ADALETSİZ DÜNYA...

Özgür DENİZ - 23.05.2018

Ey metropolde fink atan züppeler ve ey o züppeler için çalışan sünepeler, bu dünyanın baki olduğunu ve hiçbir hesabın olmadığını mı düşünüyorsunuz? Gerçekten böyle düşünüyor olabilir misiniz? Hangi vicdan böyle düşünmeye müsaade edebilir? Vallahi yanılıyorsunuz ve aldanıyorsunuz. Mazlum, masum ve kavruk yüzlü, toprak kokulu Anadolu halkının hakkını nasıl ödemeyi düşünüyorsunuz? Ödeyebilir misiniz? Neyle ve nasıl? Ya da, ne hakkı, ne ödemesi, ne yapıyorsak, nasıl yaşıyorsak, hakkımız olduğu içindir diye mi düşünüyorsunuz? Yaptıklarınız, yaşadıklarınız yanınıza kar mı kalır sanıyorsunuz? Erdemleri, değerleri nefislerinizin oyuncağı kılıyorsunuz ve ihanet ediyorsunuz insanlığa. Ey leş sürüleri, ey beleşçi asalaklar, o insanların düşüncesizliğin cennetinde (!) yaşıyor olmalarına şükredin. O insanlar bir kerecik düşünmeye cüret etselerdi neler olurdu düşünebiliyor musunuz? Onları kolayca oltanıza takabiliyorsunuz ve onların umutlarını berhava etmekten utanmıyorsunuz. Aslında hiçbirinizin yok birbirinizden farkınız, bilmiyoruz mu sanıyorsunuz? Dere kenarında halısını yıkayan insanları, makinler de sapı saman yapan insanları, verimsiz toprağından ürün bekleyenleri, bir çift öküzüyle toprağına terini rahmet gibi karıştıranları, dertten ve ıstıraptan omzu düşmüş insanları, akşamları bir tas kuru yemekle geceyi gündüz edenleri, eşek sırtında buğdayını değirmene götürüp karnını doyuracak ekmeği için un yapanları, çocuğunu okusun diye dershaneye göndermek isteyipte parasızlıktan gönderemeyenleri hiç düşünüyor musunuz? Ne bu dünya münhasıran kompradorların dünyasıdır, ne de o insanların haklarını kompradorlara peşkeş çekmeye hakkı yoktur hiçbir kimsenin. Unutmayın bunu! Yemin ediyorum, haram yiyorsunuz ve o haram midenizi kasıp kavuracak bir gün. Bilmiyorsunuz, çünkü düşünmüyorsunuz. Anlamıyorsunuz, çünkü vicdanlarınız ölmüş. Alışmışsınız, içselleştirmişsiniz, kanıksamışsınız ve helal gibi görüp tolere etmişsiniz. Hakikatin bu olduğunu varsayarak yaşıyorsunuz. Yiyip, için, gezip, kusuyorsunuz.  Bu yol, yol değil, vazgeçiniz. İnsanlığa dönünüz, vicdanın sesini dinleyiniz, suskunlukta gizli acı çığlıkları hissediniz ve işitiniz! Sizi yaratan da, onları yaratan da aynı Allah. Ve bu dünya, herkesi yaratan Allah’ın dünyası. Böyle mi, değil mi? Siz Allah’ın, onlar sizin kullarınız değil. Herkes aynı Allah’ın kulları. Aynı vatan da yaşıyorsunuz. Ve bu vatan hep birlikte kazanıldı. Herkes kan döktü, can verdi, belki o masum, mazlum, kavruk yüzlü, toprak kokulu Anadolulu daha fazlasını yaptı ve belki siz kaçtınız. Bu vatan herkesin vatanı ve herkese aynı ceddin armağanı. Üzerinde müesses olan devlet, herkesin devleti. Kimsenin özel mülkü değil, mülk maymunlarının sopası değil. Benim, senin, onun, bunun, şunun yani herkesin devleti. Ve bu devletin hazinesi herkesin ortak malı yani beytülmal. Her bir insanın o hazinede eşit pay hakkı var. Böyle olduğu halde, kim diyebilir ki, ben kompradorum, ben kuvvetliyim, ben şöhretliyim, ben büyük okullarda okudum büyük insan oldum, bu sebeple de benim hakkım daha fazla diye? Hangi şey böyle diyebilmeye sebep olabilir? Hangi şöhret, hangi servet, hangi kuvvet, hangi kudret, hangi mevki? Hayır, böyle bir insanlık yasası hiçbir zaman yoktu, bademada olmayacaktır. Hangi insanlık yasası bu hakkı verebilir, vermiş olabilir? Hangi hakikat onaylar böyle bir uygulamayı? Nasıl ve neye göre onaylar? Hazine herkesin hazinesi ama ben o hazineden istediğim kadar pay alabilirim; hangi vicdanın anayasasında yazılıdır bu kanun? Çalınmış servetler, haksız kazançlar behemehâl sahibine iade edilecektir, edilmelidir. Adalet bunu iktiza eder. Mazlum, masum, kavruk yüzlü, toprak kokulu Anadolu halkına adalet borcumuz vardır. Onlar için dövüşmek hakkımız vardır. Can ve kan hazinesi olan Anadolu’ya borcumuzu ödemek mecburiyetindeyiz.  Çünkü onlar bizim için çok büyük bedeller ödediler. Bizim için ürettiler, yemediler yedirdiler, içmediler içirdiler, giymediler giydirdiler, kan ve can verdiler, ter akıttılar, yağmur gibi yaş döktüler, emek sarfettiler. Hem büyük insanlık mahkemesini hem de mutlak ve yüce hakikatin ve adaletin muhakkak tecelli edeceği büyük mahkemeyi unutmayın kahpe dünyanın zalimleri!

 

EKSTRA:

 

‘’’’Ey iman edenler! Adaleti ayakta tutan ve kendiniz, ana - babanız ve yakın akrabanız aleyhine de olsa, yalnız Allah için şahitlik eden kimseler olunuz. Zira zengin de olsa, fakir de olsa, Allah ikisine de (sizden) daha yakındır. Nefsinizin arzusuna uyarak adaletten uzaklaşmayın. Eğer (şahitlik ederken) dilinizi eğer, bükerseniz veya çekinirseniz, şüphesiz Allah yaptıklarınızdan haberdardır.’’’’

 

NİSA-135

 

‘’’’Dünyada ki en sağır edici ses; acı çeken bir mazlumun suskunluğudur.’’’’

 

Hz. Ali

 

‘’’’Dedim: Artık bilgiden yana eksiğim yok;

Şu dünyanın sırrına ermişim az çok.

Derken aklım geldi başıma, bir de baktım:

Ömrüm gelip geçmiş, hiçbir şey bildiğim yok.’’’’

 

Ömer Hayyam

 

‘’’’Zengin ve güçlü olanlara hayranlık duyup onlara neredeyse taparken, fakir ve muhtaç durumdakileri hor görme veya en azından görmezden gelme eğilimi ahlak anlayışımızı çökerten en büyük ve en yaygın nedendir.’’’’

 

Adam Smith

 

‘’’’Bir ülkede, edebiyat ve sanattan çok siyaset konuşuluyorsa, o ülke üçüncü sınıf bir ülkedir.’’’’

 

Friedrich Nietzsche

 

‘’’’Ben; Tanrı'dan korkmam, o anlar ve bağışlar. İnsanlardan korkarım ben; onlar anlarlar ama bağışlamazlar.

 

Nikos Kazancakis

 

‘’’’Bize kalmayacak dünya için, bize kar kalmayacak günahlar biriktiriyoruz.’’’’

 

Malcolm X

 

‘’’’Düşünme gücünde denge: HİKMET. Arzu gücünde denge: İFFET. Öfke gücünde denge: CESARET. Üç gücün üçünde denge: ADALET. İnsan ADALET için yaşar!’’’’

 

Dücane Cündioğlu

 

‘’’’Sevemiyorsan, dayanışmıyorsan, bir şiirden, bir kitaptan, bir müzikten keyif alamıyorsan, türkü mırıldanmıyorsan, dostluk geliştiremiyorsan, canı yananların sesine sağır kesilmişsen, aklı başında olmanın ne manası var.’’’’

 

Ali Şeriati

 

‘’’’Hiç tereddüt etme, Cenab-ı Hak sadece fillerin, kurtların, çakalların değil; karıncaların, arıların, kuşların da Rabbidir.’’’’

 

Dücane Cündioğlu

 

‘’’’Düşünmek; caddelerden, dikenli sarp keçi yollarına sapmaktır. Zirvelere, ana caddelerden gidilemez ki.’’’’

 

Cemil Meriç

 

‘’’’Bugün İslam'a neler borçlu olduğumuzu bilmek, kesinlikle tarihçinin uzmanlık alanı, meraklının hobisi veya hayalperestin zevki meselesi değil, aksine mutlu bir geleceğin kurulması için çırpınan, çabalayan ve fikirler üreten herkesin görevidir.’’’’

 

Roger Garaudy

 

‘’’’Her sabah nereye gittiğini bilmeden bir işe giden, her akşam nereden çıktığını bilmeden bir işten çıkan, sevmediği hayatı yaşayan, sevmediği işi yapan, sevmediği kişilerle yaşayan, kalabalıklar yüzünden yaşamaya karşı ne bir sevgi, ne de bir sevgisizlik işareti olmadan gelip geçen, her akşam evinin dört duvarı arasına sanki bir mezara girermiş gibi giren, gecelerini bir sıkıntı yorganının altında yalnız ya da yanındaki yabancı gövdeyle geçiren bütün ölü kentlerin, ölü doğmuş çocukları gibiyiz!’’’’

 

Maksim Gorki

 

‘’’’Bir toplum, gerçeklerden ne kadar uzaklaşırsa, gerçeği söyleyenlerden o kadar nefret eder.’’’’

 

George Orwell

 

‘’’’Sizin istediğiniz gibi konuşup yaşamaktansa, kendi istediğim gibi konuşup ölmeyi tercih ederim.’’’’

 

Sokrates

 

‘’’’Şimdi kafanı koy yastığa, vicdanını sardığın örtüyü yırt ve vicdanının sesine kulak ver. Yoksulluğu anlatsın sana. Bir çocuğun açlık çığlıklarını anlatsın mesela. Terin, yaşın, emeğin ne olduğunu anlatsın. Bir çocuk nasıl büyür anlatsın mesela. Bir ana evladını nasıl büyütür, bir baba evladına nasıl bakar, bir kardeş bir kardeşi nasıl sarar anlatsın. Kader neyle çizilir ve kim çizer kaderi anlatsın. Kul, kulun kaderini çizer mi aklına sorgulatsın. Doyumsuzluk nedir, kötülük nedir anlatsın. Yoksullar nasıl sığar yoksul bir eve ama nasıl sığmaz kodaman büyük bir eve anlatsın. Yoksullaştıkça insan, küçülür mü ve sığar mı küçücük yere anlatsın. Acı çeken yürek nasıl ve niye susar anlatsın. İnsanlar niçin korkunçtur mesela anlatsın. Dinleyebilir misin? Kulaklarını kapama sakın. Kapatamayacağın günler de gelir, söyler sana vicdanın. Örtme onu olur mu? Örttün mü ölürsün, hissedemezsin öldüğünü!’’’’’

 

Bendeniz

 

‘’’’İnsanların yüzlerinin, gözlerinin içinin gülmesi, olabildiğince içten ve samimi, tüm benlikleriyle ve doğallık içerisinde gülmesi ne güzeldir değil mi? İnsanların gözlerinde kalplerini, yüzlerinin kalpleri olduğunu görmek ne kadar güzeldir değil mi? Solgun yüzler hep yüreğimi yakar, vicdanımı ağlatır. Yanmasın yürekler, vicdanlar ağlamasın. Gülmek; uçup gelse, konsa… gülsem…’’’’

 

Bendeniz

 

‘’’’Yüreğin türküsü susturulamaz adamım. Yüreğin türküsü, özgürlüğün türküsüdür, o türkü kırlangıç gibidir. Zincir vurulamaz, kelepçe takılamaz, önüne barikat kurulamaz. Yüreğin türküsü sustuğu zaman konuşan hiçbir şey olmaz. Türküsü susan yürek, çorak toprak gibi dağılır gider. Türküler, yüreğin yağmurudur. O türkü terennüm edildiği müddetçe yaşıyor olacaksın adamım. Türküler susarsa, insan yaşar mı sanırsın?’’’’

 

Bendeniz

 

''''Maddeye temayül arzusunu ruhundan söküp atan, dünya hırsını benliğinde eritip yok eden birini, ne maddeyle köleleştirebilir ne de maddeyle korkutabilirsiniz. O, varolanla iktifa etmeyi bilen ve artık maddenin hiçliğini içselleştirmiş biridir. Sırtını maddeye dönmüş birine yüz çevirmek, onun kalbine acıdan oklar saplayarak ruhuna zulmedip izzet-i nefsini çiğnemek, ancak çevrilen yüzleri karartır ve acıdan oklar saplayanları utanç içinde bırakır. Zira kaybedecek şeyleri olmayanlar değil, kaybedecek kadar çok şeyi biriktirmiş olanlar korkmalıdırlar.’’’’

 

Bendeniz

Tarih: 23.05.2018 Okunma: 825

YORUMLAR

Yorumunuzu ekleyin.

İsim: *

E-posta Adresiniz: *

* (E-posta adresiniz paylaşılmayacaktır.)

Yorum: *

Güvenlik Sorusu:
Türkiye'nin başkenti neresidir?

Özgür Deniz

27.04.2017 - 19:35

YENİDEN DÜZENLENMİŞ HALİ...

ASLA SUSMAYACAĞIM!

Bugün susarsam, hiçbir zaman konuşamam! Dil verildi! Niye verildi? Sus diye verilmedi. Elbette zevzeklik yap diye de verilmedi. Susmayacağım! Ki, hiçbir azam boşuna verilmedi. Biz bu dünyaya niye geldik? Hakkı hak bilip ittiba, batılı batıl bilip içtinap etmeye ve hak sözü, insanca, namusluca, yüreklice ama temiz bir dille usulünce söylemeye gelmedik mi? İnsanlığın başına ne geldiyse bunun aksini yapmaktan gelmedi mi? Bugün, insanlığın, emperyalizmin kanlı çizmeleri altında ezilmesinin yegâne sebebi; sadece, gerçekleri haykırmaktan korkması değil midir? Gerçekler pervasızca haykırılsaydı, kim, insanlığı bu kadar kolay sömürge nesnesi derekesine düşürebilirdi? Bunu bilip dururken, iliklerime kadar hissederken susamam, bunu yapamam, yaparsam yaşayamam! Korkarak oturamam. Ki, neyden, niçin korkacam? İnsan sevdiğinden korkar mı? Devletimi seviyorsam, hatasını söylemekten korkmama sebep ne? Hak ve batıl net çizgilerle ayrılmadı mı ve bize, bile isteye hakkı gizlemememiz emredilmedi mi? Pek muhterem büyük hocalar her sözlerinde bunun tekrarını yapmazlar mı? Sözler yerine getirilmeyecekse niçin söylenirler? Hakikat, sadece konuşulsun diye mi vardır? Bugüne kadar konuşmakla değişen ne vardır? Eylem olmazsa, duanın ve konuşmanın ne anlamı olur? Böyle biliyorum ve inanıyorum.

Ya, Kur'an'ımdan ve Önderimden İslam'ı ve Müslümanlığı öğrenemedim ya da benim öğrendiğim İslam ve Müslümanlık çok farklı. O zaman birileri bizahmet anlatsın da bilelim! Keza Türklük içinde aynı şey geçerlidir. Ya ceddimden Türklüğü öğrenemedim ya da öğrendiğim Türklük çok farklı. Ya da buyurun anlatın da öğrenelim Türklüğü! Bildiğim ve inandığım gibi yaşamak kutsal ödevim olsa gerek! Yaşamayacaksam niçin bileyim ve inanayım? Hayır diyebilir misiniz buna? Nedir bizi susturan? Nedir bizi hakkı haykırmaktan alıkoyan? Nedir bize insanlığımızı unutturan? Üç kuruşluk dünya menfaati mi? Yarın elimizden çıkıp gidecek dünya nimetleri mi? Nedir kitabın emirlerini hatırlamaktan bizi korkutan? Allah’ın davasına böyle mi sahip çıkacaz? Böyle mi Peygamberin ümmeti olma onurunu taşıyacağız? Bizim sustuğumuz yerde kim konuşacak, konuşursa ne konuşacak? Nereye kadar susacağım? Niçin susacağım? Susarsam ne olurum? Hakikatin edebiyatını yahut felsefesini yapmaya gelmedim bu dünyaya! Hakikat yaşanmak içindir ve yaşamak içinim, hakikati.

Sayın Devletim! İster ekmeğime el konulsun, ister şedid adaletsizliğe maruz bırakılayım, asla susmayacağım! Susmak için yaratılmadım ben! Susarsam, insanlığımdan utanırım. Ben Müslümanım, Türk evladıyım! Allah’ın kulu, Peygamberin ümmeti, Kur’an’ın talebesi, Türk Milletinin mensubu, Türkiye Cumhuriyeti Devletinin vatandaşıyım. Bağlı olduğum şeyh yoktur. İdeolojim yoktur. Cemaatim yoktur. Hiçbir resmi ya da gayr-ı resmi toplumsal yapılanmayla zerre bağım yoktur. Hiçbir zaman da olmamıştır. Bademada olmayacaktır. Tam Bağımsız bir insanım. Allah’a bağlıyım! Adalete, hürriyete ve hakikate iman etmişim! Bunu sadece ama sadece kendim için söylüyorum, bir bütünün parçası olarak değil. Ki, hiçbir bütünün parçası değilim, olmayı da kabul etmiyorum, ki parçası olabileceğim temiz bir bütünde göremiyorum. Kendi topraklarımda susmaya mahkûm olmaktansa, hiç varolmamaya eyvallah olsun. Bir Müslüman ve Türk olarak, doğduğum topraklarda konuşmaktan ama hakikati konuşmaktan, hakikatli konuşmaktan korkacaksam yazıklar olsun bana. Türk'üm ve Türk topraklarında yalan rüzgarı tüm şiddetiyle esecek ve bir şey olmayacak ama ben hakikati konuşmaktan korkacam, bu mu yani? O zaman kimim ben, niçin varım, niçin okuyorum, düşünmem niçindir? Hatta Müslümanlığım ve Türklüğüm ne ifade eder o zaman? Hakikati pervasızca ama usulünce haykırmak emredildi bana, en güzel dille söylemek emredildi bana ve emre, kayıtsız şartsız itaat edeceğim! Hakikati söylediğim ve adalet ve hürriyet için savaştığım için hain damgası yiyeceksem de umurumda değildir, buna razıyım. Rızkı veren Allah’tır ve önemli olan, Allah’ın indinde nasıl bilindiğimdir!

Benim mücadele tarihim bellidir. Ben, gecemi ve gündüzümü senin bekana hasrettim ve bunu çok iyi biliyorsun. Sen Devletsin ve ben vatandaşının ferdi tarihini dip derinliklerine kadar tafsilatlı olarak tetkik etme kudretini kendinde bulundurmaktasın. Buyur bunu yapabilirsin! Yeryüzünün yegane gücüsün, bunu yapamaman için hiçbir sebep yok. Sana asla ve kata ihanetim olmamıştır, bilakis ömrümü sana vakfettiğim, hakikatin mutlak ifadesidir. Şeytanla mücadelemde samimiyetsizliğin zerresini bulamazsın, bilakis şeytanla mücadelem bugün masa başı klavyecisi olan ama ahkâm kesmekten de geri durmayan ve kendilerini aydın diye tanıtan köşe kadısı nicelerinden daha keskin ve samimi idi. Şeytana hiçbir zaman eyvallahım olmadı, hiçbir zaman zerre menfaat gözeterek haksızlıklarını yüzüne vurmaktan imtina etmedim. İşte bu sebeple, sadece kendi gülen ama binleri ağlatan melun şeytan yüzünden masumların acı çekmesine eyvallah edemem. Yapılan haksızlıklar karşısında susamam. Dilsiz şeytan olamam!

Sayın Devletim! Lanet olasıca şeytana yapacağın her şeyi yap. Onun, Avrupa kaçkınlarını getir ve gerekeni yap. Evet, o sefil, melun bir şeytandır. Ocakları söndürmüş, küçücük yavruların gözlerinde ki ışığı yok etmiş, ekmeklerin alınmasına yol açmış, gülümsemeyi unutturmuş, aile otağlarına ateşlerin salınmasına sebep olmuştur amma velakin sende dehşetli bir haksızlık yapıyorsun. Evet, haksızlık yapıyorsun ve sana ömrünü vakfetmiş evlatlarına bu sefer sen yanlış yapıyorsun, evlatlarının gövdelerinde acıyla yoğrulmuş derin izler bırakıyorsun, evlatlarını gücendiriyorsun, kendine karşı soğutuyorsun. Melun şeytan yüzünden nice masumların hayatlarını acılara gark eyliyorsun, onlara yaşama sevincini haram ediyorsun. Buna hakkın yok! Buna asla hakkın yok! Ve lütfen ödevini yap! Sen Devlet Babasın ve babalığının icabını yapmalısın. Suçlu ve suçsuzu ayırmaya kudretin var oysa. Bir tek kişi bile olsa, o kişinin yaşama sevincini zehir etmeye hakkın yok. Buna hakkın yok ve asla da olmayacak, çünkü böyle bir hak yok ve badema olmayacak! Ne demişti adalet abidesi Hz. Ömer? ‘’Nil nehri kenarında bir kurt kapsa bir koyunu, Adl-i İlahi Ömer’den sorar onu’’ diyordu. Evet, mazlum, tek bir kişi de olsa fark etmez ve onun, haksızlığa uğramasına müsaade edilemez. İnsan olan ve yüreği bulunan hiçbir kimse bunu kabullenemez. Ki, haddizatında bir de şurası vardır; suçlu ise bile bir kişi, suçlu sadece o mudur?

Sen Devletsen Sayın Devletim, ödevini layığı ile yapacaksın ve yapmaya da kudretin kifayet eder, etmelidir, edecektir, etmek zorundadır. Etmiyorsa zaten Devlet değilsindir. Hayır, susayım ve yapılan haksızlığa rıza mı göstereyim? Asla ve kata bunu yapmayacağım. Asla insanlığımı çiğnemeyecek ve düşürmeyeceğim! Zira şerefli halk edilmişken şerefimi kaybedemem. Ben ki sana ömrümü vermişim. Ben ki anamın helal ve temiz sütünü emmişim. Ben ki vatan savunması yapmışım. Ben ki sana düşman olanları dost eylemişim. Sana düşmanlık eden nicelerini, sana sadık birer evlat haline dönüştürmüşüm. Bunu bildiğini de biliyorum. Sana zor yoluyla tabi olmak istemem, sana ömrümce olduğu gibi bademada gönüllü tabi olmayı tercih ederim. Çünkü sevgi özgürlük ister! Ödevli olan sadece ben değilim, seninde ödevlerin var Sayın Devletim! Ve ödevlerini bihakkın yapmak zorundasın. Zira seninde tabi olduğun mantık kaideleri bunu zorunlu kılar. Duygusal konuşmadığımı da çok iyi biliyorsun. İster kız, ister vur, ister kır. Bil ki isteyerek yazmıyorum. Ki haddizatında asla yazmakta istemiyorum ama ne bileyim yazayım dedim. Yazmam da senin iyiliğinedir bunu da bil. Lütfen düşün! Ne demek istediğimi ve söylediklerimin ne anlama geldiğini ve nasıl da senin için çırpındığımı anla! Elbette Türk devleti olduğuna inanarak, bu yönlü inancımı koruyarak yazıyorum. Çünkü benim, vatandaşı olmaktan gurur duyacağım Türk Devleti, ancak bu minvalde yolunu ve yönünü bulan Türk Devleti olmalıdır.

Sayın Devletim! Dünyanın kötülük yapanlar yüzünden değil, yapılan kötülüklere sessiz kalanlar yüzünden yaşanmaz hale geldiğine inanıyorum ve insanlığında aynı sebeple bataklığın ve pisliğin içinde debelendiğinin bilincindeyim ve sessizce beklemeyeceğim! Sesimi çıkaracağım ama hakikat ve adalet ve hakkaniyet ve hürriyet temelinde konuşacağım. Birgün sonsuzluk güneşinin gölgesinde Mahkeme-i Kübra'da günahsız olmak istiyorum zira. Asla ve kata susmayacağım! Korkmayacağım! Çünkü Allah’tan başkasından korkarsam, Allah’a şirk koşmuş olurum! Bir faninin acıyla yoğrulmuş yüreğinin dip derinliklerinden yükselen bu sesi duy, bil, anla ve ödevini lütfen Devletliğine mütenasip şekilde ifa et Sayın Devletim! İsyan Ahlakı temelinde, yapılan haksızlıklara itiraz ve isyan ediyorum ve haklılığımı biliyorsun ve hiç zaman kaybetmeden, acilen, hakkı olana hakkının iade edilmesini umuyorum. Lütfen bekleme! Vazifeni ihmal etme. Allah, Önder, Kur'an, Melekler ve yekpare mevcudatın tecessümleri şahit olsun ki, SEN KAZANACAKSIN! Aksi olursa kaybeden kim olur lütfen düşün! Bedenler zorlanabilir ve zincirlenebilirler ama yüreklere ve kafalara ve dile hiçbir zaman zincir vurulamaz unutma!

Özgür Deniz

27.04.2017 - 19:35

YENİDEN DÜZENLENMİŞ HALİ...

ASLA SUSMAYACAĞIM!

Bugün susarsam, hiçbir zaman konuşamam! Dil verildi! Niye verildi? Sus diye verilmedi. Elbette zevzeklik yap diye de verilmedi. Susmayacağım! Ki, hiçbir azam boşuna verilmedi. Biz bu dünyaya niye geldik? Hakkı hak bilip ittiba, batılı batıl bilip içtinap etmeye ve hak sözü, insanca, namusluca, yüreklice ama temiz bir dille usulünce söylemeye gelmedik mi? İnsanlığın başına ne geldiyse bunun aksini yapmaktan gelmedi mi? Bugün, insanlığın, emperyalizmin kanlı çizmeleri altında ezilmesinin yegâne sebebi; sadece, gerçekleri haykırmaktan korkması değil midir? Gerçekler pervasızca haykırılsaydı, kim, insanlığı bu kadar kolay sömürge nesnesi derekesine düşürebilirdi? Bunu bilip dururken, iliklerime kadar hissederken susamam, bunu yapamam, yaparsam yaşayamam! Korkarak oturamam. Ki, neyden, niçin korkacam? İnsan sevdiğinden korkar mı? Devletimi seviyorsam, hatasını söylemekten korkmama sebep ne? Hak ve batıl net çizgilerle ayrılmadı mı ve bize, bile isteye hakkı gizlemememiz emredilmedi mi? Pek muhterem büyük hocalar her sözlerinde bunun tekrarını yapmazlar mı? Sözler yerine getirilmeyecekse niçin söylenirler? Hakikat, sadece konuşulsun diye mi vardır? Bugüne kadar konuşmakla değişen ne vardır? Eylem olmazsa, duanın ve konuşmanın ne anlamı olur? Böyle biliyorum ve inanıyorum.

Ya, Kur'an'ımdan ve Önderimden İslam'ı ve Müslümanlığı öğrenemedim ya da benim öğrendiğim İslam ve Müslümanlık çok farklı. O zaman birileri bizahmet anlatsın da bilelim! Keza Türklük içinde aynı şey geçerlidir. Ya ceddimden Türklüğü öğrenemedim ya da öğrendiğim Türklük çok farklı. Ya da buyurun anlatın da öğrenelim Türklüğü! Bildiğim ve inandığım gibi yaşamak kutsal ödevim olsa gerek! Yaşamayacaksam niçin bileyim ve inanayım? Hayır diyebilir misiniz buna? Nedir bizi susturan? Nedir bizi hakkı haykırmaktan alıkoyan? Nedir bize insanlığımızı unutturan? Üç kuruşluk dünya menfaati mi? Yarın elimizden çıkıp gidecek dünya nimetleri mi? Nedir kitabın emirlerini hatırlamaktan bizi korkutan? Allah’ın davasına böyle mi sahip çıkacaz? Böyle mi Peygamberin ümmeti olma onurunu taşıyacağız? Bizim sustuğumuz yerde kim konuşacak, konuşursa ne konuşacak? Nereye kadar susacağım? Niçin susacağım? Susarsam ne olurum? Hakikatin edebiyatını yahut felsefesini yapmaya gelmedim bu dünyaya! Hakikat yaşanmak içindir ve yaşamak içinim, hakikati.

Sayın Devletim! İster ekmeğime el konulsun, ister şedid adaletsizliğe maruz bırakılayım, asla susmayacağım! Susmak için yaratılmadım ben! Susarsam, insanlığımdan utanırım. Ben Müslümanım, Türk evladıyım! Allah’ın kulu, Peygamberin ümmeti, Kur’an’ın talebesi, Türk Milletinin mensubu, Türkiye Cumhuriyeti Devletinin vatandaşıyım. Bağlı olduğum şeyh yoktur. İdeolojim yoktur. Cemaatim yoktur. Hiçbir resmi ya da gayr-ı resmi toplumsal yapılanmayla zerre bağım yoktur. Hiçbir zaman da olmamıştır. Bademada olmayacaktır. Tam Bağımsız bir insanım. Allah’a bağlıyım! Adalete, hürriyete ve hakikate iman etmişim! Bunu sadece ama sadece kendim için söylüyorum, bir bütünün parçası olarak değil. Ki, hiçbir bütünün parçası değilim, olmayı da kabul etmiyorum, ki parçası olabileceğim temiz bir bütünde göremiyorum. Kendi topraklarımda susmaya mahkûm olmaktansa, hiç varolmamaya eyvallah olsun. Bir Müslüman ve Türk olarak, doğduğum topraklarda konuşmaktan ama hakikati konuşmaktan, hakikatli konuşmaktan korkacaksam yazıklar olsun bana. Türk'üm ve Türk topraklarında yalan rüzgarı tüm şiddetiyle esecek ve bir şey olmayacak ama ben hakikati konuşmaktan korkacam, bu mu yani? O zaman kimim ben, niçin varım, niçin okuyorum, düşünmem niçindir? Hatta Müslümanlığım ve Türklüğüm ne ifade eder o zaman? Hakikati pervasızca ama usulünce haykırmak emredildi bana, en güzel dille söylemek emredildi bana ve emre, kayıtsız şartsız itaat edeceğim! Hakikati söylediğim ve adalet ve hürriyet için savaştığım için hain damgası yiyeceksem de umurumda değildir, buna razıyım. Rızkı veren Allah’tır ve önemli olan, Allah’ın indinde nasıl bilindiğimdir!

Benim mücadele tarihim bellidir. Ben, gecemi ve gündüzümü senin bekana hasrettim ve bunu çok iyi biliyorsun. Sen Devletsin ve ben vatandaşının ferdi tarihini dip derinliklerine kadar tafsilatlı olarak tetkik etme kudretini kendinde bulundurmaktasın. Buyur bunu yapabilirsin! Yeryüzünün yegane gücüsün, bunu yapamaman için hiçbir sebep yok. Sana asla ve kata ihanetim olmamıştır, bilakis ömrümü sana vakfettiğim, hakikatin mutlak ifadesidir. Şeytanla mücadelemde samimiyetsizliğin zerresini bulamazsın, bilakis şeytanla mücadelem bugün masa başı klavyecisi olan ama ahkâm kesmekten de geri durmayan ve kendilerini aydın diye tanıtan köşe kadısı nicelerinden daha keskin ve samimi idi. Şeytana hiçbir zaman eyvallahım olmadı, hiçbir zaman zerre menfaat gözeterek haksızlıklarını yüzüne vurmaktan imtina etmedim. İşte bu sebeple, sadece kendi gülen ama binleri ağlatan melun şeytan yüzünden masumların acı çekmesine eyvallah edemem. Yapılan haksızlıklar karşısında susamam. Dilsiz şeytan olamam!

Sayın Devletim! Lanet olasıca şeytana yapacağın her şeyi yap. Onun, Avrupa kaçkınlarını getir ve gerekeni yap. Evet, o sefil, melun bir şeytandır. Ocakları söndürmüş, küçücük yavruların gözlerinde ki ışığı yok etmiş, ekmeklerin alınmasına yol açmış, gülümsemeyi unutturmuş, aile otağlarına ateşlerin salınmasına sebep olmuştur amma velakin sende dehşetli bir haksızlık yapıyorsun. Evet, haksızlık yapıyorsun ve sana ömrünü vakfetmiş evlatlarına bu sefer sen yanlış yapıyorsun, evlatlarının gövdelerinde acıyla yoğrulmuş derin izler bırakıyorsun, evlatlarını gücendiriyorsun, kendine karşı soğutuyorsun. Melun şeytan yüzünden nice masumların hayatlarını acılara gark eyliyorsun, onlara yaşama sevincini haram ediyorsun. Buna hakkın yok! Buna asla hakkın yok! Ve lütfen ödevini yap! Sen Devlet Babasın ve babalığının icabını yapmalısın. Suçlu ve suçsuzu ayırmaya kudretin var oysa. Bir tek kişi bile olsa, o kişinin yaşama sevincini zehir etmeye hakkın yok. Buna hakkın yok ve asla da olmayacak, çünkü böyle bir hak yok ve badema olmayacak! Ne demişti adalet abidesi Hz. Ömer? ‘’Nil nehri kenarında bir kurt kapsa bir koyunu, Adl-i İlahi Ömer’den sorar onu’’ diyordu. Evet, mazlum, tek bir kişi de olsa fark etmez ve onun, haksızlığa uğramasına müsaade edilemez. İnsan olan ve yüreği bulunan hiçbir kimse bunu kabullenemez. Ki, haddizatında bir de şurası vardır; suçlu ise bile bir kişi, suçlu sadece o mudur?

Sen Devletsen Sayın Devletim, ödevini layığı ile yapacaksın ve yapmaya da kudretin kifayet eder, etmelidir, edecektir, etmek zorundadır. Etmiyorsa zaten Devlet değilsindir. Hayır, susayım ve yapılan haksızlığa rıza mı göstereyim? Asla ve kata bunu yapmayacağım. Asla insanlığımı çiğnemeyecek ve düşürmeyeceğim! Zira şerefli halk edilmişken şerefimi kaybedemem. Ben ki sana ömrümü vermişim. Ben ki anamın helal ve temiz sütünü emmişim. Ben ki vatan savunması yapmışım. Ben ki sana düşman olanları dost eylemişim. Sana düşmanlık eden nicelerini, sana sadık birer evlat haline dönüştürmüşüm. Bunu bildiğini de biliyorum. Sana zor yoluyla tabi olmak istemem, sana ömrümce olduğu gibi bademada gönüllü tabi olmayı tercih ederim. Çünkü sevgi özgürlük ister! Ödevli olan sadece ben değilim, seninde ödevlerin var Sayın Devletim! Ve ödevlerini bihakkın yapmak zorundasın. Zira seninde tabi olduğun mantık kaideleri bunu zorunlu kılar. Duygusal konuşmadığımı da çok iyi biliyorsun. İster kız, ister vur, ister kır. Bil ki isteyerek yazmıyorum. Ki haddizatında asla yazmakta istemiyorum ama ne bileyim yazayım dedim. Yazmam da senin iyiliğinedir bunu da bil. Lütfen düşün! Ne demek istediğimi ve söylediklerimin ne anlama geldiğini ve nasıl da senin için çırpındığımı anla! Elbette Türk devleti olduğuna inanarak, bu yönlü inancımı koruyarak yazıyorum. Çünkü benim, vatandaşı olmaktan gurur duyacağım Türk Devleti, ancak bu minvalde yolunu ve yönünü bulan Türk Devleti olmalıdır.

Sayın Devletim! Dünyanın kötülük yapanlar yüzünden değil, yapılan kötülüklere sessiz kalanlar yüzünden yaşanmaz hale geldiğine inanıyorum ve insanlığında aynı sebeple bataklığın ve pisliğin içinde debelendiğinin bilincindeyim ve sessizce beklemeyeceğim! Sesimi çıkaracağım ama hakikat ve adalet ve hakkaniyet ve hürriyet temelinde konuşacağım. Birgün sonsuzluk güneşinin gölgesinde Mahkeme-i Kübra'da günahsız olmak istiyorum zira. Asla ve kata susmayacağım! Korkmayacağım! Çünkü Allah’tan başkasından korkarsam, Allah’a şirk koşmuş olurum! Bir faninin acıyla yoğrulmuş yüreğinin dip derinliklerinden yükselen bu sesi duy, bil, anla ve ödevini lütfen Devletliğine mütenasip şekilde ifa et Sayın Devletim! İsyan Ahlakı temelinde, yapılan haksızlıklara itiraz ve isyan ediyorum ve haklılığımı biliyorsun ve hiç zaman kaybetmeden, acilen, hakkı olana hakkının iade edilmesini umuyorum. Lütfen bekleme! Vazifeni ihmal etme. Allah, Önder, Kur'an, Melekler ve yekpare mevcudatın tecessümleri şahit olsun ki, SEN KAZANACAKSIN! Aksi olursa kaybeden kim olur lütfen düşün! Bedenler zorlanabilir ve zincirlenebilirler ama yüreklere ve kafalara ve dile hiçbir zaman zincir vurulamaz unutma!