Her şeye yazık ediyoruz. Toprağa, suya, havaya, insana,
hayvana. Tüketiyoruz durmadan, kirletiyoruz, kirlettikçe kirleniyoruz,
kirlendikçe kirletiyoruz. İnsanı umursamıyoruz. İnsan mı, madde mi diye bir
tercih hakkımız olsa, sektirmeden madde diyecek haldeyiz. Şu masmavi göğe
bakmasını, şu yemyeşil dağları görmeyi, şu şırıl şırıl akan suların seslerini
dinlemeyi, şu yağmurda ıslanmayı, bir çiçeği koklamayı, masum ve günahsız
çocukları sevmeyi bilmiyoruz. Bu yüzden de kupkuru bir yüreğe sahibiz.
Hissedemiyoruz, anlayamıyoruz, hüzünlenemiyoruz. Kalplerimiz merhametten uzak,
beyinlerimiz çoraklaşmış. Menfaatlerin, hırsların, ihtirasların kurbanları
olmuşuz. Hayvani duyguların kıskacında can çekişiyoruz. Maddeye tapıyoruz. Bir
türlü doymak bilmiyoruz. Kuru bir dört duvar için doğayı katletmekten imtina
etmiyoruz. Taş yığınını yeşile müreccah kılıyoruz. Taşları yiyemez ki insan, aç
kalınca! Kirli, kanlı, karanlık menfaatlerimiz, bitmek tükenmek bilmez hırslarımız,
ahmakça ihtiraslarımız uğruna sevgiyi öldürüp nefreti diriltiyoruz, merhameti
kalplerimizden kovuyoruz, beynimizi düşündürmekten korkuyoruz. Kardeşliği
çiğniyoruz. Adil olmaktan korkuyoruz, çünkü kendimize güvenemiyoruz! Biz
yaşamaktan korkuyoruz, özgürlükten korkuyoruz. Maddeye kopmaz bağlarla
bağlanıp, kendi kendimizi zincirliyoruz. Her şeye ihanet ediyoruz. Şehirleri
beton yığını haline getiriyoruz. Niçin? Daha fazla kazanmak, daha fazla
güçlenmek, daha fazla kibirlenmek için. Sahip oldukça doyumsuzlaşıyoruz,
duyarsızlaşıyoruz. Sokaklar teneke parçalarından geçilmiyor. Doğallığımızı
kaybediyoruz. Ayaklarımız toprak görmüyor. Ramak kaldı, göklerle gözlerimiz
arasında ki boşluğun kapanmasına. Birbirimize kin duyuyoruz. Birbirimizin
açığını arıyoruz. Sevgiyle selamlayamıyoruz insanı. Huzur dağıtacağımıza, acı ekiyoruz
gönüllere. Ağız dolusu gülemiyoruz mesela. Birbirimizin hakkını yemekten,
kuyusunu kazmaktan imtina etmiyoruz. Umarsızca kul hakkı yemekten zerre
gocunmuyoruz. Birbirimize tebessümle selam veremiyoruz, verilen selamı almaktan
hazer ediyoruz. Çocukları sevgiyle sarıp sarmalayamıyoruz. Niye kötülük
yaparız, niye iyilikten korkarız anlamıyorum. İçimiz kötülükle dolmuş, dışarıya
kötülük kusuyoruz. Oysa sevebiliriz insanları, gülümseyebiliriz onlara,
insanların yüreklerini bir yudum huzurla, bir parça neşeyle doldurabiliriz.
Onların yaşamdan keyif almalarını sağlayabiliriz. Onların zincirlerini
kırabiliriz. Birbirimizi nasıl suçlarız diye yaşıyoruz. Menfaatler, hırslar,
ihtiraslar uğruna nesilleri bile feda etmekten imtina etmiyoruz. Yalanlarla
yaşıyoruz. Aldanıyoruz, aldatıyoruz mütemadiyen. Birlikte üretip, birlikte
tüketmekten korkuyoruz. Çünkü birlikte güçlenmekten korkuyoruz. Baki kalan
kubbede bir fani olarak hoş bir sada bırakabilecek miyiz, düşünmüyoruz hiç.
Verdiklerimiz neyse, alacaklarımızın da o olduğunu anlayamıyoruz. Yazık
ediyoruz, kendimize, sevdiklerimize, sevenlerimize ve tüm insanlığa! Bu
gidişle, yaşayamadan ama yaşadığımızı sanarak geberip gideceğiz. Eyvahlar
olsun!
EKSTRA:
‘’’’Bugün, içimizde, yapmak, yaratmak, yaşatmak ideali
nedir bilmeyerek, sırf kazanmak, apartman, otomobil sahibi olmak için
yaşayanlar çoğalmaktadır. Medeniyet satın alınır zannettik, elbiseyi aldık,
insanı göremedik bile ve hazır aldığımız bu teknik, sahibi tarafından kullanılamayan,
sahibine yabancı bir gizli el tarafından, sahibinin hesabına ve onun varlığında
kullanılan bir bıçak gibi, benliğimizde derin yaralar açtı. Biz, ağacı
yetiştirmeden, meyvesini toplamaktan zevk aldık. Hakikat aşkını duymuş nesiller
yetiştirmeden, insan hayatının değerine dair bir cümle öğretmeden, ilmin
meyveleri ve hakikatin yemişleri olan teknik vasıtaları memlekete doldurduk.
Netice ne oldu? Memleketin büyük kütlesi adeta mağara devrinin hayatını
yaşarken, iki şehir teknik harmanı haline getirildi. Üniversitelerine dünyanın
her tarafından mütehassıslar getirilen milletin genç nesilleri bünyesiz,
çelimsiz ve öksürüklü bir hale geldi. Avrupa ve Amerika'nın üniversiteleriyle
kendi üniversitelerinden şu son devirde binlerce mühendis çıkarmış olan bir
millet, kendi yolsuz yurdunda kuşlar gibi uçmak ihtiyacındadır.’’’’
Nurettin
Topçu
‘’’’Şehrin dışında dolaşıyorum. Bir adam gördüm; elinde
fenerle bir şey arıyor gibiydi. Yaklaştım; ne arıyorsun? Dedim. Bir şey mi
yitirdin? Adam cevap verdi; hayır. Vahşi hayvanlar arasında yaşamaktan usandım;
insan arıyorum. Zavallı dedim, beyhude yoruluyorsun. Onu asla bulamazsın. Ben
diyarımı terk ettim de yine bulamadım. Evine git! Rahatına bak... Adam cevap
verdi: Bulamayacağımı bende biliyorum. Lakin ben onu aramakta vecd buldum. Bana
dokunma. Bulmasam da arayacağım.’’’’
Nurettin
Topçu
‘’’’Sen, insana ulaşmadan, Allah'ı nasıl arıyorsun?’’’’
Muhammed
İkbal
‘’’’Yemin ederim ki, dünyanın bütün toprakları bir tek
insanın kanını akıtmaya değmez.’’’’
Mahatma
Gandhi
‘’’’Çok şeyi var şimdi insanın; ama mutluluğu azaldı.’’’’
Dostoyevski
‘’’’Ne doymaz bir varlıktır insan! Ulaştığı her tatmin
yeni bir arzunun tohumudur. Dolayısıyla onun doyurulamaz arzularının sonu
yoktur.’’’’
Arthur
Schopenhauer
‘’’’Kurtuluşu bir başkasında görmek, yıkılmanın en
güvenli yoludur.’’’’
Simone
de Beauvoir
‘’’’-Öğrenmek, zalimlerin yağma edemeyecekleri tek
zenginliktir. -Bilginin içinizde yanan kandilini söndürecek tek güç ölümdür...
Eğer bilginiz size nesnelerin değerini öğretmiyor ve sizi maddiyata
bağımlılıktan kurtarmıyorsa, Gerçek’in tahtının yamacına hiç bir zaman
varamazsınız.’’’’
Halil
Cibran
‘’’’Mutluluğumdan yaralandım ben: tüm acı çekenler hekim
olsun bana!’’’’
Friedrich
Nietzsche
‘’’’Eşya insan ile izah edilecek yerde, insan eşya ile
izah edilmeye başladı.’’’’
Nurettin
Topçu
‘’’’Cahilin elinde din, ineğin önüne konmuş yasemin
gibidir.’’’’
Muhammed
İkbal
‘’’’Toplum, aptal kafaların sığ ve yavan gevezeliklerini,
büyük beyinlerin düşüncelerinden daha ikna edici bulur.’’’’
Arthur
Schopenhauer
‘’’’Bizde henüz insan yok, aydın-cahil, ilerici-gerici
var.’’’’
Nurettin
Topçu
‘’’’Zulüm; bilerek, isteyerek, başkasının ruh bedenine
acı çektirilmesidir. Merhametsiz kalplerde filizlenir, gelişir, açığa çıkar.
Kaynağı ise, hırs, haset, menfaat ve kin duygusu gibi bütün hayvani
ihtiraslardır.’’’’
Nurettin
Topçu
‘’’’Açları besleyen, kendi ruhunu ferahlatmış olur.
Hikmetin gereğidir bu...’’’’
Friedrich
Nietzsche
‘’’’Kahpe, pespaye, müptezel ve melun Siyonizm, emin ol
ki; insanlık uyanıp dirildiğinde, senin kanlı ve kirli ellerin, insanlığın
üzerinden çekilecek, düşecek ve sen gebereceksin!’’’’
Bendeniz
RAMAZANINIZ
MÜBAREK OLSUN. HAYIRLI, BEREKETLİ, HUZURLU GEÇSİN.