Bu dünyada, komprador,
servetinden dolayı bir şey bildiğini sanıyor ama bir halt bilmiyor.
Bu dünyada, fakülte okuyan,
memurluğundan dolayı bir şey bildiğini sanıyor ama bir halt bilmiyor.
Bu dünyada, aydın (!), çok
okuduğu için bir şey bildiğini sanıyor ama bir halt bilmiyor.
Bu dünyada, sanatçı,
şöhretinden dolayı bir şey bildiğini sanıyor ama bir halt bilmiyor.
Bu dünyada, politikacı,
politik gücünden dolayı bir şey bildiğini sanıyor ama bir halt bilmiyor.
Bu dünyada, makam sahibi, koltuğundan
dolayı bir şey bildiğini sanıyor ama bir halt bilmiyor.
Bu dünyada, din adamı, bir
din adına konuştuğu için, bir şey bildiğini sanıyor ama bir halt bilmiyor.
Bu dünyada, din sahibi, bir
dini olduğundan dolayı bir şey bildiğini sanıyor ama bir halt bilmiyor.
Bu dünyada, milliyet sahibi,
bir milletten olduğu için bir şey bildiğini sanıyor ama bir halt bilmiyor.
Bu dünyada, ideoloji sahibi,
bir ideolojisi olduğu için bir şey bildiğini sanıyor ama bir halt bilmiyor.
Bu dünyada, cemaat
müntesibi, bir cemaati olduğu için bir şey bildiğini sanıyor ama bir halt
bilmiyor.
Aynı zamanda;
Böyle oldukları için bir şey
olduklarını sanıyorlar ama hiçbir şey olmadıklarının farkında bile değiller.
Bu dünyada, kahir ekseriyet
hiçbir şey bilmiyor ve hiçbir şey değil, hem de haddinden fazla kahir
ekseriyet. Bilmek ve olmak çok farklı bir şey azizim, çoook farklı. Tamam,
böyle bir dünyada hiçbir anlam ifade etmiyor ve acıdan, ıstıraptan başka hiçbir
şeyde sunmuyor ama en azından aldatılmıyor, uyutulmuyor, köleleşmiyorsun. Bu
olmuyor ama yaşamak sevincini de duyumsayamıyorsun tüm gövdenle ve yaralayan da
bu. İnsan olarak varolma mücadelesi veriyorsun acılardan acılara sürgün olarak.
Böyle olunca bir halt mı oluyor, olmuyor ama başka ne yapabilirsin ki? Gönül
kırgınlığıyla yıkıntılar arasında avunuyorsun kendi kendine. İnsanlar cahil
azizim. Gerçekten cahil. Cahil olmasalardı bu dünya çok farklı olurdu, çoook.
İnsan kendi kendisini yönetebilecek kabiliyete malik olurdu. Konuşmasını
bilirdi, gülmesini bilirdi, ağlamasını bilirdi, acıyı bilirdi, kederi ve hüznü
bilirdi, merhamet etmesini bilirdi, paylaşmayı bilirdi. Kendi olurdu en
basitinden. İnanırdı, inancına kendini adayacak kadar asil olurdu. Kimse fikrin
derinliğine inip hakikatin tezahür etmesini istemiyor. Çünkü uyanmak, rahatını
bozmak, konforunu kaybetmek istemiyor. Ruhu ve beyni çürümüş, konuşamıyor. Boş
ruhlardan ve kafalardan kibir fışkırıyor münhasıran. Kibir de komplekse ve
hasede yönlendiriyor boş ruhu ve kafayı, buradan da kötülükler fışkırıyor. Neyine
kibirlenir ki cahil? Zer, zor ve tezvirin arasında sıkışıp kalmış bir zavallı
maalesef insan denilen cahil yaratık. Herkes kendi tarafının egemen olmasını
istiyor. Kimse, kendi tarafının yanlışlarını, karşı tarafın doğrularını görmek
istemiyor. Görmedikçe, duymadıkça, bilmedikçe, çıkarlarını koruyacağına
inanıyor. İnsan denilen cahil yaratık küçük azizim, o kadar küçük ki, bu
küçüklüğünü büyüklük olarak görecek kadar küçük ve cahil. Bu durum, merhametten
ve hüzünden nasipsiz yürekleri acıtmıyor, hakikatten nasipsiz beyinleri
kaynatmıyor. Gariptir ki, tam tersini yapıyorsan kaybediyorsun, eziliyorsun,
insanlığın, değerlerin ve tüm yaşamın gasp ediliyor. Kimse, hiçbir kimse, insan
denilen cahil yaratığın aklını kullanmasını, hakikati bilmesini, uyanmasını
istemiyor. Çünkü bunun yeri sallayacağını, göğü çökerteceğini varsayıyorlar ve
bu varsayım feci şekilde korkutuyor, insan denilen cahil yaratığın cehaletinden
istifade eden herkesi. Hiçbir kimse, insanın yani adaletin, barışın,
hürriyetin, müsavatın, uhuvvetin egemen olmasını istemiyor. Bu dünyanın
insanları cahil, mürai, sahtekâr, düzenbaz, dalkavuk azizim. Pisliği temizlik
sanacak kadar pislik. Gününü kurtaran, çıkar çarkını döndüren akıllı sayılıyor
bu dünyada. Gemisini yürüten kaptan oluyor. Kendine dokunmayan yılan bin
yaşasıncı oluyor. Ha kazanan da bunlar oluyorlar maalesef ama bilmiyorlar ve
cahiller. Kazanmak, biliyor olmak anlamına gelmez azizim. Hakikati tersyüz etme
becerisini, bilmek sanıyorlar. Herkes, herkesçe aldatılıyor ama bunu
bilmiyorlar. Tilki gibi kurnaz olmak, çakal gibi kemik yalamak, iti gibi yal
beklemek, koyun gibi güdülmek, domuz gibi umarsız olmak, iftiralarla hayatları
çalmak, kaldırılmaya muhtaç insanı düşürmek, süslü yalanlarla aldatmayı
başarmak, yaşamak sevincini öldürmek, düşürerek kazandığını sanmak bilmek
oluyor! İnanmak ne demek, nasıl bir şey azizim! Hangi inanmak, nasıl inanmak,
niçin inanmak, kime inanmak! Ama yine bendeniz kötüyüm, pisliğim, rezilim,
lanetliyim, öyle olsun be azizim, öyle olsun. Hakikati haykırdığım için
böyleysem, böyle olmaya devam edeceğim.
Bendeniz, insanlığa aykırılığı kabul edemiyorum, yüreğimi
susturamıyorum! Bu yürek hiç susmayacak azizim, susmak bana aykırı geliyor. Bendeniz
doğallığı seviyorum, duygularım var benim, insan olarak gelmişim buraya azizim!
Bu yüzden susmak bana aykırı geliyor. Kendime ihanet gibi görüyorum susmayı!
Bildiğin bir şeyler varsa susamıyorsun işte! Beynin ve ruhun bir garip oluyor
susunca.
LÜTFEN:
Ey garipler! Ey mazlumlar!
Ey çaresizler! Ey güçsüzler! Ey mustazaflar! Ey sığınaksızlar! Ey yüreği acı ve
ıstırapla kavrulanlar! Ey kalbi ve kafasıyla insan olanlar! Ey Allah’tan başka
sahibi olmayanlar! Bugün öyle bir dua edin ki ama öyle bir dua edin ki,
gerçekten ve yürekten öyle bir dua edin ki, ciğerleriniz yırtılırcasına,
gövdeniz parçalanırcasına, beyniniz kaynıyormuşçasına olsun. Ey garipler! Ey
mazlumlar! Ey çaresizler! Ey güçsüzler! Ey mustazaflar! Ey sığınaksızlar! Ey
yüreği acı ve ıstırapla kavrulanlar! Ey kalbi ve kafasıyla insan olanlar! Ey
Allah’tan başka sahibi olmayanlar! Bugün öyle bir dua edin ki ama öyle bir dua
edin ki, gerçekten ve yürekten öyle bir dua edin ki, arş çöküyormuşcasına, yer
sarsılıyormuşcasına, melekler şaşıp kalıyormuşcasına olsun. Ey garipler! Ey
mazlumlar! Ey çaresizler! Ey güçsüzler! Ey mustazaflar! Ey sığınaksızlar! Ey
yüreği acı ve ıstırapla kavrulanlar! Ey kalbi ve kafasıyla insan olanlar! Ey
Allah’tan başka sahibi olmayanlar! Bilin ve unutmayın ki; dua, amansızca, tüm
kalbinle ve bilincinle saldırır gibi diretiyormuşçasına olursa mukabele
görür. Ey garipler! Ey mazlumlar! Ey
çaresizler! Ey güçsüzler! Ey mustazaflar! Ey sığınaksızlar! Ey yüreği acı ve
ıstırapla kavrulanlar! Ey kalbi ve kafasıyla insan olanlar! Ey Allah’tan başka
sahibi olmayanlar! Bugün öyle bir dua edin ki ama öyle bir dua edin ki,
gerçekten ve yürekten öyle bir dua edin ki, karşılığını bulacağınıza dair
içiniz sonsuz bir umutla dolsun taşsın. Dua, mazlum, mustazafın, garibin,
çaresizin, güçsüzün, sığınaksızın, yüreği acı ve ıstırapla kavrulanın, beyni ve
kafasıyla insan olanın, Allah’tan başka hiçbir sahibi olmayanın yegâne, mutlak,
muhakkak silahıdır ve o silah muhakkak hedefi bulur ve vurur.