Şu eve bak! Bir gün viran olup gidecek, bir tek taşı bile
kalmayacak, belki de kalacak ama sen yoksan anlamı olmayacak yani yine
kalmayacak ve ölmeye, çürümeye mahkûm bir şeye nasıl bağlandım diye yüreğin
ağlayacak. Tabi göğüs kafesi diye taşıdığının içinde bir yürek yaşatmışsan.
İnsan yüreği kadar insandır be gülüm! Çünkü insanlık yürekten fışkırır,
filizlenir, dal budak salar ve bir ağaç olur, ormanlaşır. İnsanın yüreğinde bir
sonsuzluk olmalı, derin duygularla beslenmeli o yürek, akıp gitmeli sonsuzluğa,
bazen sızlamasını bilmeli, inip kalkmalı, bir hoş olabilmeli garip durumlarda,
sevinç duyduğu kadar acı çekmesini de bilmeli, hesapsız, kitapsız, umarsız
olabilmeli, kirli çıkarlar peşinde koşmamalı ve kirletmemeli temiz düşleri. Sana
temiz bir tarih yazdırabilmeli, güzel anılar bıraktırabilmeli ve bıraktığın
mazin konuşmalı her zaman, dilinin konuşmasına gerek kalmamalı. Bazen susan dil
çok şey konuşur be gülüm! O yürek her zaman cenneti sunmalı. Dünya için dünyaları
kirletmene müsaade etmemeli, cenneti cehenneme çevirtmemeli. Böylesine
anlamsız, saçma ve boş şeyler uğruna insanları nasıl oldu da satabildim diye
kahrolacak o yürek, tabi yürekse, hiçbir
şeyin geri dönüşü olmadığı, nedamet gözyaşlarının fayda etmediği zamanlarda. Şu
giden insana bak! Bir gün ölecek, mezarı kazılacak ve gömülecek, belki
bakışları, gülüşleri kalacak ama dolaşamayacak şurada, burada, orada ve nasıl
oldu da bir gün burayı terk edip gidecek o insana zulmettim diye yüreğin acı
çekecek, tabi yürekse yürek diye taşıdığın o şey. İnsanlara acı çektirmeye
değmez bu dünya be gülüm! Şu dağlara iyi bak, akan nehirlere, yemyeşil
ağaçlara, uçan kuşlara, doğan ve batan güneşe, şu sayamadığın yıldızlara,
akılsız dolaşan zararlı zararsız hayvanlara. Şu sömürgene ve sömürülen şu
güçsüze iyi bak. Ben neredeyim diye düşün be gülüm! Biz özü öldürdük, kabuklara
yapışıp kaldık. Eylemi öldürdük, edebiyatta boğulduk. Hiçbir şeyin kendisi yok
şimdi, münhasıran edebiyatını yapıyoruz her şeyin, ki onu bile becermekte
aciziz. Dostluğun, ahlakın, dinin, vatanın, kimliğin, onurun edebiyatını
yapıyoruz. Dillerimiz şifa dağıtırken, eylemlerimiz zehir kusuyor. Kendi
çıkarlarımız için, başkalarının hayatlarını zindana çevirmekten zerre hicap
duymuyoruz. Görmek için tüm çabamız, inanmaya yüzümüz yok. Çünkü inanmak
isteğimiz yok. İnandığımız zaman cennetimizin cehennem olacağına inanıyoruz. İnanmadığımız
için hiçbir zaman göremeyeceğiz. Gördüğümüze inanmak alelade bir inanıştır be
gülüm! Biz, her gün hayata bir telaşla başlayan, bitevi koşturmaca halinde
olan, nice zorluklardan geçip gelen, acılardan acılara sürgün yaşayan, evine
ekmek götürmek derdiyle yanıp tutuşan insanları anlayacak bir yüreğe sahip
miyiz acaba? Biz hesaba inanmıyoruz be gülüm! Oysa sofrasından ekmeğini
çaldığın insanlara hesap vereceksin. Onurunu çiğnediğin insanlar onurunu
çiğneyecekler ve ses edemeyeceksin. Merhamet etmediysen, merhamet
dilenemeyeceksin. Peşinden koşarken ve ulaşmak için insanları aldattığın dünya
leşinin hiçbir hayrını göremeyeceksin. Eğer vebal almışsan asla altından
kalkamayacaksın. İşlediğin günahların ağırlığı altına ezileceksin. Nasıl oldu
da insanların dünyalarına şuradan buradan oradan girdim de, o küçücük
dünyalarını kirlettim diyeceksin. Herkesin bu acı hayat içinde ekmek peşinde
koştuğunu anlayacaksın. Kim ekmeğini kaybetmek ister ki? Kim gecesinin zindan,
gündüzünün cehennem olmasını ister ki? Kim duyguları kirletildiği zaman acı
çekmez ki? Kim özlemlerinin, umutlarının çalınmasını ve yarına kapkara bakmayı
ister ki? Kim sofrasından ekmeğinin alınmasını ister ki? Kim onurunun
çiğnenmesine isteyerek rıza gösteri ki? İnsan yüzü, insan eli, insan yüreği
sıcaktır oysa ve hep sıcak kalabilmeli be gülüm! Bir insanın, çocuğunun
saçlarını okşarken ki halini düşünüyor muyuz hiç? Bir insanın bir dilim ekmek
kazanmak uğruna neleri feda ettiğini hissedebiliyor muyuz? Bir insanın buz gibi
gecelerde yatağına nasıl girdiğini düşleyebiliyor muyuz? Anlayabiliyor muyuz
hayatı, insanı ve yaşama kavgasını? İnsanın acısını hissetmeli ve yüreğinde
insanlık olanın yanında olabilmeli, çıkarların yanında değil vicdanın yanında
durabilmeli bu hayatta ve giderken gülerek gidebilmeli bu hayattan be gülüm!
Ahhh be gülüm!
AHHH BE GÜLÜM!...
Özgür DENİZ - 27.09.2018
Tarih: 27.09.2018
Okunma: 760
YORUMLAR
Yorumunuzu ekleyin.
Özgür Deniz
12.09.2017 - 20:06
belkide...............................................................................................................................
derin ve kalbi saygılar saygıdeğer Paşam.
Özgür Deniz
12.09.2017 - 20:06
belkide...............................................................................................................................
derin ve kalbi saygılar saygıdeğer Paşam.