Biz insanız! İnsanlığımızı hatırlayalım ve insan olalım,
insan gibi yaşayalım. İnsanlığa ihanet etmeyelim. Bu dünya baki değil bebeğim,
bir gün mutlaka öleceğiz. Ya insan gibi öleceğiz ya da gebereceğiz vahşi bir
hayvan gibi. Ve kuşkusuz hesaba çekileceğiz, hem burada hem de orada. Öyleyse hesabı
nasıl vereceğimizi düşünerek yaşayalım. Zira sonra keşkeler, son pişmanlıklar,
nedamet gözyaşları fayda etmez ve etmeyecek. Çünkü ektiğini biçeceksin!
Kurtulmuş değiliz hiçbirimiz ve kurtulduk biz diyemeyiz, kurtulmuşuz gibi görüp
kendimizi keyfimizce dem süremeyiz. Bakınız başka hiçbir şey olmamıza gerekte
yok, ihtiyacımızda yok buna. Sadece ama sadece insan olalım kâfi, olabilirsek
elbette, ki insan olmaya geldik bu dünyaya, insan gibi göründüğümüz için insan
olduğumuzu mu sanıyoruz yoksa? Öyleyse vay halimize, veyl olsun bize. İdeolojilerimizin
canı cehenneme, insan değilsek kimliğimizin de ve dahi ne isek olduğumuz
şeylerin de canı cehenneme, insanlığı aldattığımız yeter! Bir kere de insan
olduğumuzu hatırlayalım be. İnsanlığın hakikate ihtiyacı var bebeğim. Hakikat
balyoz gibi inmeli betonlaşmış kafalara, nasırlaşmış vicdanlara, çürümüş
yüreklere, tiksindirici gövdelere. Hakikati haykırmalıyız insanlığa, çünkü
tıkalı kulakların, uyuşmuş beyinlerin, kokuşmuş vicdanların, çürümüş gövdelerin
hakikate ihtiyacı var. İnsanlık hakikatle uyanmadıkça, yalanlar insanlığı
uyutmaya devam edecektir ve hakikatin olmadığı yerde her şey yalan olacaktır.
Eğer hakikat özgürleşmezse, özgürlük asla hakikat olmayacak ve
hayatlaşmayacaktır. İşte bu yüzden hakikate ihtiyacımız vardır. İşte bu yüzden
hakikati haykırmalıyız tüm insanlığa, tüm dünyaya ve insanlığın ortak
vicdanının sesi olmalıyız.
Eğer ömrümüz kul hakkı yemekle geçmişse ve midelerimiz
haramla dolmuşsa; gözlerimiz varlığın güzelliklerinden mahrum kalmışsa;
ağzımızdan pislik saçılmış, dilimizden yalan akmışsa; kulaklarımız kem söze
açılmış, doğru söze kapanmışsa; hakikati haykıranı susturmuşsak ve acımasızca
çiğnemişsek; zulmümüz merhametimize galebe çalmışsa; kendi mevcudiyetimizin
idamesini bırakıp başka mevcudiyetlerin idamesini muhafazaya yelken açmışsak
ama bunu da münhasıran rant için yapmışsak; kalbimiz kararmış, vicdanımız
nasırlaşmışsa; masumların hayatlarını iftiralarla karartmışsak; açları
doyurmamış, çıplakları giydirmemiş, yetimin başını okşamamışsak; zalimin
karşısında hak budur işte diye haykırmamışsak; suçsuzları acılardan acılara
sürgün kılmışsak; mazlumu hor görüp, zalimin önünde eğilmişsek; garibi ezmiş,
yetimin hakkını yemiş, düşene bir tekmede biz atmışsak; yeri delecekmiş, göğe
uzanacakmış gibi kibir abidesi misali tafra yapmışsak; suçsuzları kolayca
tecziye etmiş ama güçlü suçlular önünde eğilip, onlara özgürlük bahşetmişsek
korkumuzdan ve varlığımızın bekası uğruna; kanı, teri, yaşı ve emeği hayâsızca
sömürmüşsek; ahlakı çürütmüş, adaleti, şerefi, izzeti çiğnemişsek; masum bir
cana kıymışsak ya da kıyılmasına sebep olmuşsak; çocukların gülen yüzlerini
soldurmuşsak; hakikati yalanla örtmüş, yalanı hayatlaştırmışsak; küçük, basit
ve ucuz menfaatler uğruna insanları aldatmışsak ve haklarını gasp etmişsek
EĞER; ötse de dilimiz bülbül gibi, şöhretimiz yeryüzüne yayılsa da, dolsa da
kasalarımız Karun misali, kudrete de sahip olsak Firavun kadar, İbrahim’i
ateşlere atan Nemrut’ta olsak hiçbir fayda etmeyecektir. ÖLECEĞİZ! Calut’ta
öldü, Davut’ta öldü; Firavun da öldü, Musa da öldü; Nemrut’ta öldü, İbrahim de
öldü; Ebu Cehil de öldü Muhammed’de öldü ama bir taraf insan gibi öldü diğer
taraf vahşi hayvanlar gibi gebererek telef oldu ve biz de öleceğiz ya da telef
olacağız, tercih bizim! Bu dünya kimseye kalmayacak, kimsenin de olmayacak,
tıpkı Süleyman peygambere kalmadığı ve O’nun olmadığı gibi. Ya hakikati
duyacağız ve uyacağız hakikate ya da uyuyacağız yalan rüzgârlarının beşiğinde!
Tercih bizim, karar bizim, kader bizim ve biz hesap vereceğiz hesap vakti
geldiğinde. Ama o vakit geldiğinde etmediysek merhamet, beklemeye hakkımız
olmayacak merhameti ve muhakkak adil bir şekilde yargılanacağız… Ne amansız bir
yargılamadır o yargılama!