ÖĞRETMEN
Bir öğretmen, ilk evvelinde,
ne yaptığının farkında ve bilincinde olur? Zira ne yaptığını, niçin yaptığını,
kim için yaptığını bilmeyenden öğretmen olmaz. Hakikat serttir, acıtır! Her şey
bu noktadan sonra başlar. Burası sonsuzcasına önemlidir. Bir daha ifade edelim;
öğretmen, ne yaptığının, yaptığını nasıl yaptığının, niçin yaptığının ve kim
için yaptığının farkında ve bilincinde olur. Keza, mesleğinin hakkını verir ve
vermek için çalışır, bilakis mesleğinin hakkını vermediği zaman hiçbir şeyi hak
etmez, hak ettiğini gönül rahatlığıyla kullanamaz, yaşayamaz. Hakeza, zaten
bunların farkında ve bilincinde değilse ve mesleğinin hakkını vermek gibi
küçücük bir düşüncesi yoksa ya da böyle bir düşünce, zihin dünyasını meşgul
etmiyorsa zaman tüketmekten başka hiçbir şey yapmıyordur. Öğrencisinin hakkına
saygı duyar, hakkını korur ve hakkını verir, bunun için hiçbir şeyden kaçmaz,
hiçbir fedakârlıktan imtina etmez. Anadır, babadır, arkadaştır, dosttur,
kardeştir, abidir, abladır o, öğrencisine. Çünkü öğrencisi için vardır,
öğrencisi var diye vardır. Başka hiçbir şey için var değildir. Tabir caizse tüm
dünyası öğrencisidir, çendan okulda bu budur. Binaenaleyh, vazifesi süresince
tüm varlığını, zamanını öğrencisine hasreder. İşi, gücü, düşüncesi, duygusu,
varı yoğu öğrencisidir. Öğrencisi kendi evladı gibidir, bu şekilde addetmelidir
öğrencisini. Ağır bir sorumluluğu deruhte ettiğinin farkındadır. Ki filhakika
bir kurtarıcıdır o. Varlıkları sayesinde var olduğu varlık sebeplerine karşı
olabildiğince hassas ve duyarlı olur bu yüzden. Dünyada belki de vicdanıyla
hareket eden, vicdanına sığınan hiçbir kişi yoktur öğretmenden başka. Hiçbir
sebeple vazifesini ihmal etmeyi düşünmez, düşünemez, öyle bir anda vicdanı
direkt devreye girer. İşte bu yüzden sonsuz ağır bir sorumluluk altındadır,
ıstıraplı bir mesleği icra etmektedir. Ama aşkla, inançla, şevkle,
hassasiyetle, hissiyatla, haysiyetle, mesuliyet bilinciyle icra etmesi
gerekmektedir. Herkes yalan söyler o söyleyemez. Herkes ahlaksızlık yapar, o
yapamaz. Herkes zalim olur o olamaz. Herkes nefret doludur o sevgisiz olamaz.
Herkes kul hakkı yiyebilir, o yiyemez. Çünkü o kutsal bir örnektir. Maaşı az
olsa da, yaşamın nimetlerinden, güzelliklerinden gerektiği şekilde istifade
edemese de, bunu vesile kılarak mesleğini bihakkın icradan geri duramaz, istese
de istemese de duramaz, işte orada vicdanı seslenir ona hemen, çünkü karşısında
bigünah, garip, çaresiz kuşları vardır onun, kanat takıp uçuracağı, göz yapıp
gördüreceği, göğsüne kalp kondurup sevdireceği, ilim yükleyip akıllarını
kendilerine emanet edeceği. O, kaderlerin programcısıdır. O toprağa tohum
atandır, o çiçekleri örselemeden büyüten bahçıvandır. O, kuşları dallarına
kondurup, o kuşların şarkılarını dinleyen bir ağaç gibidir, kuşlarını asla
ayırmaz, sadece şarkılarını dinler. Sabah derin bir coşku ve heyecanla uyanır
ve öğrencisinin huzuruna çıkar. Öğretmekten büyük bir haz duyar. Karşısında
tertemiz, kirlenmemiş, lekelenmemiş bembeyaz bir sayfa vardır ve her gün onu
dolduracaktır. O sayfaya ne yazacağı, nasıl yazacağı, niçin yazacağı, kim için
yazacağı sonsuz önemlidir. Her dersini büyük bir titizlikle verir. Bir
aydındır, filozoftur, peygamberi misyonun taşıyıcısıdır o. Hem bilimi öğretir
hem dini. Hem maddesine hem de manasına odaklanır öğrencisinin. Kimliğini ve
dinini öğretir ama insanlığın sınır tanımadığının bilincini de verir aynı
zamanda ve insanlığın her şeyin üzerinde olduğunu anlatır. İnsanı ve insanlığı
sevmeyi, insana ve insanlığa saygı duymayı öğretir ona. İnsanlığın şarkısını
terennüm eder kutsal eylemleriyle. Aydınlığın ışığıdır o, rahmet damlaları gibi
düşer öğrencisinin gönül toprağına, beyin göklerine ve küçücük dünyasına. Aklın
aydınlığında ilerler. Öğrencileri arasında asla ayrım yapmaz. Tüm öğrencilerini
iyi insan yapmak için uğraş verir. Birkaç öğrencisini seçip, onların üzerine
yoğunlaşarak, diğer öğrencilerini göz ardı etmez, edemez. Dakikalarından asla
çalmaz, çalamaz. Hangi sebeple olursa olsun, öğrencisinin huzurundan ayrıldığı
vakit vicdanı titrer, titremesi gerekir, bu yüzden de hangi sebeple olursa
olsun öğrencisinin huzurunda kalmak için direnir. Öğrencisinin huzurundan
kaçmak için bahaneler aramaz. Tali işlerini, güçlerini bu yüzden boş
vakitlerinde hal yoluna koymaya gayret eder, tüm ciddiyeti, samimiyeti, namusu
ile. Her dersinin her dakikasını dolu dolu geçirir. Zamanı gelince olacaktır
her şey. Bu yüzden zaman kollamaz, teneffüs zamanını, çıkış zamanını düşünüp
durmaz mütemadiyen. Derslerine zamanında girer, derslerinden zamanında çıkar.
Asla ve kata öğrencisinin zamanını çalmaz, çünkü bu bir kul hakkıdır. Değişik
yollar bulup, dersinden kaytarmaya ve öğrencisinin hakkını gasp etmeye
çalışmaz, böyle bir hareketten hicap duyar. Çünkü böyle bir şey ahlaka ve
adalete mugayirdir ve öğretmenlik mesleği açısından utanç vericidir. Ders
anında, ders haricinde hiçbir şeyle ilgilenmez, ilgilenemez, eğer vazifesine
sadıksa, vazifesini bihakkın ifa ediyorsa. Zira böyle bir şey ahlaksızlığın
zirvesidir. Ders anında öğrencisinin karşısında hiçbir şey yiyip içemez, çünkü
böyle bir şey hem ahlak dışıdır hem de vazifeyi ihmaldir ve hem de öğrencisinin
hakkını gasp etmektir. Bir öğretmen, mesai arkadaşlarıyla, yöneticileriyle
mesleki açıdan münakaşaya girmez. Meslektaşlarına ihanet etmez.
Meslektaşlarıyla rekabete girmez. Meslektaşlarını kıskanmaz. Bilakis meslektaşlarına
müzahir olmak için gayret eder, onların öğrencilerini de öğrencileri gibi bilir
ve onlara da kendi öğrencilerine gösterdiği sevgiyi, muhabbeti aynıyla
gösterir. Çünkü kendi öğrencisi olsun,
meslektaşının öğrencisi olsun, yarınlarda hayata atıldıklarında bir melek
olurlarsa herkes için melek olacaklardır, bir şeytan olurlarsa herkes için
şeytan olacaklardır. Bu yüzden her bir öğrenci, her bir öğretmenin öğrencisidir
aynı zamanda. Münhasıran vazifesine odaklanır. Arkadaşlarına da, yöneticilerine
de derin bir saygı duyar, bunu mesleğinin bir gereği addeder. Evet, sevgi
özgürlüğün çocuğudur ama saygı insanlığın gereğidir. Binaenaleyh, bir öğretmen
idarecisini sevmeyebilir ama ona saygı duyması icap eder. İdarecisiyle
konuşurken diline, onun karşısında her hareketine özen gösterir. Elbette
idareci de öğretmeninin haysiyetine saygı duyar, ona karşı adil olur. Öğretmen
vazifesine odaklananınca da kimseyle işi olmaz zaten. Kimsenin de onuyla işi
olmaz. Öğretmenlik teori değil eylemdir.
Sadece bilgi vermez, ahlakta verir, sosyal yönden de geliştirir
öğrencilerini. Konuşmak değil iş yapmaktır onun işi. Çünkü büyük adamlar
susarlar ama işlerini konuştururlar. İşini yapanında bir şey söylemesine gerek
yoktur, zaten gören görür, görülmüyorsa da, konuşmak yapılmayan işi örtmez.
Öğretmenin bir şey yapıp yapmadığı muhakkak belli olur. İstediği kadar cerbeze
yapsın, konuşmak hiçbir zaman örtü olamaz. İş konuşmuyorsa dilin konuşması
hükümsüzdür. Öğretmenlik, sanatların en yücesini icra etmektir ve dünyanın en
eşsiz sanat eserini ortaya koymaktır. Öğretmen bir mimardır, bir bahçıvandır,
bir sanatkârdır. Zira eseri ya her şey olacaktır ya da hiçbir şey ve kendisi de
eseriyle ölçülecektir. Ortaya koyacağı eserin değeri kadar değer sahibi
olacaktır. Ne vereceğinin, vereceği şeyi nasıl vereceğinin yollarını araştırır,
her gün öğrenir, öğrendiklerini öğreterek unutur yeniden öğrenir ve bu süreç
böyle sürer gider. Öğretirken kendisi de yeniden öğrenir. Öğrenmeyen öğretmen
tükenir ve tüketir. Öğretmenlik, tamamen vicdan işidir! Kutsallığı da buradan
gelmektedir. Öğretmen aklın ışığıyla yolunu bulan ve yolları aydınlatandır.
Öğretmen, en gerçek insandır. Öğretmen, aydınlığın uşağıdır. Öğretmen, bilimin
hizmetkârıdır. Öğretmen, yarınların mimarıdır. Öğretmen, çiçeklerin üstadıdır.
Öğretmen, insanlığın en kutsal şarkısını yazan şairdir. Bu meyanda hiç kuşkusuz
hak ettiği mevkii de değildir ama layık olduğu mevkiie yükseltilmelidir.
İDARECİ
İyi bir idareci, iyi bir
idareci olur haddizatında. İdare eder, elbette insanlık çizgisinde kalarak ve
insanlık kanunlarına uyarak. Suiistimali tolere etmek elbette idarecilik
değildir, suiistimalde ve suiistimalin tolere edilmesini beklemekte kuşkusuz
insan olanın işi değildir. Çok şeyde söylemeye gerek yok işin özünde. Zira
ismiyle müsemma olması hasebiyle, o bir idarecidir. İdare eder; idare ettiği
kadar muvaffak olur. Bu "idare eder" olumsuzluklardan aridir ve nice
mümeyyiz vasıfları mündemiçtir. Ne yaptığının, yaptığını nasıl yaptığının,
niçin yaptığının ve kim için yaptığının farkında ve bilincinde olur. Bir
çekip-çevirme, yön verme, yönlendirme, motive etme, karar alma-verme-uygulama
eylemlerini gerçekleştirir idareci. Elbette tüm bu eylemleri istişareler
neticesine göre gerçekleştirir. Ki istişarede yapmalıdır zaten. İstişare;
gücün, birliğin, muvaffakiyetin simgesidir. Asla ben yaptım oldu demez,
diyemez, dememelidir de. Olabildiğince titizlikle, samimiyetle, ciddiyetle ve
ne yaptığının bilinciyle yapar işini. Bir anlamda devleti temsilen
bulunmaktadır bulunduğu konumda. Elinden gelen neyse en iyisini yapma
gayretinde ve derdinde olur. Yapamayabilir, yarı yolda kalabilir, yeterli gücü
bulamayabilir orası ayrıdır, yeter ki samimi olsun, önemli olan özveridir,
samimiyettir. İşine sadakatlidir idareci. Bu arada bir bilen değildir. Her şeyi
bilemez, kuşkusuz kusurları olacaktır. Kusur kadı kızında bile bulunur
demişler. Aldığı ücret ne kadarda kifayetsiz olsa da işine sadakatten ayrılmaz.
Karşısında personeli vardır, hizmet alanlar vardır, halk vardır. Yani üç farklı
kitle ve üç farklı kitleye yönelik üç farklı rolü vardır. Tüm rollerini en
ideal şekilde ama reel şartların farkında olarak, ahlak kanunlarına uyarak,
rasyonel umdeler çerçevesinde icra etmelidir. İyi bir idareci toparlayıcıdır,
kucaklayıcıdır, kurumun aklıdır tabir caizse. Bulunduğu kurumun her şeyinden o
sorumludur. Yatarken, gezerken, yerken, içerken kurumunu düşünür, düşünmek
zorundadır. Karşılığı münhasıran manevi tatmindir, vicdani huzurdur. Zorun
taliplisidir. Maiyetindekiler arasında bir köprüdür o. Ahlaklı, adil, dürüst, samimi,
hassasiyetli, hissiyatlı, haysiyetli, mesuliyetli ve güvenilir olmak
zorundadır. Müşfik, alicenap, kadirşinas, vefalı olmalıdır. Zorlaştırıcı değil
kolaylaştırıcıdır iyi bir idareci. Olması icap eden yerde müsamahakâr
davranmaktan imtina etmez ama suiistimale de kapı açmaz. Haddizatında kendini
bilende iyi niyeti zaten suiistimal etmez, eğer insansa. Lüzumsuzluklarda
boğulmaz, asli işini unutmaz. Sefaya değil cefaya talip olmuştur en baştan.
Yaptıklarının ille de görünmesi derdinde olmaz. Kimse görmese de Allah’ın
göreceğini bilir. Bu yüzden de sürekli gösteriyle ilgilenmez. Hem madden hem
manen cefasını çeker işinin, sefasını sürmez, istese de süremez. Madden gücü
kifayet etmez zaten buna. En zor işi yapar ama en az ücreti alır. Bilinmek
derdiyle yanmaz. Yaşatmak derdiyle yanar, yandıkça pişer, piştikçe olur,
oldukça yaşatır. Tabi rasyonel olmak her zaman en önemli vasıflarından
olmalıdır. Böyle bir karakter yapısına sahip olmadığı zaman yapabileceği hiçbir
şey yoktur, olamaz da. Asla kibirli olamaz, kıskanç ve kompleksli olamaz iyi
bir idareci. Özellikle kompleksli asla olamaz. Çünkü kompleks, insanca
yaşamanın en büyük düşmanıdır. Kompleksli insan adeta bir pisliktir, her an
üzerine sıçramaya hazır. Çünkü her güzelliğe, her başarıya düşmandır. Gerçek
bir idareci varlığından emindir, başkalarının varlığından rahatsız olmayacak
kadar. Zira kendinden emin olmayanlar, rahatsız olurlar ve rahatsızlık verirler
sürekli, böylece de hiçbir işin doğru düzgün yapılmasını sağlayamazlar. Çünkü
bu hasletler; başarının, birliğin, mutluluğun önünde ki en büyük barikatlardır,
handikaplardır. Bilakis iyi bir idareci, ufuk açıcıdır, başarıyı
destekleyicidir, personelinin başarılarından gocunmayandır. Asla incitmez ve
küsmez iyi bir idareci. Bilakis idareci olamaz, bulunduğu yeri hak edemez. Bu
meyanda bulunduğu konuma tapamaz da. Çünkü böyle yaptığı zaman işini olması
gerektiği gibi namusluca yapamaz. Zira üzerinde oturduğu koltuk bir emanettir
ve bir gün terkedecektir. Elbette sahip olduysa herhalde hakkıyla ve emeğiyle sahip
olmuştur ama son tahlilde bir emanettir. Bu yüzden emanet bilinciyle hareket
etmelidir. Aksi takdirde gün gelip emaneti bıraktığı zaman lanetle anılmaktan
kurtulamaz. Personeli arasında asla ve kata ayrım yapmaz, yapamaz, vicdanı buna
onay vermez. Üstün ahlak ve yüksek adalet bilinci böyle bir şeye geçit vermez.
İdareci eşittir adalettir zaten. Personeline düşüncesine göre davranmaz. İşini
yapan bir personeli kendisi gibi düşünmese de muteberdir. İşini yapmayan bir
personeli kendisi gibi düşünse de muteber değildir. Çünkü bir kurumu bir arada,
sevgiyle, muhabbetle, birlikle ve beraberlikle yaşatan en önemli güç, iksir
adalettir. Adalet yoksa zulüm vardır ve keza adalet yoksa olabilecek hiçbir şey
yoktur ve bu, her şeyde böyledir. Adalet, karşıdakinin haysiyetine, şerefine,
insan olmaklığına saygının önkoşuludur. Başarının hakkını teslim eder ve bu
teslimatı yaparken, başarıya kilitler aynı zamanda ve keza sair insanları da
motive etmiş olur böylelikle. Çünkü emeğin ve başarının karşılığını bulduğu bir
yerde, motivasyon güçlüdür ve başarıların ardı kesilmez. Her zaman ve her yerde
personelinin arkasında olur iyi bir idareci. Elbette haklı olunduğu durumlarda.
Bilakis haksızlığı koruma ve kollama zaten adaletsizliktir. İşini iyi yapana
saygı duyar ve onu onore etmekten zerre gocunmaz, bilakis böyle bir şeyden
gurur duyar. İşini iyi yapandan korkmaz, çekinmez ve korkularıyla,
çekinceleriyle hareket edip iyi yapılan işleri sabote etmez. Şevki, coşkuyu,
heyecanı sabote etmez. Bilakis müzahir olur her zaman. İyi bir idareci ufuk
açar, yol açar, yön gösterir ve ideal zerk eder. Sağlıklı ve sağlam ilişki ve
iletişim kurar. Yapıcıdır iyi bir idareci, yıkıcı değil. Her işin başı
samimiyettir, iyi ve temiz niyettir son tahlilde! Gerisi angaryadır. Bu meyanda
hak ettiği itibara malik değildir ama layık olduğu itibarı iade edilmelidir.