Bizi NATO’ya iten sebep, Sovyet tehdidiydi!
II. Dünya Savaşı’ndan “zaferle” çıkan Sovyet Sosyalist Cumhuriyetler Birliği (SSCB), bizden Boğazlarda üs’le Kars ve çevresini istedi. Yıl 1945…
Türkiye, kendi dik duruşu ve cesaretiyle, Sovyet lideri Stalin’in dayatmalarına direndi. Bu direnişe İngiltere ve ABD’nin destek verdiğini de kaydetmeliyiz.
Stalin’in üs ve toprak talepleri yıllarca sürdü. Söz konusu dönemde NATO gibi bir savunma örgütü olmadığı halde Türkiye o büyük badireyi başarıyla atlattı.
NATO, 10 Batı Avrupalı devlet, ABD ve Kanada’nın ortaklığıyla 4 Nisan 1949’da kuruldu. Türkiye’yi hemen içlerine almadılar. Kore’ye asker göndermemizden sonra ancak 1952’de NATO üyesi olarak kabul ettiler.
1952’ye geldiğimizde, zaten, Sovyet tehdidi iyice hafiflemiş, bir yıl sonra Stalin’in ölümüyle, “talepler” de tamamen rafa kalkmıştı. Dolayısıyla, Sovyet tehdidinden bizi NATO kurtarmış değildi.
Bununla beraber, Türkiye devasa kuzey komşusundan gelebilecek tehlikeyi her zaman üzerinde hissetmiştir. Buna bir de 3 asra yakın süren ve çoğu Rus galibiyetiyle ve ona karşı toprak kayıplarıyla neticelenen Osmanlı-Rus savaşlarını ekleyin. Rusya’ya karşı tarihî derinliği olan bir endişe yaşıyorduk.
NATO’ya girmek, bu endişeleri büyük ölçüde giderecek bir fayda sağlamış, Türkiye kendini güvencede hissetmiştir. NATO’nun patronu Amerika Birleşik Devletleri ise, Türkiye’nin bu endişesini sonuna kadar istismar etti. Çok kısa bir süre içinde, Türkiye’nin her yerini NATO-Amerikan üsleriyle doldurdu. O kadar ki çocukluğumda, Sandıklı’da, dağlarda-tepelerde bir yerlerde “NATO” olduğu, misal, oradan “silah çalındığı” gibi şeyleri duyardım.
Düşünün, Rus sınırıyla hiç alakası olmayan bir yöreden, Ege’deki bir ilçenin dağlarından bahsediyorum. ABD’nin, bütün ülkeyi üslerle âdeta işgal ettiği anlaşılıyor. Daha sonraki yıllarda, Sandıklı’da “NATO” duyulmaz oldu. Teknolojinin gelişmesi ve Rus tahdidinin azalmasına paralel olarak, herhalde, Sandıklı’dan ve ülkenin pek çok yerinden de o küçük “antenlerini” söktüler.
20 yıl öncesine kadar, İzmir’de, başında bir Türk Orgeneral’in olduğu, Amerikalı pek çok personelin çalıştığı bir NATO karargâhı vardı: NATO Güneydoğu Müttefik Kara Kuvvetleri Komutanlığı… Bu da kaldırıldı. Lâkin bunların hepsine karşılık, Malatya’ya, Kürecik’e koskocaman bir üs inşa ettiler.
Öte yandan, dev İncirlik üssü büyüyerek ve gelişerek varlığını sürdürüyor.
Tabii ABD’nin Türkiye’nin endişelerini “sömürmesi” askerî alanla sınırlı kalmıyordu. Askerî bir ittifak olması gereken NATO, Türkiye’ye “dahlini” çok farklı alanlara, siyasete, iç güvenliğe, hatta “eğitim”e kadar genişletiyordu. Misal, 12 Eylül darbesini yapanlar, ABD için, “bizim çocuklar” nitelemesine mazhar olabiliyor, NATO Gladyosu “iç güvenlik”te at oynatabiliyor, Millî Eğitim Komisyonu’nun kimi üyeleri “ABD misyonu”ndan atanabiliyordu.
NATO ile “dış güvenliğimiz”i garanti altına almıştık belki ama bağımsızlığımızdan büyük tavizler verdiğimiz tartışmasızdı.
x x x
NATO’YA GİRMESEYDİK NE OLURDU?
Bu sualin cevabını, NATO üyesi olmayan Ortadoğu ülkeleri ile Rusya’ya komşu ülkelerin başına gelenler verebilir mi?
Öncelikle, Rusya’yı güneyden çevreleyen Afganistan ve İran’ın konumu önemli…
Soğuk Savaş (1945-1990) döneminde, 1964’e kadar Afganistan’da, 79’a kadar İran’da, Şahlık rejimi vardı. İngiltere güdümündeki İran’da 1945’lerden itibaren siyasî partiler oluştu ve seçimler yapılmaya başlandı. Afganistan’da ise, 1964’ten itibaren seçimler yapılmaya başlandı. Yine başlarında şahlar vardı ama sivil siyaset de söz sahibi olmaya başlamıştı.
Bu iki ülkede ne oldu?
1979’un başında İran’da devrim oldu, Şah indirildi ve mollalar iktidara geldi. Aynı yılın sonlarında ise, SSCB Afganistan’ı işgal etti.
Mollalar, İran’da duruma hâkim oldu ve iktidarlarını hâlen sürdürüyorlar. Şu anda, Türkiye dışında, Ortadoğu’nun en istikrarlı ülkesi İran… Elbette İran’da özgürlüklerden, insan haklarından söz edilemez. Lâkin bunlar Şah döneminde de yoktu. İran’ın durumunun Şah döneminden daha iyi olduğu söylenebilir.
Afganistan’a gelince, Sovyetlerin işgali karşısında ülkenin “dinamik” güçleri ki bunlar genellikle “mücahitler” oluyor, direnişe geçti. ABD’nin de desteğiyle Sovyetleri yenmeyi başardılar. Ruslar, 9 yıllık bir işgalden sonra Afganistan’dan çıkmak zorunda kaldı. Gelgelelim, işgal öncesi de istikrarı olmayan Afganistan huzuru bir türlü bulamadı. Şu anda, dünyanın en istikrarsız, en güvenliksiz ülkelerinden biri… Devlet otoritesi çökmüş durumda.
NATO üyesi olmayan iki büyük komşumuzun haline de bakmakta yarar var: Uzun yıllar “Baas” rejimleriyle yönetilen ve halkları inim inim inletilen Irak ve Suriye!
Bunlardan Irak, 2003’te, NATO’nun patronu ABD ve stratejik müttefiki İngiltere tarafından işgal edildi. Irak’ın ondan sonraki safahatını hep birlikte gördük, görüyoruz. Irak da “çökmüş devlet”lerden biri durumunda. 2003’ten beri istikrarsızlık ve güvensizlik içinde kıvranıyor. Yeni yeni toparlanma hamleleri içinde!
Suriye’de ise, 2011’de iç savaş çıkartıldı ve ülke istikrarsızlaştırıldı. Rejim, Rusya sayesinde varlığını koruyabildi fakat iç savaş sürüyor. Ülke, toparlanması düzinelerce yıl sürecek bir yıkıma maruz kaldı. Rejim üzerindeki Rus etkisi katlanarak arttı. Suriye, neredeyse Rusya’nın peyki haline geldi.
Birer “demokrasi” olmadıklarından, NATO üyesi olmaları da zaten söz konusu olmayan Rusya’ya komşu ve/veya Ortadoğulu 4 devletin başına gelenler böyle…
Türkiye, bu dört ülkeyle mukayese kabul etmeyecek kadar demokratik ilerleme sağlayabilmiş bir ülke! Lâkin başta, “azgelişmişlik” olmak üzere, bu ülkelerle ortak taraflarımız da yok değil! Şimdi, soru şu:
NATO üyesi olmasaydı, Türkiye’nin de başına benzer şeyler gelebilir miydi?
Haddizatında, bunun cevabını, son yıllarda yaşadığımız hadiseler veriyor!
Ne yaşıyoruz?
Çok açık ve net: Soğuk Savaş bittiğinden beri, ABD, Türkiye’ye NATO’dan çıkmış ülke muamelesi yapıyor?
NASIL?
Irak’a ilk müdahale ettiği 1991’den itibaren terör örgütü PKK’yı destekleyerek!
Aynı askerî paktın üyeleri, hele bu paktın patronu, daha küçük olan üyesinin düşmanını destekler mi?
Evet, destekledi. Bunu, PKK’nın Suriye’deki kolu YPG zuhur edene kadar gizli gizli(!) yaptı. YPG ile birlikte artık, alenen ve göstere göstere yapıyor.
Son tahlilde, Türkiye, NATO’nun şu ana kadar pek bir hayrını görmemiştir. İlişkiler, Türkiye hanesine hep zarar yazmıştır. Bundan sonra bir faydası olacağına dair de herhangi bir emare gözükmemektedir.
Türkiye, bir an evvel bu pakttan çıkmalı, ülkedeki Amerikan üsleri kapatılmalıdır.
Çıkabilir mi?
NATO’yla bu kadar problem yaşadıktan sonra, hükümet sözcüsü Bekir Bozdağ, 20 Kasım 2017 Pazartesi günkü kabine toplantısının ardından şunları söyledi:
“Türkiye NATO'nun saygın bir üyesidir. BUNDAN SONRA DA KATKILARINI SUNMAYA DEVAM EDECEKTİR ama Türk milletine, devletine, Gazi Mustafa Kemal Atatürk'e ve Recep Tayyip Erdoğan'a yapılan saldırıyı, alçaklığı kabul etmesi mümkün değildir.”
x x x
GÜNÜN ÇİZGİSİ, Mehmet CANBEG'den...