Ey insançocukları! Yanlış giden bir şeyler var bu dünyada ve
yanlış yapılan bir şeyler. Böyle gelmiş böyle gider diye diye alışılmış ve
kanıksanmış bir durum var. Her şey karmakarışık, basitlik ve sadelik sanki
taammüden yok edilmiş. Arka planda bir cambazlık işliyor gibi. Ya gerçekten
neyin yapılacağı, yapılması gereken şeyin niçin ve nasıl yapılacağı bilinmiyor
ya da hiçbir şey yapılmak istenmiyor yahut alışkanlıktan kurtulmak gibi bir
dert taşınmıyor veyahut kopkoyu bir cehalet egemen olmuş. Hiçbir şey
görülmüyor, duyulmuyor, bilinmiyor, merak edilmiyor, düşünülmüyor, anlaşılmıyor
ve hissedilmiyor. Her şey çoğaltılmış ve bu çoğaltma işi muhakkak bile isteye
becerilmiş. Zira çokluktan ve çokluğun yarattığı karmaşadan yararlanılarak
insanlar aldatılıyorlar ve sömürülüyorlar. Yasalar çoklukta boğuldular, eğitim
çoklukta kayboldu, din çoklukta bozuldu, ilim çoklukta filme dönüştü. Samimiyet
yok, iyi niyet ve içtenlik yok. Vicdanın sesi boğulmuş ve vicdan susturulmuş.
Merhamet zaten toprağa gömülmüş ve üzerine beton dökülmüştü. Saçma sapan, abuk
sabuk, malayani ve absürt şeylerle iştigal ediliyor mütemadiyen. Anlaşılır gibi
değil. İnsanlar gerçekten fazlasıyla garibanlar. Münhasıran doğal gözlem
yapmanız kifayet edecektir bunu hissetmek için. Herkes maişetini temin edip
yaşamını idame ettirme kavgasında. Mazlumluk, mahzunluk, çaresizlik, yoksunluk,
yoksulluk, yokluk esir almış insanları. Herkes bir koşuşturma içinde. Kimse
kimseyi görmüyor, duymuyor, anlamıyor, kimse kimsenin derdini hissetmiyor. Kalabalık
yaşıyorlar ama herkes kendi derdiyle meşgul. Herkes birlikte yalnız modern
şehirlerin karanlığında ve nesiller tükeniyor şehirlerin karanlık sokaklarında!
Emperyalizmin çarklarında acımasızca ve amansızca öğütülüyorlar insanlar.
Emperyalizm; eğitimle, yasalarla, sağlıkla, silahla, üretilmiş dinle,
ideolojilerle eziyor, sömürüyor, yok ediyor insanlığı. Ve insanlık çaresiz,
tutsak, suskun! Çünkü ekmek emperyalizmin avuçlarında ve ekmekle korkutuyor
insanları. Gerçekleri haykırdığınız zaman sizden kötüsü yok. Çünkü sömüren
memnun, sömürülen razı. Haddizatında böyle bir dünyada, hiçbir şeyi, hiçbir
kimseyi umursamak istemiyorsunuz, bir dakika bile düşünmek istemiyorsunuz,
hislerinizi öldürmek istiyorsunuz ve çekip gitmek istiyorsunuz bilmediğiniz,
tanımadığınız ve yapayalnız kalmaya mahkûm olacağınız yerlere ama olmuyor,
yapamıyorsunuz. Sizden güçlü olanın çarklarının yağını kuruttuğunuz, istenmeyen
bir şey yaptığınız ve duyulunca kötü olacak bir şey söylediğiniz zaman
bitirmeye çalışıyorlar ama yaşamak zorundasınız. Öyleyse susmak zorunda
kalıyorsunuz ve susunca da bir şeyler hep yanlış yapılıyor ve yanlış giden bir
şeyler oluyor her zaman.
Ey insançocukları! Ne aldatılıyorsunuz, ne avutuluyorsunuz,
ne de uyutuluyorsunuz. Zira sizler ne aldanmayı bilirsiniz, ne avutulmayı, ne
de uyumayı. Çünkü sizler böyle duygulara yabancısınız. Sizler, siz değilsiniz.
Sizler büyük küçüklersiniz. Sizler, duyguları ve düşünceleri öldürülerek,
bilinçleri çekilerek çocuklaştırılmış insanlarsınız. Dünyayı tanımıyor,
algılamıyor, anlamıyorsunuz. Her şey unutturulmuş size. Basitlik ve sadelikten
kurtarmışlar ama kaosun tam ortasına bırakıvermişler sizi. Doğallıktan koparıp
yapaylığa mahkûm etmişler sizler ve artık her şeyiniz sahte olmuş. Her şeye
yabancısınız ve hiçbir şey hakkında tek bir şey bilmiyorsunuz. Bildiğinizi
sandığınız her şey aslında bir yalandır. Sevgi nedir bilmiyorsunuz,
bilemezsiniz. Nefret nedir tanımıyorsunuz, tanıyamazsınız. Dünyayı algılamaya,
anlamaya çalışıyorsunuz ama mümkün değil bu. Sizler kompradorlara
pazarlanıyorsunuz ey insançocukları! Dünyadan pay almak uğruna peşkeş
çekiliyorsunuz. Sizler, kompradorların tüketmesi için üretiliyorsunuz, sizler
birer üretimsiniz. Sizler siz değilsiniz! Duygularınız şırınga ile çekilmiş,
bilinçleriniz sıfırlanmış. Bir oyun kurulmuş. Bu oyunu kimse bozamaz, bozmak
istese de bozamaz. Zaten bozmaz da. Bu oyunu bozanı yok ederler. Sizler
tüketilmek için varsınız. Varlığınızı unutmuşsunuz. Sizi kimse kurtarmaz. Siz
kendinizi kurtarabilirsiniz ancak. Size iyilik yapacak tek kuvvet yine sizin
kendinizde, içinizde, kalbinizde, kafanızda. Gerçek uyanışı sağlayarak,
varlığınızı hissederek ve varoluşunuzu sorgulayarak size yani yeniden kendinize
dönebilir, dünyayı algılayabilir, kendinizi tanıyabilir, gerçekleri
görebilirsiniz ve işte o zaman sahici uyanışı gerçekleştirebilirsiniz ve düşman
gözünüzün önünde bitiverir ve onu tereddütsüz tanırsınız; emperyalizm! Sormaya
başladığınız an varolmaya başlayacağınız andır. Hatta sorduğunuz an oyunun surlarında
bir delik açacaksınız. Zoru başaracak, oyunu bozacaksınız! Bunu yapabilecek
misiniz, başarabilecek misiniz? Her şey sizi emperyalizme yem yapmak için
kurgulanmıştır. Sizler birer kurgudan başka hiçbir şey değilsiniz. Sizler insan
da değilsiniz, bitkiden hiçbir farkınız yok. Kimse size üzülmez, kimse sizin
için ağlamaz, kimse size yardım etmez. Çünkü sizler birer ölüsünüz! Bir yeriniz
sızladı mı? Gerçekler sızlatır!
Ey insançocukları! Her şey bir yalan. Sizde yalansınız.
Dünyada yalan. Hayatınız da yalan. İnandığınız, gördüğünüzü sandığınız,
bildiğinizi düşündüğünüz her şey yalan. Alıştığınız için gerçek gibi geliyor
inandığınız ve yaşadığınız her şey. Gerçek diye bildikleriniz de yalan. Sizler
yalan bir dünyada, yalan bir hayatı yaşıyorsunuz. Ölüsünüz ama diri olduğunuzu
düşünüyorsunuz ve diriysek yaşıyoruzdur diye sayıklıyorsunuz. Ne yaşadığınızı
bilmiyorsunuz. Öğretilenlere inanıyorsunuz. Gerçeklerden korkuyorsunuz.
Adaletten, hürriyetten, müsavattan, uhuvvetten korkuyorsunuz. Bir tek kutsal
yasaları çiğnemekten korkmuyorsunuz! Bilinçleriniz iğdiş edilmiş, hisleriniz
öldürülmüş, akıllarınızı gram gram veriyorlar size, size söylenilenlere
inanacak kadar. Hisleriniz ve bilinçleriniz her yönden tazyikat altında. Her
türlü yazılı, görsel alet ve edevat kullanılarak, propaganda teknikleri
denenerek ve duygularınız ajite ve manipüle edilerek, kendinizle kalmanız ve
konuşmanız ve düşünüp sorular sormanız engelleniyor. Bir şekilde düşünmeniz,
anlamanız, hissetmeniz, sormanız engelleniyor. Duygularınızla oynuyorlar.
Düşüncelerinizi ipotek ediyorlar. Duygularınızı ve düşüncelerinizi etki altında
bırakıp sorularınızı boğazınızda bırakıyorlar, sokulmak istendiğiniz duygusal
moda girdiğinizde sorularınızın sizi hain yapıp yapmadığını sorgulamaya
başlıyorsunuz. İşte o zaman korku egemen oluyor yüreklerinize ve sorularınız
daha doğmadan ölüyorlar ve sizlerde ölüyorsunuz ölen sorularınızla birlikte.
Ey insançocukları! Bir yudum mutluluk değil miydi şu fani
dünyadan umduğumuz? Niçin hak ettiğimiz mutluluğu söke söke almak iradesi
göstermiyoruz? Niçin sorularımızı yağmur gibi yağdırmıyoruz beynimizin
göklerinden kalbimizin toprağına ve niçin kendi kendimizin dirilmemizi
dinamitliyoruz? Allah, aklını kullanmayanların üzerine pislik yağdırır!