ŞEYTAN VE LEŞ...3...

Özgür DENİZ - 08.10.2018

Her şey bir garip ve acayip bu dünyada! Ne gördüğünü anlatabilirsin, ne bildiğini, ne duyduğunu, ne hissettiğini ve ne de anladığını anlatabilirsin. Ve anlatamazsın, herkesin bildiğini sandığı en büyük hakikati bile, bildiğini sanan insanlara. Münhasıran duygulanımdan ibaret kalır her şey, dile gelmez bir türlü. Bazen korktuğundan yapamazsın bunu, bazen de kelimeye dökülmesinin imkânsız olduğu için. Gövdenin herhangi bir yerinde hep garipsersin her şeyi. İnsan için, bu dünyada acıdan başka hiçbir gerçek yoktur. Hayat acıyla yoğrulmuştur. Bilirsin anlatamazsın acı çöker bağrına. Anlarsın anlatamazsın acı çöker bağrına. Okursun, düşünürsün, hissedersin ama ne okuduğunu, ne düşündüğünü, ne de hissettiğini duyuramazsın ve acı çöker bağrına. Ot gibi, it gibi yaşarsan sorun yoktur, ne umursarsın dünyayı, ne de acısını hissedersin herhangi bir şeyin. Ya duymaz, görmez, bilmezsin ya da atarlar önüne bir şey onunla tatmin olursun. Geçelim! Bu dünyanın bir garip düzeni vardır ki, ne nasıl işlediğini ne de kimler eliyle işletildiğini hiçbir kimse anlatmaz ya da anlatamaz. Ya bu düzenden maişetini temin ediyordur ya da bu düzene inanmış, adanmış ve mevcudiyetini feda etmiştir bir ideal olarak. Bu düzenin görünen münhasıran tek bir yüzü vardır; politika şeytanı. Ancak bu şeytan tavassutu ile mevcudiyetinin idamesini sağlar bu düzen. Bu şeytan bin bir suratlı, bin bir renklidir. Bin bir türlü çocukları vardır. Bu şeytan tüm insanları dört taraftan kuşatmış, çelikten duvarlar içine hapsetmiştir. Biz özgürce yaşadığımızı sanırız sadece. Bildiğimizi, anladığımızı, gördüğümüzü sanırız. Konuşan boş konuştuğu için sorun teşkil etmez. Bildim sanan hiçbir şey bilmediği, bilmediği içinde filhakika anlattığı hiçbir şey olmadığı için sorun teşkil etmez. Okuyan anlamadığı, anladıklarını da anlatamadığı için sorun teşkil etmez. Bir şey anlatan sadece aldatmak adına anlattığı için sorun teşkil etmez.  Hisseden, hissettiklerini duyuramıyorsa o da sorun teşkil etmez. Bir devrandır, dünya döner, yürür gider insan ve politika şeytanı nezdinde temsil edilen düzen varolur gider yok ederek. Her şeyini bu düzen tayin eder. Nedendir diye soramazsın. Sorarsan isyan etmiş olursun ve sonun olur, sorduğun son sorun olur. Hakikati anlatacak tek bir kişi de bulamazsın burada. Çünkü herkesin hakikati vardır ve sen anlattığın hakikatle tüm hakikatleri ya da hakikat diye bilinen putları yıkarsın. Yani hakikatte hakikatle yapayalnızsındır; hakikatli yalnızlık! Âlim görünen cahiller kol gezer, bilgin görünen sekterler dem sürer, adam görünen madamlar tafra yapar, çokbilmiş gerzekler bol keseden atar tutar bu dünyanın netameli düzeninde. Olması gereken olmadığı, oldurulmadığı içindir her şey!

 

İnanan kimdir bu dünyada? Ya da kim inandığına inanmaktadır hakikatte? İnanmak diye bir şey var mıdır? Kurtuluş nerededir? Herkes kazansın diye kaybetmeye hazır kaç kişi vardır? Geçelim! Politika şeytanı öyle bir şeytandır ki ve dünya leşi o kadar cezbedicidir ki, hakikati hesapsız, kitapsız, umarsız haykırması gerekenler bile hatta insanları münhasıran hakikat namına önüne toplayanlar bile hakikati anlatmaktan imtina ederler. Sadece anlatıyormuş gibi yaparlar. Niyedir diye sorarsınız hep ama cevap bulamazsınız, bulduğunuz cevaplarda tehlikelidir anlatamazsınız. Politika şeytanı büyülemiştir herkesi, çünkü dağıtacağı mebzul miktarda leşi iddihar eylemiştir; ta ki ya susanlara dağıtmak için ya da hakikati anlatıyormuş gibi yapıp anlattığı tek hakikat bulunmayanlara sunmak için. Hep sorarsınız içinizde bir yerlerde; hakikat niçin vardır diye ya da birileri niçin çıkıpta hep hakikate övgü düzerler ama övdükleri hakikati niye dile getirmezler diye. Yahut dile getirdikleri hakikati niye yaşamak sahasında eyleme dökmezler diye. Hepsi masum sorulardır bunların. Cevapları da vardır haddizatında ama zemini sarsacağı için ve o sarsılmak sonucunda sizde sarsılacağınız için ifşa edemezsiniz bulduğunuz cevapları. Ama sizin inanmanızı isterler hep hakikat diye anlattıklarına. İnanmak istemezsiniz, inanmak zorunda değilsiniz, niye inanılsın ki? Ya hakikat benim bildiğimse dersiniz içinizden ya da ben hakikat diye bildiklerimi anlatamıyorsam bahsedilen hakikat hangi hakikat diye sorarsınız ama içinizde kalır sadece bu sorular. Böyle bir dünyadır bu dünya. Oyalanır gideriz, soluk alıp verdiğimize şükrederiz. Bize alıp verdiğimiz soluğu bahşedenlere teşekkür ederiz. Ama o soluğu hayata tedvir eyleyene karşı her daim sahtekârızdır. Buna da yaşamak deriz. Hakikatten başka hiçbir şeye inanmayana ve ittiba etmeyene zulmederiz. Ben anlatıyorum ya hakikati, anlattığın neyin hakikati, haddini bil diye hesap sorarız, soramadığımız hesabı dolaylı yollardan bir şekilde sorarız. Böyle yaparız ama yine de hiç durmadan hakikati savunuyoruz diye övünürüz. Görünmeyen yüzümüz ne de tiksindiricidir! İnsanca yaşamakta hep hayallerdedir burada. Ya da mümkün müdür gerçekte? Herkes kazansın diye kaybetmeye hazırsak mümkündür. Hayata ve hayata dair her şeye nereden ve nasıl baktığımızla alakalıdır birazda bazı şeyler. Birazda kafayla ve kalple ilgilidir.

 

Hakikati susturanlarla anlaşamayacağım hiçbir yerde ve bulunmakta istemem hiçbir yerde. Bulundurulacaksam da istemem bulunmayı. Aciz ve cahil bir kulum işte ve masumum, anlaşılırım! Yangınlar içinde yanarım ama yine de olamam aynı yerde, hakikati susturanlarla. Hakikati haykırırsam kaybedermişim, kaybolduğu zaman kendimi de kaybedeceğim şeyleri. Büyük yalan! Kaybetmek istiyorum, eğer hakikat hayat olduğu zaman kaybedilecek bir şey varsa o şeyi ve bırakayım kaybedeyim kendimi de, kendim olan hakikati kaybettiğimde. Kaybetmekte hürriyetimdir! Benim olan ne vardır ki zaten?  Hakikati kaybetmişlere bir şey diyemem, çünkü onlar zaten kendilerini de kaybetmiş şekilde vardırlar. Ya yalanı hakikat yapıp yalana övgü düzenlere ne demeliyim? Hakikati politika şeytanına peşkeş çekemem, dünya leşine değişemem. Çünkü her şeyimi yalanla kaybettim ve kaybetmekteyim. Bu yüzden düşmanım yalana, yalanlarla hayatımı çalanlara. İnanmamakta hürriyetimdir, yalanlara! Hep merak etmişimdir; yalanla neyi koruyabildim, hakikatle neyi kaybettim? Şu da büyük bir yalandır; hakikat olduğu gibi ortaya konduğunda, çok önemli şeylerin kaybedileceği. Hakikatle varolamayacak bir şey varsa, varolmasını istemem ki zaten. Yalanla korunan, hakikatle yok olan tek bir şey gösterilebilir mi? Böyle şeyler, o zaman hakikat niye var diye sordurmaktadır şu deli gönlüme. İstediğim gibi sormakta hürriyetimdir? Hakikat ya susturulmamalıdır, ya da konuştuğu zaman suçlanmamalıdır. Çünkü hakikat elbet birgün konuşur. Kardelen gibidir hakikat! Güneş gibidir! Hakikatsiz ya yaşayanlar nerede yaşarlar, nasıl yaşarlar ve niçin yaşarlar? Neyin peşindedirler? Yalanları hangi yaraya merhem olmuştur? Hakikatin öldürüldüğü, yalanların diriltildiği yerde yaşayan ve yaşayabilecek hiçbir şey yoktur. Yaşadığı sanılan insan bile yalandır orada. Yalan münhasıran politika denilen şeytanın besinidir ve onu yaşatır. O yaşadıkça da yaşayan her şey ölür, ölmeye mahkûmdur. Bu meyanda, susturulan hakikatin konuşması çok acı ve ağır olur! Hakikat konuştuğu zamanda herkes tahammül etmek zorundadır, ta ki istemese de.

Tarih: 08.10.2018 Okunma: 802

YORUMLAR

Yorumunuzu ekleyin.

İsim: *

E-posta Adresiniz: *

* (E-posta adresiniz paylaşılmayacaktır.)

Yorum: *

Güvenlik Sorusu:
Türkiye'nin başkenti neresidir?

İsmail Hakkı Cengiz

21.09.2017 - 11:18

Olayın dış boyutunu olanca açıklığıyla dile getirmişsiniz. Şuurlu, şuurlandırıcı bir makale... Bu arada, iktidar partisinin kongresinde, kendisinin, "Türkiye seninle gurur duyuyor" diye alkışlandığını, daha 5-6 ay evvel sözde bayraklarının göndere çekildiğini de hatırlayalım. Ki vaktiyle siz bunları da şiddetle eleştirmiştiniz diye hatırlıyorum. Kaleminize sağlık. Selâmlar...

Özgür Deniz

21.09.2017 - 22:02

derin ve kalbi saygılarımla saygıdeğer Paşam.
kalben binler teşekkürler.
sizlerinde yüreğinize saygılar.
çok güzel şeyler yazmıştım kahrolmayasıca internet gitti.
maalesef bilinç sıfır, anlayış sıfır millette.
önüne ne koyarsan yiyor.
sorma sorgulama düşünme yok.
derinde ki tezgahı gören yok.
biz naçizane gönlümüze düşen ve gerçekliğine inandığımız bir kaç şey ifade ettik.
birisi ciddiyetli bir iş yapıyormuş gibi yapar, herkes buna inanır ve başkalarıda inanır buna ve olabilirliğine inamış göründüğü şeyi toz duman eder ve herkes bunun karşısında şok olur ve yer.
Cumhuriyetin aydınlığı ve aklın ışığı ile saygıdeğer Paşam.

İsmail Hakkı Cengiz

21.09.2017 - 11:18

Olayın dış boyutunu olanca açıklığıyla dile getirmişsiniz. Şuurlu, şuurlandırıcı bir makale... Bu arada, iktidar partisinin kongresinde, kendisinin, "Türkiye seninle gurur duyuyor" diye alkışlandığını, daha 5-6 ay evvel sözde bayraklarının göndere çekildiğini de hatırlayalım. Ki vaktiyle siz bunları da şiddetle eleştirmiştiniz diye hatırlıyorum. Kaleminize sağlık. Selâmlar...

Özgür Deniz

21.09.2017 - 22:02

derin ve kalbi saygılarımla saygıdeğer Paşam.
kalben binler teşekkürler.
sizlerinde yüreğinize saygılar.
çok güzel şeyler yazmıştım kahrolmayasıca internet gitti.
maalesef bilinç sıfır, anlayış sıfır millette.
önüne ne koyarsan yiyor.
sorma sorgulama düşünme yok.
derinde ki tezgahı gören yok.
biz naçizane gönlümüze düşen ve gerçekliğine inandığımız bir kaç şey ifade ettik.
birisi ciddiyetli bir iş yapıyormuş gibi yapar, herkes buna inanır ve başkalarıda inanır buna ve olabilirliğine inamış göründüğü şeyi toz duman eder ve herkes bunun karşısında şok olur ve yer.
Cumhuriyetin aydınlığı ve aklın ışığı ile saygıdeğer Paşam.