Nedir muhasebe? Bütün bir hayatı teşrih masasına yatırmaktır. Bu sefer biraz kompleks olacak değineceğim konular sevgili dostlarım. Ne yapalım, yüce Allah’ın bahşettiği kısacık ömrü, imkânlar dairesinde Tam Bağımsız Türkiye yolunda ikmal etmeye gayret ediyoruz. İnşaallah bir gün umutlarımız gerçekleşir de gözlerimiz açık ayrılmayız dar-ı dünyadan.
Hep kurşunların adresi olduk. Aydınlığa sıkılan kurşunlarla karanlığa mahkûm olduk. Karanlıkta kimliğimizi ve kişiliğimizi çaldılar. İstikbalimize ipotek koydular. Nihayet kimliksiz bırakılan bir milletin, kişiliksiz bireylerine dönüştürüldük adeta. Hedefsiz kaldık, istikametimizi şaşırdık, ya da birilerinin tayin ettiği yöne kanalize edildik zımnen.
Hep, bunalımların, buhranların ve büyük sarsıntıların yaşandığı çağların tanıklığını yaptık. Ciddi kavgalar, tarihimizin vazgeçilmezi oldu. Ezilen ve sömürülen insanların, Kara-Kızıl-Yeşil kapitalizme karşı onurlu direnişlerine hem muzaheretle, hem de tanıklıkla ikmal ettik ve ediyoruz ömrümüzü. Bizim ürettiklerimizle, servetlerini iddihar eden, bizim gücümüzle iktidarlarını palazlandıran kompradorlar, sular durulup sakinleşince, bizi tasfiye ettiler, ama bu arada bizi de kendilerine benzeterek. Artık onların ürettiklerini çılgınca tüketen, hedonizmin esiri çağdaş köleler olmuştuk. Her yerde onların pespaye reklâmlarıyla karşılaşıyor ve bu ucuz reklâmların esiri oluyorduk. Yine bizimle çoğalıyor ve büyüyorlardı. Ama bizim direnç kaynaklarımızı pasifleştirmişlerdi. Bilinçleri çalınmış, kimliksizleştirilmiş ve direnişi kırılmış bir sürü haline gelmiştik.
Dikte edilen programların uygulayıcısı olduk. Hep maruz kaldık. Kendi irademizle, kendi yolumuzu ne çizebildik, ne de intihap edebildik. Direncimizi, bilincimizi, şuurumuzu, kişiliğimizi ve kimliğimizi kaybettik. Adeta sürüleştirildik. Her dem tünelin sonundaki ışığın hasretiyle yanıp tutuştuk ama mülaki olmak adına bir adım bile atmaya mecalimiz ve cesaretimiz yoktu. Çünkü aydınlığa ve hürriyete, masum ve temiz bir kalple, yürekli bir arzuyla, direnişçi bir ruhla ve bilinçli olarak talip olmadık.
Hep sahtekârca yaşadık, fark etmeden, süfli duygu ve düşüncelerin esiri olmuş ve kirlenmiştik. Adam olduk zannettik mülkiyet sahibi olmayı. Artık mülkiyet adına, menfaat mukabilinde onurunu satan şerefsizler olduk. Git gide, peyderpey koyu bir anlamsızlığın mahkûmu olan hayatın girdaplarında kaybolduk.
Yitirilen değerler, kaybolan umutlar, sönen idealler ve dumura uğrayan parlak devrimci fikirler, bizi, yoz, çiğ, kısır ve anlamsız bir hayatın mahkûmu olan kişiliklere ve topluma dönüştürdü. Oysaki umut bizim ışığımız, parlak devrimci fikirler direniş kaynağımızdı. Ne hazin ki, devrimin aydınlık meşalesi söndürüldü, filizlenmekte olan taze devrim çiçekleri karanlık odalarda solduruldu. Statükonun varlığının idamesinin garantisi olan amerikancı cemaatçilik anlayışı zımnen palazlandırıldı, diyalog ve hoşgörü kılıfıyla topluma pazarlandı ve devasa bir güce dönüşerek toplumsal yapıyı muhasara altına aldı ve birey olmanın tadını, özgür olmanın zevkini haram etti. Yaşamın sunduğu zevkleri acılaştırdı. Olmadı, yapamadık. Sevgisiz, idealsiz, değersiz, kimliksiz, kişiliksiz, muhabbetsiz, kuru ve sığ bir sürü haline gelen kalabalıklar arasında yaşam acılaştı, çekilmez hale geldi.
Yalnızlık limanında demirledik. Güven, vefa ve sadakat kayboldu. Tek ölçüt menfaat oldu. Bizim de bahtımıza yalnızlık sözleri, direniş şiirleri yazmak ve halk türküleri dinlemek ve terennüm etmek kaldı. Nümayişsiz hayat donuklaştırdı. Hakikatin savunucusu, sözcüsü, yaşayıcısı, taşıyıcısı ve kavgacısı olmak yalnızlığın mahkûmu kıldı bizi. Çünkü bu yürek isterdi, ama toplum yüreksizlerin işgali altındaydı ne yazık ki.
Gele gele bugünlere geldik. Anlamsız ve silik bir hayatın mahkûmlarıyız. İdealler iflas etmiş. Cesaret kalmamış mücadeleye. Sömürünün çarklarında yok oluyoruz ağır ağır. Herkes memnun sanki hayatından. Bir yanda saraylarda Afrika odunlarının alevli armonileri eşliğinde süfli zevklerini tatmin eden kapitalist pislikler, bir yanda çöplüklerden karnını doyurmaya çalışan acımasız çaresizliğin mahkûmu sefiller. Mütemadiyen çoğalan ve büyüyen insanlığa karşın biteviye kirlenen dünyanın kahredici muvazenesizliği. Çöplüklerde kaybolan taze bedenlere inat, köpekler yaşıyor saraylarda. Bu dünyayı baki zannıyla zevkler tavan yapmış. Ölümü unutmuşuz, zevkleri acılaştırıyor mülahazasıyla.
Hâlbuki bütün dünya sizin olsa kaç yazar, gün gelip burada bırakacak olduktan sonra. Bilin Ki, payınıza üç metrelik bir bez düşecek, o da nasipse tabi. Binaenaleyh, insanca ikmal etmeye, şereflice sona erdirmeye gayret edin bahşedilen ömrü. Yoksa yazık olur. Niye aldanıyorsunuz ki, nasıl olsa bir gün elden gidecek bu hayat, ebediyen bu dünyada kalacakmış gibi her türlü iğrençliği yapmayı hak olarak görmek aptallıktır. Ezenlerin yanında yalakalık yapıp yer almak ve onlardan arta kalacak kemikler uğruna ruhunu satmak ne büyük namussuzluktur, ezilenlerin onurlu saflarında yer almak varken. Artık kendinizi bilin, tanıyın, anlayın ve kendinize dönün sevgili ülkemin güzel insanları.
Sevgili dostlar! Artık, kuru, sığ, basit ve sıradan bir hayattan kurtulmak, cehalet zincirlerini kırıp aydınlık yarınlara ve özgür ufuklara yelken açmak, çalınan bilinç ve şuurunu kuşanmak için müthiş bir fırsat, yayın evleri ucuz kitaplar neşretmeye başladı. Değerli yazarlarımızın kitapları tabediliyor. Okuduğunuz kitaplarda kaliteli olsun, öyle rezil ahlaklı olan ve zampara edebiyatı yapan yazar bozuntularının kitap görünümlü müsveddelerini alıp okumayan ki, herkes haddini bilip işini yapsın.
Üstada kulak verelim, Cemil Meriç ağabeyimiz diyor ki; ‘’iyi bir kitap, ümitle açılıp, kazançla kapanan kitaptır ve her kitap meçhule açılan kapıdır.’’ Kitapsız bir hayat, kuru, sığ, sıradan ve sıfır bir hayattır. Yaşanmış sayılmaz o hayat ve değmez de yaşanmaya. Lütfen biteviye okuyun, okuyun, okuyun, sevgili ülkemin sevgili insanları.
Yol, direniş yolu
Pusula, milli ve manevi dinamikler
Hedef, Tam Bağımsız Türkiye
Sevgili ülkemin güzel insanları Müteal olana tevdi olunuz. Umutla, muhabbetle, dostlukla kalınız ve kesinlikle ezilen ve sömürülen onurlu direnişçilerin safında yer alınız. Ezen ve ezilen var... Efendi ve köle var… Proletarya ve burjuva var… Sınıfınızı ve safınızı belirleyiniz ve seçiniz, mücadelenizi keskinleştiriniz… Allah var… Ve muhakkak olan ölüm var, kabir var, haşir var, cennet var, cehennem var... Artık ona göre...
‘’Ezilen ulusların ve özgürlüğün kavgacısı değilseniz bir ‘’hiç’’siniz bu dünyada.’’ Frantz Fanon (yeryüzünün lanetlileri isimli kitabın yazarı)
Kitap: Ali Şeriati, Cemil Meriç, Nuri Pakdil, Muhammed İkbal, Galip Erdem, Sezai Karakoç, Erol Güngör, Seyyid Kutup, Nurettin Topçu, İsmet Özel, Frantz Fanon, Mevdudi, okuyabilirsiniz.
Son Söz: Kur’an bilgisi + Kur’an ahlakı = sınıfsız, sömürüsüz, huzurlu, adil, özgür, bağımsız birey-toplum-devlet…
Hedef: Tam Bağımsız Türkiye
‘’bilgiyle dirilenler ölmezler.’’ Hz. Ali (ranh)
AYRINTI:
1. Bir kişiye ya da kuruma ya da topluluğa pislik atacaksan, o pisliğin sende gerçekten olmadığına emin olacaksın. Yoksa hedefinde ki yerde olmazsa söylediklerin bir bumeranga dönüşür seni vurur okların. Pislik içinde yaşayıp temiz yaşayanlara pislik bulaştırmaya gayret etmek köpekliktir, domuzluktur. O zaman o hedef seni bir vurur ki feleğini şaşırırsın. Hem karşı çıktığın ama zımnen yaptığın şeyi kendisini vurduğun şeyi haydi bu işi yok edelim ve bizde zarar görelim varsın der ve aptallaşırsın kalırsın. O zaman insan olacaksın insanca yaşayacaksın.
2. Obama, bir istihbarat zaferidir. İstihbaratın dünyalık kudretinin resmidir. Ciddi seçim modu senaryosuyla beyaz saraya oturmayı başarmıştır. İnsanlık acı duymadan kazıklanacaktı ve oldu. Yoksa bu Obama’nın bireysel başarısı asla değildir. Ve sanıldığı gibi umutta olmayacaktır bana göre. Herkes kendi paradigmasına göre yorumlar yapmaktadır. Bazıları bunu bir devrim olarak görmektedir. Zira Marks’a dair klasikleşmiş bir yorumdur: ‘’Marksizm kapitalist ülkelerde doğacaktır ilkin. Bu zorunlu bir tarihsel sonuçtur.’’ Bu tezle dünyada dinlerin etkinliği azaltılmaya çalışılacaktır muhtemelen. Dünya da Marksist hareketler ve okumalar hız kazanacaktır. Ama son tahlilde kazanacak olan siyonizmdir. Tabi bunun iyi bir yönü de fikirsel mücadele döneminin yeniden başlayacak olmasıdır. Umarız olur. Zira anlamsızlıkta boğuluyor dünya ve insanlık. Hedef yok, ideal yok, umut yok, direniş yok, onurlu ve anlamlı bir kavga yok. Fikirlerle dövüşmek her zaman onurlucadır ve anlamlıdır.
3. Şu çemkirmen yalandığı merkeze müdür olmak istiyor ve bunun için derin mücadele veriyor sanki. Ama büyük patron bu ayküsü ‘’0’’ ın altında olan dalaksızı bu payeye asla yükseltmez bence. Zira kimliği ve kişiliği oturmamış bir mahlûktur. Onurdan nasibi yoktur. Dürüstlükten dem vurur ama izini barındırmaz. Bulaşık biridir. Yapıştı mı çıkarabilecek deterjan üretilmemiştir. Fikrin zerresi yoktur. Okumadıklarını okumuş numarası yapar. Ki yazılarında fikrin ve anlamın izi barınmaz. Hep rüzgâra tükürür ama nasırlaşmış olan yüzü ıslanır. Yüceliklere havlarken cüceliklerini örteceğini sanır. Ama her şey bir demlik onursuzca zevk içindir. Son kullanma tarihi geçmiş malların taliplisidir. Bu yüzden hep zehirlenir ve zehrini kusar. Yaşadığını sanır ama aldandığını idrak edemeyecek derecede anlamsızlığın kurbanıdır. Merkezin kalantorlarının okşamalarını marifetmiş gibi aktarır. Kulağı tıkanmış, gözüne perde inmiş, kalbi kararmıştır. Ama akletme yetisini kaybettiği için bu gerçeği idrakten yoksundur. Yazık.
4. AHMET ALTAN’IN son 20 günlük yazıları muhteşem gerçekten. Okunmaya değer. Düşünmeye değer. Anlamaya değer. Sevmesekte kendisini. Düşünmesekte kendisi gibi. Zira yazdıkları hep insana dair. Hep güzel bir yaşama dair. Umuda dair. Kardeşliğe dair. Yaşanacak bir hayata dair. Okuyup, düşünüp, anlayıp karar vermek gerekir. Peşinen küfretmekten güzeldir bu. Bilmediğimiz şeyi kabul ve inkar küstahlıktır ve derin bir cehalettir bendenize göre.
‘’SİZİN İSTEDİĞİNİZ GİBİ KONUŞUP YAŞAMAKTANSA, KENDİ İSTEDİĞİM GİBİ KONUŞUP ÖLMEYİ TERCİH EDERİM.’’ SOKRATES
‘’KÖPEĞİN, KÖPEKLERİN DUDAĞI DEĞDİ DİYE DENİZ KİRLENMEZ.’’ MEVLANA
‘’BİR ŞEY BİLİYORUM O DA BİR ŞEY BİLMEDİĞİMDİR.’’ SOKRATES