İnsan hasta azizim! İnsan
gerçekten hasta hem de ağır hasta. Sağlıklı görünen bir hasta. Hem beyin
yönünden hem de ruh yönünden hasta. Hastalık kendisini küçültmüş ve
basitleştirmiş. İnsan ne yaptığını bilmiyor. Ne yapacağını da bilmiyor. İnsan
kör ve bilinçsiz azizim! Bildiğini sandığı şeyin yanlış olmasından feci şekilde
korkuyor. Korkmuyormuş gibi yapıyor, gururuna yediremiyor, biliyormuşum gibi
davrandım bir kere, şimdi yanlışmış diye kendimi madara edemem gibi düşünüyor
ama korktuğu için böyle yapıyor. Bu yüzden de cehaleti sarhoş eden bir ilaç
gibi kullanıyor. Sarhoş olmak her şeyi unutturuyor kendisine. Bilgisizlik,
biliyormuş gibi yaşamak rahatlatıyor onu. İnsan bu hayata öyle bir alışmış ya
da alıştırılmış ki, alışkanlıklarını bozan her şey onu korkutuyor ya da ona
saçma geliyor. Hayatın hiçbir boyutuyla ilgili derin bir düşünceye sahip değil.
Kesinlikle değil! Derin ve özgür bir yaşama arzu duyamıyor. Özgürce düşünmekten
korkuyor. Düşünenden de korkuyor. Düşünenin düşüncesini izah etmesine imkân tanımıyor.
Zira kendi düşüncesine güvenemiyor. Belki yaşamaktan korkuyor, bilmediği ama
bilmediğini de bilmediği yaşamaktan korkuyor. Yaşamıyor ama yaşıyorum sanıyor.
İnsan denilen varlık çıkarlarının peşinde koşmayı, çıkarlarına ulaşmanın
mutluluk getirdiğini düşünmeyi, gücüne dayanarak başkasının hakkını gasp
edebilmeyi yaşamak sanacak kadar salak bir varlık. Gerçekler beyinde bir
kıymık, ruhta derin bir yaradır azizim! Para yaşadığı müddetçe insan hasta
kalacak ve yaşamayacak ama hep yaşadığını sanacak! İnsan yaşamın parayla
olduğunu sanıyor. Oysa kazandıkça kaybetmekten korkuyor, biriktirdikçe
biriktiriyor, azalacak diye bin tereddütle yaşıyor ama bunu yaşamak sanıyor
ahmak insan. Bir gülü özgürce koklayamadıktan sonra, güneşin aydınlattığı
dünyayı kendine karanlık yaptıktan sonra, nitelikli bir şiirle kendini
kaybedemedikten sonra, bir şarkıyı dinledikçe daha da dinlemeye susamadıktan
sonra, bir kitapla kanatlanıp uçamadıktan sonra, gerçekleri öğrendikçe ruhunun
ıstırap içinde kalmasından zevk duyamadıktan sonra, göklere doğru özgürce
haykıramadıktan sonra, kendini bir nehrin akıntısına bırakmış gibi hayat
nehrinin akıntısına bırakamadıktan sonra, özgürce sevemedikten sonra, hayatı
soluksuz kalıyormuşçasına en dibine kadar yaşayamadıktan sonra, yaşanıldığı varsayılan
yaşam ne menem bir yaşamdır söyle bana azizim? Para; insanı öldüren, hayatı
tutsak kılan ve gerçek yaşamı çalan bir lanettir azizim! Anlıyor musun azizim?
Anlayabilir misin? Paranın yaşamı sunduğunu sanıyorsun ama yaşamayı çalıyor
senden! Şaşırıyorsun değil mi, nasıl olur böyle bir şey diye? Dürüst ol azizim!
Gerçekler korkunçtur! Ve daha çok korkacaksın gerçeklerden! Eğer yaşamanın
gerçekte ne demek olduğunu ve nasıl olduğunu bilseydi, insanı hiçbir şey
durduramazdı, ona ulaşmak için coşkun bir sel olup tüm engelleri aşar ve
ulaşırdı ona, ulaşmak için tüm gövdesini ortaya koyardı, canını bile hiçe
sayardı! Çünkü gerçekten güzel şeydir yaşamak! Tabi yaşamasını bilene.
EKSTRA:
‘’’’Herkes gerçekten ölür;
ama herkes gerçekten yaşayamaz.’’’’
Cesur Yürek Filminden
‘’’’Düşündükçe; huzursuz
olma, itiraz etme, uyumsuz olma ve huzursuz etme kapasiteniz de artar. Kendi
başınıza düşünmeniz, kendi başınıza kararlar almanız; kendi başlarına düşünme
ve kararlar alma kabiliyeti olmayanları çıldırtır, çileden çıkarır.’’’’
Dücane Cündioğlu
‘’’’Hukuk, güçlünün değil
zayıfın silahıdır.’’’’
Aliya İzzetbegoviç
NOT: Peki gerçekte kimin
silahı hukuk? Bu sorunun cevabını bulabilecek beynimiz ve bulduğumuz cevabı
kabullenebilecek yüreğimiz var mı? Yoksa eğer, yaşadığınız gibi yaşamaya
layıksınız. Ne diyelim!