EĞİTİM ÖNERİLERİ...

Özgür DENİZ - 24.09.2017

Hayatın en ağır ve kutsal yükünü omuzlarında, kafalarında ve kalplerinde taşıyan ve neslin asıl mimarları olan eğitim emekçileri tavassutu ile az buçuk haberdar olduğum sorunlardan yola çıkarak bir kaç öneride bulunmak istiyorum naçizane, haddimi ve hududumu bilerek. Eğitim; bir vicdan ve ülkü işidir. Daha ötesinde bir varlık-yokluk meselesidir. Geçelim!

 

Her okulun eğitim-öğretim materyalleri eksiksiz olmalıdır ve her dönem, bu temel üzerinde hazır olarak başlamalıdır. Zira ne yönetici ne de öğretmen materyal derdiyle, sıkıntılarıyla boğuşmamalı, uğraşmamalıdır. Eforunu böylesi boş işlerle iştigal ederken tüketmemelidir. Ki filhakika uğraştırılamaz da. Bilakis ülküden, gayeden bahsedilemez. Zira böyle bir durumda işin ciddiyet boyutu yok olmuştur zaten. Çünkü çocuklar verimli bir hizmet beklerler. İdareciler ve öğretmenler de kendilerini münhasıran çocuklarına konumlamak isterler.

 

Eğitim sistemleri (DYS-MEBBİS-e-OKUL vb.) daha pratik hale getirilmelidir. Öyle çetrefilli bir şekilde ayarlanıpta eğitim emekçileri için içinden çıkılmaz bir şekilde dizayn edilmemelidir. Bu konuda gerekli uzmanlar kesinlikle ve kesinlikle isticalen yetiştirilmelidir. Zira nice şeyler çok pratik ve basit şekilde halledilebilecek durumdadır ama sistem karışıklığı yüzünden içinden çıkılmaz bir hal almaktadır. Küçük bir misal; bir sisteme bir resim yükleyeceksiniz diyelim, resmen çıldırıyorsunuz, işte bilmem PDF kabul ediyor da, şunu kabul etmiyor da vs. Oysa nice işlemler üç tıkla halledilebilecek şekilde dizayn edilebilir.

 

Herhangi bir iş yapılacağında çok kısa bir zamana sıkıştırılmamalı yahut ihtiyaç durumunda ve işlem yapılmasında sehven geç kalındığında eğitim emekçileri rencide edilmeden gereken müsaade verilmeli ve mağdur edilmemelidir hakkından yahut herhangi bir işlerinde istemeden geciktiklerinde gereken destek verilmeli ve moral bozukluğuna uğratılıp motivasyonları geriletilmemelidir.

 

Her okulun ihtiyacı olan öğretmen ihtiyacının kesinlikle ve kesinlikle eksiksiz karşılanması icap eder. Zira eğitimini tamamlayıp yetkin bir şekilde kendi dünyasına dahil edilmeyi bekleyen bir eğitim emekçisi için boşa geçen zamanlar çok ağır, acı ve yıpratıcı zamanlardır. Ve bu vicdani değildir, acımasız israftır; insan israfıdır.

 

Eğitim Fakülteleri kesinlikle ve kesinlikle öğretmen ihtiyacı dikkate alınarak yeniden dizayn edilmelidir. Alınteri ve gözyaşı döken, ekonomik olarak nice sıkıntılarla boğuşarak eğitimini ikmal eden hiçbir eğitimci boşta kalmayı hak etmez. Ayrıca eğitim emekçileri muazzam bir altyapı üzerinde yetiştirilmelidirler.

 

Eğitim emekçileri basit birer emir eri değildirler. Onları hayallerinden ve ülkülerinden kesinlikle ve kesinlikle uzaklaştırmamak, bilakis onların motivasyonlarını güçlü tutmak iktiza eder. Binaenaleyh, onların üzerinde yönetici olarak görevlendirilecek şahıslar konusunda titizlikle hareket edilmelidir. Kompleksli, kaprisli, küçük düşünen, büyük ülkülerden yoksun, sadece reklam peşinde koşup konumunu yükseltme derdinde olan, konumunu baskı aracı olarak kullanma hevesiyle aptalca hareket eden, karakteri ve kişiliği oturmamış, vicdanının sesini dinlemeyen, aklın ışığından mahrum kalmış zavallı şahıslar böyle ağır ve üst bir vazifeye getirilmemelidir. Bu durum silsile halinde böyle devam eder gider.

 

Eğer bir okul açılmışsa ve orada eğitim-öğretim faaliyetleri sürdürülüyorsa, o okulun yönetici ihtiyacı tam anlamıyla karşılanmalıdır. Zira hem okulun işlerinin yürümesi hem de eğitim-öğretim faaliyetlerinin sürüdürülebilmesi iktiza eder, ki bu durum bir okulun yardımcı da dahil olmak üzere en az iki idari mekanizmaya ihtiyaç duyduğunu gösterir. Burada sayı gözetilmemelidir. Çünkü bir işte de, bin işte de aynı resmiyet çerçevesinde gereken zaten yapılmaktadır. Keza icap ediyorsa sayıca az olan ama birbirine yakın konumda bulunan eğitim merkezleri her yere eşit mesafeli olan bir yerde temerküz ettirilmelidir.

 

İdareci atamaları kesinlikle ve kesinlikle Temmuz ayının ilk haftasında tamamlanmalıdır. Sonsuz mühim bir meseledir bu detay. Bu asla ve kata zor değildir ve hatta ihmal edilecek bir mesele de değildir. Zira bir idarecinin gideceği-geleceği okula alışması ve sistemi tanıyıp kendine göre dizayn etmesi icap eder. Bilakis her şey içinden çıkılmaz bir hal almaktadır.

 

Öğretmen atamalarından hemen sonra norm kadro ayarlaması kesinlikle ve kesinlikle yapılmalıdır. Zira arka arkaya yapılan atamalar yüzünden öğretmenlerimiz büyük sıkıntılar yaşamakta ve mağdur olmaktadırlar. Bu durumda, onların idealist kişiliklerini yerle yeksan etmektedir. Hatta bulunulan kurumlarda olumsuzluklar yaşanmasına sebep olmaktadır.

 

İdarecilerin ve öğretmenlerin ekonomik durumları kesinlikle ve kesinlikle ciddi anlamda iyileştirilmelidir ve eğitim emekçilerinin toplumsal konumlarına saygınlık kazandırılmalıdır. İdarecilere yine kendi konumlarında olmak üzere iller arası tayin hakkı verilmelidir. Eğitim emekçileri arasında kayırmacılık gibi işlere kesinlikle ve kesinlikle tevessül edilmemelidir. Ehliyet ve liyakat gözetilmeli, hak edene hak ettiği eksiksiz teslim edilmelidir.

 

Eğitim emekçileri arasında ki ücret dengesizliği mutlak surette giderilmelidir. En basit bir misal vermek icap ederse; bugün, zamanında uzman öğretmen ünvanı verilen eğitim emekçileri bu konumda bulunmayan eğitim emekçilerinden ciddi sayılabilecek bir miktarda fazla ücret almaktadırlar aynı işi yaptıkları halde ve bu durum derin adaletsizlik yaratmaktadır. Almalarında kuşkusuz sıkıntı yoktur ve itirazda alınmasına değildir. Velakin bu durum görev yılına göre yeniden dizayn edilmelidir kesinlikle ve kesinlikle. Herkes muayyen zamanlarda alması gereken payeyi alabilmelidir ve o payenin imkanlarından eşit mesafede istifade edebilmelidir.

 

Vs. Vs. Vs…

 

Son tahlilde; eğitim işi dünyanın en basit işidir. Bu basitlik, onun kutsiyetine asla halel vermez. Ama biz bu kadar basit bir işi o kadar zor hale getiriyoruz ki, bir türlü içinden çıkamıyoruz. Bu işi bendeniz hep şuna benzetirim; Kur'an'ı düşünün, o kadar basittir ki okuması, öğrenmesi ve yaşaması ama biz onu öyle karıştırırız ki, günahlarımızı tolere edebilir ve sümme haşa pisliklerimizi temizler duruma getiririz kendimizce, böylece bir türlü içinden çıkamayız. Sonra da millete, sen ne anlarsın deyip, kendi kafamıza göre anlatmaya yelteniriz. Hani Hz. Ali demişti ya; ‘’ilim bir noktadır ama cahillerin ellerinde çoğalıp kaybolmuştur’’ diye. Olay budur maateessüf. En basit bir şey maalesef bilmeyenin elinde en karmaşık bir şey olup çıkmaktadır

 

EKSTRA:

 

EY KAVMİM!

 

Ey kavmim…

Sen ki, peygamberlerini bile dinlemedin, beni hiç dinlemezsin.

Dönüp de bakmazsın ölülerine.

Lut Kavmi'nden de değilsin sen, hazdan olmayacak mahvın.

Acıyla karıldı harcın ama acıya da yabancısın.

Ağıtları sen yakarsın ama kendi kulakların duymaz kendi ağıdını.

Bir koyun sürüsünden çalar gibi çalarlar insanlarını ve sen, bir koyun sürüsü gibi bakarsın çalınanlarına.

Tanrı'ya yakarır ama firavunlara taparsın.

Musa, Kızıldeniz’i açsa önünde, sen, o denizden geçmezsin.

 

Ey kavmim…

Sen ki, peygamberlerini bile dinlemedin beni hiç dinlemezsin.

Korkarsın kendinden olmayan herkesten.

Ve sen, kendinden bile korkarsın.

Hazreti İbrahim olsan, sana gönderilen kurbanı, sen pazarda satarsın.

Hazreti İsa’yı gözünün önünde çarmıha gerseler, sen, başka şeylere ağlarsın.

Gündüzleri, Maria Magdalena’yı fahişe diye taşlar, geceleri koynuna girmeye çabalarsın.

Zebur’u, Tevrat’ı, İncil’i, Kur'an’ı bilirsin.

Hazreti Davud için üzülür ama Golyat’ı tutarsın.

 

Ey kavmim…

Sen ki, peygamberlerinin dediklerini bile dinlemedin, beni hiç dinlemezsin.

Dönüp de bakmazsın ölülerine.

Lut Kavmi'nden de değilsin, hazdan olmayacak mahvın.

Ama sen, kendi acına da yabancısın.

Kadınların siyah giyer, kederle solar tenleri ama onları görmezsin.

Her kuytulukta bir çoçuğun vurulur, aldırmazsın.

Merhamet dilenir, şefkat dilenir, para dilenirsin.

Ve nefret edersin dilencilerden.

Utancı bilir ama utanmazsın.

Tanrı'ya inanır ama firavunlara taparsın.

Bütün seslerin arasında, yalnızca kırbaç sesini dinlersin sen.

 

Ey kavmim…

Sen ki, peygamberlerini bile dinlemedin, beni hiç dinlemezsin.

Sana yapılmadıkça, işkenceye karşı çıkmazsın.

Senin bedenine dokunmadıkça, hiç bir acıyı duymazsın.

Örümcek olsan, Hazreti Muhammed’in saklandığı mağaraya bir ağ örmezsin.

Her koyun gibi kendi bacağından asılır, her koyun gibi tek başına melersin.

Hazreti Hüseyin’in kellesini vurmaz, ama vuranı alkışlarsın.

Muaviye’ye kızar ama ayaklanmazsın.

Hazreti Ömer’i bıçaklayan ele, sen bıçak olursun.

 

Ey kavmim…

Sen ki, peygamberlerini bile dinlemedin, beni hiç dinlemezsin.

Ölülerine dönüp de bakmazsın.

Lut Kavmi'nden de değilsin, hazdan olmayacak mahvın.

Ama arkana baktığın için taş kesileceksin.

Ve sen, kendine bile ağlamayacaksın.

Komşun aç yatarken, sen, tok olmaktan hayâ etmezsin.

Musa, önünde Kızıldeniz’i açsa, o denizden geçmezsin.

Tanrı'ya inanır ama firavunlara taparsın.

 

Ey kavmim…

Sen ki peygamberlerini bile dinlemedin, beni hiç dinlemezsin.

 

HALİL CİBRAN

Tarih: 24.09.2017 Okunma: 836

YORUMLAR

Yorumunuzu ekleyin.

İsim: *

E-posta Adresiniz: *

* (E-posta adresiniz paylaşılmayacaktır.)

Yorum: *

Güvenlik Sorusu:
Türkiye'nin başkenti neresidir?