Üç öküzün hikâyesi

Hüseyin ŞİNASİ - 19.01.2018

                               

Yaşı elli altmış ve daha yukarı olanlar bilir. O zamanlar televizyon denilen alet evlerin başköşesini işgal etmemişti. Yazlık ve kışlık sinemalar dolup taşardı. Çoğu evde radyo bile yoktu. Evlerde işyerlerinde telefon kullanmak ayrıcalıktı. Doksanlı yıllara kadar cep telefonu ve internet yoktu. Gazete köylere günler, haftalar sonra ulaşırdı. En iyi haberleşme aracı mektuplardı.

O zamanların uzun kış gecelerinde, ocak başlarında veya kızarmış sobanın etrafında masal dinlemek, hikâye dinlemek ayrı bir zevkti. İşte çocukluğumuzdan akılda kalan bir masal:

 Bir varmış, bir yokmuş. Evvel zaman içinde, kalbur saman içinde. Deve tellal iken, horoz imam, manda berber iken, annem kaşıkta, babam beşikte iken…

Ben babamın beşiğini tıngır mıngır sallar iken, babam düştü beşikten, alnını yardı eşikten… Annem kaptı maşayı, babam kaptı küreği, gösterdiler bana kapı arkasındaki köşeyi…

Geçmiş zamanın birinde, memleketin birinde üç öküz varmış. Akça öküz, kara öküz ve sarı öküz. Bu üç öküz diğer öküzlere hem benzerlermiş, hem benzemezlermiş! Artık hangi taraflarının benzediğini herkes bilir.

Bu üç arkadaşın diğer öküzlere benzemeyen yanları ise birbirleriyle pek dost olmalarıdır. Hani derler ya, canciğer kuzu sarması cinsinden. Birbirlerinden hiç ayrılmaz, her yere birlikte giderlermiş. Beraberce otlar, yiyecek sıkıntısı çekseler bile bulduklarını kardeşçe paylaşır, asla kavga etmezlermiş. Bir tehlike ile karşılaştıkları zaman derhal birleşir, iri boynuzlarını kullanarak en azılı düşmanlarını bile korkutur, yanlarına yaklaştırmazlarmış. İşin aslına bakılacak olursa bu dostluğun çok da faydasını görmüşler. En yeşil, en gür çayırlıklara gidiyor, birlikte otluyor, beslenebiliyorlarmış.

O sıralar, hayvanlar kralı aslanın canı çok sıkılıyormuş. Çünkü ormanda yapacak işi yok, aylak aylak dolaşıyormuş. Avlayacağı, yiyeceği hayvanların sanki nesli tükenmiş. Kral hazretleri sabahtan akşama kadar esniyor, midesi kazındıkça kazınıyormuş. Bakmış ki, bu iş böyle olmayacak: “Bari demiş, ormana çıkayım çayırlara doğru şöyle bir uzanayım, belki yiyecek bir şeyler bulurum.”demiş. Dediği gibi yapmış. Çayırlığa gelince üç ahbap öküzü görmüş, ağzından sular akmış, “Ah, diye söylenmiş. Şunları bir yesem de midem bayram etse!” Önce âdeti üzere kükremiş, sonra öküzlerin üstüne yürümüş. 

Üç öküz arkadaş, aslanın sesini duyunca, hemen yan yana durup safları iyice sıklaştırmışlar. Hafiften bir “boynuz” gösterisi yapmışlar!  Tabi ki kralda akıl çok… Durumun nezaketini hemen anlamış ve siyaseti değiştirmiş. Çok fazla yaklaşmadan öküzlere seslenmiş:

“Merhaba arkadaşlar, nasılsınız?”

Elbette ormanlar kralı aslan hatır sorunca, tabii akan sular dururmuş. Hemen eğilip saygılarını sunmuş, cevap vermişler:

“Sağ olun efendim, çok iyiyiz!”

Aslan tekrar seslenmiş:

“Değerli arkadaşlar, gelişimi galiba yanlış anladınız, sizi yemek istediğimi sandınız. Asla böyle bir niyetim yoktur. Karnım da zaten pek toktur. Günlerdir uzaktan sizi gözlüyorum. Dostluğunuza, samimiyetinize hayran kaldım. Ormanda yiyecek her zaman bulunur, ama candan bir dost bulmak çok zordur. Beni de aranıza almanızı ve dost olmamızı teklif ediyorum. Sizi hiçbir zaman yemeyeceğime, üstelik bütün düşmanlarınıza karşı koruyacağıma söz veriyorum. Ormanlar kralı ile dost olmak istemez misiniz?”

Öküzler, aslanın dostluk teklifine öyle sevinmişler ki, neşelerinin fazlalığından böğürmeye başlamışlar. Bir aslanla üç öküz arasındaki duyulmamış dostluk böylece kurulmuş.

 

Aradan bir gün, üç gün geçer. Aslanın iştahı kabardıkça kabarır. Uygun bir zaman ve fırsat kollar. Öyle bir fırsat çıkmayınca da dayanamaz bir bahane uydurur. Bir gün, akça öküz, çayırın yanındaki dereden su içmeye gitmiştir.

Aslan, kara öküzle sarı öküze ya nasip diyerek işe girişir.

“Sevgili arkadaşlar, size büyük bir tehlikeyi haber vermek zorundayım. Akça öküz arkadaşımız yüzünden her gece kötü durumlara düşüyoruz. Çünkü akça öküzün, rengi çok uzaklardan seçildiği için, karanlıkta yerimizi belli ediyor, düşmanlarımızın hedefi oluyoruz. Çok düşündüm; başka bir çare bulamadım. Yaşamak istiyorsak, akça öküzden kurtulmamız gerek. Onu aramızdan atmalıyız. Siz ne fikirdesiniz?”

Kara öküzle sarı öküz boynuz boynuza verip konuşmuşlar. Akça öküz giderse, çayırın kendilerine kalacağını da söyleyememişler, ama hesaba katmışlar.

Nihayet; “Ferman efendimizindir, tedbiriniz münasiptir.” Cevabını vermişler.

Aslan teşekkür ettikten sonra, “Akça öküz aramızdan ayrılınca ya bir kaplanın veya bir insanoğlunun midesine inecek. Arkadaşımızın düşmanlarımızı beslemesinden herhalde siz de hoşlanmazsınız. İyisi mi ben yiyeyim. Sizi çok seven bir dostunuzdan bu kadarcık bir armağanı esirgemeyeceğinizi umuyorum.” demiş.

Kara öküzle sarı öküz, aslanın bu sözlerini akla yatkın bulmuşlar. Akça öküzün yenmesine razı olmuşlar. Aradan beş gün geçmiş. Aslan bu defa sarı öküzle tek başına konuşmuş. Yine aynı hikâye, aynı düzen! Böylece kara öküz de mideyi boylamış. Bir beş gün daha geçmiş: aslan, sarı öküzü almış karşısına. Bir kükremiş

“Ey öküz oğlu öküz, demiş, sıranın kendine geleceğini hiç düşünmedin mi?”

Ormanlar kralı aslan, ermiş muradına. Bizler kerevetine çıkmışız: Bu arada akılsız öküzler de aslanın midesine inmiş! Dünya hali bu. Etrafımıza bakıyoruz, yiyenlerin aslanlıkla en ufak bir ilgileri yok; yenenler de meralarda, çayırlıklardaki öküzler değil. Ama yine de ortada bir yeme ve yenme işi sürüp gidiyor.

 

Tarih: 19.01.2018 Okunma: 950

YORUMLAR

Yorumunuzu ekleyin.

İsim: *

E-posta Adresiniz: *

* (E-posta adresiniz paylaşılmayacaktır.)

Yorum: *

Güvenlik Sorusu:
Türkiye'nin başkenti neresidir?

İsmail Hakkı Cengiz

22.01.2017 - 09:08

Düşüncelerimiz, hislerimiz ve şikâyetlerimiz büyük oranda örtüşüyor... Akletmek, adalet, Hakk'a kul olmak konularında bütütünüyle hemfikirim. Şimdi, Meclis'ten geçen Anayasa değişiklikleriyle, memleketin yeni bir "safha"ya geçtiği, bir "cennet"e doğru uçtuğu görüşleri var. Artık şikâyetlerimiz sona erecek mi dersin? Bilhassa "kendi aklınla düşünmek" ilkesi açısından "yeni safha" nasıl bir safhadır? Göüşlerinizi merak ediyorum. Selâmlar...

Özgür Deniz

22.01.2017 - 14:58

ilk evvelde akli kalbi ruhi derin sonsuz selam dua muhabbet saygı ile saygıdeğer Paşam...olması gerekenler yönünden vicdanlarda çatışma olmaz...çünkü vicdanlar mütenasip çalışırlar...sadece biz vicdanımızı örttüğümüz zaman çatışma olur...din devlet vatan millet açısından, adalet, ahlak, hürriyet, uhuvvet, aydınlık, hak, hukuk, sadakat, ehliyet, liyakat temelinde iyi olur inşaallah...saygılar saygıdeğer Paşam...

İsmail Hakkı Cengiz

22.01.2017 - 09:08

Düşüncelerimiz, hislerimiz ve şikâyetlerimiz büyük oranda örtüşüyor... Akletmek, adalet, Hakk'a kul olmak konularında bütütünüyle hemfikirim. Şimdi, Meclis'ten geçen Anayasa değişiklikleriyle, memleketin yeni bir "safha"ya geçtiği, bir "cennet"e doğru uçtuğu görüşleri var. Artık şikâyetlerimiz sona erecek mi dersin? Bilhassa "kendi aklınla düşünmek" ilkesi açısından "yeni safha" nasıl bir safhadır? Göüşlerinizi merak ediyorum. Selâmlar...

Özgür Deniz

22.01.2017 - 14:58

ilk evvelde akli kalbi ruhi derin sonsuz selam dua muhabbet saygı ile saygıdeğer Paşam...olması gerekenler yönünden vicdanlarda çatışma olmaz...çünkü vicdanlar mütenasip çalışırlar...sadece biz vicdanımızı örttüğümüz zaman çatışma olur...din devlet vatan millet açısından, adalet, ahlak, hürriyet, uhuvvet, aydınlık, hak, hukuk, sadakat, ehliyet, liyakat temelinde iyi olur inşaallah...saygılar saygıdeğer Paşam...