Her şey bir garip ve acayip bu dünyada! Ne
gördüğünü anlatabilirsin, ne bildiğini, ne duyduğunu, ne hissettiğini ve ne de
anladığını anlatabilirsin. Ve anlatamazsın, herkesin bildiğini sandığı en büyük
hakikati bile, bildiğini sanan insanlara. Münhasıran duygulanımdan ibaret kalır
her şey, dile gelmez bir türlü. Bazen korktuğundan yapamazsın bunu, bazen de
kelimeye dökülmesinin imkânsız olduğu için. Gövdenin herhangi bir yerinde hep
garipsersin her şeyi. İnsan için, bu dünyada acıdan başka hiçbir gerçek yoktur.
Hayat acıyla yoğrulmuştur. Bilirsin anlatamazsın acı çöker bağrına. Anlarsın
anlatamazsın acı çöker bağrına. Okursun, düşünürsün, hissedersin ama ne
okuduğunu, ne düşündüğünü, ne de hissettiğini duyuramazsın ve acı çöker
bağrına. Ot gibi, it gibi yaşarsan sorun yoktur, ne umursarsın dünyayı, ne de
acısını hissedersin herhangi bir şeyin. Ya duymaz, görmez, bilmezsin ya da
atarlar önüne bir şey onunla tatmin olursun. Geçelim! Bu dünyanın bir garip
düzeni vardır ki, ne nasıl işlediğini ne de kimler eliyle işletildiğini hiçbir
kimse anlatmaz ya da anlatamaz. Ya bu düzenden maişetini temin ediyordur ya da
bu düzene inanmış, adanmış ve mevcudiyetini feda etmiştir bir ideal olarak. Bu
düzenin görünen münhasıran tek bir yüzü vardır; politika şeytanı. Ancak bu
şeytan tavassutu ile mevcudiyetinin idamesini sağlar bu düzen. Bu şeytan bin
bir suratlı, bin bir renklidir. Bin bir türlü çocukları vardır. Bu şeytan tüm
insanları dört taraftan kuşatmış, çelikten duvarlar içine hapsetmiştir. Biz
özgürce yaşadığımızı sanırız sadece. Bildiğimizi, anladığımızı, gördüğümüzü
sanırız. Konuşan boş konuştuğu için sorun teşkil etmez. Bildim sanan hiçbir şey
bilmediği, bilmediği içinde filhakika anlattığı hiçbir şey olmadığı için sorun
teşkil etmez. Okuyan anlamadığı, anladıklarını da anlatamadığı için sorun
teşkil etmez. Bir şey anlatan sadece aldatmak adına anlattığı için sorun teşkil
etmez. Hisseden, hissettiklerini
duyuramıyorsa o da sorun teşkil etmez. Bir devrandır, dünya döner, yürür gider
insan ve politika şeytanı nezdinde temsil edilen düzen varolur gider yok
ederek. Her şeyini bu düzen tayin eder. Nedendir diye soramazsın. Sorarsan
isyan etmiş olursun ve sonun olur, sorduğun son sorun olur. Hakikati anlatacak
tek bir kişi de bulamazsın burada. Çünkü herkesin hakikati vardır ve sen
anlattığın hakikatle tüm hakikatleri ya da hakikat diye bilinen putları
yıkarsın. Yani hakikatte hakikatle yapayalnızsındır; hakikatli yalnızlık! Âlim
görünen cahiller kol gezer, bilgin görünen sekterler dem sürer, adam görünen
madamlar tafra yapar, çokbilmiş gerzekler bol keseden atar tutar bu dünyanın
netameli düzeninde. Olması gereken olmadığı, oldurulmadığı içindir her şey!
İnanan kimdir bu dünyada? Ya da kim inandığına
inanmaktadır hakikatte? İnanmak diye bir şey var mıdır? Kurtuluş nerededir? Herkes
kazansın diye kaybetmeye hazır kaç kişi vardır? Geçelim! Politika şeytanı öyle
bir şeytandır ki ve dünya leşi o kadar cezbedicidir ki, hakikati hesapsız,
kitapsız, umarsız haykırması gerekenler bile hatta insanları münhasıran hakikat
namına önüne toplayanlar bile hakikati anlatmaktan imtina ederler. Sadece
anlatıyormuş gibi yaparlar. Niyedir diye sorarsınız hep ama cevap bulamazsınız,
bulduğunuz cevaplarda tehlikelidir anlatamazsınız. Politika şeytanı büyülemiştir
herkesi, çünkü dağıtacağı mebzul miktarda leşi iddihar eylemiştir; ta ki ya
susanlara dağıtmak için ya da hakikati anlatıyormuş gibi yapıp anlattığı tek
hakikat bulunmayanlara sunmak için. Hep sorarsınız içinizde bir yerlerde;
hakikat niçin vardır diye ya da birileri niçin çıkıpta hep hakikate övgü
düzerler ama övdükleri hakikati niye dile getirmezler diye. Yahut dile
getirdikleri hakikati niye yaşamak sahasında eyleme dökmezler diye. Hepsi masum
sorulardır bunların. Cevapları da vardır haddizatında ama zemini sarsacağı için
ve o sarsılmak sonucunda sizde sarsılacağınız için ifşa edemezsiniz bulduğunuz
cevapları. Ama sizin inanmanızı isterler hep hakikat diye anlattıklarına.
İnanmak istemezsiniz, inanmak zorunda değilsiniz, niye inanılsın ki? Ya hakikat
benim bildiğimse dersiniz içinizden ya da ben hakikat diye bildiklerimi
anlatamıyorsam bahsedilen hakikat hangi hakikat diye sorarsınız ama içinizde
kalır sadece bu sorular. Böyle bir dünyadır bu dünya. Oyalanır gideriz, soluk
alıp verdiğimize şükrederiz. Bize alıp verdiğimiz soluğu bahşedenlere teşekkür
ederiz. Ama o soluğu hayata tedvir eyleyene karşı her daim sahtekârızdır. Buna
da yaşamak deriz. Hakikatten başka hiçbir şeye inanmayana ve ittiba etmeyene
zulmederiz. Ben anlatıyorum ya hakikati, anlattığın neyin hakikati, haddini bil
diye hesap sorarız, soramadığımız hesabı dolaylı yollardan bir şekilde sorarız.
Böyle yaparız ama yine de hiç durmadan hakikati savunuyoruz diye övünürüz. Görünmeyen
yüzümüz ne de tiksindiricidir! İnsanca yaşamakta hep hayallerdedir burada. Ya da
mümkün müdür gerçekte? Herkes kazansın diye kaybetmeye hazırsak mümkündür. Hayata
ve hayata dair her şeye nereden ve nasıl baktığımızla alakalıdır birazda bazı
şeyler. Birazda kafayla ve kalple ilgilidir.
Hakikati susturanlarla anlaşamayacağım hiçbir
yerde ve bulunmakta istemem hiçbir yerde. Bulundurulacaksam da istemem
bulunmayı. Aciz ve cahil bir kulum işte ve masumum, anlaşılırım! Yangınlar
içinde yanarım ama yine de olamam aynı yerde, hakikati susturanlarla. Hakikati
haykırırsam kaybedermişim, kaybolduğu zaman kendimi de kaybedeceğim şeyleri.
Büyük yalan! Kaybetmek istiyorum, eğer hakikat hayat olduğu zaman kaybedilecek bir
şey varsa o şeyi ve bırakayım kaybedeyim kendimi de, kendim olan hakikati
kaybettiğimde. Kaybetmekte hürriyetimdir! Benim olan ne vardır ki zaten? Hakikati kaybetmişlere bir şey diyemem, çünkü
onlar zaten kendilerini de kaybetmiş şekilde vardırlar. Ya yalanı hakikat yapıp
yalana övgü düzenlere ne demeliyim? Hakikati politika şeytanına peşkeş çekemem,
dünya leşine değişemem. Çünkü her şeyimi yalanla kaybettim ve kaybetmekteyim.
Bu yüzden düşmanım yalana, yalanlarla hayatımı çalanlara. İnanmamakta
hürriyetimdir, yalanlara! Hep merak etmişimdir; yalanla neyi koruyabildim,
hakikatle neyi kaybettim? Şu da büyük bir yalandır; hakikat olduğu gibi ortaya
konduğunda, çok önemli şeylerin kaybedileceği. Hakikatle varolamayacak bir şey
varsa, varolmasını istemem ki zaten. Yalanla korunan, hakikatle yok olan tek
bir şey gösterilebilir mi? Böyle şeyler, o zaman hakikat niye var diye
sordurmaktadır şu deli gönlüme. İstediğim gibi sormakta hürriyetimdir? Hakikat
ya susturulmamalıdır, ya da konuştuğu zaman suçlanmamalıdır. Çünkü hakikat
elbet birgün konuşur. Kardelen gibidir hakikat! Güneş gibidir! Hakikatsiz ya
yaşayanlar nerede yaşarlar, nasıl yaşarlar ve niçin yaşarlar? Neyin
peşindedirler? Yalanları hangi yaraya merhem olmuştur? Hakikatin öldürüldüğü,
yalanların diriltildiği yerde yaşayan ve yaşayabilecek hiçbir şey yoktur.
Yaşadığı sanılan insan bile yalandır orada. Yalan münhasıran politika denilen
şeytanın besinidir ve onu yaşatır. O yaşadıkça da yaşayan her şey ölür, ölmeye
mahkûmdur. Bu meyanda, susturulan hakikatin konuşması çok acı ve ağır olur! Hakikat
konuştuğu zamanda herkes tahammül etmek zorundadır, ta ki istemese de.