BAYRAM SOFRASI ÖZLEMİ!.. Hilmi ÇAKIR

GENEL HABERLER Misafir Yazar - 12.06.2018


Yıllar yılları kovalıyor, dur deme, durdurma şansınız hiç yok. Akıyor zaman. Zaman törpülüyor, aşındırıyor, yıpratıyor ve yaşlandırıyor. Dünün genci, bugünün orta yaşlısı… Orta yaşlısı, ihtiyarlığa doğru yol çıkmış… İhtiyarlar ise, sonbaharın hışmına uğramış yapraklar gibi, kara toprakla buluşuyor. Kaçınılmaz son bu olsa gerek!..

Kaybettiklerimizle birlikte, dünyada kalanlar için, birçok güzellikler de yok oluyor. Her sabah, dünya yeniden kuruluyor ama, gidenlerin yeri boş kalıyor. Dünya işleri kesintisiz devam ediyor... Yaşam mücadelesi herkesi etkiliyor. Birçoğumuz, başını iki elinin arasına alıp, sakin düşünmeye bile fırsat bulamıyor. Yaşam dolu dizgin devam ediyor, ağır bir silindir gibi, acısı ile tatlısı ile!…

Toplumun büyük çoğunluğu, baba ocağından ayrı bölgelerde yaşamını sürdürüyor. Faruk Nafiz Çamlıbel’in, Han Duvarları şiirindeki altın mısralarına bakar mısınız?  "On yıl var ayrıyım Kınadağı'ndan /  Baba ocağından yar kucağından  / Bir çiçek dermeden sevgi bağından/ Huduttan hududa atılmışım ben" Baba ocağının özlemi belirli zamanlarda burnunuzda tüter ama, imkansızlıklar, ihmaller, çoluk çocuğun sıkıntıları bastırıverir o sıcak özlemi. Gömersiniz,  bastırırsınız yüreğinize!.. En yakınınızda bulunan eşiniz bile, fark etmez bu özleme dayalı duygularınızı!..

İnsanın özel yaşamında, çat kapı girebileceği kapı sayısı bir elin parmaklarını geçmez. Hele hele, günümüzdeki çekirdek aile yapısı ile, bu çember daha da daralmıştır. Bu kapılar, yaşam sürecinde, yılların acımasız cenderesi içerisinde, bir bir kapanarak azalır ve hatta yok olup giderler. Bir de bakmışsınız ki;  çat kapı çalacağınız bir kapınız bile kalmamış olabilir. İşte yaşamın gerçeği bu!.. Acı ama bu!..

Örf ve adetlerimizde, dini bayramlarda büyükleri ziyaret öncelikli görevdir. Çok darda olmadığın sürece, yaşamsal bir sıkıntı yoksa, anne ve babaları bayramlarda ziyaret etmeden kendinizi affettiremezsiniz. Çevre de bu konuda çok duyarlıdır. En yakın akrabalarınız, bu işi çok yakından takip eder, bu da  anne baba üzerinde baskı oluşturur. Bayrama daha bir ay varken soru-sual başlar. Her fırsatta sorarlar: Hasan gelecek mi? Ayşe ne yapacak? Vs….Gel de çık işin içinden!..

Kimse sormaz, bu çocuğun imkanı var mı? Borcu mu var, nöbeti mi var? Eşi mi hasta, çocuğu mu hasta?... Bayram bu kardeşim, gideceksin! Gitmek bir dert, gelmek bir dert. Geçmiş yıllarda; özel otomobil, uçak vs. bunlar normal bir aile için çok lükstü. Neyle gideceksin? Otobüsle! Haftalar önceden firmalardan bilet arayışları başlar. Torpille bilet ayarlamak moda!.. Firmalar da, zam için hep bayramı beklerler. Bilet bulduğuna şükredersin, bu arada zamlı fiyatlar da oturmuş olur. Dönüş çilesi apayrıdır. Eşini dostunu arar, geç kalmamak için yer ayırtırsın. Bayramın yarısı otobüsün içinde geçer gider. Şoförler ve muavinlerle akraba gibi olursun…

Yıllarca, bunca sıkıntıları çekerek, bayram sofralarına yetişirsiniz….Bu süreci, eşiniz ve çocuklarınız da sizin kaderinizi paylaşırlar… Gün olur harman olur, baba ocağında yaprak dökümü ardı ardına gelir ve baba ocağı kapanır gider... Tabi bütün kapılar kapanmaz ama, baba ocağının yerini hiçbiri tutamaz, o başkadır. Bayram sofraları ise, bam başkadır. O tadı o lezzeti, o kaynaşmayı, o sıcaklığı hiçbir yerde bulamazsınız. Büyüklerinizden; amca, hala, teyze abla, abi belki vardır ama, hiç biri baba ocağının yerini tutamaz. Artık, o kapılarda misafir konumuna düşersiniz. Baba ocağındaki ev sahipliğiniz bitmiştir. Ancak, o kapılarda birkaç günden fazla kalamazsınız. Buruk, acı duygular yüreğinizi dağlayarak vedalaşırsınız o kapılardan... Ayrılmadan önce, baba evine, son bir kez daha bakar, o eski günlerin özlemi ile ayrılırsınız o topraklardan…

Baba ocağı kapanmayanlar, bacası hala tütenler çok şanslı, Ocağa daha ateş düşmemiş olduğu için; onlara bu duygular şimdilik yabancı gelebilir. Yine bir bayram arifesindeyiz. Birçoğumuzun baba ocağı söndü kapandı-gitti. O ocakta artık tencere kaynamıyor… Eli öpülesi o aksakallar, çınar ağaçları devrilmiş gitmiş. Çınarın gölgesi kalmadığı için, her yer kararmış, yalnızlaşmış!…

Şimdi; ziyaretlerin günü değişti. Ziyaretlerimizi bayramdan bir gün önce, yani arife günü elimizde bir demet karanfille birlikte mezarlıklara yapıyoruz. O soğuk mermer taşlarına yüzümüzü sürüyoruz… Onlarla konuşuyoruz ama cevap gelmiyor. O kara toprağın üzerinde yeşermiş çiçeklere su döküyoruz, dilimizdeki dualarla... Yılların hasreti her geçen gün artıyor. Yıllar önce, kurulan bayram sofralarındaki o tatları, muhabbetleri anlatıyoruz onlara. Velhasıl; karışık, buruk acı duyguları bayram öncesi, arife günü o soğuk mermerlere konuşuyoruz ama; bizi hiç ama hiç anlamıyorlar, duymuyorlar. Biz yine de içimizdeki duyguları dillendirmeye devam ediyoruz. Ertesi gün bayram, bu sefer bayram sofrası kurma sırası bize gelmiş hiç fark edemden. O eski sofraların özlemini, muhabbetini bulamasak da, sıra bize gelmiş. Genç nesiller de yarın bizi yazacak ve anlatacaklar. Mazideki O Bayram Sofralarını Özlüyorum kardeşim, çok ama çok özlüyorum.

Hilmi Çakır

11.6.2018

Tarih: 12.06.2018 Okunma: 900

YORUMLAR

Yorumunuzu ekleyin.

İsim: *

E-posta Adresiniz: *

* (E-posta adresiniz paylaşılmayacaktır.)

Yorum: *

Güvenlik Sorusu:
Türkiye'nin başkenti neresidir?