacaklardır. Peki kim hatalıdır burada?

 

Muhammedi insanlarsak, her şeyi Muhammedi hakikat, Muhammedi ahlak ve Muhammedi adalet temelinde düşünmeliyiz, konuşmalıyız, yapmalıyız. Buyurun her şeyi Muhammedi vicdan ile halledelim. Her şeyi, insanın kim olduğunu bilerek, en dip derinliklerine kadar tetkik, tahkik ve tahlil edelim ve tek bir vicdanı bile kanatmayalım. Bu vicdan hangi vicdan olursa olsun. Çünkü insançocuklarına kimliklerine, düşüncelerine göre davranmak büyük bir haksızlıktır. Gerçek suçlu ile suçsuzu ayırmak, suçsuz tek bir kişi dahi olsa acı çektirmemek insanlık ödevimizdir. Bunu yapmak, Muhammedi insan olduğumuzun mutlak ve yegâne hücceti olacaktır. Bilakis ne söylersek boştur. Hayat, söylev değil eylemdir. Ve asla unutulmamalıdır ki; zulüm ile abad olunmaz!

 

Üstatları dinleyelim:

 

""Kalemi ele almak kolay, fakat onun dağdan ağırlığını taşımak zor. Kalem, çağın sorumlu şahididir. Yazıcı melekler nasıl her gördüklerinin birini saklamadan yazmak zorundalarsa, onları örnek almak durumunda olan kalem de, çağındaki haksızlıkları, yanlışları, aşırılıkları, yıkımları, korkmadan ve çekinmeden kaydetmek zorunda ve sorumluluğundadır. Evet, yazar, çağının üzerinde düşünmek ve düşündürmek zorunda ve sorumluluğundadır. Öyleyse, biz istesek de istemesek de, eğer kalem kalemse yazacaktır. Yazmazsa, işte asıl o zaman suçludur.""

 

Sezai Karakoç-Günlük Yazılar 2 (Sütun)

 

""Orospulaşmak veya yalnız kalmak: İşte fikir adamının kaderi.""

 

Cemil Meriç-Mağaradakiler

 

""Aydın adamın mukadderatı: Acı, ızdırap ve yalnızlık.""

 

Ali Şeriati-Aydın

 

'’’'Yalnız kalsanız bile, benzemeyin başkalarına...''’’

 

Dostoyevski

 

Allah ne buyuruyor?

 

""Emrolunduğun gibi dosdoğru ol!""

 

‘’’’Bir topluluk kendi durumunu değiştirmedikçe, Allah onların durumunu değiştirmez.’’’’

Tarih: 02.09.2017 Okunma: 739

YORUMLAR

Yorumunuzu ekleyin.

İsim: *

E-posta Adresiniz: *

* (E-posta adresiniz paylaşılmayacaktır.)

Yorum: *

Güvenlik Sorusu:
Türkiye'nin başkenti neresidir?