SAVAŞMAK DEMEK YAŞAMAK DEMEKTİR...

Özgür DENİZ - 19.10.2018

Herkesin kendi hazzının peşinden koştuğu ve kendi çıkarını düşündüğü bu dünyada, hayaller birer avuntu, yaşamak arzuları sahte, iri sözler laf, mücadeleler yalandır. Bu durumda inançları anlamsız kılmaktadır. İnanacak tek bir insan bırakmamaktadır. Çünkü herkes inandığının mutlak surette tersini yaşamaktadır. Binaenaleyh, kavga verdiğini söyleyen hiçbir kimseye inanmıyorum. Çünkü verildiği söylenen kavgaya mütenasip sahici tek bir eylem görmüyorum. Oysa insan bir hayal kurar ve o hayalin peşinden koşar, hayaline ulaşmak için canını dişine takar, gücünün kifayet ettiğince fedakârlık yapar. Çendan inandığını söylediği kavgaya tüm yüreğiyle, aklıyla, gövdesiyle inanır, katılır ve bu inancı, katılımı hissettirir. Kavgasına eklemeler yapar, bilakis büyük bir kavgada küçük kalmayı istemek en büyük sahtekârlıktır. Yanlışı diliyle ifade edemese de, gönlünde ve kafasında yanlışın yanlış olduğunu bilir, ikrar eder ve buna matuf duygulanımlar, düşünler taşır. Ama bizim dilimiz bir güzeli isterken, gönlümüz bir çirkindedir. Dilimizde çok güzel dünyalar isterken, bırakın eylemlerimizi, gönüllerimizde ve kafalarımızda o dünyaları istediğimize ve istediğimiz için verdiğimizi sandığımız kavgayı yaşattığımıza matuf tek bir emare yoktur. Dayatılan dünya için değil hayalinde ki dünya için savaşır kavgası olan. Hayallerde ki dünyaya ütopya deyip geçiştirmez ya da kurabileceği hayali için içinde ki sese ütopya dedirtip hayalinden feragat etmez. Savaşırken de namusluca, dürüstçe, samimi ve ciddi olarak savaşır. Yüce ilkeleri mündemiçtir çünkü o kavga. O kavga, bitmeyen büyük bir kavgadır. Hem manen hem madden beslenmelidir. Manen güya beslendiği söylenilen kavga madden beslenmiyorsa, o kavga büyük bir yalandır, kuru bir gürültüdür. İnsan savaştıkça yaşadığının farkına varır. Savaşılmayan her gün yenilgiye eklenen bir gündür. Yenilgiye eklenen her bir gün, silinip gitmeye mahkûm olunan gündür. Öyleyse kavga namusluca verilmelidir, iktiza ediyorsa can pahasına verilmelidir. Kavgana inanmıyorsun arkadaş! Eğer inansaydın yaşardın. İnanıldığı söylenen ama yaşanıldığı görülmeyen kavga sahte bir kavgadır, aldatmadır, avutmadır ve rant kavgasıdır. Bir dünyaya inanıyorum! Münhasıran benim olacağına inandığım bir dünyaya. Sahiplenilmemiş, sahiplenilmediği için tahdit edilmemiş bir dünyaya. Bir sürü ahmakça yasaklarla özgürlüklerin gasp edilmediği bir dünyaya. Yasakları olmayan ve bencilce yasaklar konulmayan bir dünyaya. Verilen emeğin karşılığını alırken madden ya da manen hiçbir barikatla karşılaşılmayan bir dünyaya. Başkalarını değil, başkaları için değil, kendimi ve kendim için yaşayacağım bir dünyaya. Kimsenin, kimsenin sınırlarına müdahale etmeye yeltenmediği bir dünyaya. Harcanan emeğin, dökülen terin, akıtılan yaşın ve feda edilen kanın karşılığını tam olarak aldığı bir dünyaya. Sahiplenilmediği için, sahiplenme heveslilerinin keyfine göre yönetilmeyecek bir dünyaya. Benim ürettiğim ama birilerinin tüketmediği, birilerinin yedikçe yediği ama benim ödedikçe ödemediğim bir dünyaya inanıyorum. Bu dünya sahiplenildiği için bunca pisliğe katlanmak zorunda kalıyoruz. Çünkü sahiplenenler kendi kafalarına göre sınırlar koyuyorlar, yasalar çıkarıyorlar. Kendilerini koruyan, zenginleştiren, diğerlerini ezen ve yoksullaştıran yasalar. Her şeyi kendilerine hak görüp başkalarına haram görüyorlar. Kendileri aksırıncaya tıksırıncaya değin yiyip, içip, kusuyorlar, başkaları ise geberesiye değin ödüyorlar. Kendi akıllarınca hareket ediyorlar ama aklın akıldan üstün olduğuna inanmıyorlar. Akıllarının inandıklarını mutlak doğru farz edip tüm akıllara dikte ediyorlar. Bu dünyanın herkesin dünyası olduğuna ve verilmiş rızkı Allah’tan başka hiçbir kimsenin almaya tevessül edemeyeceğine inanmıyorlar. Herkesin emeğinin karşılığını almasının Allah’ın verdiği bir hak, koyduğu bir yasa olduğuna inanmıyorlar. Bu dünyayı kendilerinin sanıyorlar ve her şeyin sahibinin Allah olduğuna inanmıyorlar. Çünkü Allah’a inanmıyorlar!

 

Boş lakırdı gelmesin, ütopik görülmesin gerçekler sana arkadaş! Gerçekler yaşanırsa vardırlar, yaşanmazlarsa kuru gürültü gibi algılanırlar. Sen kendini yorgun hissediyorsun, kavgadan kaçıyorsun, her şeyi peşinen kabulleniyorsun, yalanlarla avunuyorsun ve realizme sığınıyorsun. Bunu yapmıyorsun sanıyorsun ama ne yaptığının farkında olmadığın için yapmıyorum sanıyorsun. Realizm varsa idealizm yoktur, idealizm varsa realizm olmamalıdır diye düşünüyorsun. Realizmi ıskaladığın için çok feci düşüyorsun ve umutsuzluğun kucağında buluyorsun kendini ve artık koşmaktan korkuyorsun. Oysa feci yanılıyorsun. Bilmiyorsun ki, idealizme, katı realizmin dar geçitlerinden gidilir, barikatlar yıkıla yıkıla gidilir, zincirler kırıla kırıla gidilir, ayaklar kanaya kanaya gidilir, canın acıya acıya gidilir. Güneş kolay mı doğar ve dünya bir anda mı aydınlanır? Sen kavga kolayca verilir ve zafer kolayca gelir mi sanıyorsun? Böyle sanıyorsan, bil ki aldanıyorsun. Çünkü insanlığın kahir ekseriyetinin yaşamı seni etkiliyor, korkutuyor, ümitsizliğe sevkediyor, gürültü seni kendi içine çekiyor ve sürüye ekleyiveriyor, farkına bile varamıyorsun. İnadına direnmen gerekirken, yığılıp kalıyorsun. İşte bu bakıştır, görüştür, hissediştir seni korkutan. Çünkü sen yaşamaya yanaşmıyorsun. Sadece konuşayım istiyorsun, bol keseden sallayayım diyorsun. Çok güzel konuşuyorsun, kendi kendini avutuyorsun, söylediklerinle tatmin oluyorsun ama inandıklarını yaşamayı unutuyorsun. Sen kendi içindeki vahşi emperyalizmi ve kompradoru çiğnemeden, ezmeden, yenmeden dışındaki emperyalizmi ve kompradoru çiğnemeye, ezmeye, yenmeye yelteniyorsun. Böyle bir şeyin, mantığın yasalarına, doğanın kanunlarına mugayir olduğunu anlayamıyorsun. Çünkü dar kafalısın, sektersin, bönsün. Ve unutma ki; dar kafalılığın, sekterliğin ve bönlüğün kimliği yoktur. Haddizatında hiçbir şey yapmak istemiyorsun. Münhasıran, ulaşamadığın şeylere düşman olduğun için küfretmeye tevessül ediyorsun. Ulaşabilsen, kendinde küfrettiklerinden olacaksın. Yani katıksız sahtekârsın. Samimi ve namuslu değilsin. Dışında ki kompradora düşman gibisin ama içindeki kompradoru besleme, büyütme, yaşatma ve o kompradorla her şeye hükmetme sevdasındasın. Yani yalansın arkadaş! Dilinden namus akarken, eylemlerinde gizli bir namussuzluk var. Önce içindeki kompradoru yeneceksin ki, sonra dışarıdaki kompradoru yenebilesin. Söylediklerini yaşamıyorsun ama sanki yaşıyormuşçasına çok uzak rüyalar kurabiliyorsun. Büyümüyorsun ama büyükmüş gibi büyük dünyalar peşine düşüyorsun. Unutma ki; insanlığın hafızasında türlü türlü harfler ve kelimeler vardır. O kelimelerden muhteşem armoniler doğar, şarkılar ortaya çıkar ve o şarkıları herkes söyler. Tek harften, tek kelimeden ne armoni olur ne de şarkı doğar. Keza kırlarda çiçekler türlü türlüdür, rengârenktir ve o karmaşa içinde eşsiz bir insicam vardır ve onlar muazzam bir tablo ortaya koyarlar, görmeli bir görsel sunarlar tüm insanlığa.

 

Tüm aklınla, yüreğinle, gövdenle inanacak ve aynı şekilde yaşayacaksın arkadaş! İnanmazsan yıkılırsın ve inanmadığın bir dünya için yaşayamazsın. Yaşamıyorsan da savaşamazsın. Çünkü savaşmak demek, yaşamak demek, yaşamak demek savaşmak demektir. İnsan yaşayarak savaşır ve savaşarak yaşar. İnanırsan yaşarsın, yaşıyorsan zaten savaşıyorsundur. Ölümü kaybediş sanma arkadaş! Senin inancının gücü yeni inananları yaratacaktır ve onların verecekleri savaşım aynı zamanda senin de savaşın olacaktır. Onlar kazandıklarında, onların zafer şarkılarını senin ruhun hissedecektir. Gerçek inanç asla kaybettirmez. İnandırır, büyütür, çoğaltır, kazandırır ve zaferin şarkısı muhakkak gelir senin ruhunu bulur. Bu sözleri bir edebiyat mahiyetinde algılama. Her kavga bir edebiyata dayanır ama. Edebiyatsız kavga olmaz. Çünkü edebiyat; kirli, kanlı ve karanlık düzenleri bozar, zira edebiyat düzen bozucudur. Edebiyat dilde olmaz, söylenen sözler edebiyat değildir, edebiyat ruhta olur, çünkü hisseden ruhtur ve ruh hissettiği zaman tüm insanlığı sarsar ve sallar. Edebiyat hissetmektir! İnsan olamayanlara inat insan kalmakta diret, işte edebiyat budur ve böyle bir edebiyat seni yaşatır, yeni insanları, inananları yaratır. Edebiyat teorikse kavga pratiktir. Teorisiz pratik olur mu? Olmaz. Çünkü her pratik bir teoriye dayanır. Teori de, felsefeden ve edebiyattan müteşekkildir. Kavganı anlamıyorsan anlatamazsın, anlatamıyorsan yaşatamazsın, yaşamıyor ve yaşatamıyorsan yarınlara bırakamazsın. Kendini ve kavganı her an sorgulayacaksın. Sorgulayarak ilerleyeceksin. Böyle ilerlersen attığın her adımı sağlam atarsın ve her attığın sağlam adım sarsar, sallar yeri, göğü, her şeyi. Varolmak için savaşmak, savaşmak için yaşamak, yaşamak için de anlamak zorundasın arkadaş! Fırtınalarda üşüyorsak, yağmurlarda ıslanıyorsak, acılarımız yüreğimizi susturmuyorsa, karanlıktan korkuyorsak ve tüm zorluklara direnmek için kavga veriyorsak boşuna değildir, güneşli güzel günlere ulaşmak içindir. Sefaletin şarkısını susturup, mutluluğun şarkısını terennüm etmek ve özgür yarınlara kavuşmak, çiçekli bahçelerde buluşmak içindir. Kavga verdiğimiz her gün, aydınlık ve özgür yarınlar için bir kademedir. Aydınlık ve özgür yarınlardan beklentimizse, insançocuklarının insanca yaşamasıdır.

 

Biz, ezilenlerin, acılardan acılara sürgün olanların, teri, yaşı, kanı ve emeği çalınanların, insanlığı arayanların ve güzel insanların ülkesini arıyoruz bu dünyada arkadaş! Bu arayış kadim bir arayıştır. Ortaya çıkışta başlamış ve batışa dek sürecek bir arayıştır. Nerededir aradığımız ülke ve nasıl kavuşulacaktır o ülkeye? Kavga biter mi, umut yiter mi hiç arkadaş? Güneş batarsa doğar ve karanlık bulutlar kuşkusuz dağılır. Elbette karamsar olunabilir, elbette güçten düşülebilir, elbette düş kırıklıkları yaşanabilir ama yürek hiç susmaz, şarkıların çığlığı sonsuza dek yaşar. Aydınlık karanlığı kuşkusuz yener, özgürlük tutsaklığı elbette yok eder. Bizim kavgamız insanı insan eden bir kavgadır arkadaş! İnsanı adam eden bir yan vardır bu kutsal kavgada. Çünkü bu kavga insanlığın ortak kavgasıdır. Ama kavgana inanmıyorsun. İnanılan şey yaşanır çünkü, bilakis boşuna inanılmış olmaz mı? Öyleyse kavgana inanmalısın, inanıyorsan da yaşamalısın yani adanmalısın. Ezenlerin kölelerinin çokluğu yüreğini ürpertmesin, gözlerini korkutmasın, gövdeni dirençten düşürmesin. Ezilenlerin dostları vardır, kardeşleri vardır, arkadaşları vardır, çendan ortak kavgaları vardır ve kavuşmak istedikleri güzel ülkeleri vardır, o güzel ülkenin çiçekli bahçeleri vardır. İnanılan ama yaşanılmayan kavga nasıl bir kavgadır ve o kavganın sonucu nedir, şimdiden belli değil midir? Kalbimin toprağında ayak sesleri işitiyorum, beynimin gökleri sarsılıyor sanki. Oradan, buradan, şuradan ok gibi fırlayıp geliyorlar gibi. Karanlığı deliyorlar gibi. Düşmanı biliyorlar gibi geliyorlar gibi. Yalanlara inandığında, gerçeklerden korktuğunda, inandığını yaşamadığında, rüyaların olmadığında, ezen varolduğunda ne kazanıyorsun, neyi kazanıyorsun arkadaş? Ya senin varlığın ya kan emici kadim düzenin varlığı, tercihin nedir? Kan emici emperyalist kadim düzenin varlığı içindir mevcut dünyada ki varolan her şey. Biz zannederiz ki, her şey ezilenin kazanması ve ülkesine kavuşması içindir. Eğer ki, kendileri sayesinde varolduğun düşünülüyorsa, hakkını aradığında hakkının bile elinden alınabileceğine inanılıyorsa, sen neyi nasıl yaşıyorsun arkadaş? Sen hangi kavgaya inanıyorsun, hangi kavgayı veriyorsun? Şayet, bu dünyanın gerçek sahibinin Allah olduğuna tüm beyninle, yüreğinle, gövdenle inanıyorsan yani bu dünyanın, insanlığın ortak tarlası olduğuna inanıyorsan ve sahiplenmeye yeltenenlere karşı ortak bir kavga verebiliyorsan, çendan vermen icap ettiğine inanmışsan ve inancını da sahici şekilde yaşamınla ortaya koymuşsan, işte o zaman, kavganı namusluca vermiş, kendi özbenliğinde ki kompradoru yenmiş ve kendi dünyanda küçük devrimini gerçekleştirmiş olursun. Öyleyse yaşamak için savaş arkadaş!

Tarih: 19.10.2018 Okunma: 773

YORUMLAR

Yorumunuzu ekleyin.

İsim: *

E-posta Adresiniz: *

* (E-posta adresiniz paylaşılmayacaktır.)

Yorum: *

Güvenlik Sorusu:
Türkiye'nin başkenti neresidir?

İsmail Hakkı Cengiz

29.09.2017 - 09:05

Hepsi birbirinden önemli ve değerli çok fazla söz. Lâkin değişik konular bir diğerini gölgede bırakıyor. Yukarıdaki yazıda UĞur Mumcu'nun söylediklerini, hem de son söz olarak okuduktan sonra, üsttekiler biraz önemini yitirir gibi oluyor. Yazıları bölmeni öneriyorum. Daha iyi faydalanabilmemiz, üzerinde düşünebilmemiz, yorum yapabilmemiz için. Cumhuriyetin aydınlığı hep parlasın. Selâmlar...

Özgür Deniz

29.09.2017 - 14:07

Eyvallah saygıdeğer Paşam. Kesinlikle aynen öyle Paşam. Çünkü merhum aydınımızın sözü temeli ve özü ihtiva ediyor. Valla Paşam özenle seçmeye çalıştığım sözleri her yazıdan sonra parça parça koymaya çalışıyorum. CUMHURİYETİN AYDINLIĞI ebedi parlasın inşaallah ve Allah bu millete bilinç şuur irade nasip etsin. En derin ve kalbi saygılarımla saygıdeğer Paşam.

İsmail Hakkı Cengiz

29.09.2017 - 09:05

Hepsi birbirinden önemli ve değerli çok fazla söz. Lâkin değişik konular bir diğerini gölgede bırakıyor. Yukarıdaki yazıda UĞur Mumcu'nun söylediklerini, hem de son söz olarak okuduktan sonra, üsttekiler biraz önemini yitirir gibi oluyor. Yazıları bölmeni öneriyorum. Daha iyi faydalanabilmemiz, üzerinde düşünebilmemiz, yorum yapabilmemiz için. Cumhuriyetin aydınlığı hep parlasın. Selâmlar...

Özgür Deniz

29.09.2017 - 14:07

Eyvallah saygıdeğer Paşam. Kesinlikle aynen öyle Paşam. Çünkü merhum aydınımızın sözü temeli ve özü ihtiva ediyor. Valla Paşam özenle seçmeye çalıştığım sözleri her yazıdan sonra parça parça koymaya çalışıyorum. CUMHURİYETİN AYDINLIĞI ebedi parlasın inşaallah ve Allah bu millete bilinç şuur irade nasip etsin. En derin ve kalbi saygılarımla saygıdeğer Paşam.