Şu an, şimdi, hemen, haydin
toparlanın ey ehl-i İslam! Ümmet olarak, namusumuz ve şerefimiz ayaklar
altında, namusumuzu ve şerefimizi kurtarmaya gidiyoruz dense eğer, Müslümanla
lebalep ruy-i zeminde kaç Müslüman her şeyi geride bırakıp, bahusus dünyayı
geride bırakıp ve üstelik kuvvetle muhtemel canından da olacağını bile bile
yola çıkar? Hatta bu candan olma, şahadet şerbetini içmek olduğu halde! Ve
hatta ruy-i zeminden Siyonizm pisliğini temizlemek gibi yüce ve erdemli bir
eylem olduğu halde! Buna cevap vermeden Kudüs hakkında düşündüğümüz ve
söylediğimiz her şey lafta kalmaya mahkûmdur. Savaş olsun demişlerdi, savaş
gelince kaçtılar! Allah’ın, yürektekileri bilmediğini mi sanırsın ey gafil,
zalim, cahil ve dahi nankör insançocuğu! Önce hakiki bir eylem insanı olmadan
hiçbir şey yapamayacağımızı, tüm söylemlerimizin havada kalacağını bilmemiz
lazım. Ömrüm boyunca masal dinledim. Önce babam başladı anlatmaya ama onun
anlattıkları hem güzeldi hem de hayatıma yön verdi. Kendi küçük dünyanda büyük
bir devrim yapmadan, büyük insanlık dünyasında hangi devrimi yapabilirsin,
bırak yapmayı böyle bir şeye tevessül edebilirsin? Önce zihnini ve kalbini
temizlemelisin. Önce iman tazelemelisin! ‘’İman edenler iman ediniz’’ kime
matuf bir sözdü, buyruktu? İçin temiz değilse, dışını temizlemeye yeltenmek
ucuzluktur. Öyle sanal âlemde radikal fotoğraflar yayınlamakla, nasıl olsa
dilin kemiği yok deyip bol kepçe üfürmekle, meydanlara çıkıp iri sloganlar
atmakla olmaz bu işler. Hakikat, demir leblebi gibidir, yutmak için yürek gerekir,
yutabilene helal olsun! Benim hayat tarzım bu. Samimiyeti, ciddiyeti severim.
Ve hakikati demirlisinden, çeliklisinden söylerim. Bir de çocukları severim.
Sevmeseydim çocukları, zaten sonsuza dek susardım. Öldürülmüş duyguların
sahibiyiz biz! Gündüzleri karmakarışıktır hayatımız, geceleri derin bir
sessizliktir payımıza düşen. Gündüzleri unuturuz mavi gökyüzünün altında
hakikatleri, geceleri altında uyuruz o hakikatlerin. Maksadım ne edebiyat
parçalamaktır, ne de felsefe yapmaktır. Maksadım hakkı ve hakikati haykırmaktır
ve ucuzluğa isyandır. Ağırdır hakikat, taşıyabilmeye gövde gerek. Laf olsun
diye sallamayacaksın. Eylem ortaya koyabileceksen, söz söyleyeceksin! Hakikatli
eylem ortaya koyabilmişsen, söylediğin her söz hakikatten bir cüzdür. Kendi
özelinde masiyetler içinde boğuluyorsan, genele matuf neyi ciddiyetli ve
samimiyetli olarak yapıyor olabilirsin ey insançocuğu?
Kudüs diyorsan, ilk
evvelinde, kavganın ateşinin hiç sönmediği, acıların hiç dinmediği, çocukların
yaşamak nedir bilmediği, anaların-babaların gülmediği, yeryüzünün eziyet çekip,
gökyüzünün ağladığı o topraklarda, lanet olasıca şeytanın aşağılık zulmü
altında, kolu bacağı kırılan, namusuna el ve dil uzatılan insanların vicdanlarında
ki inkisarı ve derin sızıyı vicdanında hissetmen icap eder. Eğer o inkisarlar,
sızılar vicdanında makes bulmuyorsa ve vicdanında makes bulan o inkisarlar ve
sızılar seni namuslu eylemlere sevk etmiyorsa kuru gürültüden başka bir şey
yapmıyoruz demektir. Oradaki küçücük çocukların içindeyim, o küçücük çocuklar
benim içimde. Bu yüzden serttir sözlerim! Sert sözlerimden alınan yumuşaklar
varsa, onlar umurumda bile değillerdir. Öldürülmüş duyguların sahipleriyiz biz!
Bu yüzden acı akar sözlerimiz dilimizden. Bir tek kalbi kırmışsan, kalbi kırık
insanlar için meydana atılmak ucuzluğun dikâlâsıdır. Kırdığın kalpleri
yapmadan, kırık kalplere nasıl dokunabilirsin? Dokunduğun kalpleri
diriltemezsin ama öldürürsün. Mazluma acırım ben. Zalime isyankârım! Taaa
yüreğimde hissederim mazlumun yüreğinde zehir olan acıyı. Bu yüzden yüreğim
ateş doludur, acı doludur, duygu doludur, isyan doludur ama aynı anda hem
adalet hem de merhamet doludur. Zaten yüreğimde adalet ve merhamet olmasaydı,
mazluma yapılan zulme isyan edemezdim! Zalime diyecek söz bulamazdım! Şeytana
meydan okuyamazdım! Acın ne kadar derinse, anlaşılmanda o kadar zor oluyor
velakin. Realist dünyanın Liberalist görüntüleri ne anlar duygudan, vicdandan,
merhametten, isyandan. Zira dünya güzeldir, ağızların tadını kaçıracak
hakikatlerse çirkin! İşte bu yüzden sevmezler demir gibi hakikatleri,
Liberalistler. Kimin umurunda! Burada haram bataklığında yaşayanlar, burada kul
hakkına el uzatanlar, orada ki namusu nasıl kurtarabilirler? Bizi bizden
olanlar anlar ancak ve elbette zalim de, mazlum da Allah’a varacak. Herkes o
dem anlayacak! Yüreğim öyle kaynıyor ki, dokunulsa patlayıverecek gibi. Lakin
neye yarar? Belki patlasın diyenler var. Patlasa da yansa kavrulsa içinde. Biz
insanız! Biz Müslümanız! Kurşun gibi, yüreğimizde saklı acılarımız var bizim.
Böylece olunca sussan gönül razı gelmiyor, söylesen hükmü olmuyor! Elbet olacak
bir gün! Mutlaka yavrum!
Kudüs ne zaman özgür olur
bilir misin ey insançocuğu? Yeryüzü Müslümanları ne vakit Müslüman oldu, bil ki
o vakit Kudüs özgür olur ve sokaklarında acının aktığı o toprakların
sokaklarında sevinç akar. Çocuklar gülerler mavi gökyüzünün altında ve eğlenirler
topraklarının üstünde. Acılardan acılara sürgün biter! Ve şeytan çıldırır o
vakit! Çıldırsın kahrolasıca şeytan! Müslümanın Müslüman olması da ne demek
diyorsan, bir şey anlatmaya gerek yok zaten. Sadece küçücük bir şeyle ifade edeyim
bunu; şeytanın tek bir askeri, tek bir mazlum çocuğa dokunmaya yeltendiği an,
gökyüzünün üzerine çöküyor gibi olduğunu hissetmesidir ve korkudan titreyip
kendiliğinden gebermesidir, Müslümanın Müslüman olması demek. Bilakis hayal
kurar dururuz mütemadiyen, kendi kendimizi avuturuz. Eylemlerin kirliyse,
imanını tazelemek zamanı gelmiştir! Dilde, kimlikte, her zaman ve her yerde
Müslümansak, eylemde de Müslümanlık görünmelidir. Eylemde olmayan
Müslümanlığın, dilde, kimlikte, her zaman ve her yerde olmasının hiç ama hiçbir
anlamı yoktur. İnsanlığın kadim bir sorunu şudur ki; insançocukları hayatlarına
yön veren ve onlar için bir nevi varoluş gayesi olarak telakki edilen düşünce
sistemlerini (din ve ideolojiler) bilmişler ama bildiklerine inanmamışlardır.
Dilde inanmakla eylemde inanmak çok farklı şeylerdir. Eylemle inananlar ve öyle
inanılsın isteyenler her daim çok çok çok azınlıkta kalmışlardır. Kalpten
inanma olmayınca da ameller-eylemler hep sahte olmuş ve netice hâsıl
olmamıştır. Maksat münhasıran dünya olunca, inanmakta maksada erişmeye ket
vurunca, inanmak sahte olmaktan öteye gidememiştir, boğazdan aşağıya
inememiştir. Hatırla lütfen Yüce Önder’in ümmetine matuf mezkûr hitabını! Ne
demişlerdi? ‘’Onların imanları boğazlarından aşağıya inememiştir’’ demişlerdi.
Çünkü din ya da namusluca inanılan bir düşünce asla kazandırmaz, bilakis
kendinden bir şeyler verirsin, vermek zorunda kalırsın. Peki, buna gönlü razı
olur mu hiç dünya peşinde sürünen insançocuğunun? Dünyaya ne kadar tapıyorsak,
Kudüs’e döktüğümüz gözyaşları o kadar sahtedir! Her bir Müslüman önce kendisini
derinlemesine sorgulamalı ve özsorgusunda samimi ve namuslu olmalıdır. Gerisi
hikâyedir! Şunu da unutmamak iktiza eder elbette; mazlumların acılarıyla ve
kanlarıyla beslenenler, mazlumların gözyaşlarında boğulacaklardır. Mazlumun ahı
inletir ve ödettiklerin neyse, onu aynısıyla ödemeye hazır olacaksın. Fakat bu
da öylesine durduk yerde olmayacaktır kuşkusuz!