Minicik bir bebeği düşündünüz
mü hiç? Onun, bu koca dünya içindeki minicik halini hissetmeye çalıştınız mı?
Hissederek, düşünerek, derinden derine, minicik bedene sahip bir bebeğe
baktınız mı hiç hüzünle? Derin bir merhametle gözlemlediniz mi onu? Beyniniz
ezildi, yüreğiniz üzüldü, ruhunuzda derin bir sızı duyumsadınız mı? Titredi mi
vicdanınız? Gökler çöker gibi, yer sarsılır gibi oldu mu? Tam göğsünüzün üzerinde,
aha tam şurada, adı her neyse garip bir iç çekiş hissettiniz mi? Derinden
derine soluk alıp verdiniz mi? Masum, tertemiz, kirlere batıp bulanmamış,
günahsız. Adeta bir melektir o. O eşsiz gözleri öylesine görür, minnacık
kulakları öylesine duyar. Minicik ellerinde derman yok, minicik ayakları
üstünde yürüyemez ve koşamaz. Giyinemez, yiyemez, içemez. Niye ağladığını
bilmez. Düşünemez, duygulanamaz. Kimseyi tanıyamaz. Ekmeğini kazanamaz. Kuvveti,
kudreti yok. Gülüşüne binler can feda! Vicdanınız da bir titreşim oluyor mu? İçiniz
cız ediyor mu, yüreğinizde garip şeyler oluyor mu ona bakarken? Suçsuz o,
suçsuz! Tüm masumlar, günahsızlar gibi! Tüm masumlar, günahsızlar; bebek gibi!
Mutlak hürriyete sahip ama iradesi yok, aklı işlemez, kalbinde duygulanımlar hâsıl
olmaz. Merhamet edin bana diye haykırır gibidir sanki. Beni kirletmeyin, beni
dünyanızın pisliklerine bulaştırmayın der gibidir. Belki de büyütmeyin beni
diye haykırıyordur duyamadığımız dünyasından. Bırakın melek gibi kalayım der
gibidir. Kendiniz kirlenmiş, pisliklere bulanmış, aşağılık yaratıklar olmuş, insanlığa
dair neyiniz varsa yitirmiş ve yanmaya hazır odunlar haline gelmişsiniz, nolur
beni de yakmayın diye direnmektedir. Baksanıza, bana istediğiniz her şeyi
yapabilirsiniz ama ben hiçbir şey yapamam ki, canımı bile alabilirsiniz ama ben
el bile kaldıramam, belki ağlarım sadece der gibidir. Gülüşüm de mi merhamete
getirmez sizi diye soruyor gibidir. Benim suçum ne, ne yaptım size ben? Diye,
hissedemeyen kalbiyle, düşünemeyen aklıyla, mutlak suçsuz ve tertemiz
dünyasından sorguluyordur bizi. Niye onların masumiyetlerini muhafaza edemeyiz
ki? Niye büyüdükleriyle kirlere bulandıkları bir olur? Ne dünyayı bilir o, ne
de büyüdüğünde kendini demir ağlar gibi sarıp kuşatacağı rezil kanunlarını
dünyanın. Bu dünyanın kanunlarını insanlaştırmayı ve vicdan terazisinde
tartmayı düşündünüz mü hiç, o bebeğe bakıpta? Peki, dini bile artık filmlere
bıraktığımız bir zamanda, vicdan mı kalmıştır, terazi mi, tartacak? İnsanlığın
ortak vicdanı diye bir şeye inanıyor muyuz? Hiç hayatımızı, yapıp ettiklerimizi,
ortak vicdanın eşit terazisinde tartıyor muyuz? Biz insan mıyız? Bizim
vicdanımız var mı? Bizim merhametimiz var mı? Biz hakikatin adaletine, adaletin
hakikatine inanıyor muyuz? Filmlerde adaleti uyguluyoruz ya, o yetiyor değil mi
bize? Adalet bizim neyimize gere, vicdan bizim neyimize gerek. Nasıl olsa
ceddin rolünü kapıp sahneye atılan en yüce adalet timsali olup gönüllerimizi
okşuyor. Biz neyle doğduk, ne üzerine doğduk sahi? Anlamayı, ağlamayı hangi
vakit unuttuk biz? Yüreğimiz ne zaman kömür karasına dönüştü? Vicdanlarımız ne
zaman kurudu, çatladı, çürüdü gitti? Tiksiniyorum bu dünyadan da, bu leş kokan
dünyaya tapanlardan da, para için köpekleşenlerden de, kuvvetliye kedi, zayıfa
aslan kesilen zavallı ve iğrenç yaratıklardan da. Yemin ediyorum tiksiniyorum,
iğreniyorum. İnsanlığımdan utanıyorum. Reddediyorum, insanı ve insanlığı
öldüren kanunlarını bu dünyanın. Kötümü oldum ben masum gerçekleri haykırdığım
için, değersiz mi oldum? Oysa kişinin gerçek kalitesini, değerini, niteliğini
Allah belirler, Aliya İzzetbegoviç’in sarih beyanıyla! Ve vicdanı ölmüş kim
yargılayabilir beni, kim? Ve hangi kanun yargılayabilir beni? Nasıl
yargılayabilir, ne kadar yargılayabilir? En azından birazcıkta olsa duygusu
kalmış bir insanım ben, tüm ölmüş insan yanlarıma nazaran.
Eyyyyyyyyyyyyyyyyyyyyyyyy insanlık neredesin! Rabbim lütfen yüreğimi diri tut,
zayıf bırakma, düşerim bırakma, düşüyorum düşürme!
SUÇSUZ O!...
Özgür DENİZ - 23.03.2018
Tarih: 23.03.2018
Okunma: 786
YORUMLAR
Yorumunuzu ekleyin.