Yüz yıllık, belki de
yüzlerce yıllık plan gerçekleştirilmeye çalışılıyor. Küresel Şeytani Şebekeler
çok stratejik hareket ediyorlar. Adım adım ilerliyorlar. Bazen yumuşak
geçişlerle, bazen çok sert adımlarla hedeflerine ulaşmaya çalışıyorlar. Bir
yumuşak geçiş yapıyorlar, ardından sert bir hamlede bulunuyorlar. Sert hamleyi yeniden
yumuşak geçişle tolere ettirmeye çalışırlarken, daha sert bir adımın
hesaplarını yapıyorlar. Böylece planlarını tedricen ikmal etmeye gayret
ediyorlar. Yani şeytaniler uyumuyorlar. Uyutuyorlar ama uyanıklar! Şeytan
kitabına göre yaşıyor, bizse kitaba göre yaşamaya çalışanı yadırgıyoruz.
İnsanlığa hükmetmiş ve yön vermiş kadim bir medeniyetin çocukları olarak çok
kumpasa geliyoruz. Çünkü tarihimizden soyutlanmışız ve asla ders almıyoruz. Ya
tarihi tekrar ettirmek istiyoruz ya da tarihi tamamen silip geçmeye
çalışıyoruz. Tarihi okuyup, anlayarak bugünümüzü daha mükemmel hale getirmeye
yönelik tek gayretimiz yok. Yani yepyeni bir dünya kurmak gayemiz, idealimiz
yok. Aslında her şey o kadar basit ki, basit olan şeyi karman çorman etmekte
çok mahiriz. Geçelim!
Tarihi okur geçerim. Tarihçi
ya da tarih tetkikçisi değilim. Tarihte takılıp kalmaktan da hazzetmem. Tarihi
münhasıran bir öğretici olarak telakki ederim. Ama elbette 36. Paralel’dir, Ortadoğu’dur,
Doğal Kaynaklar’dır, Türk Dünyası’dır, Arz-ı Mevud’dur, Devrimler’dir,
Rönesans’tır, Reform’dur, Muhtelif Tarihi Çağlar’dır vs. üzerine okumuş
geçmişizdir. Ki, çokta elzemde değildir filhakika ama insanız ve merak işte.
Keşke bir de yazıda anlatabilsek, doğal hayatta konuştuğumuz tarzda her şeyi.
Zira yazı farklı bir durum, doğallık bir anda kayboluveriyor. Ya da kaybolmuyor
ama o doğallığın aktarımı zor oluyor. Yapmaya çalışıyorsunuz ama bir türlü
becerilemiyor. Yapılabilse, becerilebilse keşke, o zaman direkt olarak kalbe
dokunacak çok şey ama olmuyor. Geçelim! Bir insan için içinde bulunduğu andır
mühim olan, çünkü yarın karanlıktır, dün kaybolmuştur ve elde kalan bugündür. Akademisyen
olmadığımız içinde ezber yapmaya lüzum görmeyiz, okurken anlamaya çalışırız,
kafamızda hayali olarak tetkik ve tahlil ederiz, yorumlarız ve
yorumladıklarımızdır aklımızda kalanlar. Çoğu şey de ezberlemeye değmez zaten.
Ezberleyeceğimiz bir şey vardır; biz ondan uzağız, o da bizden uzak maalesef.
Bileceğimizi biliriz, bilmediklerimiz de mühim değildir. Düşmanı bulmak ve
düşmanın stratejilerine, taktiklerine vakıf olmak için ince eleyip sık
dokumayız ve akademik tespitler yapmaya gerek duymayız. Çünkü aşikâr olmayan
fazla bir şey yoktur. Bilirsin ama ifade etmezsin! Ki, haddizatında
mülahazalarımızı da deneme tarzında serdettiğimiz için, bu tür yöntemlere
ihtiyacımız olmaz. Zira zaman aptallara fırsat vermeyecek kadar kendini değerli
kullanmayı dikte eder. Yeryüzünün en büyük aptalları da akademisyenlerdir indi
mülahazama göre. Ha, akademisyensinizdir ama hayata ve varlığa akademisyen
tarzı bir bakışla bakmıyorsunuzdur ve bu bakış ekseninde yorumlamıyorsunuzdur
hayatı ve varlığı, bu ayrı bir şeydir ve muteberdir. Akademi, gerçeğin
katilidir. Akademi, emperyalizmin bir nevi Truva Atı gibi bir şeydir.
Akademisyenlere göre, katı ve sert hakikatler komplo teorisidirler. Ama
kendileri bir milyon laf ederler, tek hakikate atıfta bulunmazlar yani
beyinleri iğdiş ederler, yozlaştırırlar, narkozlarlar. Çünkü gayeleri, yoz ve
saçma dünyayı insanlara kabullendirmek, düşleri öldürmektir. Geçelim!
Barzani denilen şahsa
Kürdistan kurdurtmak için büyük çalışmalar olduğunu ihsas ediyoruz hatta artık
aşikâr oldu. Zevatta işini iyi yapıyor hani. Barzani denilen şahsın çizdiği
imaj bu hedefe odaklıdır, yani ayarlanmış, vazifelendirilmiş biridir ama
muayyen bir süre için. Yoksa güler yüzlü bir imaj ona göre değildir. Çünkü o
şeytanlarla yatıp kalkan biridir. Tam bir tilkidir yani. Ama naparsın, hedefe
ulaşmak için sahte tebessümler dağıtmak, gerekirse eğilmek emperyalizmin bir
taktiğidir. Bendenizin naçizane düşünceme göre, Barzani denilen şahsın, YPG, PYD
ya da PKK isimli kirli, kanlı, karanlık ve bir fahişe gibi herkesin kucağına
oturan terörist örgütlere vurması asla samimi ve ciddi değildir. Muhtemelen
bunu kendisi de çok iyi biliyordur. Çünkü kendinden öncekileri bilmemesi söz
konusu değildir yani bölgeyi, bölgedeki aktörleri ve niçin çalıştıklarını,
istenilen şekilde hareket edilmediğinde başlarına neler geldiğini bilen
biridir. Tamamen doğal kaynak odaklı ama uzun vadede Arzu Mevud hedefli bir
tampon bölge olacak oluşturulmak istenen bölge. Türkiye ile özelde Türk
Dünyası, genelde Türk ve İslam Dünyası arasına zehirli bir hançer gibi saplanıp
kalacak bir bölge, katıksız terörizm yuvası. Asla Kürt odaklı bir bölge
olmayacak yani tabir caizse kardeşlerimiz gururları okşanarak kullanılacak ve
bir çöp gibi boşaltılacaklar sonrasında. Şeksiz şüphesiz Siyonist Yahudi’nin
egemenliğinde bulunacak. Bilakis zaten böyle bir şeyi hayal etmek bile
komedidir. Siyonist’in bu bölgede ki, kadim ve kutsal emelleri malumdur ve
yapılan her iş bu hedefe matuftur. Ne kadar da akademik zırvalar beyinlerimizi
yönlendirmeye çalışsa da, iğdiş etse de. Türkiye ile sağlam ve güvene dayalı
iletişim ve ilişki kurmaya çalışmasını bile, verilmiş vazifenin bir muktezası
olduğunu tahayyül ve tasavvur ediyorum. Malum örgütlerin muhalifiymiş gibi
hareket etmesinin arka planında da bu var. Türkiye’nin sessiz kalması
sağlanmaya çalışılıyor gibi hatta Türkiye’nin tanıması içinde gayret edilecek
gibi. Ama şayet Kürdistan diye bir Küçük Siyonist Devletçik kurulursa, Barzani
denilen alık kuvvetle muhtemel katledilecek ve yerine Siyonizm’in bugüne değin
besleyip, büyüttüğü ve şu an meydana çıkarılmayan ama hep elde tutulan şahıs
geçirilecek. Ve PKK-PYD-YPG gibi örgütler, muhtemel devletçiğin askeri gücü
yapılmaya çalışılacak, hatta çalışılmayacak yapılacak. Çünkü şeytanın işidir bu
ve mütemadiyen yapmıştır bunu.
Son tahlilde; Barzani
denilen alık tilki Truva Atı olarak kullanılıyor ve istenilen hedef
gerçekleştiği zaman miadı dolmuş olacak ve çöpe gidecek. Ama bu meyanda elbette
kendisine kurdurulan devletçik yine kendisi zamanında dünyaya tanıtıldıktan
sonra gerçekleşecek katli. En arka planda istenen şey de bu meyanda
gerçekleştirilmiş olacak, bilinen ve kendini sevimli olarak pazarlayan zevat
sayesinde. Bu işin arkasında, Tonisi başta olmak üzere, Conisi, Moskofu, Nazisi
de vardır. Siyon zaten var. Belki daha başka aktörler de vardır. Zira biliriz
ki, düşman birdir ve küçük mikyasta Türk Milleti, büyük mikyasta Türk ve İslam
Dünyası mevzu bahisse, tüm şeytaniler yekpare olarak bir ve beraber hareket ederler.
Bendenize göre sonsuz teennili olunmalıdır. Çünkü oyun olabildiğince derin ve
netamelidir. Bu meyanda ve minvalde, muhtelif odaklarca ortaya konulan her
hareketin hangi düzlemde ilerlediğine ve yönünün ne olduğuna olabildiğince
dikkat etmek iktiza etmektedir. Çünkü kardeşlerimizi iki kanattan muhasara
altına alıp, aynı hedefe götürmek isteyenler olabilirler. Burası da çok hassas
bir mevzudur ve üzerinde durmakta fayda vardır. İstihbarat birimleri aşırı
müteyakkız olmalıdırlar. Aklımızı kullanmalıyız, tarihimizi ve dinimizi bitevi
göz önünde tutmalı, stratejilerimizi ve taktiklerimizi bu iki ana eksen
üzerinde belirlemeliyiz. Tarih ve din altyapı ise, devlet üst yapıdır, bunu
asla sarf-ı nazar eylememeliyiz. Söylenecek şey çok ama artık Devlet Aklı her
şeyi bizden daha iyi biliyordur ve umalım ki biliyordur. Biz aklımızın
yettiğince, gönlümüzün elverdiğince, dilimizin döndüğünce naçizane
düşüncelerimizi serdetmeye gayret ettik. Mevzubahis olan vatan ise gerisi
teferruattır! Yüce Rabbim, vatanımızı küresel şeytani şebekelerin
tezgâhlarından yana muhafaza eylesin ve sıyanetine alsın. Zira vatan varsa her
şey vardır, vatan yoksa olan şeyde anlamsızdır, çünkü o şey bizden çıkmıştır. Yüce
Rabbim Yüce Türk Ordusunu ve Son Kale olan Yüce Türk Devletini muhafaza
eylesin.
Varlığımıza kastetmiş
sürüyle ayyaş, esrarkeş
Gövdemize doğrultulmuş kan
kusan kızıl keleş
Olmak istemiyorsak
kargaların üşüştüğü bir leş
Aklını kullan mutlak
hakikatte birleş!
NOT: Barzani tilkisi
referandumu yap''ma''yacak!!! Göreceksiniz!!! Evet, yüzyıllık plan iptal edilmeyecek ama şu an bir
şey olmayacak. Bu sadece naçizane bir öngörüdür ama sağlam bir öngörüdür.
SÖZLER:
""Her fert fanilik
ile maluldür. Kendi dönemini yaşar, yaşadığı dönemde üzerine düşeni yapar ve
çeker gider. Önemli olan insanın insanlaşması ve insanlığın geleceğinin
teminatıdır. Bu yüzden her fert kendi döneminde üzerine düşeni, vicdanının sesini
dinleyerek namusluca yapmalıdır ve insanlaşmaya katkıda bulunarak, baki kalan
kubbede bir hoş sada bırakmalıdır. Bilakis insanlığın geleceği tehdit ve
tehlike altındadır.""
Bendeniz
‘’’’Ya parolalar?
Liberalizm! Yani duygusuzluk. Demokrasi! Yani senin nasibini zaten ayırmış
olanları seçmek. Hayat mı? Maddi varoluş. Ahlakiyat mı? Fırsat, kolaycılık
(oportünizm), bencillik. Hedef mi? Tüketim. Hayat felsefesi mi? Doğal iştahları
doyurmak. Son hedef? Zevk ve eğlence içinde bir hayat. İnanç, ideal, aşk?
Varlığın anlamı? Onları da unutuver canım!’’’’
Ali Şeriati
‘’’’Bir çocuk. Bir baba.
Çocuk okullu. Baba imkân sahibi. Çocuğuna bir şeyler alır. Gayet rahat. Çocuğun
kalbinde sevgi çiçekleri açar, yüzünde sevinç yıldızları parlar. Bir çocuk. Bir
baba. Çocuk okullu. Baba imkânsızlık kıskacında. Çocuğuna ne alacağını düşünür.
Rahatsız ama belli etmez. Çocuğun kalbinde derin hüzün, yüzünün rengi; acı. Ne
düşündünüz? Vicdanınızda, kahreden duyguların kıvılcımlarını duyumsayabildiniz
mi? Hissedebildiniz mi bir şeyler, o şeyler her ne şeyler ise? Çok acayip
duygulanımlar olur kalbinizde, kesif hisler tüm gövdenizi sarar, bir garip
olursunuz, insan yönünüz ağırsa. Anlarsanız acı basar, bilirseniz ne kalbinize
dokunan bir şey olur ne de beyninizi ağrıtır bir şey. Hissedemediğimiz ve
anlayamadığımız müddetçe, insanın derin acılarını ve insanlığın sessiz
çığlıklarını asla dindiremeyeceğiz. ’’’’
Bendeniz
‘’’’Ne kadar da büyürsen
büyü, hangi durumda olursan ol, imkânların ne olursa olsun, yüreğinin bir
yerinde hep o çocuğu taşıyorsun. Bir anda her türlü yaşanmışlığın üstü
örtülüveriyor ve geriye o çocuk kalıyor. Kavgalarını, oyunlarını, ağlamalarını
anımsıyorsun. Hüzünleniyorsun, gülüyorsun, ağlıyorsun. Keşke diyorsun keşke,
büyümeseydim, hep çocuk kalsaydım. Ne insanları tanır ne de anlardım hayatı. Ne
umutlarım kırılır ne de yıkılırdı hayallerim. Bilmezdim ki umut nedir, hayal
neye denir. Ne büyük dertleri taşırdım ne de acıları yaşardım. Büyürken dünya
kirleniyordu ve büyüdüm kirin, karanlığın, bataklığın ortasında kaldım.
Neredesin ey çocuk? Ne sen gelebilirsin bana ne de ben dönebilirim sana! Sen
üzülürken bana, ben özlüyorum seni.’’’’
Bendeniz
""Ey hakikati
arayanlar! Hakikatin ateşinde bir mum gibi eriyip yanmak isteyenler! Hakikat bu
caddede değildir. Hakikat, mağazaların vitrininde değildir... Hakikat,
kadınların gözlerinde, dudaklarında, bacaklarında değildir... Sinemaların
koltuklarında, meyhane masalarında, içki kadehlerinde, sarhoșların gözyașlarında
değildir. Hakikat evlerdedir. Evlerin mutfağında, banyosunda, oturma
odasındadır. Hakikat halının altındadır, buzdolabının içindedir. Hakikati
bulmak için bakmak yetmez, görmek gerekir. Ey hakikati arayanlar! Eve dönün,
kütüphanenize tekrar bakın. Hakikati anlatan o kitabı arayın. O kitabı bulana
ne mutludur ki, hakikatin yanı sıra ölümsüzlüğün ıșığıyla da
aydınlanacaktır.""
Ahmet Ümit
‘’’’İşte, bu korku yüzünden
değil mi ki hepimiz yok oluyoruz. Bize hükmedenler de bu korkudan
yararlanıyorlar zaten ve bizi daha çok korkutmanın yollarını arıyorlar. Şunu
iyi bil Ana, insanlar korktukça bataklık içinde çürüyen ağaçlar gibi ölüp, yok
olurlar.’’’’
Maksim Gorki
‘’’’Bazen kafeste olduğumuzu
fark edemeyiz. Hayat öyle güzel süslemiştir ki onu; aile, eş, iş gibi planlı
kurdelelerle. İstersek uçabiliriz deriz, istersek gidebiliriz, istersek,
istersek, istersek… Ama hiç istemeyiz. Çünkü biliriz biz, özgürlüğü bir “eğer”
sözcüğü ile eşdeğer tuttuğumuzu. Eğer özgürlük varsa, bu kafesler niye? Neden
basit bir böcek kadar bile kanatlanamıyoruz? Neden kartalın baktığı yerden
göremiyoruz dünyayı? Neden jaguar gibi hızlıca koşamıyoruz? Düşünüyoruz ama
düşünmek bizi özgür kılmıyor işte. Düşündükçe yeni yeni duvarlar örüyoruz
kendimize. Ve Düşünen Hayvan'lar, tüm diğer hayvanlardan daha az özgür oluyor
bu durumda. Ayçiçeği gibiyiz aslında. Nerde güneş, yönümüz orda. İşte bu yüzden
bizim özgürlüğümüz de, ancak bir bitkinin başının güneşe bakması kadar.’’’’
Nietzsche