Hayır, olmadı, olmuyor,
olmayacak. Yapamadım, yapamıyorum. Bendeniz bu dünyaya alışamayacağım,
alışamam, alışmamışım bir defa. Bu yüzdende hoşçakal sözü tazeliğini korurken
geri döndüm. Ağlayan çocuk yüzlerine, mazlumların çığlıklarına, gariplerin
ağıtlarına karşı susmuyor bu yürek, susmayacak, susturamadım. Kötülüğe, zulme,
sömürüye karşı savaşmazsam, insanlığı savunmazsam yaşayamam, yaşayamıyorum.
Tarifi imkânsız zulümler kol gezerken cehaletin karanlığında, kula kulluk almış
başını gitmişken, binlerce put türemişken, menfaatlerin kirli çarklarında insanlık
ezilirken, aydınlık yerini karanlığa bırakmışken, dayanamıyorum, yapamıyorum,
olmuyor. Bana ne diyemiyorum. Görmezlikten gelemiyorum. Böyle yaparsam,
Müslümanlıktan, insanlıktan nasıl söz edebilirim? İslam’a davetimi nasıl
yapabilirim? Yarın denmez mi, sen nasıl insansın, Müslümansın ki apaçık
haksızlığa, hukuksuzluğa ve zulme karşı, müptezel ve pespaye bir şekilde suskun
kalıyorsun, tek bir isyan sözü bile söyleyemiyorsun, menfaatlerin uğruna,
çekilen acılara duyarsız kalıyorsun, sen Müslümansan, insansan, biz seninle
aynı yerde değiliz, daha ötesi senin dinin bu ise şayet biz o dinden uzak
kalalım daha iyi derlerse ne diyeceğim? Hiçbir şey diyemem, çünkü haklı
olacaklar. Bir din ki, mazlumların nefesi olmuyorsa, yetimleri korumuyorsa,
ezilenlerin yanında durmuyorsa o din asla benim dinim değildir, olamaz. O dini
savunuyor iddiasında olanda, o dini savunuyor olamaz. Zira o bir dinse ve onu
savunan dindarım diyorsa, ne o din ne de o dindar bana yakın olsun. Ben
dindarım diyeceğim ama göz göre göre ezilenleri, zulme maruz kalanları, apaçık
şekilde suçsuz oldukları halde acı çektirilenleri unutacağım, ezenleri
savunacağım, bu kadar basit olmamalı.
Solgun çocuk yüzlerine, acı
çeken masum yüreklere dayanamıyorum. Onların, hak etmedikleri yaşama mahkûm
edilmeleri tüm gövdemi sarsıyor, yüreğimi yangınlar içinde bırakıyor,
derinlerde bir yerlerimi ağrıtıyor, ağlatıyor, geceler kâbus olup karabasan
gibi çöküyor üzerime. Olgular yaşasın diye, çocukların ölmesine, mazlumların
acılardan acılara sürgün olmasına eyvallah edemem. Göz göre göre gençliğin
geleceğinin yok edilmesine göz kapayamam, kulak tıkayamam, vicdanımı
susturamam, aklımı ezemem. Çaresizliği çok tattım ben, çaresizlere bir yudum su
olmazsam yapamam, yapamadım, yapamıyorum. Ya ölmeli ve görmemeliyim ya da
görmeli ve savaşıp zulmü öldürmeli ve gömmeliyim. Çocuklar gülmeli, mazlumların
acıları bitmeli, dünya güzel olmalı, insanı yok eden düzen çökmeli. İçim kan ağlarken
vicdanımla savaşamam, savaşamıyorum, savaşamadım. Kulaklarımı tıkayıp,
gözlerimi kapayıp, aklımı fanusun içine koyamadım. Bir çocuğun eline bir diken
batsa, benim yüreğime binler dikenler batıyor, kanatıyor, uyuyamıyorum.
Çocukları karanlığa terk edemem. Onların güzel günleri hak ettiklerine
inanıyorum. Doğuştan varolan hakların alınmasına, çalınmasına karşı
susamıyorum. İçimde ki isyanı bastıramıyorum. Çaresiz insanları görünce
dayanamıyorum. Yoksulların açlıktan kanlarının çekildiklerini, utanç içinde
gezdiklerini gördüğüm zaman yüreğim parçalanıyor, hayatın acımasızca ve olanca
pahalılığı karşısında. Gençlerin hayallerinin, geleceklerinin çalınmasına
duyarsız kalamıyorum, kahroluyorum. Eğer bir evladım olsa yeri göğü inletirdim
galiba.
Vicdanım; sen hain
olamazsın! Diye haykırıyor. Ya yoksay beni ya da varsayacaksan varol diyor.
Ölmeyeceksen ol, olmayacaksan öl! Diyor. Tüm yürekler susarsa, tüm bedenler
yaşarsa, dünya nasıl düzelecek ve insan nasıl yaşayacak diye soruyor. Sen
sussan, ben sussam, o sussa, kim konuşacak o zaman diyor. Öl ki yaşasınlar, yan
ki aydınlat diyor. Niye varsın diyor, şereften nasıl bahsedeceksin, insanlık
ölürken insanca nasıl yaşayacaksın diyor. Dünya kötü diye kaçmak kurtuluş mu
diye soruyor. Hislerini nasıl öldürebilirsin, öldürürsen nasıl insan
olabilirsin diyor. Ben ne yapabilirim ki diyorum, ateşe bir damla su da mı
taşıyamazsın diyor! Kısa bir ömrü, ucuz bir dünya için harcayamam. Zalimlerden
olup, mazlumlara ihanet edemem. Zulme seyirci kalamam. Zalimlerin çarkının
dönmesine hizmet edemem, susarak. Bana dokunmayan yılan bırakayım yaşasın
diyemem. Kötülerle, zalimlerle kavgamdan vazgeçemem, vazgeçemedim,
vazgeçemiyorum. Üç günlük dünya için, üç kuruşluk çıkar için, aşağılık bir
keyif için yan gelip yatamam, rahatıma bakamam, acıları görmezlikten gelemem. Dünyanın
ucuzluğuna terk edemem kendimi. Dünyayı alıp, ömrümü, şerefimi, haysiyetimi,
hislerimi, hassasiyetimi, sevgimi, hakikatimi, insanlığımı veremem, veremedim,
veremiyorum. Kula kulluk edemem. Yapmadan konuşmak tiksindiriyor beni. Dizlerimin
üzerinde şerefsizce yaşayacağıma, ayakta şerefimle savaşır ve ölürüm. Esaretin
otağında bir çiçek olacağıma, özgürlüğün otağında bir diken olmayı yeğlerim. Olguları
kutsayıp, insanlığı olgulara feda edemem. Merhametsiz, vicdansız, adaletsiz,
sevgisiz olamam, yaşayamam. İnsan yaşamıyorsa, bırak hiçbir şey yaşamasın.
İnsanlık gözlerimin önünde çürüyüp giderken, insan günden güne ölürken, ben
öylece susup oturamam, dünyaya alışmaya çalışamam. Sağlıklı iken savaşmazsam,
sağlıksız kaldığımda insanlıktan bahsetme ihtimali şerefsizce bir davranış gibi
geliyor bana. Ben insana ihanet edemem! Ben vicdanımın sesine sağır olamam!
Olmadı işte, yapamadım…! Geçelim!
İnsanlığı köleleştiren,
yeryüzünü insana cehennem eden, adaleti hiç eden, kardeşliği piç eden, barışı
suç eden bu düzen çökecek, korku duvarları toz olacak, yeryüzü cennet, insan
mutlaka özgür olacak ve insanlığın şarkısı bir daha asla susmayacak! Bu tamamen
bizim ellerimizde inanın. Yemin ediyorum bizim ellerimizde. Birazcık cesaret,
birazcık inanç, birazcık vicdan, küçücük bir hareket. Geleceğimizi biz
belirleyeceğiz. Kaderimizi biz çizeceğiz, bütün insanlığın kollektif
bilinciyle, emeğiyle, eylemiyle. Biz insanlar büyük bir aileyiz, çoğuz. Ve
istedikten sonra başaramayacağımız hiçbir şey yoktur. Korkmayın! Korkmayın!
Korkmayın! Korkarsanız her gün, cesur olursanız bir kere ölürsünüz. Dizleriniz
üzerinde sürünerek şerefsizce yaşayacağınıza, ayaklarınız üzerinde insanca
ölün. İşte yaşamak budur!
Bu dünyada herkesin acı
çekme ihtimali vardır. Acılara seyirci kalırsan, çığlıklara kulaklarını
tıkarsan; çektiğin acılara merhamet edecek yürek bulamazsın, çığlıklarını
duyuramazsın. Unutma bunu ey insan! İnsanlık herkese lazım… Ve de adalet!
TEK BAŞIMA
Bilincimin aydınlığa
kavuştuğu andan itibaren her gün, her an şunu sordum ve sorarım ve son nefesime
kadar da soracağım kendime ve vicdanıma; ben kimim, ben neyim, niçin ve kim
için buradayım, uğruna varolduğumu düşündüğüm ve kavga verdiğim şeyde haklı mıyım,
niçin yaşıyorum, nasıl yaşamalıyım, ne yapıyorum, ne yapmalıyım, buradan nasıl
gideceğim, geride ne bırakacağım, nasıl hatırlanacağım? İşte tüm bu sorular ve
sorgulamalar, gecemi gündüz, gündüzümü gece kılmaktadır, rahatımı
kaçırmaktadır, keyfimi bozmaktadır, bana hiçbir an insanlığımı
unutturmamaktadır. Binaenaleyh, bu dünyada, zulüm olgusunun, önü, ardı, sağı,
solu ne olursa olsun beni ırgalamaz, zalim olmamak adına direnirim, zulme isyan
ederim. Her ne olursa olsun, zaman nasıl olursa olsun beni enterese etmez, bir
an bile durup düşünmem; ne yapmalıyım, nasıl yapmalıyım diye. İşler şöyle de,
işler böyle de, zaman kötü de, bilmem konjonktür acayipte, şu şu da, bu bu da,
bu yüzden şöyle yapmam gerekiyor da, böyle yapmalıyım da diyemem. Zaman da,
konjonktür de, bilmem hangi safsata da beni ırgalamaz. Hiçbir ama hiçbir
sebeple zulme onay veremem, zalime eyvallah edemem. Direkt olarak; hayır zulüm
olmamalı derim ve yapmam gereken ne ise insani sorumlulukla yapmaktan yana
zerre tereddüt etmem. Zira kimsenin zulmetmeye hakkı da, haddi de yoktur, zorla
zulüm yaptıran da yoktur. Hiçbir ama hiçbir sebeple zulme ve zalime eyvallah
edemem. Yapılan zulmü de, çekilen acıyı da görmezden gelemem. Şöyle yaparsam
böyle olacakmış, böyle yaparsam şöyle olacakmış. Ne olursa olsun, umurumda bile
olmaz. Zulüm yapmak zorunda değilim, değilsin, değiliz. Tek bir insançocuğunun
günahına giremem, hakkına tasallut edemem, ona acı çektiremem. Hem de mutlak
haklı oldukları halde tek bir insançocuğuna acı çektiremem. Hiçbir günaha ortak
olamam. Bilakis, insanlığın huzuruna çıkıp, gelin insan olun diyemem, dersem de
hangi yüzle derim ve sen nasıl insansın denirse ne derim, sen insansan biz
hayvan olmayı kabul ediyoruz derlerse nasıl cevap veririm? Çünkü bendeniz
öldükten sonra Allah’ın huzuruna çıkacam. Diyebilir miyim ki; ey Rabbim,
şöyleydi de böyle yaptım da, bu yüzden beni affette, yaptıklarım yanıma kâr
kalsın da, ben de affolunanlar zümresinden olayım da, yani işte bu arada kime
ne olduysa oldu da, oldu geçti gitti de, cahilliğime ver de. Kabul görür mü?
Sümme haşa Allah kandırılır mı? Din bu mu? Allah’ın adaleti bu mu? Peygamber
böyle yaptı mı? Kur’an böyle mi emrediyor? Hayır, hayır asla ve kata böyle
değil, böyle olamaz, böyle olmayacak. Böyleyse, sorularım ve sorgulamalarım uzar
gider ve derinleştikçe derinleşir. Bendeniz sorgulamadığım hayatı yaşayamam,
sorgulayamayacağım hayatı da kabul edemem. Zulme onay verene de insan nazarıyla
bakamam. Öyleyse keyfimce hareket edemem. Zulmün cezası ne ise vermekten yana
zerre tereddüt etmem, edemem, edersem insanım diye insanlığın içine çıkamam.
Edersem eğer, şereften, haysiyetten, namustan, dürüstlükten, adaletten,
ahlaktan, hatta insanlıktan söz edemem. Hayatımda vereceğim her karar,
haysiyetimin ifadesi olacak ve kaderimi tayin edecektir. Bu yüzden de kararımı
vicdanımla veririm. Kimsenin hangi kutsal olguyla kendini tanımlandırdığına
asla bakmam. Böyle bir şey kararımı zerre miskal etkilemez. Zira kutsal
olgularla sömürülmekten tiksiniyorum. Ve bendeniz hesabımı tek başıma
vereceğim, kimseyle vermeyeceğim. Şeytanı bile suçlamam kabil olmayacak. Çünkü
bana; seni zorla mı zalim yaptım diyecek! Öyleyse kimsenin ahlaktan, vatandan
bahsetmesi de bendenizi ırgalamaz. Bendeniz hürriyete, adalete, barışa,
kardeşliğe bakarım. Sadece bakıp ama mutlaka görmem gerekir, hakikat tam
karşımda durmaktadır. Öyleyse aldanmam, her türlü pisliğe, kötülüğe eyvallah
etmeme tek bir sebep yoktur. Bilakis, beni dinimden edeceği kesindir. Bu arada,
din de Allah’ındır, onun, bunun, şunun değildir. herkes kendisi dini adam gibi
yaşamaya bakmalıdır, kendin adam gibi yaşamıyorsan, hiçbir kimseye tek bir söz
etme haddin de, hakkın da yoktur. Gerçekler öyledir ki, bir gün olanca
çıplaklığı ile ortaya döküldüğünde biz de orada olacağız. Bendeniz yanlışsam,
buyurun beni ıskat edin, yüzüme tükürün, sen şerefsiz evladısın deyin, tek
kelime edersem şerefsiz evladıyım. Haklıyım, haksızlığım iddia edilemez, iddia
edilse ispat edilmez, öyleyse bendeniz şerefsiz değilim…
EKSTRA:
''''İlahi adalet diye diye,
adaleti göklere çıkardılar ki, yeryüzünde adaletten söz edilmesin.''''
Ali Şeriati
''''Müslüman bir ülke de, on
binlerce insan, oy çalınmasın diye görev yapacak, ne tuhaf değil mi?''''
İlber Ortaylı
‘’’’Büyük sorumlulukları
temsil etmek üzere yeryüzünde bulunan Müslümanlar, küçük ve bayağı
sorumsuzluklarla hayatlarını heba ediyorlar.’’’’
Atasoy Müftüoğlu
‘’’’Putperestlik, heykele
tapmak değildir; yakuttan, hurmadan, tahtadan, hamurdan yapılan bir heykele
ibadet etmek değildir. Putperestlik, sosyal durumu tanrılar ve din aracılığıyla
meşrulaştırmaktan ibarettir.’’’’
Ali Şeriati
‘’’’Eğer bir din, yetimi
korumuyor, kimsesize sahip çıkmıyor, ezilenlerin sesi ve soluğu olmuyorsa
yalandır, afyondur.’’’’
Ali Şeriati