MÜLK MAYMUNU KOMPRADORLAR...

Özgür DENİZ - 15.02.2019

Gerçekleri görmeli ve uyanmalısın insançocuğu! Alışkanlıklarından, bağlarından, bağımlılıklarından kurtulmalısın. Bilakis, hiçbir şey göremezsin ve uyanamazsın. Bu dünyada ki her şey sahte, doğal olan hiçbir şey yok burada. Saf insan da yok. Baksana bir şöyle etrafına! Pembe bir dünyanın içine atıvermişler seni, bir parça da önüne bırakıvermişler ve sen önündeki şeyin içine gömülmüşsün, her şeyi tozpembe sanıyorsun, oysa zehir yiyor, zehir içiyor ve zehir kusuyorsun. Velakin böyle yaşadığının farkına varamayacak kadar körsün. Üstelik daha çoğuna sahip olmak istiyorsun, kendini azaltma hatta temelli yok etme pahasına. Çünkü seni asli unsurlarından, bileşkelerinden koparmışlar ve sen başka bir şeye dönüşmüşsün. Sen, sen değilsin! Sana yönelik her şey, bozulmuş şekilde sana sunuluyor. Yalan hakikatle örtülüyor ve önüne konuyor, iştahla yiyorsun, şaka olmak pahasına, çünkü hiçbir zaman hiçbir şeyin arka perdesine bakmayı beceremiyorsun. Alıştırıldığın için her şeyi gerçek ve olduğu gibi sanıyorsun. Ne gördüğün çehreler gerçek, ne kullandıkların gerçek, ne de yaşadıkların. Kötü ve çirkin bir hayalin içindesin. En basitinden düşün, niye hakikati çırılçıplak haykıramıyoruz bu dünyada? Ne haykırmak istiyorsun da haykıramıyorsun mu diyorsun? Verdiğim cevap zaten hakikati haykırmak olur, işte odur söylediğim ama söyleyemediğim. Buradan daha tehlikeli sorgulamalara gidiyorsun! Gerçekten çözebilir miyiz burada ki muammayı? Peki, niye çözemeyiz, gerçekten çözümü olmadığı için mi yoksa çözümü var da dile getirilmesi imkânsız olduğu için mi, peki imkânsız kılan kim, kim gerçekten? Aklına garip sorular takılır durur düşündükçe ama cevapsız mıdır acaba bu soru yoksa cevabını da söyleyemiyor muyuz? Mesela; bu dünyada komprador pezevenklere çalışmayan kim var ya da var mıdır birileri? Bu dünya sahtekârların dünyası, maskelilerin, bin bir suratların dünyası. Bu dünya dalkavukların, menfaatçi şebeklerin, namussuzların, yalancıların, diz çökenlerin dünyası. Herkesi sürüleştirmişler ve köleleştirmişler burada. Herkes korkak, çünkü herkes korkuyor hakikati söylemekten ve yaşamaktan. Yalan söyleyerek yaşamaya ve günlerini kurtarmaya çalışıyorlar. Gülmekten utanıyorlar, gündüz acı çekiyorlar akşam gülüyorlar göstermeden suratlarını, çünkü gülmekten utanıyorlar gündüzleri. Sahi inandıklarını söyleyenler bile söyleyemiyorlar saf hakikatleri, ki söylemeye de çokta istekli değiller gibi zaten. Peki, niyedir bu? Sen sana ait olanı yaşamıyorsun ve sana ait olan sen de değil. Öyleyse uyanmalı, kalkmalı, sana ait olanı almalı ve sana ait olanı yaşamalısın. İnsanlığın rızkına tasallut etmişler. Bir şekilde olmuş bu. Ortak mülkü tekelleştirmişler. Bugün insanlığın acılarının, sefaletlerinin altında yatan en büyük sebeplerden biridir bu ama gözlerden saklanan bir sebep. Mülkü tekelleştirip, insanlığın doğal hayatını bozup, yapay bir hayat oluşturmuşlar. Pezevenklerin çizdikleri alınyazısını bozmalıyız. Çocuklarımıza pembe dünyalar sunup ama sundukları dünyayla onların ruhlarını harap edip velakin o dünyayı da bir türlü vermeyerek mahveden pezevenklerin çizdikleri bu yazıyı silmeliyiz ve kendi yazımızı kendimiz yazmalıyız. Bu dünyada her varlık masumdur, ta ki masum olmayan, alçakların en alçağı olan insan görünümlü varlığın alçak olduğu kadar. Kahpedir insan denilen ama insanlığını tamamlayamamış mahlûk. İnsanlığın acı ve sefaletinden güç alıp büyüyen ve büyüdükçe daha da şımarıp iyice ezmeye yeltenen komprador pezevenklere diz çöktürmedikçe, yazılan kara yazıyı silemeyiz ve dünyamızı güzelleştiremeyiz, gerçek dünyamıza dönemeyiz, gerçek kendimizi bulamayız. Ey insançocukları! Cahil ve çaresiziz! Nasıl bir kıskacın içinde olduğumuzu bilmiyoruz, bilsekte bir şey yapacak gücümüz yok ama o güç bizde var, sadece var olanı keşfetmeli ve ortaya çıkarmalıyız. Cesaret, daha fazla cesaret etmeliyiz. Gerisi gelecektir! Korkutularak hükmediliyoruz çünkü.

 

EKSTRA:

 

‘’’’Her gün cinayet işliyoruz. Farkında mıyız? Farkında olsaydık işler miydik? Cinayet, cehaletin cani çocuğudur. Neyi öldürüyoruz? Bizi yaşatan, yaşatıyor olan, yaşatacak olan şeyi. Anlıyor muyuz? Aklımız kadar… Çünkü biz yaşarken, o yaşamadığı zaman yaşayamayacağımız şeyi umursamıyoruz. Keşke inanmaktan önce anlamayı deneseydik.’’’’

 

Özgür Deniz

 

‘’’’Eyyy kurban olduğum Rabbim! Ey canımı yoluna feda kıldığım Rabbim! Göklerinden üzerimize öyle bir akıl yağdır ki, öyle bir akıl yağdır ki, sular seller gibi aksın da cehalet pisliğini önüne katıp sürükleyip götürsün ve yok etsin. Bize uyanıklık ver, şuur ver, bilinç ver, hissiyat ver. Bizlere akletme, düşünme, sorma ve sorgulama yetisi bahşet. Bizlere anlama yetisi bahşet. Bizleri, olguları ve olayları, tertil, tedebbür ve taakkul ile okuyanlardan, anlayanlardan, bilenlerden eyle. Sen ki, bizleri karanlıktan aydınlığa çıkaransın. Bizleri cehaletin karanlığından aklın aydınlığına eriştir. Bizleri yeniden insan kıl. Bizleri şaka derekesine düşen sefil varlıklar kılma. Tiksiniyorum cehaletten Rabbim. Tiksiniyorum cehaletten Rabbim. Tiksiniyorum cehaletten Rabbim. İfadelerim yüzünden bu aciz kulunu mazur gör lütfen Rabbim. Sen ki, hiç akletmiyor musunuz diye soruyorsun. Evet, akletmiyoruz Rabbim. Akledeydik, cehaletin dipsiz, zifiri, koyu karanlığında yaşar mıydık, şaka gibi olur muyduk kulların olarak? Akıl ver bize, akıl ver bize, akıl ver bize Rabbim, kurban olduğum Rabbim! Canımı yoluna feda kıldığım Rabbim!’’’’

 

Özgür Deniz

Tarih: 15.02.2019 Okunma: 829

YORUMLAR

Yorumunuzu ekleyin.

İsim: *

E-posta Adresiniz: *

* (E-posta adresiniz paylaşılmayacaktır.)

Yorum: *

Güvenlik Sorusu:
Türkiye'nin başkenti neresidir?