Bu dünya bir ucuzluk pazarı
maalesef! Ucuz bir dünyada ucuz zevklere sahip olmak, ucuz bir dil kullanmak,
ucuz şeylerin peşinden koşturup durmak, ucuz davranışlar sergilemek, ucuzluklar
için kavga etmek. Kavga da bile ucuzluğa düşmek. Kısaca ucuz yaşamak! Böyle
işte burası bayım. Nasıl bir yer? Ve hala duruyorsun burada! Durmak zorundasın,
öyle değil mi? Kaçmak mı istiyorsun? Nereye peki? Farklı olan ne? Bilemiyorsun.
Bilsen ne olacak bilemiyorsun. Kapana kıstırılmış gibi hissediyorsun. Her şeyi
kabullenerek yaşamak zorunda kalıyorsun. Çünkü her yer aynı dünya! Çırılçıplak
doğdun, giydirdiler. Bilmez iken bildirdiler. Bildiğin neydi, hiç söylemediler.
Oturuyordun, kaldırdılar. Ağır ağır zincirlediler. Hürdün, esir ettiler.
Doğruların vardı, yanlış dediler. Kendi doğrularına inandırdılar. Aklın vardı
aldılar, ihtiyacın yok diye uydurdular. Sevgini bile ateşte eritip nefrete
dönüşsün diye dondurdular. İnandın, her şeye inandın, inandığın neydi hiç
sormadın, sormaya gerek duymadın. Çünkü alıştırdılar ağır ağır. Alışkanlıklarla
yaşamak çok ağır! Alıştıktan sonra durmadan bağır! Hiçbir gün dedin mi; bazen
de çekip gitmeli mi acaba diye? Tüm bağlarından kurtulup, her şeyi olduğu gibi
bırakıp, birgün dönersen bulamayacağına da katlanıp çekip gitmeyi düşündün mü
hiç? Umudunu yitirmediğin tek bir gün oldu mu? Ardına baktın mı hiç? İnceden
inceye sızladı mı yüreğin, öylece çekip gittiğini düşünürken? Düşündün mü hiç
çekip gittiğini? Çekip giderken yalnızlığın geldi mi aklına? Katlanabildin mi aklına
gelen yalnızlığına? Hiç mırıldandın mı dudaklarında acının şarkısını? Islık
çalarak düşler kurdun mu, sordun mu düşlerine düşüncelerine uygun mu? Ya
düşüncelerin düşlerine? Kendin olabildin mi hiç, kendin olabildiğince
ucuzluktan kurtulabileceğine inandın mı? Sessizce gözlerinden iki damla düştü
mü ayrılık şarkısı kalbinin duyacağı şekilde çalarken? Damlaların düştüğü
gözler oldu mu? Damlaların düştüğü gözlere bakabilme cesareti bulabildin mi
kendinde? Bir çiçek gibi üşüdün mü çekip gidiyormuş gibi yaparken? Titredin mi
dalına tutunmuş yaprak gibi? Var mı gerçekten çekip gitmeye cesaretin? Her şeyi
bırakabilir misin geride ve kimsenin duymayacağı bir şekilde gidebilir misin? Özlemeye
dayanabilir misin bıraktıklarını ya da bıraktıklarını özler misin? Özlemeye
değer mi bıraktıkların? Ya bırakmaya? Acılar unutulur mu bayım? Ya hatıralar?
Hatırlamaya değecek hatırlar biriktirdin mi? Ya da doğduğun gibi mi çekip
gitmek istersin? Çekip gittiğini düşünürken geri döndüğünü de düşündün mü hiç,
çekip gittiğin yerlerden? Hiç ütopyan oldu mu? Koştuğunu hissettin mi hiç,
ütopyana doğru? Acı değil mi bayım, her şey çok acı ve acı akıyor her şeyden!
Ütopyalara bile dokunuyor acı!
EKSTRA:
“”Ey güzel Allah’ım! Kalbi
güzel, kafası güzel, niyeti güzel kullarını aklın nurundan, gözün nurundan,
imanın nurundan ve hiçbir azalarından mahrum etme, bedenlerini ve ruhlarını
sağlıklı kıl. Ey güzel Allah’ım! Kalbi güzel, kafası güzel, niyeti güzel kullarının
kalplerinde ve kafalarında kötülük barındırma; iyilikle, güzellikle doldur
gönüllerini; yolculuk sırasında yollarını hep açık eyle; hayat yolunda
bahtlarını hep açık eyle; vazifelerinde ve işlerinde başarılı eyle; ömürlerini
hayırlı eyle; güzellikleri açık edecek, kötülükleri örtecek temiz niyet nasip
eyle; dert verip derman aratma. Ey güzel Allah’ım! Kalbi güzel, kafası güzel,
niyeti güzel kullarına istedikleri derecede makam, istedikleri kadar para verde
kötülüğe meyletmesinler, dünyanın cennet gibi olması yönünde yaşasınlar, hiçbir
kuluna hayatı dar etmesinler ve zindan kılmasınlar makam ve para için. Ey güzel
Allah’ım kalbi güzel, kafası güzel, niyeti güzel kullarının yuvalarını cennet
bahçelerinden bir bahçe eyle de, başkalarına bakıp içlerinde kendilerini fitne
ve fesada yönlendirecek duygu ve düşünce yeşermesin. Ey güzel Allah’ım! Keşke
imkanım olsa da, kullarına makamlar dağıtsam, paralar akıtsam da, bu yüzden
kötülüğe meyledeceklerse etmeseler, başkalarının ekmeğine göz dikeceklerse
dikmeseler, başkalarının mutluluğunu kıskanacaklarsa kıskanmasalar. Ey güzel
Allah’ım! Nolur tüm kullarının gönüllerine sükunet ve ferahlık ver. Nolur tüm
kullarının gönüllerinden kötülüğü söküp al ve yerine iyiliği nakşet. Ey güzel
Allah’ım kalbi güzel, kafası güzel, niyeti güzel kullarını sıyanetine al. Amin.
Amin. Amin.””
Bendeniz
''''Bol bol tövbe edin. Bol
bol dua edin. Birbirinizi asla ve kata üzmeyin. Bu dünya boş, bomboş ve vallahi
billahi tallahi birbirini üzmeye, birbirinin kalbini kırmaya asla ve kata değmez.
Sonunda bin pişmanlık fayda etmez. Sevin sevin sevin hep sevin. Allah sizi
sevdi de yarattı!''''
Bendeniz
‘’’’İnsan acayip bir mahlûk
ahbap. Adeta bir kukla. Medya, niteliksiz kitaplar, basit filmler, spor, baştan
sona yalancı ve aldatıcı politika, ucuz ideolojiler tarafından aklı uyuşturulan
ve uyutulan, kalbi kilitlenen, sonrada istendik yönde yönlendirilen zavallı bir
kukla. Görüntüler kendisini görüntüye mahkûm ediyor. Mütemadi görüntü peşinde
koşturuyor. Düzgün bir görüntüsü oluyor belki ama farkında olmadan bataklığa
dönen bir ruhu taşıyor. Mutlu oluyor mu? Hayır, mutluluğu kaçırıyor. Kaçan
mutluluğuyla mutlulukları da kaçırtıyor. Hiçbir şeyden haberi olmayan bir
zavallı. Haberi olduğunu sanıyor. Bildiğini sanıyor her şeyi. Bilsin istenilen
şeyleri bildiğini bilmiyor. Sanmaklarla yaşıyor. Boş hayallere gerçeği feda
ediyor. Ne garip bir hayat değil mi ahbap? Ve insan garipte değil, sefil.
Hayvan incitmekten korkuyor, kolunu kanadını kırıyor insanın. İnsan yapıyor
bunu! İnsana. Söyleyeceği şarkılar var söyleyemiyor. Gökyüzüne bakamıyor. Bir
şiir de kendini kaybedemiyor. Bir çiçeği koklayamıyor. Kırlarda dolaşamıyor.
Bir eli tutamıyor, el tutamıyor elini. Beton duvarların arasında yitip gidiyor.
Sevemiyor. Ağlaması bile sahte. Hiçbir şeyden zevk alamıyor, aldığını sanıyor.
Maddi doyuma ulaştı mı, her şey tamam diye düşünüyor, yaşadığını varsayıyor.
Yaşatıyor ama yaşamıyor. Aslında yaşattıkları da yaşamıyor ama kendisinin
yaşayamamasına aracılık ediyor, kendisi yüzünden yaşadıklarını sananların yaptıklarıyla.
Özgürüm sanıyor, zincirlerle kuşatılmış. Hesapsız, umarsız, plansız
yolculuklara çıkamıyor. Tanımaktan korkuyor başkalarını. Başkalarından
korkuyor. İnsan yaşamaktan korkuyor be ahbap! Bu yüzden de yaşamak, yaşamak
olmuyor, yitip gidiyor yaşamak, yaşayamadan. Adına yaşamak dediğimiz
zincirlerden kurtulmadan da mümkün olmayacak yaşamak.’’’’
Bendeniz
“”Bak dostum!
Cahil ile dost olma: İlim
bilmez, irfan bilmez, söz bilmez; üzülürsün.
Saygısızla dost olma: Usul
bilmez, adap bilmez, sınır bilmez; üzülürsün.
Aç gözlü ile dost olma:
İkram bilmez, kural bilmez, doymak bilmez; üzülürsün,
Görgüsüzle dost olma: Yol
bilmez, yordam bilmez, kural bilmez; üzülürsün.
Kibirliyle dost olma: Hal
bilmez, ahval bilmez, gönül bilmez; üzülürsün.
Ukalayla dost olma: Çok
konuşur, boş konuşur, kem konuşur; üzülürsün.
Namertle dost olma: Mertlik
bilmez, yürek bilmez, dost bilmez; üzülürsün.
İlim bil, irfan bil, söz
bil.
İkram bil, kural bil, doyum
bil.
Usul bil, adap bil, sınır
bil.
Yol bil, yordam bil.
Hal bil, ahval bil, gönül
bil.
Çok konuşma, boş konuşma,
kem konuşma.
Mert ol, yürekli ol.
Sen seni bil; ömrünce bu
yeter sana.””
ŞEYH EDEBALİ
“”Köle ile Ben’im aramda fark yoktur. Allah
nazarında ÜSTÜNLÜK takvadadır.””
Hz. Ömer
“”Kaleleri bileğinle fethedersin de,
gönüllerin fethi ADALET iledir.””
Kadim İnsanlık Yasası
“”İnsan; ahlakı ve adaletidir.””
Kadim İnsanlık Yasası
‘’’’Kadıyı satın aldığın gün ADALET ölür, adaleti öldürdüğün gün DEVLET te ölür.’’’’
Fatih Sultan Mehmet