KUDÜS MÜ DEDİNİZ?...

Özgür DENİZ - 16.12.2017

Şu an, şimdi, hemen, haydin toparlanın ey ehl-i İslam! Ümmet olarak, namusumuz ve şerefimiz ayaklar altında, namusumuzu ve şerefimizi kurtarmaya gidiyoruz dense eğer, Müslümanla lebalep ruy-i zeminde kaç Müslüman her şeyi geride bırakıp, bahusus dünyayı geride bırakıp ve üstelik kuvvetle muhtemel canından da olacağını bile bile yola çıkar? Hatta bu candan olma, şahadet şerbetini içmek olduğu halde! Ve hatta ruy-i zeminden Siyonizm pisliğini temizlemek gibi yüce ve erdemli bir eylem olduğu halde! Buna cevap vermeden Kudüs hakkında düşündüğümüz ve söylediğimiz her şey lafta kalmaya mahkûmdur. Savaş olsun demişlerdi, savaş gelince kaçtılar! Allah’ın, yürektekileri bilmediğini mi sanırsın ey gafil, zalim, cahil ve dahi nankör insançocuğu! Önce hakiki bir eylem insanı olmadan hiçbir şey yapamayacağımızı, tüm söylemlerimizin havada kalacağını bilmemiz lazım. Ömrüm boyunca masal dinledim. Önce babam başladı anlatmaya ama onun anlattıkları hem güzeldi hem de hayatıma yön verdi. Kendi küçük dünyanda büyük bir devrim yapmadan, büyük insanlık dünyasında hangi devrimi yapabilirsin, bırak yapmayı böyle bir şeye tevessül edebilirsin? Önce zihnini ve kalbini temizlemelisin. Önce iman tazelemelisin! ‘’İman edenler iman ediniz’’ kime matuf bir sözdü, buyruktu? İçin temiz değilse, dışını temizlemeye yeltenmek ucuzluktur. Öyle sanal âlemde radikal fotoğraflar yayınlamakla, nasıl olsa dilin kemiği yok deyip bol kepçe üfürmekle, meydanlara çıkıp iri sloganlar atmakla olmaz bu işler. Hakikat, demir leblebi gibidir, yutmak için yürek gerekir, yutabilene helal olsun! Benim hayat tarzım bu. Samimiyeti, ciddiyeti severim. Ve hakikati demirlisinden, çeliklisinden söylerim. Bir de çocukları severim. Sevmeseydim çocukları, zaten sonsuza dek susardım. Öldürülmüş duyguların sahibiyiz biz! Gündüzleri karmakarışıktır hayatımız, geceleri derin bir sessizliktir payımıza düşen. Gündüzleri unuturuz mavi gökyüzünün altında hakikatleri, geceleri altında uyuruz o hakikatlerin. Maksadım ne edebiyat parçalamaktır, ne de felsefe yapmaktır. Maksadım hakkı ve hakikati haykırmaktır ve ucuzluğa isyandır. Ağırdır hakikat, taşıyabilmeye gövde gerek. Laf olsun diye sallamayacaksın. Eylem ortaya koyabileceksen, söz söyleyeceksin! Hakikatli eylem ortaya koyabilmişsen, söylediğin her söz hakikatten bir cüzdür. Kendi özelinde masiyetler içinde boğuluyorsan, genele matuf neyi ciddiyetli ve samimiyetli olarak yapıyor olabilirsin ey insançocuğu?

 

Kudüs diyorsan, ilk evvelinde, kavganın ateşinin hiç sönmediği, acıların hiç dinmediği, çocukların yaşamak nedir bilmediği, anaların-babaların gülmediği, yeryüzünün eziyet çekip, gökyüzünün ağladığı o topraklarda, lanet olasıca şeytanın aşağılık zulmü altında, kolu bacağı kırılan, namusuna el ve dil uzatılan insanların vicdanlarında ki inkisarı ve derin sızıyı vicdanında hissetmen icap eder. Eğer o inkisarlar, sızılar vicdanında makes bulmuyorsa ve vicdanında makes bulan o inkisarlar ve sızılar seni namuslu eylemlere sevk etmiyorsa kuru gürültüden başka bir şey yapmıyoruz demektir. Oradaki küçücük çocukların içindeyim, o küçücük çocuklar benim içimde. Bu yüzden serttir sözlerim! Sert sözlerimden alınan yumuşaklar varsa, onlar umurumda bile değillerdir. Öldürülmüş duyguların sahipleriyiz biz! Bu yüzden acı akar sözlerimiz dilimizden. Bir tek kalbi kırmışsan, kalbi kırık insanlar için meydana atılmak ucuzluğun dikâlâsıdır. Kırdığın kalpleri yapmadan, kırık kalplere nasıl dokunabilirsin? Dokunduğun kalpleri diriltemezsin ama öldürürsün. Mazluma acırım ben. Zalime isyankârım! Taaa yüreğimde hissederim mazlumun yüreğinde zehir olan acıyı. Bu yüzden yüreğim ateş doludur, acı doludur, duygu doludur, isyan doludur ama aynı anda hem adalet hem de merhamet doludur. Zaten yüreğimde adalet ve merhamet olmasaydı, mazluma yapılan zulme isyan edemezdim! Zalime diyecek söz bulamazdım! Şeytana meydan okuyamazdım! Acın ne kadar derinse, anlaşılmanda o kadar zor oluyor velakin. Realist dünyanın Liberalist görüntüleri ne anlar duygudan, vicdandan, merhametten, isyandan. Zira dünya güzeldir, ağızların tadını kaçıracak hakikatlerse çirkin! İşte bu yüzden sevmezler demir gibi hakikatleri, Liberalistler. Kimin umurunda! Burada haram bataklığında yaşayanlar, burada kul hakkına el uzatanlar, orada ki namusu nasıl kurtarabilirler? Bizi bizden olanlar anlar ancak ve elbette zalim de, mazlum da Allah’a varacak. Herkes o dem anlayacak! Yüreğim öyle kaynıyor ki, dokunulsa patlayıverecek gibi. Lakin neye yarar? Belki patlasın diyenler var. Patlasa da yansa kavrulsa içinde. Biz insanız! Biz Müslümanız! Kurşun gibi, yüreğimizde saklı acılarımız var bizim. Böylece olunca sussan gönül razı gelmiyor, söylesen hükmü olmuyor! Elbet olacak bir gün! Mutlaka yavrum!   

 

Kudüs ne zaman özgür olur bilir misin ey insançocuğu? Yeryüzü Müslümanları ne vakit Müslüman oldu, bil ki o vakit Kudüs özgür olur ve sokaklarında acının aktığı o toprakların sokaklarında sevinç akar. Çocuklar gülerler mavi gökyüzünün altında ve eğlenirler topraklarının üstünde. Acılardan acılara sürgün biter! Ve şeytan çıldırır o vakit! Çıldırsın kahrolasıca şeytan! Müslümanın Müslüman olması da ne demek diyorsan, bir şey anlatmaya gerek yok zaten. Sadece küçücük bir şeyle ifade edeyim bunu; şeytanın tek bir askeri, tek bir mazlum çocuğa dokunmaya yeltendiği an, gökyüzünün üzerine çöküyor gibi olduğunu hissetmesidir ve korkudan titreyip kendiliğinden gebermesidir, Müslümanın Müslüman olması demek. Bilakis hayal kurar dururuz mütemadiyen, kendi kendimizi avuturuz. Eylemlerin kirliyse, imanını tazelemek zamanı gelmiştir! Dilde, kimlikte, her zaman ve her yerde Müslümansak, eylemde de Müslümanlık görünmelidir. Eylemde olmayan Müslümanlığın, dilde, kimlikte, her zaman ve her yerde olmasının hiç ama hiçbir anlamı yoktur. İnsanlığın kadim bir sorunu şudur ki; insançocukları hayatlarına yön veren ve onlar için bir nevi varoluş gayesi olarak telakki edilen düşünce sistemlerini (din ve ideolojiler) bilmişler ama bildiklerine inanmamışlardır. Dilde inanmakla eylemde inanmak çok farklı şeylerdir. Eylemle inananlar ve öyle inanılsın isteyenler her daim çok çok çok azınlıkta kalmışlardır. Kalpten inanma olmayınca da ameller-eylemler hep sahte olmuş ve netice hâsıl olmamıştır. Maksat münhasıran dünya olunca, inanmakta maksada erişmeye ket vurunca, inanmak sahte olmaktan öteye gidememiştir, boğazdan aşağıya inememiştir. Hatırla lütfen Yüce Önder’in ümmetine matuf mezkûr hitabını! Ne demişlerdi? ‘’Onların imanları boğazlarından aşağıya inememiştir’’ demişlerdi. Çünkü din ya da namusluca inanılan bir düşünce asla kazandırmaz, bilakis kendinden bir şeyler verirsin, vermek zorunda kalırsın. Peki, buna gönlü razı olur mu hiç dünya peşinde sürünen insançocuğunun? Dünyaya ne kadar tapıyorsak, Kudüs’e döktüğümüz gözyaşları o kadar sahtedir! Her bir Müslüman önce kendisini derinlemesine sorgulamalı ve özsorgusunda samimi ve namuslu olmalıdır. Gerisi hikâyedir! Şunu da unutmamak iktiza eder elbette; mazlumların acılarıyla ve kanlarıyla beslenenler, mazlumların gözyaşlarında boğulacaklardır. Mazlumun ahı inletir ve ödettiklerin neyse, onu aynısıyla ödemeye hazır olacaksın. Fakat bu da öylesine durduk yerde olmayacaktır kuşkusuz!

Tarih: 16.12.2017 Okunma: 800

YORUMLAR

Yorumunuzu ekleyin.

İsim: *

E-posta Adresiniz: *

* (E-posta adresiniz paylaşılmayacaktır.)

Yorum: *

Güvenlik Sorusu:
Türkiye'nin başkenti neresidir?