Eğitim, uyandırıcı ve uyarıcı olmalıdır, uyuşturucu ve
uyutucu değil. Eğitim, insana, kim olduğunu öğretendir ve kendini bilen insanı
eyleme yönlendirendir. İnsana; düşmanlarını, düşmanlarının silahlarını ve düşmanın,
kurşunlarını nereden, nasıl, niçin gönderdiğini ve gönderilen kurşunlara
gövdelerin nasıl çelikten bir sertlikle siper olacağını öğretir. İnsanın içini
boşaltmaz, bilakis doldurur. Hem de öyle bir doldurur ki, o insan bir daha asla
uyuyamaz, uyutulamaz ve sömürülemez, hatta sömürgecinin hiçbir boyuttan kölesi
olamaz. Eğer eğitilmiş bir insan emperyalizme sevgiyle, sempatiyle
bakabiliyorsa, bakabilecek bir karaktere sahipse o insan eğitilmemiştir,
güdülenmiştir. Zira kendisini sömüreni anası gibi görmektedir. Eğitilmiş insan
ya da kendini eğitmiş insan öyle bir insandır ki, çelikten bir gövdeye
sahiptir. Asla uyumayan bir bilince maliktir. Düşmanını öyle bir tanır ki, bir
daha asla unutamaz. Eğitimle uyandırılmış bir insanı, uyutacak hiçbir yol ve
yöntem bulunamaz. Eğitilmiş insanın efendisi olamaz, o kendi kendisinin
efendisidir. Düşman, eğitilmiş ve eğitimle aydınlanmış insanı asla sömüremez.
İşte eğitim böyle bir şeydir. Böyle bir şey yapıyorsa, böyle bir şeyi yapan
şeye eğitim denir. İnsanı realitenin mahkûmu kılıyorsa, insanı hazzın ve zevkin
kuklası yapıyorsa, beyni ve ruhu öldürüyorsa, o zaman eğitim nedir diye
sorgulanmalıdır. Eğitim, konjonktüre göre olaylaşacak bir olgu değildir, çünkü
konjonktürel bir olgu değildir. Eğitim, kültür yaratıcıdır, kültür sömürüsüne
maruz bırakan değil. Eğitilmiş insan kültürünü ve değerlerini üretir, üretilen
kültürün ve değerlerin zavallı bir uygulayıcısı ve taşıyıcısı olamaz. Eğitim;
insanlara, kim olduklarını, niçin var olduklarını, nasıl yaşayacaklarını, kim
için yaşayacaklarını öğretir. Yaşatmak için yaşamanın ne olduğunu öğretir. Geçmişle
geleceği mezceden ve yeni bir gelecek inşa edecek olan insanı yaratır eğitim
diyebileceğimiz şey. Akıl, nasıl kaderin atıysa; eğitim de, aklın kamçısıdır!
Eğer ki, eğitilmiş nesiller, neyi, niçin, kim için ve
nasıl yapacaklarını bilmiyorlarsa, o nesillerden ümitvar olmak beyhudedir. Zira
böyle bir nesil, kesinlikle eğitilmiş bir nesil olamaz. Çünkü eğitimin temel ve
yegâne gayesi bu soruları sorabilen ve bu soruların cevabını aramaya çıkan,
bulabilen ve bilen nesiller yetiştirmektir. İyi ile kötüyü, güzel ile çirkini,
doğru ile yanlışı tefrik edebilecek ve verdiği kararları, başarıya giden yolda bir
köprü gibi kullanıp terakki yolunda öncü olabilecek nesiller lazım bize. Yani
eğitilmiş, nitelik kesbetmiş, insan olma yolunda emin adımlarla ilerleyen
nesillere ihtiyacımız var bizim. Düşünebilen, hissedebilen ve ikisini
mezcedebilen nesillerdir ki, eğitimden behredar olmuşlardır. İnsanla hakikat
arasında bağ kurmaktır ve insanın hakikatle bağ kurmasına vasıtadır eğitim.
Eğitim, umut tohumu serpmelidir gönül toprağına, umutsuzluk tohumu değil.
Eğitilmiş insan yarınlarından yana belirsizlik cehennemine mahkûm olmamalı ve
eğitime inanmalıdır. Eğitime olan inancını kaybetmiş bir insanın yaşama
sevincini duyumsaması muhaldir. Eğitim alsa bile bir şey olamayacağını düşünen
insan artık yitirilmiş insandır. Eğitim, kirletici değil temizleyicidir. Eğer
eğitim çarkından insanlar kirlenerek, bozularak, yozlaşarak, daha da
cahilleşerek çıkıyorlarsa o eğitim sorgulanmalıdır ve restore edilmelidir.
Ayrıca eğitimin muhakkak bir felsefesi olmalıdır. Felsefesi
olmayan bir eğitimle bir adım dahi gidilecek mesafe yoktur ve olamaz. Tüm
bunlar için bir eğitimcinin olabildiğince şuurlu ve bilinçli olması icap eder.
Kanunlarla kafayı bozandan, prosedürden başka bir şey bilmeyenden eğitimci
olamaz ve onun insanlığa sunacağı hiçbir katkı da yoktur ve olamaz da. Eğitim
çarkı kanunlarla hakikatleri öğütmek için değil, hakikatlerle hakikatli insan
yetiştirmek hatta kanunları insanileştirmek, kanunların insanı yok edecek değil
yaşatacak duruma gelmesini sağlamak içindir. Bir eğitimcinin, sorumsuzluk,
kayıtsızlık ve malayani ile işi olamaz. Eğitim, mazi üzerine güçlü bir istikbal
inşa etme vetiresidir. Mazinin ışığıyla belirsiz yarınları belirginleştirmek,
karanlıkları yara yara aydınlığa mülaki olmaktır eğitimcinin görevi ve bunu
sağlayabilecek olanakları yaratmaktır eğitimin işlevi. İnsan, aklı ve vicdanı
eğitilen bir varlıktır. Akıl nasıl kaderin atıysa, eğitim de aklın kırbacıdır
ve bitevi kırbaçlanan akıl olgunlaşır ve yaratıcı düzeye yükselir. İnsanın
kendisi eğitilendir ama insan da eğitendir, bu yüzden eğitmek için tüm tabiatın
kendi emrine verildiği insanın en üst düzeyde eğitilmesi şarttır. İnsan, tüm
gövdesiyle eğitime ihtiyaç duymaktadır ve bunu da adeta haykırmaktadır. İnsan
gövdesinde ne varsa hepsi eğitilmek içindir; gözler, kulaklar, eller, ayaklar,
kafa, ruh. Ve insan gövdesine iliştirilmiş tüm bu unsurların her birinin ayrı
ayrı eğitilmesi gerekir ama aynı zamanda bir bütünlük içerisinde
gerçekleştirilmelidir bu eğitim. Ki, hepsi eşgüdümlü faaliyet içerisinde
olabilsinler. Zira bugün insan gövdesinde ki bu unsurların hepsi sanki
birbirlerinden bağımsızlarmış gibi hareket etmektedirler. Birisi iyi yaparken,
diğer kötü yapabilmektedir. Bu da insanın parçalanmış olmasından ve her
parçasının farklı şekilde eğitilmesinden neşet etmektedir. Her bir unsur farklı
telden çalmaktadır, bu da insanın istikametindeki insicamı nakzetmektedir. Bu
durumda ciddiyetsiz ve disiplinsiz bir eğitimin neticesidir.
Niçin eğitiyoruz? Kimi eğitiyoruz? Nasıl eğitmeliyiz? Bu sorulara
ciddiyetli, samimi ve sahici cevaplar aradığımız oldu mu hiç ya da bir cevap
bulduğumuz? Tüm benliğimle ve bilincimle yemin ediyorum ki, sanmıyorum. Zira
yolda ki yürüyüşümüz, yola nasıl çıktığımızın hüccetidir. Ya da kendi arzu ve
isteklerimizin gölgesinde kalıyor hayata dair önemli ve aciliyeti olan ne
varsa. İnsanın, eğitilmek için halk edildiğinin bile farkında ve bilincinde
olduğumuzu sanmıyorum toplum olarak. Zira eğitime ve eğitimciye verdiğimiz
önemin ve gösterdiğimiz saygınlığın derecesi, eğitimle ilgi düşüncemizin
şifrelerini de verir bize. Eğer ki, bir eğitimcinin toplumsal saygınlığı ciddi
düzeyde düşük ise, o toplumda eğitimin anlaşıldığına dair hiçbir emare yoktur
ve bulunamaz. Eğitimciyi yüceltiyorsak eğitime önem atfediyoruzdur, şayet
eğitimciyi alçaltıyorsak ve toplum nezdinde küçük düşürecek eylemlere tevessül
ediyorsak eğitimin hiçbir değeri yoktur bizim nezdimizde. Biz, her şeyin dille
söyleyince hemen oluvereceğini sanıyoruz hatta emin olun ki ciddi ciddi böyle
düşünüyoruz. Mesela; ünlü mütefekkir Nurettin Topçu üstadın eğitimle ilgili o
meşhur kitabının okunmasını söyleyince her şeyin vehleten düzelivereceğini
sanıyoruz. Bir şeylerin düzelmesi için, o kitabı okumanın, okuduğunu anlamanın,
anladığını uygulamanın gerektiğini akıl edemiyoruz. Belki akıl ediyoruz ama
işimize gelmiyor, bilmiyorum. Zira eğitim davasında ciddiyetli ve samimiyetli
olmak, yapılması gerekeni söylemekle değil yapmakla belli olur.
Şahsen bilincim şekillendi şekilleneli, bu ülkede eğitime
önem verdiğimize matuf kati hüccet teşkil edecek hiçbir eyleme şahitlik
etmedim. Eğitim önemlidir, şarttır, olmazsa olmazdır demekten başka hiçbir şey
yapmadık maalesef. Eğitimin önemsiz olduğuna dair hiçbir söyleme şahit olmadım,
eğitimin önemli olduğuna dair hiçbir eyleme de şahit olmadım. Mütemadiyen,
alelade, sığ, kof işlerle, kanunları bir yumruk gibi kullanmakla, saçma sapan
prosedürlerle iştigal ettik durduk ve eğitim işi yapıyoruz sandık. Yanıldık ve
çakıldık! Mesela, eğitimcilerin 3600 meselesini bile çözemedik, eğitimciye güya
kendisinin önemsendiğini söylediğimiz ve bunun üzerine bol nutuklar irad
ettiğimiz günlerinde bile bir ikramiye vermeyi beceremedik. Ama eğitim sonsuz
önemlidir, eğitimci değerlidir!!! Ha elbette madde burada bir örnek olarak
verilmektedir, mesele madde değildir, madde ne kadarda hayatın olmazsa
olmazlarından bir unsur olsa da. Biz manevi sahada bile yapılması gerekenleri
yapmıyoruz, yapamıyoruz maateessüf. Ne gariptir ki, eğitim sonsuz öneme haiz
bir meseledir ama mahiyetine mütenasip olaylaştırılmasına gerek olmayacak kadar
da basit bir meseledir aynı zamanda. Dehşetli paradoks! Yalancıysam söyleyin ve
yüzüme tükürün. Burada bir nevi naçizane fikir teatisi yapıyorum ve indi
mülahazalarımı serdediyorum, kendi kendimle de olsa. Söylesen hükmü olmayan,
sussan da gönlü razı edemediğin bir dilemma! Beynen ve kalben beyhude
çırpınışlar gibi geliyor ve ince bir sızı kaplıyor tüm gövdenizi. Oysa hiçbir
değer cehaletle üretilmez ve korunmaz ama eğitimle üretilir ve muhafaza edilir.
Ve Allah; nesillerin terbiye edilmesi ve korunması gerektiğini emreder!