Bir insan, ne
zaman, kötü ya da başka bir şey yani aşağılık bir mahlûk olur?
İhanet
ettiğinde yani bir benzerini ya da dostunu bilinçli ve farkında olarak
sattığında.
Jurnallediğinde
yani bir benzerini ya da dostunu bilinçli ve farkında olarak konuşturduktan ya
da doğal olarak dinledikten sonra duyduklarını ters çevirerek ya da normal
haliyle de olsa başkalarına aktardığında ve bu aktarmayı paye kazanmak
gayesiyle yaptığında.
Hak gasp
ettiğinde yani bilinçli ve farkında olarak bir benzerinin ya da dostunun hakkı
olan bir şeyi kendisi aldığında yani göz göre göre kul hakkı yediğinde yani
emek, ter, yaş akıtarak birinin hak ettiği şeyi, gücünü, konumunu, servetini
kullanarak bile isteye başkasına verdiğinde.
Başkasının
malına el uzattığında yani bilinçli ve farkında olarak kendine ait olmayan, bir
benzerine ya da dostuna ait olan bir şeye el uzatıp onu aldığında, bunu da
konumu ve gücü sayesinde yaptığında.
Güçsüzü
ezdiğinde yani gücüne güvenip zayıf gördüğü bir benzerine ya da dostuna
bilinçli ve farkında olarak baskı yaptığında yani insanları suçsuz yere
ezdiğinde.
Aklını ve
kalbini şeytana ve şeytanlaşmışlara sattığında.
Kutsal ve
ortak değerleri, insanları aldatmak için kullandığında.
Vb.
durumlarda.
Amma velakin,
bir insan, başka birine zarar vermeyen ve vermeyecek olan insani tercihlerinde
asla ve kata kötü ya da başka bir şey olmaz. Misal; istediği insanla oturması,
sohbet etmesi, yiyip içmesi gibi. Dostunun sevdiği bir şeyi sevmemesi gibi.
İnsan, kimseye zarar vermemek kaydıyla yapacağı her seçimde özgürdür. Yaşamın
küçük detaylarında özgür iradesiyle hareket etmek, tercihte bulunmak hakkına
sonuna kadar sahiptir. Yaptığı tercih ile kimseye zarar vermiyorsa, kimsenin,
yaptığı tercihten dolayı o insanı yadırgama hakkı ve yetkisi yoktur. Benim
yaptığım bir tercih sebebiyle sana sıkıntı musallat olmuyorsa, senin düzenin
bozulmuyorsa, sana kötülük gelmiyorsa, benim yatığım tercihe itiraz etme ya da
müdahil olma hatta o tercih yüzünden benimle iletişimini kesme hakkın yoktur.
Kimsenin, kimsenin hayatına müdahale hakkı yoktur, malum durumlar haricinde. Bu
asla ve kata unutulmamalı, hatta zihinlere kazınmalıdır.
Amma velakin,
ne gariptir ki ve acıdır ki; insanlar, insanlar nezdinde, en baştakileri
yapınca değil, en sondakileri yapınca kötü olmaktadırlar. Misal; bir İslamcı
nezdinde, kul hakkını bile isteye gasp eden bir İslamcı kötü değildir ama bir
insan Komünist bir dostu ile oturup sohbet edince kötüdür ya da İslamcı olan
şahsın Faşist olarak nitelendirdiği biri ile oturup sohbet edince kötüdür. Bunu
tersinden de düşünebilirsiniz. Yani insanlar bu kadar ahmaklaşmış, aptallaşmış,
mallaşmış durumdadırlar. Sözüm meclisten dışarıdır. Ama hakikati de söylemek
zorundayım, en azından gözlerimle gördüğüm, kalbimle hissettiğim, aklımla
bildiğim hakikatleri söylemek zorundayım. Ama herkes kendine düşen payı da
çıkarmalıdır. Bunları yapmayan birine elbette sözümüz yoktur ve olamaz da. Maalesef
millet olarak o kadar bilinç kaybına uğramış ve akıl dışı olmuşuz ki, kendimiz
bile durumun farkında değiliz.
TOPRAĞI DÜŞÜN, TOPRAĞA DÜŞMEDEN!
‘’’’bu yazımı
daha önce yayınlamıştım, eklemeler yaptım, Affola.’’’’
Kendini ve
haddini bil ey insan! Düştüğünde toprak seni düşünsün istiyorsan, ayaktayken
sen toprağı düşün!
Mayamız o!
Kökümüz o! Özümüz o! Onun süzülmüş çamuru; bedenimiz. Biz ondanız, o bize
muhtaç. Onun kucağında doğduk, yine onun koynunda huzur bulacağız.
Güvendesiniz! Elbette herkes değil! Ondan insan doğduk, onunla insan oluruz,
karnımızı ancak o doyurur. Herkese yeter ama herkes onun uğruna kan döker. O
herkese aittir ama herkes kendisine ait olsun ister. İşte orada ölür insan ve
öldürür durmadan. O bize türlü türlü nimetler sunar, biz ona kan. Oysa kan
istemez o. Sevgidir ondan bize akan. Çiğneriz ama hiç isyan etmez. Biz üstünde
böbürleniriz ama o çiğnendiği için yüksünmez. Kazma vururuz itiraz etmez.
Cahilce küfretsekte vermem demez. Onun bize verdiğini, biz vermeyi bilmeyiz.
Bize verdiğini biz vermezsek o bize verir mi demeyiz. Üstünde ne kadar da acılardan
acılara sürgün olsakta, yine de onun bir köşesidir sığınağımız ya da odur
cansız bedenimizi saklayacağımız. Elbette hepimiz için değil söylediklerimiz!
Çünkü o, bazıları için ateşi gizler bağrında. Kimi de cennet bağlarını bulur
onun altında. Geçelim! Tabir caizse yerüstü şehrinden yeraltı şehrine
ineceksiniz birgün, mukadderat bu. Kaçış mı? Nereye? Ama güneşi olmayan
karanlık bir şehre elbette. Belki de güneşi bulacaklar kimileri de. Yeryüzü
kime karanlık olduysa, o onlara aydınlık sunacak belki de. Kaçışı olmayan bir
son! Sığamadığınız bir şehirden, sığmak zorunda kalacağınız bir şehre.
Dilerseniz sığmıyoruz biz buraya deyin! Kanla beslediğiniz şehirde kana
bulanacaksınız belki de. Kendisiyle can bulduğunuz ama kendisini kanla
beslediğiniz bir şehre ineceksiniz bir gün. İnsanlarını böcek gibi görüp
tiksindiğiniz bir şehirden, böceklerine yem olacağınız bir şehre. Dar bir
karanlığa! Yaşasın eşit ölüler krallığı! Ve şimdi tam sırası: Yaşasın karanlık!
Kim kurtaracak sizi! Geçelim! Yeryüzü haydutları size zarar veremezler orada,
hakkınızı gasp edemezler, canınızı acıtamazlar, yağmalayacak malınızı
bulamazlar. Orada güçsüz değilsiniz, güçsüz olsanız da burada. Ağlatamazlar
sizi! Mağdur değil mağrursunuz artık. Eşitlendiniz, şimdi tükürebilirsiniz!
Zulme uğrayıpta ağlayacak kuytu köşe aramazsınız. Ruhunuz hiç acımaz, kimse
acıtamaz ki. Acımaz ki ruhunuz! Ruhunuz özgürlüğe uçmuştur! Acılarda,
sevinçlerde geride kalmıştır artık. Güçsüz olup ezilmez, güçlü olup
kibirlenemezsiniz. Orada böbürlenmek, kibirlenmek yoktur, isterseniz buyurun
deneyin. Lokmanızı boğazınızda düğümleyemez hiçbir şey, hiçbir kimse.
Ekmeğinizi kazanmak için bir işe gereksiniminiz yoktur. Kimseye minnet
etmezsiniz, kimse sizi, size verdiği iş karşılığında köleleştiremez, boynunuza
kement geçiremez. Ne iş ararsınız, ne de arayıpta bulduğunuz ya da ter-yaş-kan
akıtıp, emek harcayıpta hak ettiğiniz işiniz elinizden alınır ve açlığa mahkûm
edilirsiniz. Artık çaresizlik içinde çaresiz değilsiniz! Eşitlendiğin,
övündüğün tüm ayrıcalıklarını kaybettiğin yer; yerin altı, toprak ananın koynu.
Rütbelerin alınmış, pençelerin sökülmüştür, şöhretin işe yaramaz, bir makama
oturup buyuramazsın, servetin paçavradan ibarettir. Tüm şefkatiyle,
yumuşaklığıyla sarar gövdenizi o. Çocuk gibi olursunuz ama çocuk değilsiniz.
Kimliğini, servetini, şöhretini, makamını anlamsızlaştırıp çaresizliğin
gayyasına fırlatıp atan adalet yurdu. Apoletlerin anlamsızdır. Oturacak makam
bulamazsınız. Şöhretinizi takan olmaz. Servetin hiçbir şey ifade etmez.
Yalnızsınızdır, yapayalnız! Güçsüz diye hor gördüklerinizden, ezmekte tereddüt
etmediklerinizden, elinden ekmeğini aldıklarınızdan daha da güçsüz ve
çaresizsinizdir. Hiç düşünmediğin ama bir anda çağrıldığın ve gitmeme gibi bir
şansının ve tercihinin olmadığı mutlak son! Kötülerin varlığını duyumsamaz,
yüzünü görmez, lafını duymaz, onlarla savaşmak zorunda kalmazsınız onun
kucağında. Ama elbette hesaplaşacaksınız! Bekliyor olacaksınız! Kaçamayacaklar.
Güçleri olmayacak. Koruyucuları bulunmayacak. Mutlaka hesaplaşacaksınız! O gün gelecek,
hesap verecekler hesap soranlar, sofraya sormadan dalanlar. Yeryüzünde aslan
kesilen müstebitler, müstekbirler, orada kuzu olacaklar karşınızda. Hiçbir
ayrıcalıkları olmayacak. Hiçbir yardımcıları bulunmayacak. Duymazsınız,
bilmezsiniz, hissetmezsiniz artık hiçbir şeyi orada. Düşünmez, duygulanmaz, acı
çekmez, ağlamazsınız. Hepsini kâfi miktarda yaptınız! Korku son bulmuş, umut
anlamsız kalmıştır artık. Ama umudun da vakti gelmiştir artık. Çünkü hesabın
bir adı da umuttur. Umudun diğer adının hesap olduğu gibi. Aklınızı kullanmaya
gerek duymaz, sorumluluk hissetmezsiniz. Onun üstündeki hiçbir pislik sizi
ırgalamaz olur. Sizin üstünüzde biten çiçekler belki bir garibe huzur verir
ama. Rüzgâr eser, kar taneleri ve yağmur damlaları düşer üstünüze, haberiniz
bile olmaz. Bir ceylan gelir üzerinizde biten otlara uzanır masumca. Yavaş
yavaş çürür, üzerine titrediğiniz bedeniniz. Böbürlenerek yürüdüğünüz gövdeniz
düşmüştür. Kurtlara yuva olur üstündeyken böbürlendiğiniz gövdeniz. Alacaklı
dayanmaz kapınıza. Bir şey vermek gerekmez kimseye. İyilik bile bir mana ifade
etmez olur. Ne yaptıysanız onu götürdünüz ve bulacağınız da odur. Hırs
tükenmiş, onur, erdem gibi şeyler hiç olmuştur. Çünkü orada burada ki her şey
anlamsızlaşmıştır. Ahlak yasaları sizi ırgalamaz. Zulmü hissetmezsiniz,
adaletsizlikten acıyacak bir canınız yoktur. Sevdiklerinizin acılarını
duyumsamaz, nefret edicilerinizin oklarına hedef olmazsınız. Ağlamadan
anlayabilmek gerek bazı şeyleri, ki ağlatmamalı ve acıtmamalı canları! Yanmamak
için yakmamalı! Unutma ey insan ve uyuma! Yürürken adam ol, çünkü düştüğün
zaman adam olmaya zamanın kalmayacak!
SÖZLER:
‘’’’Kendi
kurallarınla yaşayamıyorsun yaşamın kuralları karşısında. Nice duyguların üstü
örtülmüş. Taaa derinliklerde kalmış, karanlığa gömülmüş. Çıkarmaya çalışsan,
çağa aykırısın! Bir tarafa insanlığı koyuyorsun diğer tarafa maddeyi ve ağır
gelen madde oluyor, insanlığı terazi bile kabul etmiyor. Çok ucuz! Ya
kabulleneceksin ya da direneceksin. Nasıl ve nereye kadar?’’’’
Bendeniz
“”Kitabın ve
okumanın itibarları ve saltanatları sarsılmış, kitapsızlık kültür haline
gelmişse —ki maatteessüf kitapsız bir milletiz— cehalete açık ya da gizli övgü
düzülüyorsa, insanları kitaba yönlendirme gayretleri beyhudedir, ham hayaldir,
kendi kendini kandırmaktır. Kime yedireceksiniz sahte söylevlerinizi? Önce
kitaba ve okumaya itibarlarını iade edeceksiniz ve bunda da sonsuz ciddi ve
samimi olacaksınız, bu bilinci kuşandıktan sonra da eyleme dökeceksiniz, tüm
bunlardan sonra kitaba temayül bekleyeceksiniz. Bilakis kendi kendinizi
kandırırsınız.””
Bendeniz
‘’’’Hey
dostum duydun mu?
Neyi duydum
mu?
Nasıl
duymazsın oğlum, Tahir aldığı işi yapamamış, madara olmuş.
Yok ya, ha ha
ha…
İyi olmuş ama
biliyor musun?
Niye bu kadar
mutlusun, ne yaptı ki Tahir sana?
Bir şey
yapması mı gerekir?
Bu kadar
sevindiğine göre, bu hale düşmesine…
Olum illa bir
şey yapmış olması gerekmiyor mu?
Yooo hiçbir
şey yapmadı, yapması da gerekmiyor, yapamaz da zaten.
Olum sen
aptal mısın ya?
Oh olsun
dersin anlarım da, bu kadar sevinmen garip geliyor.
Hayır, asıl
aptal sensin olum, nihayetinde onun bizimle hangi bağı var ki?
Hepimiz
insanız lan salak.
Boş
konuşuyorsun.
Pisliksin
sen, tam bir pislik.
Napayım olum
pislik olan insan.
Hayır, sen
insan değilsin, pisliksin.
İnsan
olsaydın, insan olurdun.
ÖZET: İnsançocukları, benzerlerinin,
üstelik kendilerine hiçbir kötülük yapmamış olsalar bile, başarısızlıklarına,
kötülüğe düşmelerine, olumsuzluk yaşamalarına sevinecek kadar alçalmış,
aşağılık duruma düşmüş bir yaratık olmuştur maalesef. Ama topluma çıktılar mı o
kadar insan görünürler ki, sormayın gitsin, sanki son insandırlar. Üstelik
pislik olduklarının farkına varamayacak kadar cahildirler aynı zamanda.’’’’
Bendeniz
""İnsanlar
niye bu kadar ruhsuz, niye bu kadar duygusuz bilir misiniz? Dünyayı
betonlaştırıp, toprağı betonun altında bıraktılar, her yeri beton yığınına
döndürdüler, kendileri de beton yığınlarının arasında sıkışıp kaldılar. Böyle
olunca da betonlaştılar. Ruhları donup, duyguları öldü. Artık hiçbir şey karşısında
hislenemez oldular. Hislenememek, acılara duyarsızlaşmayı ve umarsızlığı
doğurdu.""
Bendeniz
“”İnsanı
soyan, yıkan, tüketen ve insanın kanını, terini, yaşını, emeğini acımasızca
emen ve nihayet insanı yok eden kapitalizm, lanet olsun sana. Lanet olsun
faizli sömürü düzenine. Yıkılsın, yok olsun tüm mabetlerin. Kahrolsun
kapitalizmin bilinçli ve şuurlu olarak hizmetkarlığını yapan komprador piçler,
adi yaratıklar, vahşi itler. Yazıklar olsun lanet olası kapitalizmin yok olması
adına kılını bile kıpırdatmayan herkese. Yazıklar olsun hiçbir şey yapamasalar
da, kafalarında ve kalplerinde lanet olası kapitalizme sessiz bir isyan bile
taşımayanlara.””
Bendeniz