Her gün, her an haber yağıyor… İletişim kanalları çok çeşitli ve renkli! Bu kanallardan her saniye yeni haber geliyor desek pek de abartmış olmayız!
Haberlerin kısm-ı azamîsi olumsuz… Sinir bozucu, endişelendirici, hatta korkutucu…
Mu acaba?
Haberlerin “iyi” mi, “kötü” mü olduğunu bizim “algımız” mı belirliyor?
Yani aslında, “iyi” bir habere biz “kötü haber” damgası mı vuruyoruz?
Misal, doların 4 liraya, avronun 5 liraya çıkması kötü mü?
Başbakan Binali Yıldırım, “dövizdeki yükselmeyi kaygı verici” bulmuyor… “İyi tarafının” bile olabileceğini söylüyor…
Konuyla ilgili sözleri şöyle: “Doların Türk Lirası karşısında değer kazanması ihracatı olumsuz etkilemez. Aksine olumlu yönde katkısı olur ama kurlardaki değişkenlik geçici bir durumdur. Bunların etkileri de sınırlı ve geçicidir. İşsizlikle istihdamla ilgili veriler açıklandı. Orta Vadeli Plana uygun şekilde istihdama katılımda çok önemli yüzde 52-53 oranında olmasına rağmen geçen sene önemli ölçüde istihdam sağlayıcı düzenlemeler yaptık.”
Görüldüğü gibi, döviz artıyor diye kaygılanmaya gerek yok, hatta istihdamda da problem yok.
Aldığımız veya bize ulaşan bütün haberlere biz anlam yüklüyoruz. Galiba, çoğu zaman, kendimizi boşa üzüyoruz.
İlgi alanım gereği, en fazla dünya haberlerine ulaşıyorum.
Bir buçuk yıldır, dünya “süper gücü”nün başında, “savaşı kutsayan”, saldırgan bir ekip var.
Kudüs’ü İsrail’in başkenti kabul eden, İsrail’e cüret ve cesaret veren bir ekip!
Bu ekip dünyayı nereye götürecek?
Kuzey Kore’yi vuracaklar mı?
Arabistan’ı İran’a saldırtacaklar mı?
İsrail, bölgeyi yangın yerine çevirecek mi?
Dünyadaki açlık, şiddet, terör, küresel ısınma, hava, toprak, su ve gıda kirliliği ne olacak?
Kaygılanmalı mı? Seyretmeli mi?
Bütün dünya “kaygıyla” seyrediyor!