İNSAN NE ZAMAN KÖTÜ OLUR?...

Özgür DENİZ - 13.10.2017

Bir insan, ne zaman, kötü ya da başka bir şey yani aşağılık bir mahlûk olur?

 

İhanet ettiğinde yani bir benzerini ya da dostunu bilinçli ve farkında olarak sattığında.

 

Jurnallediğinde yani bir benzerini ya da dostunu bilinçli ve farkında olarak konuşturduktan ya da doğal olarak dinledikten sonra duyduklarını ters çevirerek ya da normal haliyle de olsa başkalarına aktardığında ve bu aktarmayı paye kazanmak gayesiyle yaptığında.

 

Hak gasp ettiğinde yani bilinçli ve farkında olarak bir benzerinin ya da dostunun hakkı olan bir şeyi kendisi aldığında yani göz göre göre kul hakkı yediğinde yani emek, ter, yaş akıtarak birinin hak ettiği şeyi, gücünü, konumunu, servetini kullanarak bile isteye başkasına verdiğinde.

 

Başkasının malına el uzattığında yani bilinçli ve farkında olarak kendine ait olmayan, bir benzerine ya da dostuna ait olan bir şeye el uzatıp onu aldığında, bunu da konumu ve gücü sayesinde yaptığında.

 

Güçsüzü ezdiğinde yani gücüne güvenip zayıf gördüğü bir benzerine ya da dostuna bilinçli ve farkında olarak baskı yaptığında yani insanları suçsuz yere ezdiğinde.

 

Aklını ve kalbini şeytana ve şeytanlaşmışlara sattığında.

 

Kutsal ve ortak değerleri, insanları aldatmak için kullandığında.

 

Vb. durumlarda.

 

Amma velakin, bir insan, başka birine zarar vermeyen ve vermeyecek olan insani tercihlerinde asla ve kata kötü ya da başka bir şey olmaz. Misal; istediği insanla oturması, sohbet etmesi, yiyip içmesi gibi. Dostunun sevdiği bir şeyi sevmemesi gibi. İnsan, kimseye zarar vermemek kaydıyla yapacağı her seçimde özgürdür. Yaşamın küçük detaylarında özgür iradesiyle hareket etmek, tercihte bulunmak hakkına sonuna kadar sahiptir. Yaptığı tercih ile kimseye zarar vermiyorsa, kimsenin, yaptığı tercihten dolayı o insanı yadırgama hakkı ve yetkisi yoktur. Benim yaptığım bir tercih sebebiyle sana sıkıntı musallat olmuyorsa, senin düzenin bozulmuyorsa, sana kötülük gelmiyorsa, benim yatığım tercihe itiraz etme ya da müdahil olma hatta o tercih yüzünden benimle iletişimini kesme hakkın yoktur. Kimsenin, kimsenin hayatına müdahale hakkı yoktur, malum durumlar haricinde. Bu asla ve kata unutulmamalı, hatta zihinlere kazınmalıdır.

 

Amma velakin, ne gariptir ki ve acıdır ki; insanlar, insanlar nezdinde, en baştakileri yapınca değil, en sondakileri yapınca kötü olmaktadırlar. Misal; bir İslamcı nezdinde, kul hakkını bile isteye gasp eden bir İslamcı kötü değildir ama bir insan Komünist bir dostu ile oturup sohbet edince kötüdür ya da İslamcı olan şahsın Faşist olarak nitelendirdiği biri ile oturup sohbet edince kötüdür. Bunu tersinden de düşünebilirsiniz. Yani insanlar bu kadar ahmaklaşmış, aptallaşmış, mallaşmış durumdadırlar. Sözüm meclisten dışarıdır. Ama hakikati de söylemek zorundayım, en azından gözlerimle gördüğüm, kalbimle hissettiğim, aklımla bildiğim hakikatleri söylemek zorundayım. Ama herkes kendine düşen payı da çıkarmalıdır. Bunları yapmayan birine elbette sözümüz yoktur ve olamaz da. Maalesef millet olarak o kadar bilinç kaybına uğramış ve akıl dışı olmuşuz ki, kendimiz bile durumun farkında değiliz.

 

TOPRAĞI DÜŞÜN, TOPRAĞA DÜŞMEDEN!

 

‘’’’bu yazımı daha önce yayınlamıştım, eklemeler yaptım, Affola.’’’’

 

Kendini ve haddini bil ey insan! Düştüğünde toprak seni düşünsün istiyorsan, ayaktayken sen toprağı düşün!

 

Mayamız o! Kökümüz o! Özümüz o! Onun süzülmüş çamuru; bedenimiz. Biz ondanız, o bize muhtaç. Onun kucağında doğduk, yine onun koynunda huzur bulacağız. Güvendesiniz! Elbette herkes değil! Ondan insan doğduk, onunla insan oluruz, karnımızı ancak o doyurur. Herkese yeter ama herkes onun uğruna kan döker. O herkese aittir ama herkes kendisine ait olsun ister. İşte orada ölür insan ve öldürür durmadan. O bize türlü türlü nimetler sunar, biz ona kan. Oysa kan istemez o. Sevgidir ondan bize akan. Çiğneriz ama hiç isyan etmez. Biz üstünde böbürleniriz ama o çiğnendiği için yüksünmez. Kazma vururuz itiraz etmez. Cahilce küfretsekte vermem demez. Onun bize verdiğini, biz vermeyi bilmeyiz. Bize verdiğini biz vermezsek o bize verir mi demeyiz. Üstünde ne kadar da acılardan acılara sürgün olsakta, yine de onun bir köşesidir sığınağımız ya da odur cansız bedenimizi saklayacağımız. Elbette hepimiz için değil söylediklerimiz! Çünkü o, bazıları için ateşi gizler bağrında. Kimi de cennet bağlarını bulur onun altında. Geçelim! Tabir caizse yerüstü şehrinden yeraltı şehrine ineceksiniz birgün, mukadderat bu. Kaçış mı? Nereye? Ama güneşi olmayan karanlık bir şehre elbette. Belki de güneşi bulacaklar kimileri de. Yeryüzü kime karanlık olduysa, o onlara aydınlık sunacak belki de. Kaçışı olmayan bir son! Sığamadığınız bir şehirden, sığmak zorunda kalacağınız bir şehre. Dilerseniz sığmıyoruz biz buraya deyin! Kanla beslediğiniz şehirde kana bulanacaksınız belki de. Kendisiyle can bulduğunuz ama kendisini kanla beslediğiniz bir şehre ineceksiniz bir gün. İnsanlarını böcek gibi görüp tiksindiğiniz bir şehirden, böceklerine yem olacağınız bir şehre. Dar bir karanlığa! Yaşasın eşit ölüler krallığı! Ve şimdi tam sırası: Yaşasın karanlık! Kim kurtaracak sizi! Geçelim! Yeryüzü haydutları size zarar veremezler orada, hakkınızı gasp edemezler, canınızı acıtamazlar, yağmalayacak malınızı bulamazlar. Orada güçsüz değilsiniz, güçsüz olsanız da burada. Ağlatamazlar sizi! Mağdur değil mağrursunuz artık. Eşitlendiniz, şimdi tükürebilirsiniz! Zulme uğrayıpta ağlayacak kuytu köşe aramazsınız. Ruhunuz hiç acımaz, kimse acıtamaz ki. Acımaz ki ruhunuz! Ruhunuz özgürlüğe uçmuştur! Acılarda, sevinçlerde geride kalmıştır artık. Güçsüz olup ezilmez, güçlü olup kibirlenemezsiniz. Orada böbürlenmek, kibirlenmek yoktur, isterseniz buyurun deneyin. Lokmanızı boğazınızda düğümleyemez hiçbir şey, hiçbir kimse. Ekmeğinizi kazanmak için bir işe gereksiniminiz yoktur. Kimseye minnet etmezsiniz, kimse sizi, size verdiği iş karşılığında köleleştiremez, boynunuza kement geçiremez. Ne iş ararsınız, ne de arayıpta bulduğunuz ya da ter-yaş-kan akıtıp, emek harcayıpta hak ettiğiniz işiniz elinizden alınır ve açlığa mahkûm edilirsiniz. Artık çaresizlik içinde çaresiz değilsiniz! Eşitlendiğin, övündüğün tüm ayrıcalıklarını kaybettiğin yer; yerin altı, toprak ananın koynu. Rütbelerin alınmış, pençelerin sökülmüştür, şöhretin işe yaramaz, bir makama oturup buyuramazsın, servetin paçavradan ibarettir. Tüm şefkatiyle, yumuşaklığıyla sarar gövdenizi o. Çocuk gibi olursunuz ama çocuk değilsiniz. Kimliğini, servetini, şöhretini, makamını anlamsızlaştırıp çaresizliğin gayyasına fırlatıp atan adalet yurdu. Apoletlerin anlamsızdır. Oturacak makam bulamazsınız. Şöhretinizi takan olmaz. Servetin hiçbir şey ifade etmez. Yalnızsınızdır, yapayalnız! Güçsüz diye hor gördüklerinizden, ezmekte tereddüt etmediklerinizden, elinden ekmeğini aldıklarınızdan daha da güçsüz ve çaresizsinizdir. Hiç düşünmediğin ama bir anda çağrıldığın ve gitmeme gibi bir şansının ve tercihinin olmadığı mutlak son! Kötülerin varlığını duyumsamaz, yüzünü görmez, lafını duymaz, onlarla savaşmak zorunda kalmazsınız onun kucağında. Ama elbette hesaplaşacaksınız! Bekliyor olacaksınız! Kaçamayacaklar. Güçleri olmayacak. Koruyucuları bulunmayacak. Mutlaka hesaplaşacaksınız! O gün gelecek, hesap verecekler hesap soranlar, sofraya sormadan dalanlar. Yeryüzünde aslan kesilen müstebitler, müstekbirler, orada kuzu olacaklar karşınızda. Hiçbir ayrıcalıkları olmayacak. Hiçbir yardımcıları bulunmayacak. Duymazsınız, bilmezsiniz, hissetmezsiniz artık hiçbir şeyi orada. Düşünmez, duygulanmaz, acı çekmez, ağlamazsınız. Hepsini kâfi miktarda yaptınız! Korku son bulmuş, umut anlamsız kalmıştır artık. Ama umudun da vakti gelmiştir artık. Çünkü hesabın bir adı da umuttur. Umudun diğer adının hesap olduğu gibi. Aklınızı kullanmaya gerek duymaz, sorumluluk hissetmezsiniz. Onun üstündeki hiçbir pislik sizi ırgalamaz olur. Sizin üstünüzde biten çiçekler belki bir garibe huzur verir ama. Rüzgâr eser, kar taneleri ve yağmur damlaları düşer üstünüze, haberiniz bile olmaz. Bir ceylan gelir üzerinizde biten otlara uzanır masumca. Yavaş yavaş çürür, üzerine titrediğiniz bedeniniz. Böbürlenerek yürüdüğünüz gövdeniz düşmüştür. Kurtlara yuva olur üstündeyken böbürlendiğiniz gövdeniz. Alacaklı dayanmaz kapınıza. Bir şey vermek gerekmez kimseye. İyilik bile bir mana ifade etmez olur. Ne yaptıysanız onu götürdünüz ve bulacağınız da odur. Hırs tükenmiş, onur, erdem gibi şeyler hiç olmuştur. Çünkü orada burada ki her şey anlamsızlaşmıştır. Ahlak yasaları sizi ırgalamaz. Zulmü hissetmezsiniz, adaletsizlikten acıyacak bir canınız yoktur. Sevdiklerinizin acılarını duyumsamaz, nefret edicilerinizin oklarına hedef olmazsınız. Ağlamadan anlayabilmek gerek bazı şeyleri, ki ağlatmamalı ve acıtmamalı canları! Yanmamak için yakmamalı! Unutma ey insan ve uyuma! Yürürken adam ol, çünkü düştüğün zaman adam olmaya zamanın kalmayacak!

 

SÖZLER:

 

‘’’’Kendi kurallarınla yaşayamıyorsun yaşamın kuralları karşısında. Nice duyguların üstü örtülmüş. Taaa derinliklerde kalmış, karanlığa gömülmüş. Çıkarmaya çalışsan, çağa aykırısın! Bir tarafa insanlığı koyuyorsun diğer tarafa maddeyi ve ağır gelen madde oluyor, insanlığı terazi bile kabul etmiyor. Çok ucuz! Ya kabulleneceksin ya da direneceksin. Nasıl ve nereye kadar?’’’’

 

Bendeniz

 

“”Kitabın ve okumanın itibarları ve saltanatları sarsılmış, kitapsızlık kültür haline gelmişse —ki maatteessüf kitapsız bir milletiz— cehalete açık ya da gizli övgü düzülüyorsa, insanları kitaba yönlendirme gayretleri beyhudedir, ham hayaldir, kendi kendini kandırmaktır. Kime yedireceksiniz sahte söylevlerinizi? Önce kitaba ve okumaya itibarlarını iade edeceksiniz ve bunda da sonsuz ciddi ve samimi olacaksınız, bu bilinci kuşandıktan sonra da eyleme dökeceksiniz, tüm bunlardan sonra kitaba temayül bekleyeceksiniz. Bilakis kendi kendinizi kandırırsınız.””

 

Bendeniz

 

‘’’’Hey dostum duydun mu?

Neyi duydum mu?

Nasıl duymazsın oğlum, Tahir aldığı işi yapamamış, madara olmuş.

Yok ya, ha ha ha…

İyi olmuş ama biliyor musun?

Niye bu kadar mutlusun, ne yaptı ki Tahir sana?

Bir şey yapması mı gerekir?

Bu kadar sevindiğine göre, bu hale düşmesine…

Olum illa bir şey yapmış olması gerekmiyor mu?

Yooo hiçbir şey yapmadı, yapması da gerekmiyor, yapamaz da zaten.

Olum sen aptal mısın ya?

Oh olsun dersin anlarım da, bu kadar sevinmen garip geliyor.

Hayır, asıl aptal sensin olum, nihayetinde onun bizimle hangi bağı var ki?

Hepimiz insanız lan salak.

Boş konuşuyorsun.

Pisliksin sen, tam bir pislik.

Napayım olum pislik olan insan.

Hayır, sen insan değilsin, pisliksin.

İnsan olsaydın, insan olurdun.

 

ÖZET: İnsançocukları, benzerlerinin, üstelik kendilerine hiçbir kötülük yapmamış olsalar bile, başarısızlıklarına, kötülüğe düşmelerine, olumsuzluk yaşamalarına sevinecek kadar alçalmış, aşağılık duruma düşmüş bir yaratık olmuştur maalesef. Ama topluma çıktılar mı o kadar insan görünürler ki, sormayın gitsin, sanki son insandırlar. Üstelik pislik olduklarının farkına varamayacak kadar cahildirler aynı zamanda.’’’’

 

Bendeniz

 

""İnsanlar niye bu kadar ruhsuz, niye bu kadar duygusuz bilir misiniz? Dünyayı betonlaştırıp, toprağı betonun altında bıraktılar, her yeri beton yığınına döndürdüler, kendileri de beton yığınlarının arasında sıkışıp kaldılar. Böyle olunca da betonlaştılar. Ruhları donup, duyguları öldü. Artık hiçbir şey karşısında hislenemez oldular. Hislenememek, acılara duyarsızlaşmayı ve umarsızlığı doğurdu.""

 

Bendeniz

 

“”İnsanı soyan, yıkan, tüketen ve insanın kanını, terini, yaşını, emeğini acımasızca emen ve nihayet insanı yok eden kapitalizm, lanet olsun sana. Lanet olsun faizli sömürü düzenine. Yıkılsın, yok olsun tüm mabetlerin. Kahrolsun kapitalizmin bilinçli ve şuurlu olarak hizmetkarlığını yapan komprador piçler, adi yaratıklar, vahşi itler. Yazıklar olsun lanet olası kapitalizmin yok olması adına kılını bile kıpırdatmayan herkese. Yazıklar olsun hiçbir şey yapamasalar da, kafalarında ve kalplerinde lanet olası kapitalizme sessiz bir isyan bile taşımayanlara.””

 

Bendeniz

Tarih: 13.10.2017 Okunma: 803

YORUMLAR

Yorumunuzu ekleyin.

İsim: *

E-posta Adresiniz: *

* (E-posta adresiniz paylaşılmayacaktır.)

Yorum: *

Güvenlik Sorusu:
Türkiye'nin başkenti neresidir?