Sayın Cumhurbaşkanım! Biz insançocukları daha doğarken dünyanın
içinde doğmuşuz, dünyaya doğmuşuz, dünyayla doğmuşuz ve dünyayla yaşıyoruz. Bu yüzden
de dünyaya sahip olarak varlık iddiasında bulunuyoruz, çünkü ancak bu şekilde
varolabileceğimizi düşünüyoruz. Kim olursak olalım, ne olursak olalım, nerede
olursak olalım böyle düşünüyoruz. Aksi takdirde kabullenilmeyen ama hep
kabullenen insanlar olacağımızı sanıyoruz. Sanmaklarla yaşıyoruz ve günden güne
saçma sapan sanmaklarla aptallaşıyoruz. Oysa gücünü kabul ettirmeye çalışan
değil, gücünü hissettirmeyen insan medenidir, kâmil insandır ve filhakika daha
çok vardır, yokmuş gibi görünse de. Aksini yapan hakiki anlamda bir bedevidir,
diğer bir tabirle medeni görünümlü feodal ruhlu bir zavallıdır ve bu tür
zavallılar kendilerini ancak ve ancak sahip oldukları dünyayla kabullendirmeye
çalışırlar, velakin asla kabullendiremezler de. Zira hakiki kabullenme ancak
ruhta gerçekleşen bir şeydir. Sahip olamadığımız zaman yokmuşuz gibi
hissediyoruz kendimizi. Böylece mütemadiyen daha çok, daha çok, daha çok sahip
olmaya çalışıyoruz, sahip olamadıkça açlığımız artıyor. Açlığımız,
doyumsuzluğumuz, bizi daha da hırslandırıyor sahip olmak adına. Oysa dünya bizi
boğuyor farkında değiliz. Dünyanın maddesine sahip olmayı, dünyanın ruhunu
anlamaya tercih ediyoruz. İnsanın bedenine zincir vurmayı, insanın ruhunu
anlamaya tercih ediyoruz. Dünya kaçıyor biz kovalıyoruz, tutamadıkça da
çıldırıyoruz, yoruluyoruz ve kendimizi bile tanıyamadan, anlayamadan
kayboluyoruz. İnsanlığımızı unutuyoruz bu hengâmede ve insanlıktan çıkıp
zalimleşiyoruz. Çünkü sahip olmak hırsı, ancak vicdanımızda barınabilme imkânı
bulan adalet duygusunu yerle yeksan eyliyor. İlla maddi zulüm yapan zalim olur diye
bir yasa yoktur, bazen manevi zulüm yapan zalimler de olabiliriz. Ki, daha çok
öyleyiz insançocukları olarak. Gerçek varlığın yokluk olduğunu bilmiyoruz. Gerçek
kuvvetin olmamakta olduğunu idrak edemiyoruz. Binaenaleyh, düşünmeden,
bilmeden, anlamadan yaşayıp gidiyoruz ve yaşadığımızı sanıyoruz. Gerçekten böyle
sanıyoruz. Düşünmek, bilmek, anlamak gibi şeylere de ihtiyaç duymuyoruz, çünkü
ihtiyacımız olduğunu sanmıyoruz. Sahip olmak, hükmetmek, ezmek, konfor içinde
yaşamak, her istediğimize hangi yolla olursa olsun yeterki ulaşmış olmak bize
hoş geliyor ve bu arzularımızı gerçekleştirdikçe de rahatlıyoruz. Kör kütük
yaşayıp gidiyoruz. Böylece hiç ama hiçbir şeyi anlayamıyoruz. Anladığımızı sanıyoruz.
Gerçekten ama gerçekten bilmeyen, bilmediğini de bilmeyen insançocuklarıyız. Ama
bildiğimizi sanıyoruz. İçimizde ki bir şeyin aldatmalarına kanıyoruz. Biz, yaşamayan
ama yaşadığını sanan, yaşadığını sandığı için yaşamayı da aramayan zavallı
insançocuklarıyız!
Sayın Cumhurbaşkanım! Biz insançocukları; bilinçleri,
farkındalıkları, anlayışları katlolunmuş insançocuklarıyız. Bizi doğumumuzdan
itibaren böyle yapmışlar. Bir daha da tersi olmayı hiç düşünmemişiz, çünkü
olduğumuz hali kabullenmişiz ve olduğumuz gibi olmamız gerektiğini farz etmişiz.
Aksini de hiç aklımıza getirmemişiz ve nasıl olurda olduğumuz halden çıkıp, olmamız
gereken hale geçiş yapabiliriz diye düşünmemişiz, bu yolda ilme, bilme
yönelmemişiz. Aklın ışığına, vicdanın anayasasına kör, sağır, dilsiz, hissiz
kalmışız. Kitabı, elimize, okumak ve anlamak için değil, okuduğumuz sanılsın ve
adımız âlim diye anılsın için almışız. Ama yanılmışız, kendi kendimizi
aldatmışız. Olduğumuzu düşünürken, bitevi ölmüşüz. İnsan görünümüne sahip
olmanın ve canlı olduğumuzu düşünmenin, bizi bilinçli, anlayışlı ve farkında
olan birisi yaptığını düşünüyoruz. Bu yüzden de ayrım yapmadan ama istisnaları
da yok farz etmeden yani namuslu olarak bir çıkarım yaparsak, kahir ekseriyet
olarak, İslamcımızla, Sağcımızla ve Solcumuzla cahil bir toplumuz. Vallahi de,
billahi de, tallahi de cahiliz. Büyük yemin ediyorum; farkındalığımız, algımız,
anlayışımız dipte. Çünkü bilinçleri çalınmış insançocuklarıyız. Binaenaleyh,
hiçbir yaptığımız şey nihayete ermiyor, verimli bir neticeye kavuşturmuyor,
bilakis hep geri götürüyor. Bu yüzden oturup konuşmayı, dinlemeyi ve
birbirimizi anlamayı bile beceremiyoruz. Münhasıran toplum tarlasına dağılsak
ve doğal bir gözlem yapsak şöyle bir manzara ile karşılaşırız ve
karşılaşmaktayız da; Solcu, bu toplumda ki tek aydının kendisi olduğunu sanır
oysa sanmakla aldanır ama aldandığının farkında bile değildir, zira kendini
aydın sanan ve bu sanmayla kibir dağlarında dolaşan nice Solcunun paçalarından
cehalet, sekterlik, dar kafalılık akmaktadır, o sadece boş bir kibir abidesidir
velakin farkında bile değildir. Farkında olmadığı için de, içinde olduğu halden
nasıl kurtulacağını ne düşünür ne de bilir. Keza İslamcı ya da cemaatçi, tek kurtulanın,
kurtulacak olanın kendisi olduğunu sanır oysa sanmakla aldanır ama aldandığının
farkında bile değildir, zira kurtulduğunu sanan ve bu sanmayla kendisi
dışındakileri yanacak gören, böylece Kaf Dağında dolaşan nice İslamcının hayatı
günah dağı olup çıkmıştır ve o, kendini kurtulmuş görüp, herkesi yanacaklar
listesine koyan dar kafalı, sekter ve cahil bir aldanandır ama farkında bile
değildir, kendini hep kurtuluş yolunda, diğerlerini de batış yolunda görür,
binaenaleyh insanın nasıl kurtulacağını düşünmez ve kurtulmanın yolunun nereden
geçtiğini de bilemez. Hakeza Sağcı da, her şeyin kendisi sayesinde korunduğunu
sanır. Yegâne muhafızdır o, o yoksa her şey yerle yeksan olmaya mahkûmdur. Millet
ölmeye, vatan parçalanmaya, devlet çökmeye mahkûmdur. O sadıktır, ondan hariç
kim varsa haindir. Bu yüzden o, yanlışta yapsa, gayr-i ahlaki bir işte yapsa
sadıktır ama doğruluk üzerinde olan birisi Sağcı değilse haindir. O mutlak ve
tek muhafızın kendisi olduğunu sanır oysa sanmakla aldanır ama farkında bile
olmaz bunun. Kendini mutlak, yegâne ve vazgeçilmez muhafız sanan nice Sağcının
hayatı ihanetle doludur ama o, ihanetin ne olduğunu bilmediği için ya da
ihanetin münhasıran devlete matuf terörist faaliyet içinde olmak olduğunu sanan
biri olduğundan nice yapılan hainane hareketlerin hainlik olmadığını ya
herhangi bir yanlış işin hatta bir dosta bile ihanetin veyahut kul hakkı
yemenin hainlik olmadığını sanacak kadar sekter, dar kafalı ve cahil biridir. Bu
toplumun çocukları, bu yüzden de birbirleriyle hiçbir zaman sağlıklı bir
iletişim kuramamışlardır, kuramazlar ve böyle giderlerse badema da
kuramayacaklardır ve her biri emperyalizmin oyuncağı olmaktan asla ve kata
kurtulamayacaklardır ama farkında bile olmayacaklardır bunun. Yazık, günah! Tabi
burada hiçbir kesimin tümü üzerinden konuşmuyoruz, çıkarımda bulunmuyoruz ama
böyle olanlarında olduğunu söylüyoruz her kesimde. Bu toplumu bu hale
getirenlere veyl olsun! Bu toplumun çocuklarını cahilleştirenlere, karanlığa mahkûm
edenlere, okumaya ve düşünmeye düşman edenlere, kardeşlik bağlarını
zayıflatanlara, kitaptan uzak tutanlara veyl olsun!