Sayın Cumhurbaşkanım! Bendeniz, şerefli halkedilmiş (İsra
Suresi 70. Ayete bakılabilir) bir insan olarak (ki, inşaAllah niçin ve nasıl yaratıldıysam,
yaratılış sebebime ihanet etmeden yaşayabiliyorumdur ve insan olarak anılmaya
layık olabiliyorumdur) hakikate ne mesabede kopmaz bağlarla sımsıkı bağlanırsam
şerefimi de o kadar muhafaza edebilirim. Bu dünyada bir tek şey için yaşıyorum;
şerefim ve namusum için. Binaenaleyh hakkı ve hakikati haykırmak doğarken
deruhte ettiğim ve yaşam boyu behemehâl bihakkın ifa etmek adına gayret
edeceğim kutsal bir ödevdir ya da bendeniz böyle telakki ediyorum. Kim aksini
iddia edebilir ve hakikati haykırıp şerefini korumaya çalıştığı için bir
insançocuğunu suçlayıp, tecziye etmeye tevessül edebilir? Varsa böyle biri
buyursun işte meydan, hodri meydan. Bendeniz birilerinin işte gerçek budur diye
sunduklarına inanmak ve toplumda inanmam istenilen gerçeklerin apolojisini
yapmak için vazifelendirilmedim, böyle bir ödevim de yok. Ta ki, hakikat
bildiğim bir şey düşman bildiğim bir dünyanın işine dahi yarasa, hakikati
haykırmaktan imtina etmeyecek kadar insanlık ödevime ve şerefime sahip çıkmakta
inat ederim. Öyleyse gerektiği zamanda, gereken yerde, gerektiği şekilde
hakikati haykırmak mecburiyetindeyim. Böyle bir şey, yaratılış sebebimle
insanlığımı ilintilendirebilmem için mübremdir. Çünkü hakikati örtecek kadar
alçalamam, ki hakikati örtenler, bilipte susanlar, susupta suçlara ortak
olanlar alçaktırlar. Böylelerinin ahlaki bir ilkeleri olduğunu da düşünmüyorum.
Ki, imandan ya da insanlıktan bahsetmeye hakları bile yoktur bu türlerin. Ki,
putperest biri değilim ve bu konuda reddiyeciyim. Benim ne madde putum vardır
ne de insan görünümlü putum vardır. Hakikati bile bile örtmek, gizlemek ve
insanları yalanla avutmak ve bu meyanda nice masumları kurban etmek
tiksindirici ve imanı katledici bir şeydir ve imanımı katletmem, katlettirmem.
Düşünsenize, hakkı ve hakikati gizliyorsunuz ve nice masumların hayatları
çalınıyor, yaşama sevinçleri zehirleniyor ve yaşarken ölüyorlar, diri diri
toprağa gömülüyorlar adeta. Hangi vicdan buna onay verebilir, hangi akıl isyan
etmez böyle bir durumda? Bunu yaptığım vakit tüm güzelliklere, en başta
insanlığıma ve insan olmak şerefine ihanet etmiş olurum ve insan olarak
yaşamak, varolmak gibi yüce bir erdeme layık olamam. İnsanların, hakikati niye
gizlemek istediklerini de pek anlamam. Sayın Cumhurbaşkanım! Ruy-i zeminde o
kadar suç işleniyor ki, takip bile edemiyorsunuz. Hem de öyle suçlar işleniyor
ki, bu suçların nasıl, niçin, ne adına işlendiğini ya kimseler bilmiyor ya da
biliyorlar ama susuyorlar. Ki niceleri bilipte susuyorlar ama insanlıktan dem
vurmaktan da geri kalmıyorlar. Bunu bilmeseniz de, ihsas ediyorsunuz,
duyumsuyorsunuz. Bu suçların kurbanları kahir ekseriyetle masumlardan intihap
eyleniyorlar. Haddizatında suçla hiçbir merbutiyetleri yok ama maksat hâsıl
olsun diye onlar talihsiz kurbanlar oluyorlar. İşte bendeniz de, toplumun kahir
ekseriyetinin aksine, tam da burada, imanı bozan şeylerle ilgileniyorum,
toplumun genel ilgisine muhalif olarak, çünkü bu toplumun üyeleri kahir
ekseriyetle amel boyutunda bazı eylemleri bozan şeylerle ilgileniyorlar. Çünkü
böylesi onlar için daha eğlenceli oluyor, zira iman mevzu tehlikeli bir mevzu
ve burada ki gerçekler tehlikeli ve konforları bozabilir. Öyleyse, dokunma
yanarsın! Masum kurbanlar her şeye boyunlarını uzatacak kadar çaresizler ve
güçsüzler. Onlara suçsuz demek, suçluların isteklerine handikap teşkil edeceği
için, herkes suçluların yanında yer alıyor, çünkü ekstra bi getirisi var bunun
ve çarkta bu düzenek üzerinde dönüyor. Bendeniz ise, susmanın filhakika suça
ortaklık anlamına geleceğini bildiğim için ve bir gün suskunluğumdan dolayı,
istesem de istemesem de mesul olacağım için susmaktan yana pekte başarılı
olamıyorum. Zira vicdanım buna müsaade etmiyor. Öyleyse bitevi soracağım,
soruşturacağım, hakikati arayacağım ve bulduğum hakikatleri haykırmaktan imtina
etmeyeceğim. Ta ki, haykıramadığım bir hakikat bulursam, kuşkusuz onu da
haykırmaktan imtina etmeyeceğim. Yaptığımın yanlış olduğu iddia edilebilir mi,
bunu kim iddia edebilir, hangi saikle iddia edebilir? İddiasını hangi hüccetle
destekleyebilir? Yapabilecek varsa buyursun! Bendenizin yaptığım yegâne şey;
münhasıran köleliği reddetmek ve insanlığıma sahip çıkıp, insanlığı savunmaktır
ve böylece şerefimi korumaktır, başka hiçbir şey değil. Şuna kati surette
inanıyorum, ruy-i zemin, bir gün, kölelerin, ezilmişlerin, sömürülmüşlerin,
hayatları çalınmışların, hakları alınmışların, şereflerini korumak uğruna her
türlü acıya katlanmışların, güçsüz düşürülüp terleri, yaşları, kanları
üzerinden geçinilmişlerin önderliğine şahitlik edecektir (Kasas Suresi 5. Ayete
bakılabilir). Gerçek biliniyor ve biliyoruz gerçeği ama gerçeğe iman edilmiyor!
Sayın Cumhurbaşkanım! Bu dünyada faniliğe hüküm giymiş
insançocuklarıyız hepimiz. Dünya denizinde yüzen hayat gemisinin yolcularıyız,
bir ol’la olduk, bir öl’le öleceğiz kuşkusuz ve bu hakikatin bilincindeyiz tüm
benliğimizle (tabi kaçımız bu bilince sahibiz bilmiyorum), ubudiyet toprağında
gerçekleşen her şeye şahitlik ediyoruz. Birgün insanlık mahkemesi kurulduğunda
ve sanıklar sanık sandalyesine oturduklarında tanıklık edeceğiz kuşkusuz. Bendeniz,
her gün yaşamak sevinçlerinin çalınmakta olduğu ve küçücük, tertemiz ve masum
çocukların çok kolay bir şekilde katledildiği bu dünyayı asla benimsemeyeceğim
ama yaşamak ekstra ıstıraplı da olsa bir zaruret ve yaşayacağım, elbette verilen
süre kadar ama bu sure içinde her an doğal bir gözleme tabi tutacağım her şeyi
ve bırakabileceğim bir şey varsa bırakmadan gitmeyeceğim inşaAllah. Gerçek diye
açıklanmış ne kadar şey varsa ve açıklanmamış ne kadar gerçek varsa kimse engel
olamayacak, bir gün elbet tüm teferruatlarıyla sarahaten açıklanacak her şey.
İşte o zamanı çok merak ediyorum. O gün yüzlerin nasıl olacağını bitemeyen ve
sönmeyen bir hasret ateşiyle bekliyorum. Susan yüreklerin, suçlara ortaklık
edenlerin hangi sebeplerle böyle bir acımasızlığa ortaklık ettiklerini
anlatacakları o günü merak ediyorum. Hakikati gizlemeye neyi sebep
göstereceklerini ve o sebeplerini neyle izah edeceklerini dinlemek istiyorum. Allah
şahit olsun ki, o günden kimse kaçamayacak ve hiçbir kimse hiçbir günahını
inkâr edemeyecek (Şuara Suresi 47. Ayete bakılabilir), sebepleri de
kendilerinden kabul edilmeyecek, çünkü hakikati örtmeye hiçbir sebep
gösterilemeyecek, gösterilen sebeplerde yüzlere çalınacak ve o gün sadece adil
olunacak. Çünkü her zalim yüreği kahreden, acıtan yegâne şey; adalettir. Adalet
ise, Allah’ın mutlak ve muhakkak emridir. Öyleyse emir işitilmiştir ve emre
itaat edilecektir. O gün adalet çığlıkları intikam hırslarına galebe
çalacaktır. Yaşamları ölüm kılınanların, hakları çalınanların, karınları aç
kalıp açlıktan kanı çekilenlerin, işlemedikleri günahlardan dolayı hayatları
acılardan acılara sürgün eylenenlerin, hangi nedenlerle böyle bir acıya mahkûm
edildikleri sorulacaktır. Hiçbir nedamet gözyaşı fayda etmeyecektir. Zira
nedamete gerek olmayacak kadar zamanı var herkesin ve herkesin böyle bilinmesi
istenir. Ne yapılmışsa bilerek ve isteyerek yapılmıştır, öyleyse itirazlar
ittihaz edilmeyecektir. Suç mutlak hüccetlerle sübuta erince ceza ertelenmeyecektir.
Zira o gün, nefsin yasaları muktezasınca değil, hakikatin ve vicdanın yasaları
muktezasınca hesaba çekilecektir herkes. Biz insançocukları, bu dünyada
istediğimiz gibi hareket etmek için gelmedik, tüm hareketlerimizden mesul
olacağımız bilgisine sahip olarak geldik. Öyleyse hiçbir hareketimizden yana
kendimizi masum göremeyiz. Zira her hareketin arkasında, bir istek, bir tercih,
bir irade, bir akıl, bir duygu gizlidir ve bunların hepsi bir bilincin
ürünüdür, kuvvetli ya da zayıf farketmez. Öyleyse, öyle bir hayat yaşamalıyız
ki, yaşadığımız hayatla hayatlar hayatlanmalıdır ve yaşamımız, başkaları için
yaşamak sebebi olmalıdır. Çünkü bizler münhasıran yaşamaya gelmedik, iktiza
ediyorsa yaşatmak için yanmaya geldik, yaşamak için yakmaya gelmedik!