KARANLIĞA DOĞAN GÜNEŞ...

Özgür DENİZ - 19.11.2018

O, her şeyden evvel insandı, sadece insan. O, peygamberdi ama insandı. Belki de insan olduğu için peygamber oldu. O’nu seçen Allah’tı ve insanların gerçek kalitesini bilen ve belirleyen sadece Allah’tı. O, ruy-i zeminin ve insanlık tarihinin eşsiz ve emsalsiz yegâne devrimcisiydi. Yüreği kirlenmemiş, aklı kilitlenmemiş, gövdesi tutsak edilmemiş, dili susturulmamış, nefsinin ihtiraslarına yenilmemiş, hakikate başkaldırıp yalana boyun eğmemiş herkes, düşüncesi ne olursa olsun bu mutlak gerçekliği ittihaz etmek mecburiyetinde kalacaktır, mecburiyetinde değildir, mecburiyetinde kalacaktır, çünkü bu bir namus ve onur meselesidir. İnsanlık namusu ve onuru! O, tüm insanlık devrimcilerinin manevi önderiydi. O büyük devrimciyi, derin bir saygıyla, engin bir sevgiyle, büyük bir coşkuyla, tarifsiz bir minnetle, sonsuz muhabbetle ve sınırsız hürmetle anıyorum ve selamlıyorum. O’na duyulan saygı, sevgi, muhabbet, hürmet, mütemadiyen O’nun ismini anmakla değil O’nu yaşamakla olur. O, asla kul hakkı yemedi, en sevdiklerine hatta canına kastedenlere karşı bile adil oldu. O, düşman olduklarına bile adil oldu, çünkü O; ‘’onlara karşı düşman olmanız sizi onlara karşı adaletsizliğe sevketmesin’’ diye bildirilen mutlak ve kutsal yasayı işitmiş ve yasaya itaat etmişti. O, bildirici değildi, bildirdiklerini yaşayarak gösterendi ve öğretendi, eşsiz ve emsalsiz devrimini de böyle gerçekleştirmişti. Çünkü O, gönüllere dokunmuştu ve gönüllere dokunmak, mutlak zaferin garantisiydi. Zira gönüle bir dokunuş, bedene bin dokunuştan evla idi. O, hiçbir zaman dilleri susturmakla, gövdeleri zincirlemekle, yürekleri gövdelere mahkûm etmekle ilgilenmedi. Çünkü O, Allah’ın verdiği hürriyeti vadediyordu insanlığa. O, mülk sahibi değildi; O, kudret sahibi değildi; O, din sahibi değildi ama filhakika O, hepsine sahipti, bu bildiğiniz bir sahiplik değildi. O, yaşamının hiçbir anında adaletsiz olmadı, emeğe her zaman saygı gösterdi ve çalışanın ücretinin bihakkın ama tam zamanında verilmesini buyurdu ve tüm mevcudatın adalet üzere kaim olduğu hakikatini tebliğ etti her daim. O, merhamet abidesiydi, O’nun olduğu yerde zulüm yoktu değil, zulüm doğmamıştı bile, ki yok olsun. O, canlı ahlaktı, yaşayan hakikatti, gövdesinde taşıdığı masiyetlerden arınmış o naif yüreğinde nefretin zerresi barınmadı, sevgi doluydu, en gerçek sevgiliydi, eşsiz bir eşti, dostluğun, kardeşliğin ve arkadaşlığın canlanmış haliydi, şefkatli bir babaydı ama adil bir baba ta ki evladına bile, en büyük şahit ve şehitti, en doğru yolu gösterendi, en güzel komutandı, en yalın ve doğal insandı, karanlık dünyaya bir güneş gibi doğmuştu ve tüm dünyayı aydınlatmıştı. Yalansızdı ve dost düşman herkesin emin olduğu biricik insandı. Allah’ın sofrasında kimsenin rızkına tasallut etmedi. Çünkü Allah’ın sofrasını hiçbir zaman sahiplenmedi. O, sahiplenerek hükmetmeye gitmedi. Çünkü O, sahiplenmeye gelmemişti. O, bilmeyi değil, her daim yaşamayı buyurdu. Çünkü yaşamadıktan sonra, bilmek hükümsüzdü. O, hiçbir zaman Kendine çağırmadı, her zaman mutlak ve muhakkak hakikatlere çağırdı insanlığı. Çünkü O, bir kısım insanların değil, yekpare insanlığın önderiydi. Hakikatin münadisiydi O! O, hayatında sadece iki eli öpmüştü; kadın eli ve çalışıp üreten eli. Çünkü bu iki el, insanlığı üreten eldi ve kutsaldılar ve keza varoluştan bu yana gadre uğrayan iki varlıktılar. O, insanlığı dinle uyutmadı, uyuşturmadı, öldürmedi bilakis aydınlattı, uyandırdı ve diriltti. O, ölmüş insanlığı diriltti ve dirilttiği insanlıkla yeryüzünün en büyük devrimini gerçekleştirdi. O’nu izaha ne söz yeter, ne kitaplar yeter, ne de ömürler kifayet eder. Mesele; O’nu bilmek ve biteviye ismini anmak değildir, O’nu anlamak ve yaşamaktır. O’nu bilmek ve anmak ama anlamamak ve yaşamamak, yeryüzünde şahit olunabilecek en büyük sahtekârlıktır, düzenbazlıktır, yalancılıktır.   

Tarih: 19.11.2018 Okunma: 810

YORUMLAR

Yorumunuzu ekleyin.

İsim: *

E-posta Adresiniz: *

* (E-posta adresiniz paylaşılmayacaktır.)

Yorum: *

Güvenlik Sorusu:
Türkiye'nin başkenti neresidir?