ŞEYTAN VE LEŞ...4...

Özgür DENİZ - 11.10.2018

Sokrates ne diyordu öğrencilerine? Doğruyu söylersem politika yapabileceğimi mi sanıyorsunuz? Haddizatında soruya karşılık soru soruyordu. Tabi çok derin ve ince bir soruydu bu ve dil lâl oluyordu. Politika şeytanı yalandan beslenir dedik ve keza yalanla yaşar. Yalan, bu şeytanın varoluş kodudur. Politika şeytanının doğruyla işi olmaz, doğru işi de olmaz, zira doğruluk onun celladıdır. Binaenaleyh, dünyada yenilmesi gereken ilk şey; politika şeytanıdır. Bu şeytan filhakika Kabil’le vücut bulmuştur ruy-i zeminde diyebiliriz ya da böyle bir çıkarımda bulunabiliriz, ne kadar isabetlidir bilemeyiz. Ama mezkur vakıayı dip derinliğine değin tetkik ve tahlil ettiğimiz zaman bu çıkarıma ulaşmak muhtemeldir. İnsanlık, bu şeytanla başa çıkamadığı ve bu şeytanı insanlık toprağından söküp atamadığı müddetçe sefaletin şarkısını terennüm etmeye mahkumdur. Dünyayı da bir leş olmaktan çıkarıp tüm insanlığın ortak tarlasına dönüştürmedikçe, bu şeytanın peşinde perişan olmaya, soyulmaya, çırılçıplak koyulmaya müstahaktır. Bu şeytan insanlığa ait ne kadar ortak değer varsa inhisarına almıştır yani insanlığı kör, sağır, dilsiz, hissiz, beyinsiz kılmıştır, hülasa; kamilen mankurtlaştırmıştır. Keza gerçek kurtuluş yolunu da kaybetmek kaderidir. Zira insanlık, gerçek kurtuluş yolunu bu şeytanın aldatmacaları yüzünden bulamamaktadır ya da gerçek kurtuluşun yolunu bilmektedir ama bilmiyormuş gibi yapmak işine gelmektedir. Fakat bildiğini de sanmıyorum. Zira politika şeytanı, insanlığın bilincini öldürmüş, insançocuklarını ölü canlara dönüştürmüştür. Kin, nefret, hased, fitne, fesat, yalan, dolan, haram, tefecilik, faiz, adavet, gasp, düzenbazlık, sahtekarlık, savaş, hırs, aldatmak, yoldan çıkarmak, sömürmek, sömürtmek, yoksul düşürüp muhtaç etmek ve bağımlılaştırmak bu şeytanın maharetlerindendir. Bizse bu şeytandan kurtuluş bekleyen, bu şeytana umut bağlayan, kendini bu şeytana adayan, kaderini bu şeytanın süfli arzu ve heveslerine bırakan zavallılarız. Yalan mı? Çıksın birisi desin ki, bunların hepsi sayıklamadır, palavradır, yalandır. Yüreği yetiyorsa çıksın desin bunu. Ha der mi? Der. Demek bedavadır ve bir de diyorsa, mutlaka yiyordur da ondandır demesi. Bilakis, şerefini, mutlak sermayesi bilen biri diyemez. Politika, fahişeliğin diğer adıdır der Aristo. Yalan mı? Hakikati bilmeyen ahmak değiliz. Düşünce serdederiz ve karşı düşünce bekleriz, namussuzca vuruş değil. hayır, bir düşünce serdediyoruz ve analiz yapıyoruz, yanlışsa boynumuz kıldan incedir, çıkılır ve hayır söylediğin gibi değil, gerçekte şöyledir denir ve bizde karşılıklı teatiler neticesinde hakikat nedir ortaya çıkmasına zemin hazırlarız. Çünkü bizde insanız, bir kalbimiz, bir kafamız var ve kalbimizde duygularımız, kafamızda düşüncelerimiz var ve bunlar ortaya konmak için var, ortaya konmayacaksa niye var ve yük değil midir bulunduğu yere o duygular ve düşünceler? Filhakika bu analizin derinliklerinde bile politika şeytanı varlığını hissettirmektedir. Dikkat et, her şeyi söylemekte özgür değilsin diye fısıldamaktadır sessizce. Takarsanız susarsınız, takmazsanız insanlık onurunuza sahip çıkar ve hakikati ortaya koyarsınız. Büyük ve onurlu insanlık için tek yol vardır; kalpte ve kafada devrim yapmak ve yalanın hükümranlığına yani politika şeytanının gizli hükümranlığına nihayet verip, hakikatin hükümranlığını yani insanlığın açık hükümranlığını hakim kılmaktır.

 

Politika şeytanının kurtarıcılığına inanmamak ve dünya leşine talip olmamak insanlık hakkım ve hürriyetim midir? Kuşkusuz öyledir. Ne inanmak, ne de talip olmak zorundayım. Şeytanın canı cehenneme, leş peşine düşerekte illetleşemem. Çünkü vicdanımla yaşarım bendeniz ve vicdanımdan başka hiçbir şey bilmem, anlamam, tanımam, vicdanımdan başka hiçbir şeye de inanmam. Vicdanımı unutursam da bir dakika bile yaşayamam. Politika şeytanına inanmak ve dünya leşine talip olmak gibi bir zorunluluğum olduğunu varsaymıyorum. Zira böyle bir şeye ömrüm boyunca edindiğim tecrübelerden sonra ulaştım. Kim bir şey diyebilir ki ve bir şey demek kimin haddine ki? Sana ne, ona ne, buna ne, şuna ne? Hayat benim, kader benim, karar benim! Öyleyse böyle inanmak ve inandığımı haykırmak hakkımdır ve hakkım olan haykırmayı gasp ettirmem. Ettirmem, çünkü şerefsizlik yapmıyorum, ihanet etmiyorum. Ki, ihanet nedir ki? İhanet ne zaman sadır olur ki? İhanetin kıstası nedir ki? Hangi ihanet, kime göre ihanet? Bendenizle ihaneti konuşmaya cüret edecek tek bir kafa göremem şu ruy-i zeminde. Münhasıran fikri hürriyetimi istimal ediyorum. Ki, mutlak netlikte ifade etmediğime şükredilsin. Eğer buna engel olmaya yeltenip, bir de ardından hakikatten bahsetmeye tevessül edilirse, işte orada basarım küfrü, çünkü soytarılığı ve kahpeliği asla sevmem. Çünkü bu bilince yatarak, uyuyarak, oynayarak erişmedim. Yüzbinlerce sayfayı gözlerim şişerek, ciğerlerimi yakarak, gövdemi eriterek, kafamı patlatarak, düşünerek, gözleyerek, hissederek ve daha da önemlisi hakikati bizatihi kaynağından öğrenerek eriştim. Haddizatında hakikatte mağlup kendini galip sanır, işte bunun gibi politika şeytanı da kendini galip görmekte ve insanlığı mağlup olmuşluk psikolojisine sokmaktadır ve bu yoldan insanlığı umutsuzluğa gark eylemektedir. Zira yaşamasının başka türlü mümkünü yoktur. Gerçek diye bildiklerimi izhar etmeyi bir insanlık ödevi telakki ediyorum. Çünkü büyük ve kutsal bir vaade inanıyorum ve o vaadin peşindeyim.  Öyleyse o vaade layık olabilmeliyim ki, o vaadi hak edebileyim. İnsanlık onurumu yerlerde süründürerek yaşayamam. Çünkü alışmamışım öyle yaşamaya. Ne tek bir insanın onurunu çiğnerim, ne de onurumu çiğnetirim tek bir insana, ki ne onurunu çiğneten insandır ne de insandır, tek bir insanın onurunu onursuzca çiğnemeye yeltenen. Bendeniz bu dünyaya şeytanca yaşamaya, leş peşinde koşmaya gelmedim. Boş geldim, boş gideceğim. Ne bir şey getirdim gelirken, ne de bir şey götürmeye güç yetirebilirim giderken. Öyleyse getirmediğim ve götüremeyeceğim şeyin peşinden niçin koşayım ve niçin onurumu çiğneteyim? Niye geldiğimi de çok iyi biliyorum ve nasıl gitmem icap ediyorsa öyle de gitmeliyim. Şeref sahibi bir insanın diyeceği tek bir şey var mı?

 

Söyler misiniz bana, cesaretiniz varsa söylemeye? Şu çürümüş ve kokuşmuş düzen, şu ahlaklı düşünen ama ahlaksızlığın çukurunda debelenen insan görünümlü varlık, şu katledilmiş doğa, cehenneme dönmüş şu yeryüzü, kirletilmiş deniz, çatlamış toprak, şu acımasızca işkence edilen zavallı hayvanlar, şu aç gezen garipler, şerefsizce ve namussuzca katledilen şu aciz kadınlar, şu kemiği derisinin üstüne çıkmış mustazaflar, bilinci çalınmış ve cehaletin karanlığına bırakılmış ve yoksullaştırılarak zincirlenmiş ve üstüne üstlük kula kul edilmiş şu zavallı insanlık, güçsüz düşürülmüş ve hakkı gasp edilmiş şu gariban, hakları vahşice talan edilen şu yetimler, vandalca yağmalanan kaynaklar, utanmazca sömürülen kutsal emekler, teraküm etmekten başka hiçbir şey bilmeyen şu ruhsuz komprador pezevenkler kimin eseridir kimin? Kim söylemeye cüret edebilir cevabını bu sorunun? Hepsi politika şeytanının eseridir ve dünya leşine tapıncın neticesidir. Gerçeği haykırana değil, haykırılan gerçeğe bizatihi ve sarahaten muhatap olan kendimize kızalım. Haddimizi bilelim ve insan olalım biraz, utanalım insan olmaklığımızdan, ne kadar kaldıysa utancımız insanlığımızdan. Ölürken insan olmak ne işe yarar? Çünkü o anda tüm gövdemizi tarifsiz bir korku sarar. Ki, korkumuz olmasa imanımız da olmazdı zaten ve korkudan doğan iman ne kadar imandır? Hayvan değiliz biz! Merhametimiz vardır, sevgimiz vardır, hislerimiz vardır, düşlerimiz vardır, ödevimiz vardır bizim ve bizim onurumuz vardır; hiçbir zaman, hiçbir yerde, hiçbir şekilde, hiçbir kimseye çiğnetmeyeceğimiz. Biz insan doğduk, insan olduk ve insanca ölmeliyiz ve hesabımızı insanlık onuruna sahip çıkmış biri olarak vermeliyiz. Her şeyin yaşanıp ve unutulup gideceğini sanıyoruz galiba? Böylece hesapsız kitapsız yaşıyoruz. Oysa mutlaka bir hesap vakti vardır ve and olsun o gün gelecektir! O gün öyle bir hesap sorulacaktır ki, insanlık varoluşundan bugüne değin öyle bir hesaplaşmayla karşılaşmış olamayacaktır. Öyleyse yanmadan yanalım ki, küllerimizden doğuşumuz muhteşem olsun!

Tarih: 11.10.2018 Okunma: 830

YORUMLAR

Yorumunuzu ekleyin.

İsim: *

E-posta Adresiniz: *

* (E-posta adresiniz paylaşılmayacaktır.)

Yorum: *

Güvenlik Sorusu:
Türkiye'nin başkenti neresidir?

İsmail Hakkı Cengiz

24.09.2017 - 08:02

Düşünür kardeşim benim... Seninle aynı ortamda yazmakla onur duyuyorum. Sitenin kalitesini yükseltiyorsun. Herkesin "bildiği", ağzında sakız ettiği "bilgi" hakkında yepyeni ve ufuk açıcı "bilgiler" vermişsin. Kalemine, emeğine sağlık. Harikulade bir makale... Twitter ortamında paylaşıyorum. Selâmlar...

Özgür Deniz

24.09.2017 - 10:43

Kalben sonsuzcasına teşekkürler Saygıdeğer Paşam. Allah razı olsun. Onore ediyorsunuz. Bende bu hayatta sizin gibi bir Ağabey edindiğim için sonsuz mutluyum. Kalbimin derinliklerinde beslediğim bir düşüncedir bu, dille öylesine söylenen kuru bir laf değil. Aynı duygu ve düşünceleri paylaşıyorum Paşam. Gerçekten ta kalbimin derinliklerine etkide bulunuyor sözlerim, duygular kifayetsiz kalıyor bu temiz ve güzel sözleriniz karşısında. Ne kadar teşekkür etsem azdır. Zira kafamı ve kalbimi motive edici sözler söylüyorsunuz. Sizlerinde yüreğinize, kaleminize, gözlerinize sağlık Saygıdeğer Paşam, Kıymetli Ağabey. Elbette ki paylaşabilirsiniz Saygıdeğer Paşam. Derin ve kalbi saygılarımı sunar, kalem tutan temiz ellerinizden hürmetle öperim.

İsmail Hakkı Cengiz

24.09.2017 - 08:02

Düşünür kardeşim benim... Seninle aynı ortamda yazmakla onur duyuyorum. Sitenin kalitesini yükseltiyorsun. Herkesin "bildiği", ağzında sakız ettiği "bilgi" hakkında yepyeni ve ufuk açıcı "bilgiler" vermişsin. Kalemine, emeğine sağlık. Harikulade bir makale... Twitter ortamında paylaşıyorum. Selâmlar...

Özgür Deniz

24.09.2017 - 10:43

Kalben sonsuzcasına teşekkürler Saygıdeğer Paşam. Allah razı olsun. Onore ediyorsunuz. Bende bu hayatta sizin gibi bir Ağabey edindiğim için sonsuz mutluyum. Kalbimin derinliklerinde beslediğim bir düşüncedir bu, dille öylesine söylenen kuru bir laf değil. Aynı duygu ve düşünceleri paylaşıyorum Paşam. Gerçekten ta kalbimin derinliklerine etkide bulunuyor sözlerim, duygular kifayetsiz kalıyor bu temiz ve güzel sözleriniz karşısında. Ne kadar teşekkür etsem azdır. Zira kafamı ve kalbimi motive edici sözler söylüyorsunuz. Sizlerinde yüreğinize, kaleminize, gözlerinize sağlık Saygıdeğer Paşam, Kıymetli Ağabey. Elbette ki paylaşabilirsiniz Saygıdeğer Paşam. Derin ve kalbi saygılarımı sunar, kalem tutan temiz ellerinizden hürmetle öperim.