‘’’’Yetimlerin mallarını zulüm yoluyla yiyenler, muhakkak ki
karınlarını ateşle doldurmuş olurlar ve cehennem ateşine atılırlar.’’’’ Nisa-10
Bu dünyada bir inananlar vardır, bir inanmayanlar vardır, bir
de inanıyormuş gibi yapanlar vardır. İnananlar zaten inanıyorlardır ve
inandıklarının muktezasını yapıyorlardır ne kadar yapabiliyorlarsa, ama
yaptıklarında samimidirler yani gerçekten inanıyorlardır. Gerçekten inanmak hem
hayalleri zorlayıcı bir korkuya hem de yürekleri uçurucu bir ümide sahip olmaktır.
İnanmayanlar da zaten inanmadıklarını saklamıyorlardır, öyledir yani, gerçekten
inanmayanların inanmadıklarını saklayanlara pek rastlamadım. İnanıyormuş gibi
yapanlar ise ilginç tiplerdir. İnandıklarını söylerler ama ne hikmetse
inandıklarına mütenasip eylemleri olmaz hatta inandıkları istikamette eylem
ortaya koyanlardan da ama gerçekten insanca bir eylem ortaya koyanlardan da hazzetmezler,
gizli bir nefret duyarlar onlardan, çünkü gizli inançsızlıkları aşikâr olacak
diye korkarlar, çünkü menfaatleri kaybetmek acı verir, çünkü kendini sonsuz
zannetmek merhameti siler süpürür. Bu yüzden de kendileri inanıyormuş gibi
yaptıklarından, gerçekte inanlardan nefret ederler hatta inanmadıklarını açıkça
söyleyenlerden bile gizli gizli hazzetmezler. Bilmiyorum, okumalarımdan ve
yaşadıklarımdan yaptığım çözümleme budur. İnanan biri, gerçekten korkar, ama
acayip korkar ve yapılmayacak bir şeyi, yapılmaması gerektiği söylenilen bir
şeyi asla yapmaz, yapamaz. Misal, yazıya bir ayetle başladık ve o ayet sonsuz
açıklıkta ve muhkem bir ayet, o ayete inanan biri bir kulun hatta yetim bir
kulun hakkını yiyemez. Çünkü yememesi gerektiği söylenmiştir, söylenmemiştir
emredilmiştir mutlak açıklıkta ve sonucu da önceden bildirilerek. Yiyorsa
inanmıyordur, kesinlikle inanmıyordur. İnandığını söylüyorsa, inanıyormuş gibi
yapıyordur, tabi yedirebiliyorsa. Çünkü vicdanı olmayanın inancı da olmaz.
Devlet ye dese bile yiyemez. Demez de devlet ye diye zaten. Bu dünyada kul
hakkı yiyenleri ve bir kula nahak yere acı çektirenleri gerçekten merak
ediyorum, hangi akılla, vicdanla, düşünceyle, hissiyatla kul hakkı
yiyebiliyorlar ve bigünah bir kula nahak yere acı çektirebiliyorlar, gerçekten
Allah’ın hesap sormayacağını ve affedeceğini mi düşünüyorlar? Böyle düşünmeye
sevkeden inanç hangi inançtır? Üstelik öyle bir şeyin ihtimalinin bile
düşünülmesine imkân tanıyan hiçbir emare yokken ve yasalar mutlak netken. Gerçekten
Hz. Muhammed’le Kur’an’ı gönderen Allah’a ya da bir insanlık vicdanına
inanıyorlar mı? Vicdan diyordu Victor Hugo; ‘’insanın içinde ki Tanrı’dır’’ ama
biz o Tanrıyı öldüreli çoook oldu maalesef. Gerçekten O Allah’ın; siz devletin
yasalarını uygulamak zorundaydınız, bu yüzden benim yasalarımı çiğnemenizde
sakınca yoktu, çünkü yaşadığınız yer dünyaydı ve dünyada böyle şeyler olabilirdi,
öyleyse sizler suçsuzsunuz girin cennetime diyeceğini mi düşünüyorlar? Suç mu
işliyorum, şerefsizlik mi yapıyorum yoksa? Çıldırırcasına merak etmek, tahkik,
tetkik ve analiz yapmak, sormak, sorgulamak (son nefesime kadar sorgulayacağım,
sorgulamadığım tek bir şey kalmayacak, çünkü ömrüm boyunca bildiğim her olgunun
ve gördüğüm her olayın daima ardını da bilmeye ve görmeye çalıştım) ve
çözümleme yapmak bana yaratılırken sunulmuş bir armağandır. Ne lütfedilmiştir
ve lütfedilebilir, ne de bahşedilmiştir ve bahşedilebilir. Yaratıcının kuluna
armağanıdır sadece! Nokta… Keza inanan biri emperyalist işbirlikçisi olamaz. Çünkü
emperyalizm ve emperyalist çirkindir, kötüdür. Emperyalist, başkasının
toprağında o toprağın çocuklarını zehirler ve o toprağı yuva bilmiş her türlü
canlıyı da zehirler. Üstelik emperyalizme dost olmak, yeryüzünün varisliğine
layık görülmüş mustazaflara telafisi olmayan bir ihanettir. İnandım demekle
kurtuluş olmayacaktır! Öyle olsaydı, O Allah ki, iman ettiğini söyleyen
kullarına yenide iman etmelerini buyurmazdı!
EKSTRA:
‘’’’Bir
dini yobazlık vardır, bir de din karşıtı yobazlık vardır. Şöyle ki; biri,
bilmediği ve tanımadığı şeye inanmaktadır. Ötekisi ise, bilmediği ve tanımadığı
şeyi inkâr etmektedir. İkisi de bilinçten yoksundur ve düşünmemektedir. Ne
bilerek ve anlayarak inanmaktadır inanan, ne de bilerek ve anlayarak inkâr
etmektedir inkâr eden.’’’’
Ali Şeriati
‘’“Sizin olmayan bir dünyanın ateşiyle aydınlanıp ısınıyorum.”’’
Frantz
Fanon
''''Okuduğun kitapsın sen, uğraştığın konusun.''''
Sezai
Karakoç
‘’’’Günahkârlar, kötüler, caniler, cellatlar, zalimler,
düzenbazlar, ahlaksızlar, yalancılar… Ne kadar boş, anlamsız, saçma bir yer
burası. Yoksa bu kadar anlamsızlığın içinde gizli bir anlam mı var? Peki nedir?
Neyin içine düşmüş insan? Nasıl düşmüş? Ne para, ne şan, ne şöhret, ne makam,
ne mevki… Hepsi boş, hepsi yalan, hepsi faydasız. Başka bir şey olması gerek.
Ama ney? Kim mutlu, kim mutsuz, kim cellat, kim kurban belli değil. Bir
zindanda mıyız, yoksa neresi burası? Kaçış mümkün mü? Nereye? Sorulardan bir
fanusun içinde boğuluyorum. Beynimin içinde dönüp duruyor tüm sorularım.
Fırlatamıyorum bir türlü devasa boşluğa. Güneşin bir kere doğduğu ve hiç
batmadığı topraklar var mıdır? Güneş her toprağa aynı zamanda doğmuyor ve her
toprakta aynı zamanda batmıyor ama her toprağa mutlaka doğuyor ve her toprakta
mutlaka batıyor. Acı batıyor, acı doğuyor…’’’’
Özgür Deniz
‘’’’Dün kimsenin hakkını gasp etmedim, kimsenin canını
acıtmadım, kimsenin ölümüne sebep olmadım, kimsenin kalbini kırmadım, kimsenin
onurunu zedelemedim, kimseye iftira atmadım, kimseyi jurnallemedim, kimseye
kötülük etmedim, kimsenin yaşama sevincini çalmadım, kimseyi ağlatmadım,
herkese selam verdim, eski yeni ya da suçlu suçsuz hiçbir dostumdan yüz
çevirmedim, hiç yalan söylemedim, hep gülümsedim, iyilik yapmak için kavga
verdim kendime karşı. Bir çiçek gibi titredim yaşamın soğuk rüzgârlarında, bir
çiğ damlası gibi düştüm yanan yürek topraklarına. Vicdanım rahat uyudum. Mutlu
sabahlara uyanmak, sevgi dolu, barış dolu, kardeşlik dolu yeni bir hayata ve
daha güzel bir dünyaya doğmak umuduyla uyudum. Yeni bir hayata, daha güzel bir
dünyaya doğduk mu bilmiyorum. Yaşama karışacağız ve anlayacağız her şeyi.
Doğmaya ölmek ne garip şey!’’’’
Özgür Deniz
“”Bir gün bu ülkenin başucuna bir not yanağına da bir öpücük
kondurup gideceğim. Çok tatlı uyuyordun uyandırmaya kıyamadım diyeceğim.””
Aziz Nesin
“”Ve insanlar... ah benim güzel insanlarım! Yalanla
besliyorlar sizi.””
Nazım
Hikmet
“”Varsın hayat yalakalara şans tanısın. Ben onuruma fiyat
biçmem. Yaşadığım kadar yaşasam asla tükürülecek eli öpmem.””
Ömer Hayyam