Annem gibi kokuyordunuz…
Eğitim, insanlık tarihi kadar eski ve önemli bir konudur. Eğitim ve öğretime gerektiği kadar önem vermeyen toplumlar geri kalmış, hatta yok olmuş tarih sahnesinden silinip gitmişlerdir.
İnsan hayatında çok önemli bir yere sahip olan eğitim ve öğretim faaliyetleri ailede başlar. Çocuğun sokağa adım atmasıyla çevrede devam eder. Okulda gelişip, pekişir. Bu açıdan okul öncesinde edinilen bilgi, beceri ve alışkanlıklar öne çıkıyor. Ailede, anaokulu ve kreş gibi kurumlarda iyi bir başlangıç yapılmışsa, eğitim ve öğretimin daha sonraki aşamalarında başarıyı yakalamak kolaylaşır. Fakat ilköğretimde sorunlar yaşanmışsa, daha sonraki adımlar da sıkıntılı olur.
Okulun ilk günüydü. 5. sınıfın öğretmeni Meliha Hanım, çoğu öğretmen arkadaşı gibi öğrencilerine baktı ve hepsini aynı derecede sevdiğini söyledi. Ancak bu imkânsız bir şeydi. Bugünün küçüğü, yarının büyüğü öğrencilerine, çocuklara yalan söylemişti. Çünkü sınıfın ön sırasında, oturduğu yerde bir yana kaykılmış adı Mustafa Yılmaz olan bir çocuk vardı.
Bir yıl önceki sınıf öğretmeni, Mustafa’yı izlemiş, diğer çocuklarla iyi oynamadığını, elbiselerinin kirli oluğunu ve sürekli kirli dolaştığını görmüştü. Mustafa bazen arkadaşları ile geçimsiz olabiliyordu. İş öyle bir noktaya gelmişti ki, onun kâğıtlarını okurken kırmızı kalemle işaretlemekten, kalın çarpılar atmaktan ve kâğıdın üstüne büyük sıfırlar yazmaktan zevk alır olmuştu.
Her sınıf öğretmeni gibi Mediha Hanım da, sınıfındaki her çocuğun geçmiş rehberlik kayıtlarını gözden geçirmesi ve öğrencilerini yakından tanıması gerekiyordu. Öğrencilerinin rehberlik dosyalarını incelerken Mustafa’nın kayıtlarını en sona bıraktı. Onun hayatını gözden geçirirken bir sürpriz ile karşılaştı.
Mustafa’nın birinci sınıftaki öğretmeni şöyle yazmıştı:
“Mustafa gülmeye hazır, geleceği parlak bir çocuk. Ödevlerini derli toplu ve temiz yapıyor ve çok terbiyeli.”
İkinci sınıf öğretmeni şöyle yazmıştı:
“Mustafa mükemmel bir öğrenci, sınıf arkadaşları tarafından çok seviliyor. Ama annesinin ölümcül bir hastalığı olduğu için sıkıntı içinde. Evdeki mücadele içinde geçiyor.”
Üçüncü sınıf öğretmeni şöyle yazmıştı:
Mustafa’nın annesinin ölümü onun için çok zor oldu. Mustafa elinden gelenin en iyisini yapmaya çalışıyor. Ama babası ona ilgi göstermiyor. Eğer bazı adımlar atılmazsa evde ki yaşamı yakında onu etkileyecek.
Mustafa’nın dördüncü sınıf öğretmeni şöyle yazmıştı:
"Mustafa içine kapanık ve okulda derslere ilgi göstermiyor. Fazla arkadaşı yok ve bazen sınıfta uyuyor.”
Bu notları okuyunca, Mediha öğretmen, problemi kavradı ve kendinden çok utandı. Öğretmenler gününde öğrencileri ona güzel kurdelelerle, parlak kâğıtlara sarılmış hediyeler getirdiğinde bile kendini çok kötü hissediyordu. Bu durum Mustafa’nın hediyesini alıncaya kadar böyle devam etti.
Mustafa’nın hediyesi, bir marketten aldığı kalın, kahverengi ambalaj kâğıdı ile beceriksizce sarılmıştı. Mediha Hanım, Mustafa’nın hediyesini diğer hediyelerin arasında açmaktan acı duydu. Paketten taşlarından bazıları düşmüş yapma elmas taşlı bir bilezik ve çeyreği dolu olan bir parfüm şişesini çıkarınca çocuklardan bazıları gülmeye başladı. Fakat bileziğin ne kadar güzel olduğunu yüksek sesle söyleyince çocukların gülmesi kesildi. Bileziği koluna taktı, parfümü bileklerine sürdü. Mustafa, o gün ders bittikten sonra öğretmenine, “Öğretmenim bugün aynı annem gibi kokuyorsunuz.” dedi ve kaçarcasına çıkıp gitti.
Sınıfta bütün çocuklar gittikten sonra, Mediha Hanım, en az bir saat ağladı. O günden sonra okuma, yazma, matematik, hayat bilgisi, coğrafya öğretmenin yanı sıra çocukları eğitmeye, sevgiyi, saygıyı, iyiliği, güzelliği anlatmaya başladı. Mustafa’ya özel ilgi gösterdi. Onunla çalışırken, zihni canlanmaya başlıyor görünüyordu. Onu daha fazla teşvik ettikçe, daha hızlı karşılık veriyordu.
Yılın sonuna kadar Mustafa sınıftaki en zeki çocuklardan biri oldu ve tüm çocukları aynı derecede sevdiğini söylemesine rağmen, Mustafa onun gözdelerinden biri idi.
Bir sene sonra, Mediha Hanım kapısının altında Mustafa’dan bir not buldu, ona hala tüm yaşamında sahip olduğu en iyi öğretmen olduğunu söylüyordu.
Altı yıl sonra Mustafa’dan bir not daha aldı. Liseyi bitirdiğini, sınıfında üçüncü olduğunu ve onun hala hayatındaki en iyi öğretmen olduğunu yazmıştı.
Bundan dört yıl sonra, bazı zamanlar zor geçmesine rağmen okulda kaldığını, sebatla çalışmaya devam ettiğini ve yakında kolejden en yüksek derece ile mezun olacağını yazan başka bir mektup aldı. Yine Mediha Hanımın tüm yaşamındaki en iyi ve ne favori öğretmen olduğunu yazmıştı.
Sonra dört yıl daha geçti ve başka bir mektup geldi. Bu kez fakülte diplomasını aldıktan sonra, biraz daha ilerlemeye karar verdiğini açıklıyordu. Mektup onun hala karşılaştığı en iyi ve en favori öğretmen olduğunu açıklıyordu. Ama şimdi ismi biraz daha uzundu.
Mektup söyle imzalanmıştı,
Prof. Dr. Mustafa Yılmaz ( Tıp Doktoru)
Mustafa’nın hikâyesi burada bitmiyor. Ortaya çıkan başka bir mektup var.
Mustafa bir kızla tanıştığını ve onunla evleneceğini söylüyor ve babasının birkaç hafta önce vefat ettiğini açıklıyordu. Düğün töreninde Mediha Hanımın damadın annesine ayrılan yere oturup oturamayacağını soruyordu.
Şüphesiz Mediha Hanım, bu teklifi kabul etti. Koluna taşları düşmüş olan o bileziği taktı. Dahası, Mustafa’nın annesinin süründüğü parfümden sürdü.
Birbirlerini hasretle kucakladılar. Dr. Mustafa Yılmaz, Mediha Hanımın kulağına şöyle fısıldadı; "Bana inandığınız için teşekkür ederim, öğretmenim. Bana önemli olduğumu hissettirdiğiniz ve bir fark meydana getirebileceğimi gösterdiğiniz için çok teşekkür ederim"
Mediha öğretmen, gözlerinde yaşlarla fısıldadı, şöyle dedi;
“Mustafa, yanlış şeylere sahiptim. Bir fark meydana getirebileceğimi bana öğreten sensin. Seni tanıyıncaya dek, nasıl öğreteceğimi bilmiyordum."