‘’’’Bu kavga Hilal ile
Haç’ın kavgasıdır! Hilal’in altında bir olun! Çok kalabalık olacağız!
Göreceksiniz!’’’’
Cemil Meriç
Aydınlık için karanlıkta
savaşanlar adına konuşuyorum: Maksadım tefrika yaratmak değil. Böyle bir şey
yapan zaten namussuzdur. Ama susturamadığım, susması için baskı yapamadığım bir
vicdanım var. Çünkü ben insanım! Ve insan olan benim içimde isyan eden bir ben
var. Geçelim! Şu bir hakikattir; bu vatan uğruna canını ortaya koyan kınalı kuzularda,
onlara dualarıyla kuvvet aşılayan analar da, bu vatanın gariban insanlarıdır
kahir ekseriyetle. Bunların aksine, bu vatanın kaymağını yiyenler de,
mütemadiyen keyfince tepinenler de, bu vatan uğruna can verenleri ve can
verenlere can olanları tahkir ve tezyif edenler de, olur olmaz zamanlarda domuz
gibi böğürenler de, kompradorlardır. Bir can veriliyor mu vatan uğruna?
Birileri bu canı veriyor mu vatanın uğruna? Birileri de onlara manevi kuvvet
oluyor mu? Her şehit cenazesi toprak damlı evlerin önünden kalkıyor mu? Bu
insanlar gariban insanlar mı kahir ekseriyetle? Bedelliye verecek paraları
olmayan, toprak damlı evlerde yaşayan, üç kuruşla maişetlerini idame ettiren,
işlerini bin bir güçlükle hal yoluna koymaya çalışan insanlar mı bunlar? Hepsi
safi Anadolu çocukları mı? Yaşamdan fazla bir tat alamayan insanlar mı? Hatta
yaşatmak adına yaşamdan feragat eden insanlar mı? Tüm bu soruların cevabı,
kesinlikle ve kesinlikle evettir. Ortada gizlenmesi ve öldürülmesi imkânsız bir
hakikat vardır. Ve bendeniz hakikati çok severim, yüreğimi cehennem ateşi gibi
yaksa da ve dahi hakikatin tatbikinden sonsuzcasına haz alırım, çünkü hakikatin
tatbiki de cennetimdir. Birileri orda canları uğruna, karanlığın ve
belirsizliğin tam göbeğinde buraya aydınlık göndermek uğruna savaşırken,
birileri bu tarafta yiyip, içip, tepinip, kusmaktadırlar. Yani savaşanların
gönderdikleri aydınlığın içinde yaşamın tadını çıkarmaktadırlar. Tabi böyle
yaşamak, yaşamaksa! Öyleyse bedelini de ödemek zorundadırlar, ödeyeceklerdir,
ödetilmelidir. O kınalı kuzuların savaş ortamında olsalar dahi, her türlü
eksiklikleri ve ihtiyaçları, bu tarafta keyif çatan kompradorlara karşılatılmalıdır.
Bunun insan haklarına ve hukuka münafi bir tarafı kesinlikle yoktur ve olamaz.
Devlet, mevcudiyetinin hücceti ve kudretinin tecessümü adına bu bedeli
ödetmelidir, icap ediyorsa demir yumruğunu indirmelidir. İşte o zaman hak
yerini bulacak, vicdanlar teskin olacaktır. Çünkü o zaman daha bir yücelecek
gönüllerde. Daha bir umut yükleyecek gönüllere. Ve daha bir rahat konacak
başlar yastıklara. Allah, kınalı kuzuları sıyanetine alsın ve tek birinin canı
bedeninden ayrılmasın ve hiçbir ocağa ateş düşmesin amma ve lakin bu bir savaştır
ve savaşın içinde kuşkusuz şehadette gizlidir ve çok tabiidir bu. Ve vatan
uğruna savaşmak asla ve kata maddeyle kıyaslanamaz ama hayatında, katı ve sert
gerçekleri vardır. Öyleyse, bu savaş ortamında, bu vatan uğruna canından
vazgeçip şahadet şerbetini içmiş ya da herhangi bir azasını kaybedip gazi olmuş
ve bu vatanın tüm sathını aydınlığa gark eylemiş her şehidin ve gazinin
ailesine minimum 1 trilyon ve aylık minimum 5 bin Türk Lirası verilmelidir ve
bu, aydınlığın tadını çıkaranlardan, başları gövdeleri üstünde duranlardan
alınmalıdır. Bu parayı, bu vatan hür ve bağımsız olduğu için kolayca kazanan ve
kazandığını kasasına indiren ve kasasına indirdiği paralarla zevk-ü sefa
içerisinde dem süren kompradorlar vermek zorundadırlar. Devlette, icap ediyorsa
metazori almak zorundadır.
Ey mazlumların hamisi, zalimlerin
düşmanı olan Yüce Rabbim! Düşmanın üstüne korku sal, mazlumun yüreğini umutla
doldur. Bu kutsal toprakların, insanlığın sığınağı olan son adadın, kavruk
yüzlü yağız ve yiğit evlatlarını havada, karada ve denizde muvaffak ve muzaffer
eyle, düşmanı zelil eyle. Uzak iklimlerden gelip, mazlumların yurtlarını yurt
eylemeye cüret eden zalimleri Kahhar isminle kahreyle. Yüce Türk ordusunu
havada, karada, denizde sıyanetine al.