Gerçekleri görmeli ve uyanmalısın insançocuğu! Alışkanlıklarından,
bağlarından, bağımlılıklarından kurtulmalısın. Bilakis, hiçbir şey göremezsin
ve uyanamazsın. Bu dünyada ki her şey sahte, doğal olan hiçbir şey yok burada. Saf
insan da yok. Baksana bir şöyle etrafına! Pembe bir dünyanın içine atıvermişler
seni, bir parça da önüne bırakıvermişler ve sen önündeki şeyin içine
gömülmüşsün, her şeyi tozpembe sanıyorsun, oysa zehir yiyor, zehir içiyor ve
zehir kusuyorsun. Velakin böyle yaşadığının farkına varamayacak kadar körsün. Üstelik
daha çoğuna sahip olmak istiyorsun, kendini azaltma hatta temelli yok etme
pahasına. Çünkü seni asli unsurlarından, bileşkelerinden koparmışlar ve sen
başka bir şeye dönüşmüşsün. Sen, sen değilsin! Sana yönelik her şey, bozulmuş
şekilde sana sunuluyor. Yalan hakikatle örtülüyor ve önüne konuyor, iştahla yiyorsun,
şaka olmak pahasına, çünkü hiçbir zaman hiçbir şeyin arka perdesine bakmayı
beceremiyorsun. Alıştırıldığın için her şeyi gerçek ve olduğu gibi sanıyorsun. Ne
gördüğün çehreler gerçek, ne kullandıkların gerçek, ne de yaşadıkların. Kötü ve
çirkin bir hayalin içindesin. En basitinden düşün, niye hakikati çırılçıplak
haykıramıyoruz bu dünyada? Ne haykırmak istiyorsun da haykıramıyorsun mu
diyorsun? Verdiğim cevap zaten hakikati haykırmak olur, işte odur söylediğim
ama söyleyemediğim. Buradan daha tehlikeli sorgulamalara gidiyorsun! Gerçekten
çözebilir miyiz burada ki muammayı? Peki, niye çözemeyiz, gerçekten çözümü
olmadığı için mi yoksa çözümü var da dile getirilmesi imkânsız olduğu için mi,
peki imkânsız kılan kim, kim gerçekten? Aklına garip sorular takılır durur
düşündükçe ama cevapsız mıdır acaba bu soru yoksa cevabını da söyleyemiyor
muyuz? Mesela; bu dünyada komprador pezevenklere çalışmayan kim var ya da var
mıdır birileri? Bu dünya sahtekârların dünyası, maskelilerin, bin bir
suratların dünyası. Bu dünya dalkavukların, menfaatçi şebeklerin,
namussuzların, yalancıların, diz çökenlerin dünyası. Herkesi sürüleştirmişler
ve köleleştirmişler burada. Herkes korkak, çünkü herkes korkuyor hakikati
söylemekten ve yaşamaktan. Yalan söyleyerek yaşamaya ve günlerini kurtarmaya
çalışıyorlar. Gülmekten utanıyorlar, gündüz acı çekiyorlar akşam gülüyorlar göstermeden
suratlarını, çünkü gülmekten utanıyorlar gündüzleri. Sahi inandıklarını
söyleyenler bile söyleyemiyorlar saf hakikatleri, ki söylemeye de çokta istekli
değiller gibi zaten. Peki, niyedir bu? Sen sana ait olanı yaşamıyorsun ve sana
ait olan sen de değil. Öyleyse uyanmalı, kalkmalı, sana ait olanı almalı ve sana
ait olanı yaşamalısın. İnsanlığın rızkına tasallut etmişler. Bir şekilde olmuş
bu. Ortak mülkü tekelleştirmişler. Bugün insanlığın acılarının, sefaletlerinin
altında yatan en büyük sebeplerden biridir bu ama gözlerden saklanan bir sebep.
Mülkü tekelleştirip, insanlığın doğal hayatını bozup, yapay bir hayat
oluşturmuşlar. Pezevenklerin çizdikleri alınyazısını bozmalıyız. Çocuklarımıza
pembe dünyalar sunup ama sundukları dünyayla onların ruhlarını harap edip
velakin o dünyayı da bir türlü vermeyerek mahveden pezevenklerin çizdikleri bu
yazıyı silmeliyiz ve kendi yazımızı kendimiz yazmalıyız. Bu dünyada her varlık
masumdur, ta ki masum olmayan, alçakların en alçağı olan insan görünümlü
varlığın alçak olduğu kadar. Kahpedir insan denilen ama insanlığını tamamlayamamış
mahlûk. İnsanlığın acı ve sefaletinden güç alıp büyüyen ve büyüdükçe daha da
şımarıp iyice ezmeye yeltenen komprador pezevenklere diz çöktürmedikçe, yazılan
kara yazıyı silemeyiz ve dünyamızı güzelleştiremeyiz, gerçek dünyamıza
dönemeyiz, gerçek kendimizi bulamayız. Ey insançocukları! Cahil ve çaresiziz!
Nasıl bir kıskacın içinde olduğumuzu bilmiyoruz, bilsekte bir şey yapacak gücümüz
yok ama o güç bizde var, sadece var olanı keşfetmeli ve ortaya çıkarmalıyız.
Cesaret, daha fazla cesaret etmeliyiz. Gerisi gelecektir! Korkutularak
hükmediliyoruz çünkü.
EKSTRA:
‘’’’Her gün cinayet işliyoruz. Farkında mıyız? Farkında
olsaydık işler miydik? Cinayet, cehaletin cani çocuğudur. Neyi öldürüyoruz?
Bizi yaşatan, yaşatıyor olan, yaşatacak olan şeyi. Anlıyor muyuz? Aklımız
kadar… Çünkü biz yaşarken, o yaşamadığı zaman yaşayamayacağımız şeyi
umursamıyoruz. Keşke inanmaktan önce anlamayı deneseydik.’’’’
Özgür Deniz
‘’’’Eyyy kurban olduğum Rabbim! Ey canımı yoluna feda
kıldığım Rabbim! Göklerinden üzerimize öyle bir akıl yağdır ki, öyle bir akıl
yağdır ki, sular seller gibi aksın da cehalet pisliğini önüne katıp sürükleyip
götürsün ve yok etsin. Bize uyanıklık ver, şuur ver, bilinç ver, hissiyat ver.
Bizlere akletme, düşünme, sorma ve sorgulama yetisi bahşet. Bizlere anlama
yetisi bahşet. Bizleri, olguları ve olayları, tertil, tedebbür ve taakkul ile
okuyanlardan, anlayanlardan, bilenlerden eyle. Sen ki, bizleri karanlıktan
aydınlığa çıkaransın. Bizleri cehaletin karanlığından aklın aydınlığına
eriştir. Bizleri yeniden insan kıl. Bizleri şaka derekesine düşen sefil
varlıklar kılma. Tiksiniyorum cehaletten Rabbim. Tiksiniyorum cehaletten
Rabbim. Tiksiniyorum cehaletten Rabbim. İfadelerim yüzünden bu aciz kulunu
mazur gör lütfen Rabbim. Sen ki, hiç akletmiyor musunuz diye soruyorsun. Evet,
akletmiyoruz Rabbim. Akledeydik, cehaletin dipsiz, zifiri, koyu karanlığında
yaşar mıydık, şaka gibi olur muyduk kulların olarak? Akıl ver bize, akıl ver
bize, akıl ver bize Rabbim, kurban olduğum Rabbim! Canımı yoluna feda kıldığım
Rabbim!’’’’
Özgür Deniz