Oy gizli, haber kutsal, yorum hürdür.
Ve bunu bizzat Arabistan yönetimi mi istedi?
İran’a ne kadar yaklaşırsanız, Suudî Arabistan’dan o kadar tepki çeker ve ondan o kadar uzaklaşırsınız?
“Astana süreci” vasıtasıyla Türkiye-İran yakınlaşmasının Suudiler üzerinde yarattığı hayal kırıklığını düşünün… Buna, 2017 Haziran’ında, Katar’a uygulanan “Körfez ülkeleri ambargosu”nu delen Türkiye’ye, Suudi öfkesini ekleyin! Bir zamanlar, Suudî Kralı’nın ölümü dolayısıyla ülkede “yas” ilân edecek kadar yakın olan Türkiye’nin bu tavrının Suudileri ne kadar kızdırmış olabileceğini hesap edin!
BU şartlar altında, Suudî rejimi, Türkiye’ye bir “ders vermeyi” hatta ilişkileri koparmayı bile düşündürüyor olmalı! Fakat İslam âleminin en büyük ülkelerinden biriyle bağları koparma sorumluluğunu da göze alamaz. Eğer ilişkileri Türkiye koparacak olursa, bu sorumluluktan ve Müslüman dünyanın muhtemel tepkilerinden kurtulmuş olur.
Gazeteci Cemal Kaşıkçı’nın, Suudî Arabistan’ın İstanbul Başkonsolosluğu’nda “kaybolması”, Suudilere bir taşla iki kuş vurma imkânı veriyor!
Birincisi, rejimim dünya çapındaki bir “muhalif”inden kurtulmak…
İkincisi ise, Türkiye’yi aşırı tepki vermeye zorlayarak, Türkiye ile ilişkileri koparmak ve bunun sorumluluğunu da Türkiye’nin üzerine yıkmak!
Böyle bir şey olur mu?
Olursa kim kazanır, kim kaybeder?
Bence, iki taraf da kaybeder!
Bir orta yol bulunabilir mi?
Endişe verici bir “vaka”yla başlayan, sarsıcı sonuçları olabilecek, çok derin-uluslararası bir krizin başlangıcındayız.
x x x
SESSİZ SİLAH!
2018 yılı sonunda 590.000 çocuğu öldürecek bir savaş silahı: Açlık:
Karen McVeigh, The Guardian, 10 Eylül 2018