O, her şeyden evvel insandı, sadece insan. O, peygamberdi ama
insandı. Belki de insan olduğu için peygamber oldu. O’nu seçen Allah’tı ve
insanların gerçek kalitesini bilen ve belirleyen sadece Allah’tı. O, ruy-i
zeminin ve insanlık tarihinin eşsiz ve emsalsiz yegâne devrimcisiydi. Yüreği
kirlenmemiş, aklı kilitlenmemiş, gövdesi tutsak edilmemiş, dili susturulmamış,
nefsinin ihtiraslarına yenilmemiş, hakikate başkaldırıp yalana boyun eğmemiş herkes,
düşüncesi ne olursa olsun bu mutlak gerçekliği ittihaz etmek mecburiyetinde
kalacaktır, mecburiyetinde değildir, mecburiyetinde kalacaktır, çünkü bu bir
namus ve onur meselesidir. İnsanlık namusu ve onuru! O, tüm insanlık
devrimcilerinin manevi önderiydi. O büyük devrimciyi, derin bir saygıyla, engin
bir sevgiyle, büyük bir coşkuyla, tarifsiz bir minnetle, sonsuz muhabbetle ve sınırsız
hürmetle anıyorum ve selamlıyorum. O’na duyulan saygı, sevgi, muhabbet, hürmet,
mütemadiyen O’nun ismini anmakla değil O’nu yaşamakla olur. O, asla kul hakkı
yemedi, en sevdiklerine hatta canına kastedenlere karşı bile adil oldu. O,
düşman olduklarına bile adil oldu, çünkü O; ‘’onlara karşı düşman olmanız sizi
onlara karşı adaletsizliğe sevketmesin’’ diye bildirilen mutlak ve kutsal
yasayı işitmiş ve yasaya itaat etmişti. O, bildirici değildi, bildirdiklerini
yaşayarak gösterendi ve öğretendi, eşsiz ve emsalsiz devrimini de böyle
gerçekleştirmişti. Çünkü O, gönüllere dokunmuştu ve gönüllere dokunmak, mutlak
zaferin garantisiydi. Zira gönüle bir dokunuş, bedene bin dokunuştan evla idi.
O, hiçbir zaman dilleri susturmakla, gövdeleri zincirlemekle, yürekleri
gövdelere mahkûm etmekle ilgilenmedi. Çünkü O, Allah’ın verdiği hürriyeti
vadediyordu insanlığa. O, mülk sahibi değildi; O, kudret sahibi değildi; O, din
sahibi değildi ama filhakika O, hepsine sahipti, bu bildiğiniz bir sahiplik
değildi. O, yaşamının hiçbir anında adaletsiz olmadı, emeğe her zaman saygı
gösterdi ve çalışanın ücretinin bihakkın ama tam zamanında verilmesini buyurdu
ve tüm mevcudatın adalet üzere kaim olduğu hakikatini tebliğ etti her daim. O,
merhamet abidesiydi, O’nun olduğu yerde zulüm yoktu değil, zulüm doğmamıştı
bile, ki yok olsun. O, canlı ahlaktı, yaşayan hakikatti, gövdesinde taşıdığı
masiyetlerden arınmış o naif yüreğinde nefretin zerresi barınmadı, sevgi
doluydu, en gerçek sevgiliydi, eşsiz bir eşti, dostluğun, kardeşliğin ve
arkadaşlığın canlanmış haliydi, şefkatli bir babaydı ama adil bir baba ta ki
evladına bile, en büyük şahit ve şehitti, en doğru yolu gösterendi, en güzel
komutandı, en yalın ve doğal insandı, karanlık dünyaya bir güneş gibi doğmuştu
ve tüm dünyayı aydınlatmıştı. Yalansızdı ve dost düşman herkesin emin olduğu
biricik insandı. Allah’ın sofrasında kimsenin rızkına tasallut etmedi. Çünkü
Allah’ın sofrasını hiçbir zaman sahiplenmedi. O, sahiplenerek hükmetmeye
gitmedi. Çünkü O, sahiplenmeye gelmemişti. O, bilmeyi değil, her daim yaşamayı
buyurdu. Çünkü yaşamadıktan sonra, bilmek hükümsüzdü. O, hiçbir zaman Kendine
çağırmadı, her zaman mutlak ve muhakkak hakikatlere çağırdı insanlığı. Çünkü O,
bir kısım insanların değil, yekpare insanlığın önderiydi. Hakikatin münadisiydi
O! O, hayatında sadece iki eli öpmüştü; kadın eli ve çalışıp üreten eli. Çünkü
bu iki el, insanlığı üreten eldi ve kutsaldılar ve keza varoluştan bu yana
gadre uğrayan iki varlıktılar. O, insanlığı dinle uyutmadı, uyuşturmadı,
öldürmedi bilakis aydınlattı, uyandırdı ve diriltti. O, ölmüş insanlığı
diriltti ve dirilttiği insanlıkla yeryüzünün en büyük devrimini gerçekleştirdi.
O’nu izaha ne söz yeter, ne kitaplar yeter, ne de ömürler kifayet eder. Mesele;
O’nu bilmek ve biteviye ismini anmak değildir, O’nu anlamak ve yaşamaktır. O’nu
bilmek ve anmak ama anlamamak ve yaşamamak, yeryüzünde şahit olunabilecek en
büyük sahtekârlıktır, düzenbazlıktır, yalancılıktır.
KARANLIĞA DOĞAN GÜNEŞ...
Özgür DENİZ - 19.11.2018
Tarih: 19.11.2018
Okunma: 810
YORUMLAR
Yorumunuzu ekleyin.