Ahlakın handiyse sıfırlandığı bir dünyada ahlaktan bahsetmek
malayani ile iştigal etmek anlamına gelir birazda, bu yüzden ahlakçılık yapmaya
hiç niyetim yok. İnsançocuklarının en rezil ve adi şeyleri ele geçirmek uğruna,
en kıymetli hazinelerini feda ettiği bir dünyada ahlaktan bahsetmek zaten
hiçbir anlam da taşımaz. Zira insançocuklarının bir dinleri vardır,
kimliklerinde dinlerinin adı yazılmaktadır, öyleyse ahlaka lüzum var mıdır ki,
kimliklerinde din sahibi olmaları onları kuşkusuz kurtaracaktır!!! Ahlakı
gömeli çok oldu! İnsançocuğu günden güne yokluğa doğru ilerlemektedir. İnsan
olmaklığın değeri ise mütemadiyen tahrip edilmektedir. İnsançocuğu dinle
uyutulmakta, aldatılmakta ve düşürülmektedir maateessüf. İnsanın adeta
hayvanlaşmasına çalışılmaktadır. Allah’tan başka her şeye hayır diyen insan,
şimdi Allah’tan başka her şeye evet demektedir. İnançlar yalandır, imanlar
sahtedir, ameller boştur. Oysa insanlığın doğuşu ve yükselişi daima ‘’hayır’’la
olmuştur yani dini terim anlamında ‘’La’’ ile olmuştur. Çünkü insanlık ‘’La’’
dedikçe yükselmiştir ve özgürleşmiştir ve daha ötesi insan olmuştur. Hz.
Âdem’den başlayarak tüm Peygamberler içinde doğdukları toplumların karşısına
‘’La’’ diyerek çıkmışlardır. Zira Allah’ın olmadığı ama her şeyin olduğu bir
toplumun karşısına ancak bu şekilde çıkabilir ve o toplumu sarsabilirdiniz ve
ancak bu yoldan giderek o toplumda bir devrim yaratabilirdiniz. Peygamberler
hisseden insanlardır ve hissettikleri içindir ki, içinde yaşadıkları toplumu
sarsmışlar, sendeletmişler ve nihayet dönüştürmüşlerdir. Kinin, nefretin,
sadizmin, kanın, ölümün adı olan Faşizmi, bir daha çıkamamacasına, başını dahi
gösteremeyecek şekilde tarihin derinliklerine gömmüşlerdir. Her anlattıklarını
en güzel dille, en güzel tonda anlatmışlar, ilk evvelde benliklerini hakikatle
dağlamışlar, hakikat olmuşlar sonrada hakikatle yalan bir hayata meydan
okumuşlardır, önce fertlerin benliklerinde sonra da toplumsal yapıda değişimi
gerçekleştirmişlerdir. İnsanı günahsızlaştırmak gibi bir dert taşımıyoruz,
insançocuğu kuşkusuz günaha meyyal tabiatta halkedilmiştir, çünkü tövbe etmesi
istenmiştir. İnsan, insandır! İnsan ne şeytandır ne de melek, tıpkı Hz. Âdem
gibi. O da yasak meyveyi yiyerek günah işlemiş ve dünyaya düşmüştür ve sonsuz
acılara mahkûm olmuştur. O günden bugüne de insanın çilesi hiçbir zaman
bitmemiştir ama aynı zamanda mücadelesi de. O dünyaya düşerek üzerine ağır bir
sorumluluk yüklemiştir. Dünya imtihanı çetindir! Sürekli kazanmak ile kaybetmek
arasında gidip gelen insan, hep kaybetmeye mahkûm olmuştur. İnsançocukları,
varoluşlarından bu yana bir şeyleri trampa etmektedirler ama ne gariptir ki her
zaman da iyilikle kötülüğü trampa etmektedirler. Misal; kendisine bahşedilen ve
yücelip yükselmesine sebep olan ilahi özelliklerini, dünyanın ucuz, basit ve
rezil oyuncaklarıyla değiştirebilmektedirler. Uyuşukluğu ve uyumayı uyanıklığa
tercih edebilmektedirler. Kayıtsız şartsız itaati haklı isyana tercih
edebilmektedirler. İnsançocukları hislerini kaybetmiştir, vicdanlarını
yitirmişler, akıllarını işlevsiz kılmışlar ve nihayetinde geldiğimiz şu aşamada
yeryüzünün halifesi olma özelliğimizi kaybetmiş bulunmaktayız! Yeryüzünün
halifesi olmaya nasıl mazhar olabiliriz? Yeniden doğarak, yeniden başlayarak ve
Allah’tan gayrı her şeye ‘’La’’ diyerek! İktidar Allah’ındır deyip Firavun’u
reddederek, Mülk Allah’ındır deyip Karun’u reddederek, Din Allah’ındır deyip
Haman’ı reddederek.
İnsanlık âlemine baktığımızda müşahede ettiğimiz nedir?
Sağlık üretmesi gereken hastalık üretiyor, aydınlık üretmesi gereken cehalet
üretiyor, barış üretmesi gereken savaş üretiyor, ahlak üretmesi gereken
sekterlik ve bağnazlık üretiyor, insan üretmesi gereken insansızlık üretiyor,
kardeşlik üretmesi gereken düşmanlık üretiyor. Yani her şey yanlış gidiyor ya
da doğru gitmeyen bir şeyler var. Peki, nedir bunlar, niye böyledir diye
soruyor muyuz hiç, sorduruyor muyuz? Hayır, çünkü olumsuzluklardan kazanıyoruz.
Çünkü ahlaksızlıklardan kazanıyoruz. Çünkü yalanlarla ve yanlışlarla büyüyoruz.
Çünkü haksızlıklarla, gasplarla büyüyoruz. Çünkü kötülüklerden besleniyoruz.
Çünkü haramla, kul hakkı ile besleniyoruz. Çünkü iyiyi ne kadar ekarte
edebilirsek o kadar iyidir diye düşünüyoruz. Bu yüzden de sürekli kötüyü
besliyoruz, namussuza arka çıkıyoruz ve namuslu yaşayanı mütemadiyen ya yerin
dibine gömüyoruz ya da elimizden geldiğince görünmez kılmaya çalışıyoruz. Sonra
da yapıyoruz ama başaramıyoruz oluyoruz. Yapmıyoruz, o yüzden de başaramıyoruz,
çünkü başarmak istemiyoruz. Hatta başarmak istediğimizi varsaysak bile ne
yapacağımızı bilmiyoruz, çünkü sorunu bilmiyoruz, teşhisi doğru koyamıyoruz,
çözümü nerede bulacağımızı bilmiyoruz. Zira kör kütük cahiliz. Kendisini akıllı
sanan ahmaklar sürüsüyüz. Doğru yaptığımız hiçbir şey yok, o yüzden de doğrulan
hiçbir eğrimiz olmuyor. Allah aşkına, dini namusluca tüm sarahatiyle ve
bedahetiyle izhar eden tek bir kişi var mı şu âlemde? Emrolunduğu gibi dosdoğru
olan tek bir kişi gösterebilir misiniz? Koca koca adamlar tiksindirici hallere
giriyorlar, utanmadan haksızlık yapıyorlar, kul hakkı yiyorlar. Gerçekten tüm
benliği ile, beyni ile, vicdanı ile dindar olan tek bir kişi var mı? Lütfen
namusluca cevap veriniz ve gösteriniz bana. Dini saf özüyle izhar ve izah
etsek, kaç dostumuz kalır şu dünyada? Sahtekârlıktan ve namussuzluktan
tiksiniyorum. Okuyun diyoruz mesela, ama birisinin çıkıp bunu istemediğimiz
şekilde algılayıp, anlayabileceğini düşünmüyoruz. Misal; bendeniz ters anlarım.
Bana oku dendiğinde, ne maksatla deniliyorsa tam tersi maksatla okurum.
Okuduğum zaman, oku diyen gibi düşünmem, okudukça okurum, okudukça sorarım,
sorgularım ve oku diyenin dayatmak istediği hayata isyan ederim. Hayata farklı
pencerelerden bakmak gibi bir gayret içerisinde olurum, zihnimin tüm
pençelerini açarım. Sonra da o oku diyen, okuduğum için bana düşman olmaya
başlar. Niye? Onun gibi olmadım diye. Onun gibi düşünmüyorum ve hayata
bakmıyorum diye. Onun zulümlerine isyan ettim diye. Kul hakkı yemeye ve kul
hakkını aşikâr olarak gasp etmeye hayır dedim diye. Çünkü o, onun gibi olayım
diye oku demişti bana ama olmadım ve şimdi oldum düşman öyle mi? O zaman bana
oku deme arkadaş. Canın cehenneme! Biz böyleyiz, biz yalanı sevmeyiz ama yalan
söylemeyi çok severiz. Sahi kimiz biz?
Kefenin cebi var mı sahi? Ne koymayı düşünüyorsunuz oraya?
Hiç gökyüzüne bakıyor musunuz? İçinizi tarifsiz bir hüznün kapladığı oluyor mu
hiç? Ne yapıyorum ben diye sorduğunuz oluyor mu iç sesinizle? Nasıl
yaşadığınızı sorguluyor musunuz? Cesaret lazım de mi bunu yapabilmek için?
Korkmamak lazım. Yaşadığımız yalan hayatı cesaretle karşılayabilecek yüreğimiz
olması lazım ve yine o hayattan dönebilecek cesaretimiz. Utanıyor muyuz yoksa
yaşadığımız hayattan? O zaman niye yaşıyoruz ve niye vazgeçmiyoruz yaşamaktan?
Dünya tatlı geliyor de mi? Elbette o tat gidecek ve tadı bozulacak ağzımızın?
Hiç ölmeyecekmişsiniz gibi geliyor de mi? Ama öleceksiniz ve hesap
vereceksiniz, tıpkı bu dünyada bir gün elbette vereceğiniz hesap gibi!
Hesapsız, kitapsız bir hayatı yaşıyoruz diye mi düşünüyorsunuz, o yüzden mi
umarsızca yaşıyorsunuz? Yanılıyorsunuz… Birgün anlayacaksınız yanıldığınızı! Hakikat
acıdır, bu yüzden de elinizden gelse hakikati ortadan kaldırırsınız değil mi?
Evet, evet, muhakkak kaldırırsınız buna gücünüz yetse! İmkânı varken
mutlulukları yaşamanın, yaşayamıyoruz yaşayabilme imkânımız olan mutlulukları,
niye? Tanrı’nın tüm insanlığa bahşettiği mülkünü inhisarımıza geçirip,
insanlığın üzerinde kırbaçlarımızı sallıyoruz ve gasp ettiğimiz ve inhisarımıza
geçirdiğimiz mülkle namussuzca yaşıyoruz. Din sahibi olduğumuz iddiasındayız
ama dinden korkuyoruz, ne amansız bir çelişkidir bu? Niye korkuyoruz? Çünkü din
tüm hayatımızı iptal ediyor de mi? Bizim büyük yalancılar olduğumuzu ortaya
koyuyor. Allah ile aldatan şeytanlar olduğumuz tezahür ediveriyor sarih olarak.
O zaman doğru olalım ama o da tehlikeli demi, çünkü doğru yaşayarak dünyayı
yaşayamayız. Rezilce yaşıyoruz rezilce. Pislik içinde yaşıyoruz, kokuyoruz.
Hissetmediğimiz için fark edemiyoruz ve idrakine varamıyoruz. Kendimize her şey
mubah ama başkasına her şey haram. Hakikat acıtacak kuşkusuz ve daha da
acıtacak ve daha da acıtacağı günler elbette gelecek. Hain değilsek, hakikate
sadık kalacağız. Hain değiliz demekle hainlikten muaf kalınmıyor, başkalarını
hain yaptık diye biz hainlikten kurtulduğumuzu mu sanıyoruz ve cennet; güçle,
servetle satın alınmıyor. Konuşmak kolay, anlatmak kolay, bol keseden bol kepçe
dağıtmak kolay ama yaşamaya gelince dansözlük olay. Düşmüşüz ey insançocukları!
Ya kalkacağız ya da iyice gömüleceğiz dibe doğru…
Hiçbir söylediğimde kendimi dışarıda koymuyorum, kendim
pir-ü pak biriymişim gibi davranmıyorum, her şeye kendimi de katarak
konuşuyorum ne konuşuyorsam. Kuşkusuz bendenizde bir insançocuğuyum ve
günahkârım. Ama yine de sanki kendin yaşıyormuşsun gibi anlatıyorsun deniyorsa
da, elbette konuştuklarımı yaşamaya gayret ediyorum ki o kadar rahat konuşuyorum.
Zira bugüne kadar ki yaşadığım hayatta, Allah’a yemin olsun ki, hiçbir
insançocuğunun hakkını gasp etmedim, hiçbir insançocuğuna iftira atmadım,
hiçbir insançocuğunun onurunu zedelemedim, hiçbir insançocuğuyla alay etmedim,
alınteri-gözyaşı-kan ve emek sömürmedim ve yaşama sevinci zehirlemedim, hiçbir
dostumu satmadım, düşüncesi farklı diye hiçbir insançocuğuna buğz etmedim ve
ona düşmanlık güdüp hakkının çalınmasına ve zulmedilmesine sebep olmadım, tek
bir yetimin hakkına göz koymadım, verirken eksik verip alırken fazla almaya
tevessül etmedim, hiçbir insançocuğunu gammazlamadım, hiçbir insançocuğuna
zulmetmedim, düşüncesi ne olursa olsun her insançocuğunu saygıyla karşıladım,
dinledim ve benim gibi düşünmüyor diye tavır almadım, benden olmayana yapılan
zulme onay vermedim benden olan yapıyor diye, ne iş yapıyorsam namusluca
yapmaya gayret ettim ve en iyi şekilde yapma cehdinde oldum. Eğer aksini
yaptıysam ve şu ruy-i zeminde böyle bir şeye şahit olan varsa çıksın konuşsun,
işte tüm insanlığın huzurunda açıkça söylüyorum. Yalancıysam, çıkılsın ve
denilsin ki; yalancısın! Başımı eğer, susar ve çeker giderim. İnsanlık kavgası
veriyorsam, insanca yaşamak icap eder, eğer insanca yaşama cehdi içerisinde
değilsem insanlıktan dem vurmak ve insanca yaşamı savunmak tiksindirici olurdu.
Ki, yapmıyorken konuşulamazdı ve konuşmazdım da zira. Öyleyse özgürce ve
gönlümce konuşabilirim ve haykırabilirim ve dahi insansızlığa, zulme,
adaletsizliğe, ahlaksızlığa, hainliğe isyan edebilirim. Çünkü mürailikten
tiksinirim. Yapmadığını söylemek, namussuzluk değilse nedir? Zaten pervasızca
konuşmam da bu yüzden değil midir? Zira pervasızlığım haklılığımdandır. Ki,
hakikati söylerken kimden çekinebilirdim ki, çekinmem gerekirdi ki ve niye
çekineyim ki? Çünkü kulların kulu değilim ve zincirli bir köle de değilim. İt
gibi tasma takılmaya, koyun gibi çekilip güdülmeye de eyvallah etmem. Ne
benzerlerimin kölesiyim, ne toplumun kölesiyim, ne devletin kölesiyim. Kudrete
de, servete de, şöhrete de başkaldırmışım.
Özgür bir insanım! Tek başıma da olsam hakikati haykırmaktan zerrece
imtina etmem, çünkü hakikat haykırılması gerektiği vakit haykırılmalıdır, vakti
geçtiğinde hakikati haykırmak hiçbir anlam ifade etmez ve öyle zamanlar olur
ki, susmak ihanetle eşdeğer olur. Ve bendeniz hain olamam! Kendim hainsem de,
başkalarını hain yaparak hainlikten kurtulacağımı düşünemem…