HAKİKATLE BÜYÜ...

Özgür DENİZ - 12.02.2018

Sen bir insanlık imtihanındasın ey çocuk! Doğmamak elinde miydi? Hayır. Çünkü doğdun ve hayattasın! Kaderin mahkûmu musun? Evet. Öyleyse kadere direnilmez ve direnme ey çocuk! Kaderinin önünde eğilmek zorundasın. Ama her şeye kader deyipte geçme, çünkü kaderini etkileyecek yetilerde var sende. Kendini olguların zincirleriyle bağlayıpta kaderi itham edemezsin. Bilakis, bu kanaldan girerek senin temiz dünyanı ve saf niyetini suiistimal edecek olanlar çıkabilir. İrade bazen, bazı yerlerde ve zamanlarda etkisizdir ve kabul edilmesi muhakkak olan şeyler vardır. Tıpkı iradenin mutlak etkili olduğu yerlerin olduğu gibi ve iraden sayesinde kaderine etkide bulunabileceğin gibi. Ve tüm bu bilgileri, bilgi mesabesinden bilinç düzeyine yükseltmelisin. Bilgi, bilince dönüşmezse zarar verir. İşlenmeyen, işlenerek bilince dönüştürülmeyen ve bilinçten eylem aşamasına geçirilmeyen bilgi yüktür, ancak hamallığını yaparsın. Çünkü bilgi işlenip hayatlaşırsa ve hayata cansuyu olursa kıymetlidir. Güç, bilginin hayata aktarılmasının neticesidir. Kafada ki bilginin kimseye faydası yoktur. Kafada kalmış, boğazda tıkanıp durmuş İslam’ın sana ne faydası olur? Amelin yoksa imanın kurtarır mı sanıyorsun? Öyle olsaydı herkes iman etmez miydi, düşün bir! Hayatlaşmamış bilgi zamanla unutulur. İki canlı varlığın birlikteliğinin ürünü olan bir canlısın sen. Tinsel yakınlaşmanın sonucu olan tensel birlikteliğin meyvesi olan mana dolu bir varlıksın. Haddizatında, mutlak kadersin, işte iradenin sıfırlandığı yerdir burası. Evet, irade var gibidir ama yok gibidir. Kaderin önünde eğilindiği yerdir burası. Zira ne senin ne de senin oluşumuna tavassut edenlerin iradesinin etkin olmadığı andır o an. Evet, irade dâhilindedir ama o irade de kader dâhilindedir. Aşk ve sevgi, iradenin ötesindedir ve senin mayandır, o maya olmasaydı, olmazdın sende ey çocuk!

 

Sen ölümün peşinden ölüme koşuyorsun ey çocuk! Kuşkusuz ölmemekte elinde değil ve elbette öleceksin de. Bilmiyorsan bileceksin. İşte bu yüzden bu dünya hayatının ve bu dünyada sürdüğün sürgün hayatın fani olduğunu kafana kazıyacaksın. Kalbinde zaten her an hissediyorsun. O zaman neler elde edeceksin biliyor musun? Tahmin bile edemezsin. Nasıl olsa öleceğim! Filhakika gerçek dirilişin ilk cümlesidir bu! Hatta sınırsız ve sonsuz hürriyetinde! Dahası en zirvede bir ütopyadır bu. Zira her doğan, ölümün mahkûmudur ve ölmek, değiştirilemeyecek bir kaderdir. O senin içindedir. Seninle yaşayandır. Belki de yaşıyor olmanın nedenidir. Saatine bakıyorsun, ya son bakışın olmadığını nereden biliyorsun? Son bakışın olabileceğini anladığın an, neler yapabileceğini tahmin edebiliyor musun? Önemli olan nasıl öleceğindir ve işte senin iraden burada tezahür edecektir, çünkü birazda sen belirleyeceksindir bunu. Ve iradenin sıfırlandığı bir an daha! Çünkü engellenemeyecek bir mutlak kaderle karşı karşıyasındır ve bugüne kadar, bu kaderi yenen tek bir insan teki olmamıştır, badema da olmayacaktır. Belki de kaderini bu hakikati bilmek değiştirecektir ve iradenin itici gücü olacaktır bu bilgi. Ölüm, sana, hayatı öğreten yegâne öğretmenindir! Bunu da, bilgi düzeyinden, bilinç düzeyine çıkarmalısın. Bu konuda ki, hiçbir ters bilgiye asla inanmayacaksın. Misal; işte, güya bilim adamı olarak tavsif ettiğimiz bazı adamlar piyasaya çıkıp kof ve anlamsız şeyler üfürmektedirler, ölümsüzlüğün keşfedildiği gibi. Bu tür şeylerin tümü absürt şeylerdir ve itibar etmek itibarı zedeleyici şeylerdir. Bu netameli bir tuzaktır haddizatında; bilakis, ölümsüzlüğün keşfedildiği ya da keşfedileceği yoktur ve bu da bilinmektedir. Zaten böyle bir şeye inananın aklından şüphe edilir. Zira akıl, böyle bir absürt bilgiyi içine almaz. İnsan, içgüdüsel olarak ölmemeyi ister ve bu yüzden kendini her türlü olumsuzluktan korumaya çalışır ama bu bir şeyi değiştirmez: Öleceksin! Yolculuğun esnasında, kim olduğunu bileceksin. İstesen de, istemesen de, bir türlü eyvallah etmeyi kabullenemesen de, mutlak kaderin önünde eğileceksin ama mutlak kader temelinde de kendi kaderini çizmeyi öğreneceksin. Zaten mutlak kader temelinde kendi kaderini çizmeyi, bu bilgiyi kafana kazıdığın an öğrendin demektir. Düşünen bir akla ve hisseden bir kalbe malik olan yegâne canlısın. Bilgi sahibi olabilen, bildikleriyle yolunu bulabilen ve aklı ve kalbi tavassutu ile yolunda ilerleyebilen bir canlısın. Ve yolda yürürken kaderine etki edebilen yegâne canlısın. Doğdun ağladın, öğrendin büyüdün, elbette gözlerinde ki yaşı da silebileceksin. Ve büyüdükçe, içine doğduğun dünyayı tanıyıp, şeyleri fark edeceksin.  Dünyanın cilvelerine alışacaksın. Tertemiz dünyan kirlenmeye başlayacak büyüdükçe. Çünkü kirlenmek kaderdir bu dünyada ama mühim olan kirlenip, kirlenmemek değil; kirlerinden arınmasını bilmektir ve kirlenmemek için direnmektir. Etten, kemikten ve kandan oluşmuş, bin kaygıyla yüklü bir varlıksın. Sen canlı bir sabır, canlı bir şükür, canlı bir tövbe, canlı bir dua ve canlı bir eylemsin! Sabır, şükür, tövbe, dua ve eylem özünde nedir öğrenmelisin.

 

Karanlıklar ülkesindeydin ve görünmezdin, aydınlığa düştün göründün ey çocuk! Kimse bilmezken, herkes bilir oldu. Hep ağlarken, bitevi konuşur oldun. Yürüyemezken koşar oldun. Güçsüzken gürbüzleştin. Hiçbir şey yapamazken, yapmadığın hiçbir şey kalmadı. İçine sayısız duygu ve düşünce düştü. Trajedinin ve komedinin egemen olduğu acayip bir dünyadasın şimdi ve dünyan acayip zaten. Sayamayacağın kadar üyesi olan büyük bir ailenin üyelerinden birisin. Hem sebepsin hem sonuç. Yaşamaya doğdun ama aynı anda ölmeye. Sen büyüyorsun ama kirleniyor dünya çocuk! Soyunu kirliliğin karanlığında devam ettirmeye çalışıyorsun. Devam ettirmek istiyor musun biliyor musun bilmiyorum. Her şey aynı bu dünyada çocuk! Nereye gitsen farksız. İşler, insanlar, yaşamak hep aynı; yeknesak! Her şey birbirine benziyor. Benzememek; bezmek, bitmek, tükenmek! Çelişki yumağının, düşesiye değin çalışmanın, ruhunu yaralayan acıların, anlık mutlulukların, bitmeyen nefretlerin, kahreden sürgünlerin, yaşamı kirleten savaşların, sahte sevgilerin, ucuz hesapların, tiksindiren menfaatlerin, yaşamak sevincini solduran adaletsizliklerin, boş kavgaların, derin kaygıların, basit korkuların, boğucu kargaşaların içine doğdun ey çocuk! İnsanın insanın kurdu olduğu, insanın insanı satın aldığı bir dünya burası maalesef. Biliyorum, hissediyorum, çıkıp gitmek istiyorsun ama nasıl olacağını bilmiyorsun. Çıkış yok! Mahkûmsun, mecbursun; ya olacaksın, ya olacaksın, ya da öleceksin. Tadı tuzu olmayan yeknesak hayatın katı, sert ve soğuk gerçeklikleridir bunlar. Büyüdükçe, tanıdıkça ve tanıştıkça kuşkusuz öğreneceksin. Etten ve kemikten teşekkül etmiş bir gövdesin. Duygu ve düşünce yumağısın. İçin bilinmezlikler denizi ve bilinmezlikler denizinin içindesin. Tüm bu çelişki ve kaos yumağının içinde, yarınlar senin ellerinde ey çocuk! Yarınlar; kalbinde ki sevgide, kafanda ki akılda. Sen insansın unutma! Bir toprak üstünde doğdun bu dünyaya. Bir ismin var, etin gibi, kemiğin gibi. Üstünde bulunduğun toprakla barışı yaşarsan başarırsın, toprağa ihanet edersen toprak seni kusar ama sen susmak zorunda kalırsın. Kendini bil, bulunduğun dünyayı tanı ey çocuk!

 

Bu dünyanın garip bir düzeni vardır ey çocuk! Ya şaşkınlıkla yaşarsın ya da alışır ve donar kalırsın. Yaşayamaz ama yaşadığını sanırsın. Bazen garip bir özlem tebeyyün ediverir içinde vehleten. Sıradanlıklardan bunalır ve çekip gitmek istersin çok uzaklara, buralara benzemeyen, bilmediğin diyarlara. Kendinin bile olduğundan farklı olacağın bir yere. Burada olamadığın ama orada olacağın bir şey değil bu, garip gelir ama bir değişimi kastediyorum, bir anda her şeyinin değişmesini, belki de maddi bir değişimi. Aynı görüntüler, aynı davranışlar, aynı hayatlar, aynı yüzler sıkar. Hiç bilmediğin, hiç bilinmeyeceğin yerleri arzular için. Her türü bağlılıktan, bağımlılıktan, birlikte yaşadığın ve hayatına yapışıp kalan eşyalardan kurtulmak istersin. Çekip gitmek istersin işte! Yapayalnız, belki sırt çantasız. Özgürlüğü özlersin. Özlediğin özgürlük müdür yoksa nedir bilemezsin, biliyormuşsun gibi hissedersin. Kurallardan tiksindiğin anlar olur. Kendini kaybettiren, özgünlüğünün önünde en büyük handikap olan, seni zincirleyen kurallardan! Uyduğunda sana hiçbir faydası olmayan, hatta faydası olacak hiçbir kimse bulunmayan, uymadığında ise aptal olan senmişsin gibi davranılan. Bir şiir okursun, yitip gidersin. Bir şarkı dinlersin, için bir hoş olur, sonsuzlukta kayboluyormuşsun gibi olur. Bir kitap alırsın eline, bırakamazsın, kitap bittiğinde, bitmiş olmayı arzularsın. Bir çiçeğe dokunursun, erirsin. Rüzgâr avuçlar seni bazen, uçarsın. İçin bir garip olur ilginç duygulanımlarla. Her şey iyi olsa dersin. Bir anda tüm gönüller değişiversin istersin. Niye böyle bu dünya diye isyan edersin. Çaresizsin! Kimsenin kendi olmadığı, olamadığı, olamayacağı bir dünyadır burası. Kendi olmak isteyenlerin oldurulmadığı, ondurulmadığı bir dünya. Ah be çocuk!

 

Kimliğin kaderindir ey çocuk! Bunun orijinine vakıf olman imkânsız. Çünkü dibe daldıkça kaybolursun, kayboluyorsun. Ama bir kimlik üzerine doğanların kimliklerinin üzerine doğdun sen. Kimliğinle yaşayıp yaşamamak elinde olan bir şey değil. Bu bir mecburiyettir! Çünkü kimliğin etindir. Ruhun ruha sirayeti gibi bir şeydir bu. Bilemezsin! Yaşadığın kimlikle varolacaksın, varolduğun kimlikle mührünü vuracaksın. Mührünü vurduğun kadar anılacak, varolacaksın. Ama ne garip ki kimliğinle yapmayacaksın bunu, karakterinle yapacaksın. Zira kimlik bedendir, karakter ise o bedeni besleyen ve o bedene anlam yükleyen ruhtur. Çünkü kimliğin zaten yaratılmıştı, sen ise karakterini yaratacaksın ve yarattığın karakterinle yaşayacaksın, yaşadığın kadarıyla yaşama ve yaşamlara anlam katacaksın. Kattığın anlam kadar yaşayacaksın. Böyle midir her şey bilmiyorum. Biliyormuşum gibi söylüyorum. Biliyormuşuz gibi yaşamıyor muyuz zaten hayat denilen şeyi de? Farkında olmadan düşüneceksin, mütemadiyen düşüneceksin. Büyüdükçe düşündüğünün fevkine varacaksın. Düşündükçe düştüğünü anlayacaksın, düştükçe yeniden kalkman gerektiğini düşüneceksin. Düşe kalka yürünen bir yoldur bu yol demek ki diyeceksin. Biteviye merak edecek, soracak, sorgulayacaksın. Sorup sorguladıkça öğrendiğini hissedeceksin. Ya da öyle sanacaksın. Büyüdükçe ve öğrendikçe, sinen acılarla dolacak, hayatın acılarla yoğrulacak, gövden acılarla dağlanacak. İdrak edeceksin ki, bir sürgünü yaşıyorsun. Bir ailen olduğunu söyleyecekler ya da söylenmeden bileceksin. Tedricen düştüğün dünyanın mahiyetini öğreneceksin. Anlayacaksın ki, bu dünya sana uzak, sen yabancısın bu dünyaya! Çünkü bozuk bu dünya! Hiçbir şey olması gerektiği gibi değil burada. Hiçbir kimse kendisi değil, kendisi olacak bilince ve cesarete malik değil. Gün geçtikçe, sorup sorguladıkça, niye böyle, böyleyse niye böyle, yine böyleyse öylesine böyle değildir diyeceksin. Öylesine böyle olsaydı, böylesine öyle kahrolmazdın, kendini yiyip bitirmezdin, son verirdin sonlanması gereken şeylere, çünkü artık varolmanla yokolman arasında hiçbir fark olmamış olurdu. O zaman bulmak için ilanihaye arayacaksın. Kendinin peşine düşeceksin. Kendini buldukça ruhun çelikleşecek, bedenin demirleşecek, yapayalnız kalacaksın, yapayalnız kalsan da meydan okuyacaksın dünyaya. Ya da meydan okuduğunu sanacaksın ve değişen bir şey olmayacak. Beynin hiç uyumayacak çocuk! Kalbin fırtınalı bir deniz!

 

Bir beynin ve bir kalbin olduğunu asla, asla, asla unutma ey çocuk! Yok mu? Var işte. Gövden üstünde bir baş, göğsün altında bir kalp var. Ve bu sahip olduğun yüce şeylerin besinlerinin düşünce ve sevgi olduğunu da asla, asla, asla unutma olur mu? Sana düşün ve sev diyen ben değilim, bunu Allah’ta demiyor, Allah bunu kesinlikle emrediyor. Kurban olayım emre itaat et! Cahillik, düşünmemek, sevmemek, nato kafa nato mermer olmak çok tiksindirici bir şey lütfen bunu bil. İşte bu yüzden düşünmek ve sevmek zorundasın. Yaşamak; düşünmek ve sevmektir. Bildiklerini de yaşamak için, elinden gelen gayreti göstermekten imtina etme. Çünkü bu dünya niye cehennem bilir misin? Bildiklerini yaşamayanlar yüzünden. Münhasıran konuşup, konuştuğunu uygulamayan mürailer yüzünden. Bildiğini farzet, bol keseden konuş, konuş, konuş ama yapmaya gelince binlerce bahane üret. Bu tiksinti vericidir. Bu haysiyetsizliktir. Bu gizli sömürüdür filhakika. Bu aldatmadır, aldanmadır. Bu sürüleşmektir. Bu hep aynı yerde saymaktır. Bu geriliktir. Bu kendini yenileyememektir. Bu yüzden hesapsız, umarsız, çıkarsız sev ve hiç durmadan düşün. Sor, sor, sor, sorgula, sorgula, sorgula. Aklın ancak bu şekilde aktif olabilir ve canlılığını muhafaza edebilir. Çünkü ancak o zaman diri ve iri olabilirsin bu dünyada. Ancak o zaman esaretin zincirlerini tek tek kırabilir ve hürriyete gülümseyebilirsin. Her soru bir zincirkırandır. Kafanı ve kalbini asla betonlaştırma, dondurup kalma. Anlamadan yargılama. Ahmakça itham etme. Kimseyi tanımlamaya tevessül etme. Herkesin farklı bir dünya olduğunu düşün ve o dünyaları tanıdıkça zenginleştiğini hisset. Çünkü kafan ve beynin donarsa, dış dünyaya kapanırsın, geri kafalılığın, sekterliğin, sefilliğin bataklığında boğulursun. Sor! Allah, Muhammed, Kur’an aşkına sor, insanlık namına sor, merhamet et sor, vicdanının sesini dinle sor, aklını kullan sor, kalbine sadık kal sor, sorabilme gücün ve iraden varken sor, düşmeden sor, sağlığın yerindeyken sor, yaşıyorken sor: Bu dünyaya nereden geldin? Bu dünyaya niçin geldin? Bu dünyada niçin yaşıyorsun? Bu dünyadan nereye gidiyorsun? Bu dünyadan niçin gidiyorsun? Bu dünyadan nasıl gidiyorsun? Bu dünyada var mısın, yok musun? Bu dünyada ki varlığın, yokluğun neye göredir? Bu dünyada önemli olan nedir? Bu dünyadan ayrıldığında geride bırakacağın nedir? Bu dünyadan ayrılınca sana sorulacak olan nedir? Sorgulanırken yanında kim olacak? Uğruna dövüştüğün hangi şey seninle olacak? Bu dünyada kim için varsın, kimin için yaşıyorsun? Yaşıyor musun, yaşamamıyor musun? Başkaları için yaşamak ve başkalarını yaşatmak, seninde yaşadığın anlamına mı gelir? Sen insan değil misin? Senin yaşamaya hakkın yok mu? Bu dünya kimin? Kimsin sen? Bu can, bu ten, bu akıl, bu kalp, bu hayat senin ey çocuk ve sensin kaderini tayin edecek olan!

 

Sen bilinçli bir eylemin ürünüsün ey çocuk! Rastgele değilsin, rastgele yaşamıyorsun, rastgele varolamazsın. Rastgeleye inanırsan sürüleşir ve sürülürsün. Yarınlara büyüyemezsin, yarınlar için yürüyemezsin. Bilinç acı doğurur her zaman ve acı dolarsın yaşadığın her an. Ekmeğin acıların olsun! Acılarla yoğrulsun emeğin ve ekmeğin zehir olmasın. Bir gaye için varoldun, varsın ve o gayeye matuf yoğruldun. Ki, bir gayenin tohumusun! Bir zincirin halkasısın, o halkanın ideallerinin odağısın. Nereden geliyorsun bileceksin, nereye gidiyorsun öğreneceksin ve yaşamını bu bilinçle çizeceksin, bilmeceleri çözeceksin. Yolundan döndürmeye, yolunu değiştirmeye çalışanlar olacaktır, inat edecek, direneceksin ve yolunda yürüyeceksin. Yürüdüğün yoldan emin olacaksın. Niye o yoldasın, soracak ve sorgulayacaksın. Okuyacaksın! Gözlerin açılacak, yüreğin yumuşayacak, beynin devinim içinde olacak. Kolay inanmayacaksın. Kolay yaşamaya alışmayacaksın. Gerçeğin peşinden koşacaksın. Doğruluk güneşinin gölgesinde durulacaksın. Beynin sıkışacak bazen, göğsün daralacak, ayakların yürümez olacak, kendini bir yabancı gibi hissedeceksin. Tüm bu şeyler senin itici gücün olacaklar. Aynı olanlar sana gülecekler, sen aynı oldukları için güleceksin. Benzemek tehlikelidir ey çocuk! Sürüye dâhil olmaktır benzemek. Asla benzemeyeceksin! Benzemek kirlenmektir. Sen sana benzeyeceksin. Çünkü sen, sana benzemek için varsın. Ancak o zaman kendi kaderini yaşarsın. Benzediğin an soruların ölür, sorgulamaların biter, söylentilere göre yaşarsın. Sürüleşirsin, kalabalıklar için kaybolursun, yitip gidersin yitip gidenler içinde. Dürüstsen, namuslu isen, haysiyet, hassasiyet, hissiyat sahibi isen, erdemli ve değerli isen, yalnız da olsan yaşayabilirsin. Yanılmaz, yalanlara kanmaz, her lafa aldanmaz, nutuklarla avunmaz, yanlışlarla kaybolmazsın. Güçlü bir yaşam, sağlam bir karakterden mütevellittir, sağlam bir karakterin besini de sağlam sözdür. Sağlam sözde Allah’ın sözüdür! Hiçbir kulun sözü değil. Hakikat apaçıktır. Gerçekten apaçıktır, eğer kalbini ve beynini işletirsen bunu fark ve idrak etmemen mümkün değildir. Münhasıran düşünmeyeceksin, aynı anda hissedebileceksin. Ki; bu sonsuz önemli bir teferruattır ey çocuk!

 

Hayat, sonu olan bir yoldur ey çocuk! Bir yolcusun! Yol bitince sen de bitme! Böyle sonlu bir hayatta sonsuzlaşmak senin ellerinde ya da son bulan hayatla yok olup gitmek. Bu sebeple; aptalca kuralların ve sınırların içerisine hapsolunmana müsaade etme. Aptallarla münakaşa etme. Zira aptallaşırsın! Öyle kurallar ve sınırlar vardır ki; yemin ediyorum seni özgürlük güneşinden mahrum etmekte ve emperyalizme köle yapmaktadır. Beynini ve yüreğini kirlenmekten koru! Özgürce sev, özgürce düşün! Bu dünyada nice şeyler vardır ki, seni yok etmektedir. Duygularını, düşüncelerini ezip geçmektedir. Beynini ve kalbini ölüme terk etmektedir. Seni sonsuzluktan mahrum kılmaktadır. Bir şiirden, bir nesirden, güzel düşlerden, uzak ütopyalardan, çiçeklerle dolu kırlardan, kuşların cıvıltısından, göklerin maviliğinden, hislerini besleyen eşsiz şarkılardan, özgürce sevmelerden uzak düşürmektedir. Seni kula kul etmektedir, seni putların zavallı bir oyuncağı yapmaktadır. Sen oyuncak değilsin, insansın sen ey çocuk! İnsan doğdun bu dünyaya, bu dünya da insanca yaşa ve ayrılışında insanca olsun bu dünyadan. Hayat denen bu yolda ki yolculuğun, inişlerle, çıkışlarla, patikalarla, engellerle doludur ve son durağa değin böyle sürer gider. Acısı da vardır sevinci de bu yolculuğun. Seversin bazen dibine kadar, sevilirsin sevdiğin kadar. Nefrette ederler bazen. Yokluğu da görürsün, tokluğu da yaşarsın. Cennetteymiş gibi hissedersin bazen, cehennemin dibine düşmüşsün gibi olur. Öyle dostluklar yaşarsın ki sonsuzlukta uçuyormuşsun gibi duyumsarsın. Öyle düşmanların olur ki, iyi ki varlar diye düşünürsün. Yalnız kalırsın bazen, öyle kalabalıktır ki yalnızlığın farkında bile olamazsın, bu yüzden de kalabalığı hiç aramazsın. Kutsal kavgaların ortasında bulursun kendini, sulhla durulursun an gelir. Yenilgilerin olur, zafer tacını takarsın başına başarılarından sonra. Uçarsın bazen ve düşersin en sağlam durduğunu hissettiğin anda! Dört mevsimi yaşarsın bir anda, bir arada. Çocuksun ve genç olursun. Olgunlaşır, ihtiyarlığa erersin ve dalından ayrılan yaprak gibi düşersin. Bu hayatta aynı kalmak diye bir şey yoktur ey çocuk! Ne kalbin aynı kalır ne de beynin aynı düşünür. Yenilenmek zorundasın, yenilenmezsen yenemezsin! Değişmeyen tek şey; hayatın değişmez olduğudur. Hayatın ipleri senin elinde olmalıdır, yolunun kurallarını sen belirlemelisin. Bazı olgular ve normalar vardır ki, kör ve kesin inançla bağlanırsan, kaybolur gidersin. Kafanda aklın, kalbinde hislerin vardır. İraden ve yetilerin vardır. Kendini keşfetmelisin. Hiç kuşkusuz, bu meyanda, değişmeyen, değiştirilemeyen, değiştirilemeyecek olan, eskimeyen, pörsümeyen, asla şaşmayan ve bütün asırlara hitap eden büyük, yüksek, yüce hakikatlerin olduğunu da bileceksin elbette. Gezersin toprağın bereketli kucağında, yüzersin denizlerin derinliğinde, süzülürsün göklerin enginliğinde. Her nevi nimetle lebaleptir doğa denilen devasa tarla ve emrindedir. Kendinden gayrı her şeyin efendisisin. Bu yüzden kendine mahsus efendilik icat edenlerin kulu ve kölesi olmayı reddetmelisin. Kendini bilirsen yürür, kendini unutursan düşersin. Unutursan gafletin kucağına düşersin, gafletin kucağına düşersen dalaletin ocağında yanarsın, dalaletin ocağında yanarsan tuğyanın karanlığında kaybolursun. Tuğyanın karanlığında cehennem saklıdır. Yanmaya yaşamamalı, yaşatmaya yanmalısın! Yanmaya yaşayanın izi kalmaz ama yaşatmaya yananın da izi asla silinmez ey çocuk!

 

Hayat bir şarkıdır ey çocuk! Kendi şarkını yazmalı ve söylemelisin. Başkalarının senin şarkını yazmalarına eyvallah etmemelisin. Çünkü kendi şarkını ancak kendin yazabilir ve en güzel tonda ancak kendin söyleyebilirsin. Ve işte o zaman özgürlüğü ruhunun derinliklerinde hissedebilirsin. Çünkü yazdığın her şarkı, yüreğinde saklı eşsiz duygularının ve beyninin göklerinde özgürce uçuşan eşsiz düşüncelerinin mezcinden tevlit eder ve ruhundan süzülüp gelir. Neşeni de, hüznünü de, sevgini de, sevincini de, acını da ancak kendi yazdığın şarkılarda duyumsayabilir ve ancak kendi şarkılarınla ağlayabilirsin en güzel. Hayatın şarkısını duyumsayabilmek, hissedebilmek bir ayrıcalıktır. Herkes başaramaz bunu. Zaten hayatın şarkısını duyabilenler kendi şarkılarını yazabilirler. Kendi şarkılarını yazabilenler, hayatın şarkısını duyabilenlerdir. Hayatın tınılarını dinlersin, dinlediğin her şarkıda ve hayatın şarkısının izi vardır yazdığın her şarkında. Hayat türlü renklerle, seslerle, tınılarla, görüngülerle doludur ey çocuk! Halkedilmiş her varlığın bir rengi, bir sesi, bir görüntüsü vardır, varlıkları bu mümeyyiz özellikleri sayesinde tanırsın. Bu sesler, görüntüler ve renkler, senin, yaşamdan keyif almanı sağlarlar. Dertlerini azaltırsın duyumsadıkça. Sevdaları tanırsın yaşadıkça. İsyan edersin, sükûnete erersin, düşündükçe. Farklılıkları idrak edersin, hissettikçe. Her varlık kendi şarkısıyla tanınır, varolur ve sen de kendi şarkını yazacak ve söyleyeceksin. Şarkın, yaşadıklarının ürünü olacak. Yaşadıkların doğuracak yazacaklarını! Güzel yaşarsan, şarkında güzel olacak; kötü yaşarsan, kötü yazacaksın şarkılarını da. Şarkılarınla bilinecek ve ölümsüzleşeceksin. Sen ölürsün, ölümsüzdür şarkılar ey çocuk! Unutulmayacak şarkılar yazmalısın ki, unutulmayasın, sonsuzlukta uçsun ruhun. Çünkü herkes, şarkısının ömrü kadar yaşar. Şarkılar ebedidir ve sonsuzlukta yankılanırlar. Şarkılar unutulunca, şarkıyı yazanlar ve söyleyenlerde unutulur ve unutma ki, unutmak ve unutulmak tükeniştir. Hayatın şarkısında kendini bulurken, kendi şarkılarınla varolacaksın. Şarkılar, kadim kültürlerden, dünden bugüne süregelen geleneklerden, geçmişi geleceğe taşıyan törelerden, büyük sevdalardan ve aşklardan, derin acılardan ve ölümsüz hatıralardan beslenirler ve tüm bu olguları saklarlar içlerinde. Doğurgan isyanları, hüzünlü gurbetleri taşırlar. Toprak gibidir, ana gibidir, sevgili gibidir şarkılar. Şarkısız insan, bahtsız insandır. Şarkısı olmayanın ütopyası da olmaz ey çocuk!

 

Doğa denilen devasa tarla bir satranç tahtası, hayat denilen şey bir satranç oyunu, sen de bir oyuncusun ey çocuk! Yeryüzü karanlık, hayat denilen oyunda acımasız ve zalim yasaları mündemiçtir ve insan denilen benzerlerin kahir ekseriyetle kirlenmişlerdir ve tehlikelidirler. Olguları iyi bilmeli, nasıl olaylaştıklarını iyi takip etmelisin. Zira ancak bu şekilde muhkem adımlar atabilirsin. Kavi bir duruşun, zinde bir görüşün, sağlıklı bir duyuşun, derin bir kavrayışın, ince bir duyumsayışın olmalıdır oyunu başarıyla ikmal edebilmen için. Karakterin oyunun sunucunu, oyunun sonucu kaderini belirleyecektir. Ve inan ki, bu oyun senin kaybedeceğin şekilde kurgulanan bir oyundur. Varolmak için kazanmaktan başka çaren yoktur. Düşünen bir beynin, hisseden bir kalbin ve bitevi mukavemet içinde olan muhkem bir iraden olmalıdır. Zor oyunu bozacak olandır ve zor olacak olan sensin. Besinini hangi yollardan ve nereden elde ettiğin çok önemlidir. Çünkü sen beslendiğinsin ey çocuk! Olguları tanıman, olayları analiz edebilmen kadar aktörleri de iyi tahkik ve tahlil edebilmen sonsuz mühimdir. Bu oyun, planlarla, hamlelerle doludur. Olguları, olguların nasıl olaylaştıklarını ve aktörleri bilirsen, planları ve hamleleri de ihsas edebilirsin ve planlarını, hamlelerini ona göre yapabilirsin. Şöhretle, servetle, kuvvetle kazanılacak bir oyun değildir bu, ancak zekân ile kazanabilirsin. Zekânı çalıştırmadığın için kuvvetle, şöhretle, servetle kazanılıyor gibi sanılmaktadır, bu bir algı yanılmasıdır ve cehaletin neticesidir. Sen böyle inandırılarak haddizatında tezgâha gelmektesindir. Zira servet, şöhret ve kuvvet peşinde koştukça kaybedeceğin baştan bellidir ve sen, zımnen buraya yönlendirilmektesindir, her daim kazandırman ve asla kazanamaman için. Olgular mahiyetine mütenasip olaylaşmamaktadırlar, aktörler vahşi ve acımasızdırlar. Gökyüzünün aydınlığına sığınmalısın, gökyüzüne yükselmeli ve oradan geri dönmelisin. Sen kazandıran ve yaşatan olmamalısın münhasıran, kazanan ve yaşayan olmalısın. Filhakika değersizsin, kazandırdığın ve yaşattığın kadar değer verirler sana. Bunu ihsas etmelisin. Bilmediğin kadar kazandırır ve yaşatırsın. Bildiğin an kazanmaya ve yaşamaya başlarsın. Sakın düşmeyesin! Düşmemek için düşünmelisin. Düşene acımazlar, acırmış gibi yaparlar. Düştüğün an gözden çıktığın andır ve ancak ayakta olduğun ve kazandırıp yaşattığın kadar değerlisindir. Omuzların basılmaktan çürümedi mi ey çocuk!?!  Bu oyunda sana karşı zımni ittifaklar yapılmaktadır. Sen de ittifaklar yapmalısın ama ittifak yapacaklarını çok iyi tanımalısın. Çünkü hamlelerinin başarıya ulaşması, müttefiklerinin karakterleriyle ilgilidir. Söz sahibi olan, şarkısını kendisi yazan, sözünü anlayan ve sözünü anladığın müttefiklerin olmalıdır. Zira söz sahibi olanın kavi özü vardır ve onlarda vefa, feragat, fedakârlık gibi erdemler bulunur. Onlar hasbidirler, hesabi değil.  Fakat laf sahibi olanlar, hasbi değil hesabidirler, kalabalığın ürünüdürler, bu yüzden değer bilmezler, erdemlerden yoksundurlar. Söz sahipleri düşersen kaldırırlar, laf sahipleri ise düşürmek için çalışırlar, melek yüzlü cellatlardır onlar. Söz sahipleri dostturlar ama laf sahipleri ayakta durduğun müddetçe birliktedirler seninle. Şüphesiz yegâne ve mutlak dostun, münhasıran senin kazanmanı isteyen dostun; Allah’tır. Velakin, bu karanlık dünyada, doğa tarlasında, insanlık toprağı üzerinde de muvakkat dostların olması, insan olmaklığının icabıdır. Çünkü insan, dostları vesilesiyle kendini bilir, toplum içine karışır ve dünya ile bağlantı kurar. Gerçek dost; büyük ve emsalsiz bir nimettir, insan için. Dostlarını iyi intihap eyle ey çocuk!

 

Hayat bir kavgadır ey çocuk! Öyle değil mi? Sürgit bir kavganın ortasında değil misin? Rızık kaynağı olan doğa tarlası üzerinde acılarla, sevinçlerle örülmüş küçük bir dünyan var. Sana ayrılan payın peşindesin ve doğduğun gibi yaşamak istiyorsun yani insanca, insan gibi, insan olarak. Otlaşırsan ve sürüleşirsen ne kavga verebilir ne de insanca yaşayabilirsin. Şöyle tam ortasında dur yaşadığın şehrin ve bir bak çevrene 360 derece, herkesin bilinçli ya da bilinçsiz bir koşuşturma halinde olduklarını göreceksin. Peki, niçindir tüm koşuşturmalar? Gözlerin görmüyor mu, aklın düşünmüyor mu, kalbin hissetmiyor mu? Hayat kavgasıdır bu ey çocuk! Çendan ayakta kalmak ve yaşamak için bir kavga vermiyor musun? Ama boşuna ayakta kalınmaz ve yaşamak boşuna olmaz! Kavgalarınla yarınlara büyüyecek ve yarınlara yürüyeceksin ve insanlığı getireceksin, insansızlaştırılmış olan bu kötülükle dolu evrene. Kavgalarınla yükselecek ve yüceleceksin. Cesur olacaksın, biraz daha cesur olacaksın, daha fazla cesur olacaksın. Kurtuluşun kavganla mütenasiptir! O ellerin var ya o ellerin, uzat onları göklere doğru, güneş düşecek avuçlarına ve tut avuçlarını insanlığa doğru. Haddizatında sen bu kavganın içine doğdun. Belki de doğarken ağlamanda gizli olan sır budur! Çetin bir kavganın içine doğmuş bulunduğunu hissetmek! Ucuz kavgaların adamı olma, kavgaların kutsal olsun. Kavgan, insanı yaşatmak kavgası olsun. İnsanın yaşamadığı bir evren cehennemden başka nedir ki? Ve evren insan kalmadığı için cehennem değil midir ki? Kavgan insanlık ve adalet kavgası olsun. İnsanı yücelten ve değerli kılan, insana yaşamak sevinci veren şey adalet değil midir? İnsanla şeytanın kavgasıdır bu kavga. Kıyamete kadar sürecek bir kavgadır bu. Doğduğunda zaten başlamış ve sürmekte olan bir kavgaydı. Kadim bir kavgadır bu kavga. İyinin ve kötünün kavgasıdır. Ben’le biz’in kavgasıdır. Egoizmle diğerkâmlığın kavgasıdır. Bu kavga ezenle ezilenin kavgasıdır. Çalışmak ve kavga etmek, insanın acı bir yazgısıdır! Zira herkese çalıştığı vardır ve herkes kavgası kadar varolur. Doğa tarlası, hakikatin ve yalanın kavga meydanıdır. Kavgaların tarihi olan insanlık toprağında kendi tarihini yaptığın kadar varolacaksın ve tarihini da kavgalarınla yapacaksın. Kavgan, dünyayı düzeltmenin ve insan olmanın önünde ki handikapları ref etmenin kavgası olsun. Kula kulluğun son bulması için verilen sessiz ya da sesli bir kavgadır bu kavga. Bu kavga da karakterin silahın, sözlerin kurşunların olsun. Düşmanlarını çok iyi tanı. Düşmanlarının hilelerini çok iyi ihsas et. Düşmanlarının kim olduklarını, ne tür hilelere başvurduklarını, nasıl bir taktik uyguladıklarını ve sana nasıl yaklaştıklarını fark ve idrak et. Gözlerinin derinliğine bak düşmanlarının. Göreceksin! İnsan olduğunu unutursan, kirlenirsen, kötülerin saflarına iltihak eylersen, cehaletin karanlığına mahkûm olursun ve ömrün yenilgilerle, acılarla ve ıstıraplarla dolar. Çünkü düşmanların uyumuyorlar, durmuyorlar, yorulmuyorlar. Sen de uyuyamaz, duramaz ve yorulamazsın, buna hakkın yok çünkü. Düşmanlarından, daha çok çalışacaksın, koşacaksın, yorulacaksın, üreteceksin, daha az uyuyacaksın ve kavganı da ulvi erdemler ekseninde yürüteceksin. Düşmanların, senin tüm mevcudiyetine düşmandırlar. Onların gözleri senin payındadır! Çünkü düşmanların bu dünyayı yaşamak isterler, bu dünyada daha iyi yaşamak isterler, bunun içinde dünyayı yutmak isterler, bu yüzden senin ya köle olmanı ya da ölmeni arzularlar. Düşmanlarını tanır ve bilirsen, kendini daha iyi tanır ve bilirsin. Düşmanlarının kirli, karanlık, kanlı ve ucuz hesaplarını, planlarını idrak edersen, tedbirlerini de ona göre alırsın, konumunu ona göre belirlersin. Bilakis, düşmanlarının zincirlerine vurulursun, mezellet ve meskenet mukadderatın olur. O zaman insan gibi değil köle gibi yaşarsın ey çocuk!

 

Sana dikte edilen hayata inatla diren ey çocuk! Sen biriciksin. Teksin. Benzersizsin. Elbette halkedilmiş insanlardan bir insansın. Bu hayata bir kere geldin ve bir daha asla gelmeyeceksin. Öyleyse, mutlak hakikati temel al, kendine kuracağın küçük dünyanı dizayn ederken. Bir defa, kati surette, kesinkes, mutlak sarahatle ve bedahatle ifade ediyorum ki, asla ve kata, ideolojik temelli bir hayat intihap eyleme. Kesinlikle ve kesinlikle cehaletin dip derinliklerinde boğulur, dar kafalı ve sekter olarak yok olur gidersin hayatın dehlizlerinde. Ve sürüleşirsin, otlaşırsın. Asla kendi istediğin hayatı yaşayamazsın, hep başkalarının hayatını yaşamak zorunda kalırsın. Çünkü tüm ideolojiler, başkalarının kurgularıdır. İnsanların kahir ekseriyeti bu yüzden birer kurgudan ibarettirler. Böyle yaparsan, ilk etapta özgünlüğünü ve özgürlüğünü kaybedersin. Bir kere o kapıdan girdin mi, oraya alıştın mı ve mahkûm oldun mu, artık esaretin zincirlerini kıramaz ve hürriyetin şarkısını terennüm edemezsin. Hayata asla kendi gözünle bakamazsın. Hiçbir kimseyi özgürce sevemezsin. Tüm hayatın tahdit edilmiştir zımnen, sen farkına bile varamamışsındır ve hala farkında bile değilsindir. Tabiatın sessiz şarkılarını kendi yüreğinle dinleyemezsin. Yaşama sevincini ruhunun derinliklerinde duyumsayamazsın. Artık bölünmüş, parçalanmış birisindir ve kendinden başkalarını ötelemek zorundasındır. Yani kardeşliği sessizce, farkında olmadan katletmişsindir. Hayata bağımsız bakmayı öğren. Bir kuş gibi uçsun yüreğin, pervaz etsin mavi göklerde, süzülsün yüce dağ başlarında, berrak nehirlerde yıkansın, ormanlarda kuş cıvıltılarını işitsin. Zihin pencerelerini aç ve hayata kendi pencerenden bakmaya cesaret et. Bunu cesaretle söylüyorum, çünkü ben Allah’tan başka sahibi olmayan ve yalnızca Allah’a kul olan bir insanım. Binaenaleyh kimin ne düşündüğü ya da düşüneceği beni ırgalamıyor. Ki, kahpelikte etmiyorum, namussuzca yalan da söylemiyorum. Münhasıran beynimin göklerinde özgürce uçuşan düşüncelerimi özgürce serdediyorum. Çünkü ben özgürlüğü seviyorum. Özgürlük, benim ruhum, etim, kemiğim, aşkım, her şeyim, varım ve yoğumdur. Söylediklerim, hakikatin ve hayatın asla ve kata yalanlayamayacağı gerçekliklerdir, yaşamın katı ve sert ve belki de tatlı gerçeklikleridir. Hayır diyen ve yalanlayacak olan için işte meydan!  Sen sen ol ey çocuk; insanları yargılamadan önce dinlemeyi ve anlamayı bil! Unutma ki; bu hayat senin ey çocuk! Sen yaşıyorsun, acısını da, tatlısını da, sevincini ve kederini de. Ekmeğini çalmadıktan, hayatına kastetmedikten, namusuna namussuzca göz dikmedikten sonra, bırak kim ne düşünürse düşünsün, ya dinle ve anlamaya çalış ya da çek git. Ama asla ve kata, bağnaz, sığ, sekter ve dar kafalı bir şekilde itham etme, yargılama ve tanımlama hiçbir kimseyi. Kesin ve kör inançlı olma. İlla bir ideoloji ile varolmak zorunda değilsin. Çünkü bir ideolojinin müntesibi olarak dünyaya gelmedin. Dahası sana yapıştırılmış, iliştirilmiş, eklemlenmiş bir şeydir ideoloji denilen şey ve tamamen seni sömürmek, aldatmak, hayatını çalmak, yaşama sevincini zehirlemek, senin üzerinden dünyayı yutmak, seni kula kul etmek için çok ince operasyonlarla kurgulanmış büyük yalanlardır. Ben sana söyleyeyim; insanlık toprağında hayat sürenlerin kahir ekseriyeti ideolojik temelli bir hayat sürmektedirler ve cehaletin dehlizlerinde çürümektedirler. Vallahi de böyledir, billahi de böyledir, tallahi de böyledir. Bu dünya ideolojiler yüzünden cehennemdir ve bu dünyada ki cehennem zebanileri, ideolojiler sayesinde sana hükmetmektedirler ve senin hayatını çalmaktadırlar. İşte hayat, çık, gez, dolaş, incele, gözle, dinle ve anla; göreceksin ki gerçeği haykırıyorum. Elbette burada genelleme yapmıyorum ve yapamam da, bu hem kendime hem de karşıdakine haksızlık olur. Sen hakikatten ayrılma. Senin sığınağın, dayanağın, yaşam ilkelerin insanlık olsun, hakikat olsun, adalet olsun, hürriyet olsun. Öyle bir hayatı seç ki, seçtiğin hayatla hayatın hayatlansın. Zira sana dikte edilen hayat yolu, hakikat üzerinde ilerleyen hayat yolu değil.  Bu dünyanın düzeni, yasaları, kuralları tamamen seni kaybettirecek şekilde dizayn edildi. Seni cahilleştirecek şekilde dizayn edildi. Seni sana unutturacak şekilde dizayn edildi. Bu dünyanın düzenine uydukça kaybedeceksin. Bu dünyanın düzeninin temelleri de, ideolojilere istinat etmektedir maateessüf ey çocuk. İdeolojilerle büyürsen, yarınlara yürüyemezsin ey çocuk!

 

Sana öğretilmiş, ezberletilmiş kahir olgulara, kavramalara hayır diyebil ey çocuk! Nice olgular, kavramlar vardır ki, filhakika onlar birer buzdağıdırlar ve kaldırdığın zaman altında devasa bir sömürü çarkı görünür. Sen farkında olmadan ağır ağır sömürülüyorsundur. Bunların niceleri içi boş olgular ve kavramlardır, niceleri de anlamla lebalep ve derinlikli olgular ve kavramlardır ama her ikisiyle de sömürülmektesindir. Ya bir kere düşün, kurban olayım düşün bir kere; Allah, seni niye yarattı? Niye yarattı Allah seni? Allah, sana niçin bir kitap indirdi, niçin bir peygamber gönderdi? Düşmanlarının bile Kendisinden emin oldukları ve kendi arkadaşlarına emanet etmediklerini Kendisine emanet ettikleri bir peygamber göndermedi mi Allah sana? Ve sana neyden soracak gittiğinde? Niye bunları düşünmüyorsun? İşte senin en büyük günahın bu olur ey çocuk, şayet yapmazsan. Demokrasi diye diye ömrünü yediler. Nice olgularla kanına girip, senin hayatını çaldılar. Yalan mı kurban olduğum! Yalan değil, inan ki yalan değil. Sen olguların görünen yüzüne aldandın çoğu zaman. Niceleri de zaten anlamsızdı, boştu her zaman. Ama okumazsan, düşünmezsen, sormazsan, sorgulamazsan, cevap aramazsan, anlayamazsın bunları. Bu dünyada ki tüm kötülüklerin, sömürülerin, aldanmaların arkasında ve altında cehaletin olduğunu bir türlü anlayamadı insanlık. Sen anla ey çocuk! Kurban olurum sana ben, anla lütfen. Sana bir şey desem, sende hayatın içinde ki sekterler gibi, dar kafalılar gibi mi anlarsın acaba? Yekpare evrende öyle garip bir düzen vardır ki; ekranlara çıkan güya aydın vasıflı nice tipler bu düzen için çalışırlar, seni bu düzene alıştırırlar. Kimi zaman gönlüne hoş gelen şeyler söylerler, ki ardından söyleyecekleri şeyi de kolayca kabullen diye. Sen bunun farkına asla varamazsın, senin için çalışıyorlar sanırsın ve bu ince hakikati ifade edene küfredersin. İşte cehaletin zirvesidir bu. Anlayamadığın için, olayın fevkine varamadığın için, bir türlü derin düşünemediğin için, kafanın içinin bunu anlamasına bir türlü fırsat vermediğin için, ideolojiler beynini yiyip kemirdiği ve kuruttuğu için, hakikati haykıranı münhasıran itham etmekle, yargılamakla ve nefsi tanımlamalarla iştigal edersin. Sadece kendini şöyle sanırsın, böyle sanırsın, öyle sanırsın. Ama sanmalarla yaşanmıyor ki canım benim. Ve aldanırsın! Haddizatında biliyor musun? Bunları sana söylemek istemiyorum. Çünkü senin hayatını da zindan etmek istemiyorum velakin dayanamıyorum be ey çocuk! Çünkü anlamak o kadar acı verici bir şey ki, tarif etmek kabil değil bunu. Ama kadim bir ifadedir; güya anlamak mutluluktur denir. Hiçte öyle değilmiş be çocuk! İşte bu yüzden bazen susmak istiyorum, seninde hayatını cehenneme döndürmek istemiyorum. Mutlu dünyanda yaşa git istiyorum. Durduk yere huzurun kaçmasın istiyorum. Yapamıyorum, yapamıyorum, yapamıyorum! Hoşgör beni be çocuk! Hiç tevhid nedir diye sordun mu? Öğrenmek için sorguladın mı, tahlil ve tetkik ettin mi? Kahir boş ve dolu kavramları ve olguları, sana zımnen ya da aşikâr dikte edenler her yerde mebzul miktardadırlar. Bunlar her nev’inden nimetlerle lebalep olan dünyaya gözlerini dikenlerdir. Senin nasıl yaşayıp yaşamadığın onların umurlarında bile değildir. Yeterki sen onları yaşat ve onlar nefislerinin istediği gibi yaşasınlar. Bilge Kral Aliya gibi sesleneyim sana; ‘’Putları Reddet ve İdealleri Koru’’ ey çocuk!

 

Sorgulanmayan yaşamı yaşama daha iyi ey çocuk! Hayatta hep sor. Aynı zamanda şüphe et. Zaten şüphe edersen sorarsın. Sorarsan gerçeğe er geç ulaşırsın. Her şeyi sorgula. Ne yaparsam iyiliğe hizmet etmiş olurum, ne yaparsam kötülüğe hizmet etmiş olurum diye sor. Hedefin iyilik olsun. Orta yolu tut. Ne ifrata ne de tefrite kaç. İnsanlık çizgisinin üzerinde durmak için diren. Bir gün gelip geri baktığında; temiz bir mazin, şerefle ikmal edilmiş bir yolun, sağlam kalmış karakterin görünsün. Asla ve kata tek bir kalbi bile incitme. Kimseyi kınama. Kimseyle alay etme. Kimseyi hor görme. Toplum içinde kimseyi incitme, rencide etme. İçinde ve dışında, herkesin onurunu koru. Eğer doğruysan da kınayanların kınamasından korkma. Dilini temiz tut. Temiz konuş. İnsanlık yolunu tercih et. İnsan olmayı, insan kalmayı ve insanca yaşamayı tercih et. Kazanacaksın! İnsanları dinle, dinlemekten bıkma, mütevazı ol, mütebessim ol, müsamahakâr ol. Asla zorlaştırma, her daim kolaylaştır. Kimseye kötü konuşma. Sorulduğunda en güzel şekilde cevap ver. Sorduğunda en güzel şekilde sor. Senin yüzünden kimsenin huzuru kaçmasın, kimsenin aşına zehir girmesin. Bulunduğun yer ne olursa olsun, sen kim olursan ol, bir gün gelecek ki, ne sen şimdiki sen olacaksın ne de şimdiki yerinde bulunacaksın. Ne oldum deme, ne olacağım de, göreceksin bu seni tutacaktır. Sen bu dünyada olduğun gibi, olduğun yerlerde de fanisin unutma. Sana yönelen tenkitlere asla kırılıpta, kızıpta, tek bir kalbi kırma, incitme. Sevdiklerine ve dostlarına asla ihanet etme. Vicdan azabı peşini bırakmaz. Bir gün gelip hatıraların canlandığında tertemiz bir sayfa geçsin gözlerinin önünden. Hiç kimse seninle aynı duyguları yaşamak, aynı düşünceleri taşımak zorunda değildir. Kendin düşün, kendin gör, kendin duy, kendin anla, kendin hisset. Aklını kendin kullan. Kafanın da, kalbinin da tek sahibi sen ol. Evinden temiz çık, temiz yaşa, evine temiz dön. Göreceksin huzur içinde uyuyacaksın. Sev, sevmekten bıkma. Sevgi kalbin şifasıdır, tıpkı düşünmenin aklın şifası olduğu gibi. Sevmekten korkma. Düşünmekten korkma. Korkarak hayat yaşanmaz. Hayat, korkandan kaçar. Günde hiç olmazsa 1 sayfa da olsa kitap oku. Muhakkak oku. Bu anlama yetini güçlendirecektir. Seni insan tutacaktır. Çünkü yaşarken okudukların aklına gelecektir. Bu da korunmana vesile olacaktır. Zira bildiğin için, kendine ihanet etmekten imtina edeceksin ve yapacağın yanlışı yapmaktan korkacaksın. Yanlış davranmaktan, kötülüğe meyletmekten geri duracaksın. İşte okumanın tutması bu demektir. Öyleyse merak et, şüphe et, oku, sor, sorgula ve yaşamın insanca bir yaşam olsun ey çocuk! Senin peygamberin Hz. Muhammed’dir ey çocuk. Düşmanlarının bile, kendi arkadaşlarından olmadıkları kadar, Kendisinden emin oldukları peygamber. Peygamberini düşün ve yaşamını sorgula!

 

İşte böyle ey çocuk! Hayat garip, sen garip, dünya bir acayip. Hem hayatı, hem dünyayı, hem de kendini çok iyi tanıyacaksın. Hayat bir dağ gibi üstüne çökmüş durumdadır. Dirayetli ve cesur ol ki, parçala ve çık üzerine, dağ senin altında kalsın, sen kalma dağın altında. Ferhat nasıl deldiyse, del sende dağı Ferhat gibi. İnsanlığa ulaş, insana kavuş. İnsanlığın havarisi ol, insansızlığın değil. Yüreğinin sesini dinle, çünkü o ses bedenini çelikleştirecektir. Çelikleşen beden, o dağı toz edecektir. Kendine kal, kendinle kal ve kendini düşün bir kere ve dinle kendini. Yapayalnız bir şekilde toprağın üstünde, göğün altındasın. Nereye dayanıyorsun? Hayır, dayandığın bir yer yok ama ayaktasın, yıkılmıyorsun. Nasıl oluyor bu, yıkılman gerektiğini hissediveriyorsun bir an ama yıkılmıyorsun, nasıl oluyor bu? Ellerine bak; hareketlerini hisset ellerinin, nasıl bir şey onlar? Ayaklarına bak; yürüdüklerini hisset, nasıl yürüyorlar onlar? Gözlerini düşün, derinliğine in gözlerinin ve derinlikli bak hayata; nasıl görüyorlar o gözler? Kafanı düşün; hisset nasıl düşündüğünü, milyonlarca düşüncenin nasılda coştuğunu, uçuştuğunu hisset, nasıl bir şey, böyle bir eylemi gerçekleştiren şey? Kalbini düşün; niye acı şeyler dokunurken, tatlı şeyler bir anda değişime neden oluyor orada, o et parçasında, nedir bunu yapan şey? Dünyayı lebalep dolduran fenomenleri gözle; gerçekten acayip şeyler değil mi her birisi de? Bastığın yeri düşün mesela, üstünde ki göğe ne dersin? Çevrende dolaşan ve sana benzeyenlere ya da seninle aynı dünyayı paylaşan hayvanlara ne dersin? Gerçekten garip değil mi? Ürpermiyor musun düşününce? Bir hoş olmuyor musun hissetmeye çalışırken? Kuşkusuz ürperiyorsundur, bir garip oluyorsundur, aksi kabil değil zira. İşte böyle, emsalsiz bir sanat eserisin sen. Yüce Allah’ın eserisin! Benzerlerine benzemiyorsun, benzeme de zaten, sen kendin ol, kendin olarak kal. Ta ki, yalnız, yapayalnız kalsan bile. Yalnız kalmak, benzemekten, bağlanmaktan kat be kat iyidir, asilcedir. Bu dünyada zaten ya bezersin ya da yalnız kalırsın! Başka seçeneğin yoktur. Benzediğin an yanlışın içindesindir, yalnız kaldığın an ise yaşıyorsundur. Hayat zor be çocuk! Ve hepte zor olacak. Ya yeneceksin ve var olacaksın ya da yenilecek ve yok olacaksın! Ya kalkamayacak ve altında kalacaksın dağın ya da Ferhat olup delik deşik edeceksin ve tozunu göğe savuracaksın. Hayatın üç günü de zordur. Biri uçup gitmiştir, biri avuçlarındadır, biriyle de henüz tanışmadın ve tanışıp tanışamayacağında meçhuldür. Öyleyse avuçlarında olanın değerini, kıymetini bil. Kendini çok iyi yetiştir. Yetişmişliğin; yegâne sermayen olsun, umudunun direnci olsun, zincirleri kıracak bilincin olsun, karakterinin mayası olsun, ütopyana ulaştıracak yolun olsun. Yetişmeyen yetiştiremez, yetiştirilmeyenlerde yetişenlere yetişemez. Acılardan acılara sürgünlüğümüzde bu yüzdendir birazda haddizatında. Yüreğinde ahlak yasaları olsun, bedenin disiplinle çelikleşsin, aklın düşünceyle ışıldasın, kalbin sevgiyle sulansın ve zafer taçları takın olsun. Her zaman cesur ol ki, cesaretin kurtuluşun olsun. Çalış ki, çalışıp kazandığın senin olsun. Bencil olma paylaş ki, paylaştığın kadar çoğalasın. Çalışmadan kazanmaya, zorluklardan kaçmaya, kavgada korkak olmaya, bencil olup yutmaya alışma. Fırtınalarda sağlam dur. Böyle havalarda yıkılmayan, bir daha yıkılmaz. Köklerin sağlam olsun ve sarsılmasın ama kök salma toprağa. Sözün değerini bil ve sözün olsun, sözle yüksel, sözle yücel, sözle büyü! Sözün önemsizleştiği ve bittiği gün, sen de bitersin unutma. Ve öyle bir zamanda, hayatı ve seni, zorluklar, yozluklar, saçmalıklar, basitlikler, sığlıklar ve zincirler kuşatır, esir alır. Gözlerinde yaş, kalbinde sızı olmasın ey çocuk! Yarınlara büyü! Masallarla değil, hakikatle büyü!

Tarih: 12.02.2018 Okunma: 1141

YORUMLAR

Yorumunuzu ekleyin.

İsim: *

E-posta Adresiniz: *

* (E-posta adresiniz paylaşılmayacaktır.)

Yorum: *

Güvenlik Sorusu:
Türkiye'nin başkenti neresidir?