ŞEYTAN VE LEŞ...2...

Özgür DENİZ - 05.10.2018

Politika şeytanı öyle bir güçtür ki, zımnen evrende ki yegâne güç olmak emelini taşır. Bu durum bu şeytanın ruy-i zeminde arz-ı endam eylediğinden beridir böyledir. Bunu yaparken hakiki güce meydan okuyarak ve o gücün yasalarını çiğneyerek, çiğnenmesini sağlayarak yapar. Gizli gaye de budur zaten. Hiçbir insançocuğu neyi çiğnediğini, nasıl çiğnediğini, niçin çiğnediğini, kimin için çiğnediğini, çiğneyerek neyi koruduğunu zannettiğini asla bilemez, bilakis çiğnemesi gerektiğine inandırılmıştır ve çiğnemesi gerektiğine inandığı için çiğner. Ama çiğnediğine de asla inanmaz. Çünkü neyi çiğnediği söylenmemiştir kendisine, sadece çiğneyebileceği ve çiğnediği için ayakta tutacağı kutsal şeyler olduğu fısıldanmıştır kulağına. Zira eğer çiğnerse, varolması için gereken şeyleri muhafaza edecektir! İnsana, kendisini çiğnetir de, yine de bilemez insan. Büyük bir suç işlenmektedir evrende! Bunu da para tanrısı tavassutu ile yapar, politika şeytanı. Para tanrısına tapacaklar önce politika şeytanının önünde eğilirler. Yaptığını da öyle bir maskeler ki, her şeyi meşru gösterir, hatta olmazsa olmaz olarak anlaşılmasını sağlar. Çünkü o kutsal ülküler uğruna vardır ve savaşır, o olmazsa kutsal ülküler yaşayamaz. O yoksa dünya leşinden payda yoktur. Çünkü politika denilen şeytanın özünde mürailik mündemiçtir, çıkar gizlidir. Vicdan ise susturulmuştur!  Zevahirde böyle görünmez belki ama hakikatte böyledir. Taaa dip derinliklerde gizlidir bu ince detaylar, ancak çok ince bakarsanız hissedebilirsiniz. Bilebilirsiniz değil, hissedebilirsiniz. Zira her bilinmeyen gerçek değildir diye bir şey yoktur, nice gerçekler vardır ki sadece hissederek idrak edebilirsiniz. Belki anlatamazsınız ama fevkinde olursunuz, bu bile kifayet eder nice şeyleri kurtarmaya ve uyanmaya. Ki, insançocukları hissedemedikleri için aldanmakta değiller midirler zaten, hissetmeyi becerebilselerdi, insançocuklarını aldatabilecek tek bir kişi çıkmazdı şu evrende. Filhakika insançocuğu bir becerebilse hissetmeyi, ahhh bir becerebilse, şu dünyada seyreyleyin o zaman siz gümbürtüyü. İnsançocukları maalesef hisleri ve bilinçleri alınmış ve mankurtlaştırılmışlardır. Politika şeytanı dünya leşini de bu sebeple elinde tutar. Dünya leşine ulaşmak isteyen, politika şeytanının gösterdiği yolda yürümek zorundadır. Bilakis kaybetmeye mahkûmdur. Haddizatında politika şeytanı daha büyük şeytanların yolunu açan bir araçtır ama zevahirde kendisi oyunu oynadığı için parsayı toplayan olarak görülür, fakat parsa asıl başkaları için toplanır. Derin bakmadıkça, ince düşünmedikçe, top oynamaya devam ederiz ve her şeyi göründüğü gibi zannederiz. Zannettiğimiz şeyleri de papağan gibi tekrar edip, bir şeyler biliyormuş gibi görünmekten hazzederiz. Görünmeyeni anlatacak biri çıkmayacağı için de görünene inanmaya devam ederiz. Herkeste göremez, görüneni görür sadece. Görünmeyenleri anlatabilecek olupta anlatamayanlar hep aldatırlar!

 

Dünya da münhasıran iki düşünce vardır; peygamberi düşünce ve şeytani düşünce. Keza münhasıran iki taraf vardır; peygamberlerin tarafında olanlar, şeytanın tarafında olanlar. Düz mantıkla algılanıp anlaşılacak bir çıkarım değildir bu. Şöyle görünüp böyle olanlar, böyle görünüp şöyle olanlar olabilir. Tanım nettir ama tanımlama yapmak çok zordur yani tanımlanacak unsurlar sıkıntılıdır. Binaenaleyh, tanımları, tanımlanacak unsurların üzerine oturtmak, çendan motomot oturmak, kabil-i mümkün değildir. Biz görüntülere bakarak yargıya vardığımız için yanılabilir, aldanabiliriz. Dünya hali! Burada karışıklığı yaratan şey politika şeytanıdır. Şeytaniler; zulümle, gaspla, sömürüyle, yalanla yollarını bulurlar. Zira daha önceden saydığımız türlü nimetlere ancak bu yoldan mülaki olabileceklerini düşünürler. Peygamberiler hakikatle yollarını bulurlar. Bunlar kazanmak derdinde değildirler, hakikatin kaybettireceğini bildikleri, ki hakikatin kaybettirdiği kesindir, halde hakikate tutunmaktan başka bir yol bilmezler. Ahlaklı ve adaletli olmak kendilerine kaybettirse, başkalarına kazandırsa da yine de ahlaklı olmaktan ve adil davranmaktan imtina etmezler. Başka yoldan gittikleri takdirde kazanacaklarını bildikleri halde yine de gitmezler. İçlerine sinmiş hakikatin kokusu izin vermez buna. Burada bir de arada kalanlar vardır; münafıklar. Ne düpedüz küfrederek ne de hakikate apaçık bağlılık beyan ederek dünya leşine mülaki olamayacaklarını bildikleri için, kendilerini üstün meziyetlerle süslerler, maskelerler. Her yerde dolaşırlar, her telden çalarlar, her türküyü söylerler, her havada oynarlar. Dilleri hakikati söylermiş gibi olur ama asla söyleyemez, çünkü eylemleri yalandır, eylemleri yalan olduğu için hakikati olduğu gibi söylemekten imtina ederler. Dilleri başka söyler, hareketleri başka şey anlatır. Politika şeytanı, münafıklık temelinde hareket stratejisini belirler. Zira ne hakikatle varolabilir ne de yalanla, ancak hakikatle yalanı karıştırarak varolabilir. Hariçte ki tüm düşüncelerde, taraflarda hayalidir, yalandır, aslı olmayan görüntülerdir. Yani şeytani kurmacalardır. Var sanılır ama yalandır. Politika şeytanını yaşatmak için üretilmişlerdir. Evet, birileri var gibidirler, bir şeyler söylüyorlar gibidirler ama hepsi birer seraptır. Onlar insanların gözlerini baktıkları yerden farklı yönlere kaydırmak içindirler. Gerçeği gizleyen maskelerdir. İnsanların zaaflarını ortaya çıkaran ve insanları politika şeytanının oltasına getiren yemlerdir. Politika şeytanı insanı tanımadan insan üzerine strateji geliştirir. İnsanlar karanlıkta yaşamaya mahkûm edildiklerinden, aydınlığın ne olduğunu unuttuklarından, karanlığa alıştıklarından çok kolay şekilde kandırılabilmekte, yönlendirilebilmektedirler.  İnsanların önlerine ne koyarsanız koyunuz, silinip süpürülmektedir. Bu yüzden de mütemadiyen üretim yapılır görünmeyen yerlerde. İnsan çok yönlü bir varlık olduğu içinde her yönüne hitap edecek üretimler yapılır. Ve muhakkak bir yönünden yakalanır ve tezgâha çekilir. Şeytani bir planla birbirini göremeyecek ama birbirine kıyacak duruma getirilirler. Ve işte tam da buradan dünya leşine egemen olur politika şeytanı. İnsanların üzerinden üretirler ama yalnız tüketirler. Yani varlıkları sayesinde üretilen şeyi, varlık sebebini yani üreteni yok etmek üzerine kullanırlar. Garip bir âlemdir bu dünya ve bunlar garip şeylerdir! Dilin dönmeyen tarafıyla anlatmak kolay değildir garip şeyleri.

 

Her yerde varlara malik olanlarla varlardan mahrum olanlar vardırlar. Kimlerdir bunlar deseniz kimse cevap veremez. Veremediğinden değil, vermek istemediğinden cevap veremez. Çünkü iyice alıklaştırılmışlar, bönleştirilmişlerdir. Söylenemeyen taraflar, taraf olduğunu iddia ettikleri şeylerin apolojisini mi yapmaktadırlar? Hayır, ama yaptıklarını varsaymaktadırlar ve varsaydıkları için varsaydırmaktadırlar, çünkü varsaydırmak konumundadırlar. Buna evet denirse, ortada ne var diye sorulur ve çakılınır kalınır. Kimlerdir inandıkları uğrunda acı çekenler? Kimlerdir kandırdıkları kimseleri inandırdıkları ideallere katkı sunanlar? Tüm kalbimle ve bilincimle yemin ederek söylesem, vicdanın mutlak yasalarını baz alarak söylesem, hiçbiri ne inandığı yolda yürümüştür ne de malik olduklarına insanlarında malik olmasına onay vermişlerdir. Ama var edeceklerini vaat ederek varolmuşlardır. Bunların tersine acıyı yudumlayanda, malik olunanları temin eden de varlardan mahrum olarak varolanlardır. Her yerde aynıdır bu. Görüntü farklı olabilir belki ama acı aynıdır. Var edenler de, acıyı çekenlerde aynıdırlar. Madem varlar, nerede varolması gerekenler? Madem uğruna varsın, nerede uğruna varolduğun şey? Bizler maskelerin indiğini ve gerçeklerin ne olduğunu görsek ve bilsek, ya kahrımızdan ölürdük ya da kimse kalmazdı dünyada ve leşte sahipsiz kalırdı. Kirleten temiz olmazdı. İnsan yüzüydü ama değildi yüzü insanın. Teklik algılamasıdır bizi yanıltan ve mahkûm eden. Hiçbir teki, tek biri değildir var eden ve var edecek. Bütünü parçalarsanız ve bir parçasını alırsanız ve o bir parçayla tümünüzü yıkarsanız temizlendiğinizi zannedersiniz ve yedirirsiniz de bunu. Çünkü kirli olan temizin ne olduğunu bilemez. Oysa bütün bütündür ve parçalanmaz, parçalandığı zaman bütün olamaz. Bütünlük algısı yanıltıcıdır. Parçayı bütün olarak algılarsan, parçayı göremezsin ve bütünün parçalandığına inanmazsın. Böylece zokayı yutarsın. Gördüğüne asla inanma ama inanmak istiyorsan mutlaka gör! Ama görmek istiyorsan gözlerini aç ve bakışların kalbinden doğsun. Kalbini temizle ve umudunu kaybetme: göreceksin!

Tarih: 05.10.2018 Okunma: 782

YORUMLAR

Yorumunuzu ekleyin.

İsim: *

E-posta Adresiniz: *

* (E-posta adresiniz paylaşılmayacaktır.)

Yorum: *

Güvenlik Sorusu:
Türkiye'nin başkenti neresidir?

Özgür Deniz

17.09.2017 - 16:58

bana her şey sahte geliyor. Barzani çapulu kükreyecek ama duracak!!!!!!!!!!!! yani olacak olan olmayacak. ha elbette olacak olan şey bir hayal ve yamak isteyecekler ama şu an olmayacak............. tabi bu bir öngörü ama kesinlikle inandığım bir şey. daha açığı daha sonra.

kendini bu toprağa ait hisseden herkes;;;;;;

REMZİ OĞUZ ARIK üstadın COĞRAFYADAN VATANA isimli eserini hissederek aklederek hazmederek okusun bi.

en sondaki söz anlayan için büyük söz, derin söz, anlamlı söz...

en derin ve kalbi saygılarımla ve sonsuz muhabbetle Saygıdeğer Paşam, Kıymetli Ağabey.

Özgür Deniz

17.09.2017 - 16:58

bana her şey sahte geliyor. Barzani çapulu kükreyecek ama duracak!!!!!!!!!!!! yani olacak olan olmayacak. ha elbette olacak olan şey bir hayal ve yamak isteyecekler ama şu an olmayacak............. tabi bu bir öngörü ama kesinlikle inandığım bir şey. daha açığı daha sonra.

kendini bu toprağa ait hisseden herkes;;;;;;

REMZİ OĞUZ ARIK üstadın COĞRAFYADAN VATANA isimli eserini hissederek aklederek hazmederek okusun bi.

en sondaki söz anlayan için büyük söz, derin söz, anlamlı söz...

en derin ve kalbi saygılarımla ve sonsuz muhabbetle Saygıdeğer Paşam, Kıymetli Ağabey.