UCUZLUK PAZARI...

Özgür DENİZ - 02.02.2018

Bu dünya bir ucuzluk pazarı maalesef! Ucuz bir dünyada ucuz zevklere sahip olmak, ucuz bir dil kullanmak, ucuz şeylerin peşinden koşturup durmak, ucuz davranışlar sergilemek, ucuzluklar için kavga etmek. Kavga da bile ucuzluğa düşmek. Kısaca ucuz yaşamak! Böyle işte burası bayım. Nasıl bir yer? Ve hala duruyorsun burada! Durmak zorundasın, öyle değil mi? Kaçmak mı istiyorsun? Nereye peki? Farklı olan ne? Bilemiyorsun. Bilsen ne olacak bilemiyorsun. Kapana kıstırılmış gibi hissediyorsun. Her şeyi kabullenerek yaşamak zorunda kalıyorsun. Çünkü her yer aynı dünya! Çırılçıplak doğdun, giydirdiler. Bilmez iken bildirdiler. Bildiğin neydi, hiç söylemediler. Oturuyordun, kaldırdılar. Ağır ağır zincirlediler. Hürdün, esir ettiler. Doğruların vardı, yanlış dediler. Kendi doğrularına inandırdılar. Aklın vardı aldılar, ihtiyacın yok diye uydurdular. Sevgini bile ateşte eritip nefrete dönüşsün diye dondurdular. İnandın, her şeye inandın, inandığın neydi hiç sormadın, sormaya gerek duymadın. Çünkü alıştırdılar ağır ağır. Alışkanlıklarla yaşamak çok ağır! Alıştıktan sonra durmadan bağır! Hiçbir gün dedin mi; bazen de çekip gitmeli mi acaba diye? Tüm bağlarından kurtulup, her şeyi olduğu gibi bırakıp, birgün dönersen bulamayacağına da katlanıp çekip gitmeyi düşündün mü hiç? Umudunu yitirmediğin tek bir gün oldu mu? Ardına baktın mı hiç? İnceden inceye sızladı mı yüreğin, öylece çekip gittiğini düşünürken? Düşündün mü hiç çekip gittiğini? Çekip giderken yalnızlığın geldi mi aklına? Katlanabildin mi aklına gelen yalnızlığına? Hiç mırıldandın mı dudaklarında acının şarkısını? Islık çalarak düşler kurdun mu, sordun mu düşlerine düşüncelerine uygun mu? Ya düşüncelerin düşlerine? Kendin olabildin mi hiç, kendin olabildiğince ucuzluktan kurtulabileceğine inandın mı? Sessizce gözlerinden iki damla düştü mü ayrılık şarkısı kalbinin duyacağı şekilde çalarken? Damlaların düştüğü gözler oldu mu? Damlaların düştüğü gözlere bakabilme cesareti bulabildin mi kendinde? Bir çiçek gibi üşüdün mü çekip gidiyormuş gibi yaparken? Titredin mi dalına tutunmuş yaprak gibi? Var mı gerçekten çekip gitmeye cesaretin? Her şeyi bırakabilir misin geride ve kimsenin duymayacağı bir şekilde gidebilir misin? Özlemeye dayanabilir misin bıraktıklarını ya da bıraktıklarını özler misin? Özlemeye değer mi bıraktıkların? Ya bırakmaya? Acılar unutulur mu bayım? Ya hatıralar? Hatırlamaya değecek hatırlar biriktirdin mi? Ya da doğduğun gibi mi çekip gitmek istersin? Çekip gittiğini düşünürken geri döndüğünü de düşündün mü hiç, çekip gittiğin yerlerden? Hiç ütopyan oldu mu? Koştuğunu hissettin mi hiç, ütopyana doğru? Acı değil mi bayım, her şey çok acı ve acı akıyor her şeyden! Ütopyalara bile dokunuyor acı!

 

EKSTRA:

 

“”Ey güzel Allah’ım! Kalbi güzel, kafası güzel, niyeti güzel kullarını aklın nurundan, gözün nurundan, imanın nurundan ve hiçbir azalarından mahrum etme, bedenlerini ve ruhlarını sağlıklı kıl. Ey güzel Allah’ım! Kalbi güzel, kafası güzel, niyeti güzel kullarının kalplerinde ve kafalarında kötülük barındırma; iyilikle, güzellikle doldur gönüllerini; yolculuk sırasında yollarını hep açık eyle; hayat yolunda bahtlarını hep açık eyle; vazifelerinde ve işlerinde başarılı eyle; ömürlerini hayırlı eyle; güzellikleri açık edecek, kötülükleri örtecek temiz niyet nasip eyle; dert verip derman aratma. Ey güzel Allah’ım! Kalbi güzel, kafası güzel, niyeti güzel kullarına istedikleri derecede makam, istedikleri kadar para verde kötülüğe meyletmesinler, dünyanın cennet gibi olması yönünde yaşasınlar, hiçbir kuluna hayatı dar etmesinler ve zindan kılmasınlar makam ve para için. Ey güzel Allah’ım kalbi güzel, kafası güzel, niyeti güzel kullarının yuvalarını cennet bahçelerinden bir bahçe eyle de, başkalarına bakıp içlerinde kendilerini fitne ve fesada yönlendirecek duygu ve düşünce yeşermesin. Ey güzel Allah’ım! Keşke imkanım olsa da, kullarına makamlar dağıtsam, paralar akıtsam da, bu yüzden kötülüğe meyledeceklerse etmeseler, başkalarının ekmeğine göz dikeceklerse dikmeseler, başkalarının mutluluğunu kıskanacaklarsa kıskanmasalar. Ey güzel Allah’ım! Nolur tüm kullarının gönüllerine sükunet ve ferahlık ver. Nolur tüm kullarının gönüllerinden kötülüğü söküp al ve yerine iyiliği nakşet. Ey güzel Allah’ım kalbi güzel, kafası güzel, niyeti güzel kullarını sıyanetine al. Amin. Amin. Amin.””

 

Bendeniz

 

''''Bol bol tövbe edin. Bol bol dua edin. Birbirinizi asla ve kata üzmeyin. Bu dünya boş, bomboş ve vallahi billahi tallahi birbirini üzmeye, birbirinin kalbini kırmaya asla ve kata değmez. Sonunda bin pişmanlık fayda etmez. Sevin sevin sevin hep sevin. Allah sizi sevdi de yarattı!''''

 

Bendeniz

 

‘’’’İnsan acayip bir mahlûk ahbap. Adeta bir kukla. Medya, niteliksiz kitaplar, basit filmler, spor, baştan sona yalancı ve aldatıcı politika, ucuz ideolojiler tarafından aklı uyuşturulan ve uyutulan, kalbi kilitlenen, sonrada istendik yönde yönlendirilen zavallı bir kukla. Görüntüler kendisini görüntüye mahkûm ediyor. Mütemadi görüntü peşinde koşturuyor. Düzgün bir görüntüsü oluyor belki ama farkında olmadan bataklığa dönen bir ruhu taşıyor. Mutlu oluyor mu? Hayır, mutluluğu kaçırıyor. Kaçan mutluluğuyla mutlulukları da kaçırtıyor. Hiçbir şeyden haberi olmayan bir zavallı. Haberi olduğunu sanıyor. Bildiğini sanıyor her şeyi. Bilsin istenilen şeyleri bildiğini bilmiyor. Sanmaklarla yaşıyor. Boş hayallere gerçeği feda ediyor. Ne garip bir hayat değil mi ahbap? Ve insan garipte değil, sefil. Hayvan incitmekten korkuyor, kolunu kanadını kırıyor insanın. İnsan yapıyor bunu! İnsana. Söyleyeceği şarkılar var söyleyemiyor. Gökyüzüne bakamıyor. Bir şiir de kendini kaybedemiyor. Bir çiçeği koklayamıyor. Kırlarda dolaşamıyor. Bir eli tutamıyor, el tutamıyor elini. Beton duvarların arasında yitip gidiyor. Sevemiyor. Ağlaması bile sahte. Hiçbir şeyden zevk alamıyor, aldığını sanıyor. Maddi doyuma ulaştı mı, her şey tamam diye düşünüyor, yaşadığını varsayıyor. Yaşatıyor ama yaşamıyor. Aslında yaşattıkları da yaşamıyor ama kendisinin yaşayamamasına aracılık ediyor, kendisi yüzünden yaşadıklarını sananların yaptıklarıyla. Özgürüm sanıyor, zincirlerle kuşatılmış. Hesapsız, umarsız, plansız yolculuklara çıkamıyor. Tanımaktan korkuyor başkalarını. Başkalarından korkuyor. İnsan yaşamaktan korkuyor be ahbap! Bu yüzden de yaşamak, yaşamak olmuyor, yitip gidiyor yaşamak, yaşayamadan. Adına yaşamak dediğimiz zincirlerden kurtulmadan da mümkün olmayacak yaşamak.’’’’

 

Bendeniz

 

“”Bak dostum!

Cahil ile dost olma: İlim bilmez, irfan bilmez, söz bilmez; üzülürsün.

Saygısızla dost olma: Usul bilmez, adap bilmez, sınır bilmez; üzülürsün.

Aç gözlü ile dost olma: İkram bilmez, kural bilmez, doymak bilmez; üzülürsün,

Görgüsüzle dost olma: Yol bilmez, yordam bilmez, kural bilmez; üzülürsün.

Kibirliyle dost olma: Hal bilmez, ahval bilmez, gönül bilmez; üzülürsün.

Ukalayla dost olma: Çok konuşur, boş konuşur, kem konuşur; üzülürsün.

Namertle dost olma: Mertlik bilmez, yürek bilmez, dost bilmez; üzülürsün.

İlim bil, irfan bil, söz bil.

İkram bil, kural bil, doyum bil.

Usul bil, adap bil, sınır bil.

Yol bil, yordam bil.

Hal bil, ahval bil, gönül bil.

Çok konuşma, boş konuşma, kem konuşma.

Mert ol, yürekli ol.

Sen seni bil; ömrünce bu yeter sana.””

 

ŞEYH EDEBALİ

 

“”Köle ile Ben’im aramda fark yoktur. Allah nazarında ÜSTÜNLÜK takvadadır.””

 

Hz. Ömer

 

“”Kaleleri bileğinle fethedersin de, gönüllerin fethi ADALET iledir.””

 

Kadim İnsanlık Yasası

 

“”İnsan; ahlakı ve adaletidir.””

 

Kadim İnsanlık Yasası

 

‘’’’Kadıyı satın aldığın gün ADALET ölür, adaleti öldürdüğün gün DEVLET te ölür.’’’’

 

Fatih Sultan Mehmet

Tarih: 02.02.2018 Okunma: 772

YORUMLAR

Yorumunuzu ekleyin.

İsim: *

E-posta Adresiniz: *

* (E-posta adresiniz paylaşılmayacaktır.)

Yorum: *

Güvenlik Sorusu:
Türkiye'nin başkenti neresidir?