BÜYÜK YANILGI VE KARANLIĞIN KUYUSU...8...

Özgür DENİZ - 21.05.2019

Bu dünyada bazıları çalışır, bazıları yer, gerçek budur. İnsansak ve insanız diyorsak, gerçekleri konuşmalıyız, korkmamalıyız gerçeklerden. Çendan insanın şerefli halkedildiği ve şerefli olduğu iddiasında olan bir Müslüman, gerçekçi olmak zorundadır, tabi şerefe gerçekten değer veriyorsa, yalan bendense yahut haksızlık bendense ben gerçekçi olup yalanı öldüremem ve haksızlığa haksızlıktır bu deyip isyan edemem dememelidir, diyememelidir, onda bunu ona yaptırtmayacak bir vicdan bulunmalıdır. Yalan, aldatma, zulüm bendense ben benden değilim diyebilmelidir. Çünkü emrolunduğun gibi dosdoğru olmak bunu önkoşul kılar şeref için. Yoksa kimse bu ayeti diline pelesenk edip temcit pilavı gibi getirip önümüze koymasın yani birazcık şeref sahibi olsun. Gerçeklerden korkupta, başka alanlarda ahkâm kesmemeliyiz. Kiminin sofrasında bir tek aslan sütü eksiktir, kimileri aç kalmamak uğruna bir dilim ekmek arar çöplüklerde. Birileri şuh kahkahalar patlatırlar şatolarda, birilerinin akıtmaya tek damla gözyaşı kalmamıştır toprak damlı kapısız evlerde. Yiyenler, münhasıran eğlenirler, zevklenirler, günlerini gün etmeye bakarlar, tadını çıkarmaya çalışırlar yaşadıkları her anın ve çalışanların bir an bile olsa kafalarını kaldırmalarına fırsat tanımazlar, güç, servet, şöhret, devlet bunlarındır sanki, bunların suçları suç sayılmaz, bunlar günah işlemezler, insanlığın ortak mülkü olan toprağı monopollerine geçirmişler, parsel parsel bölüşmüşler ve ellerine kamçılarını almışlar diğerlerini sürü misali gütmektedirler. Belediyeler, devlet hazinleri vb. bunların çiftlikleridir, diledikleri gibi kullanırlar halkın alınterini, gözyaşını, kanını ve emeğini ve tek bir kimse de hesap sormaya tevessül edemez. Çalışanlar da, üç beş kuruş kazanayım da evime ekmek götüreyim ve bekleyenleri mutlu edeyim diye düşünür, eğlenmek, gülmek, zevklenmek bunlara haramdır. Çünkü bunlar çalışmak için, diğerleri eğlenmek için yaratılmışlardır!!! Çalışanların görevi, yiyenleri eğlendirmektir. Güçsüzlerin görevi, güçlüler için ölmektir. Çalışanlar ölebilirler ama yiyenler yaşamalıdırlar ki, onlar yaşadıkça birileri onları yaşatmak için ölmeye devam etsinler. Ve bu paradoksa kimse isyan etmez, herkes kaderdir deyip sessizce kabullenir kaderini!!! İnsan haksızlığa isyan etmiyorsa, adaletsizliğe başkaldırmıyorsa, kötülükle mücadele içinde değilse niye yaşar ki bu dünyada? Hangi boşluğu doldurur ki? Eğer soluk alıp vermek yaşamaksa, hayvanlarda yaşıyorlar. O zaman sende ki aklın, vicdanın, merhametin anlamı nedir ki ey insançocuğu? Gözümüzün önünde ki gerçekleri görmeyelim mi, gözümüzün ardına mı atalım? Hislerimizi toprağa mı gömelim ya da ruhumuzu çıkarıp atalım mı gövdemizden? Kimin mülkünde kimi aç bırakıyoruz? Kimin mülkünde kimi sefalete mahkûm etmeye hak sahibiyiz? Kimin mülkünde kendimize istediğimiz kadar alıp, diğerlerine dilediğimiz kadar bahşediyoruz? Her insan, insanlık onuruna layık bir yaşamı hak eder ve hak ettiği yaşamı yaşamalıdır, hak edilen yaşamı gasp etmek kimsenin hakkı da, haddi de değildir. Çünkü hiçbir insançocuğu, başka bir insançocuğunun mülkünde yaşamamaktadır! Ve bunu herkes bilmelidir, bilecektir, bilmiyorsa bildirilecektir, ne pahasına olursa olsun.

 

Kompradorlar, hiçbir işleri güçleri olmayan, işleri güçleri daha çok sömürüp, çalıp, sömürdükleriyle ve çaldıklarıyla diledikleri gibi eğlenmek, yemek, içmek isteyen, geri zekâlı tiplerdir. Büyük servetlere malik olmak hiçbir zaman akla, zekâya delalet etmez. Düşünsenize, bir adam var ve işi gücü golf oynamak. Elinde ki çubukla topuna dokunuyor ve topu yuvarlağın içine katıyor. Sevinçten uçuyor, kahkahalar atıyor, o herhangi bir şey elde ettiği için yapmıyor bunu, sadece zevk aldığından yapıyor. Oysa siluetine bakıldığı zaman insana benzeyen biridir o. Ama malayani ile iştigal edip, ahmakça zevklerini tatmin etmesi ve bunun içinde sevinç çığlıkları atması rezilce ve pis bir hastalıktır haddizatında. İşte kompradorların hayat görüşleri bu kadar sığ, basit ve banaldir. Politikacılar, sözde aydınlar, âlim kılıklı şarlatanlar, sahte şeyhler bu tiplere uşaklık yapmaktadırlar maateessüf. Çünkü hiçbirisi emrolundukaları gibi dosdoğru olamamaktadırlar. Yahut oluyorlar da biz mi bilmiyoruz, görmüyoruz, duymuyoruz, hissetmiyoruz? Veyahut ‘’zengin karşısında eğilen dininin yarısını kaybeder’’ Hadis-i Şerif’ini niçin söylemiştir Hz. Muhammed? Dışarıdan bakınca görkemli bir odun gibidirler, içleri ise devasa bir boşlukla doludur ama hastalıklıdır aynı zamanda komprador pisliklerin. Ama onlar bu oyunu, üstün bir zevk olduğunu tahayyül ve tasavvur ederek yaparlar. Çünkü bu iş münhasıran serveti olanların ve başka hiçbir kimsenin oynayamadığı bir oyundur ve asıl tatmin noktası burasıdır. Çünkü kendilerini bu şekilde üstün, özel ve ayrıcalıklı olarak görmektedirler. Hiç düşünmezler ki, şayet anlamış ve yapmış olsalar ya da yapacak olsalar, bu dünyaya çok büyük iyilikler yapmaya gelmişlerdir ve böyle ucuz bir şey için gelmemişlerdir. Ama onların yaptıkları her şeyin ardında, yanında, sağında ya da solunda zor ve tezvir şebekesinin baş aktörleri de bulunmaktadırlar. Çünkü bunlar yani zer şebekesinin baş aktörleri, zor ve tezvir şebekelerinin aktörleri olmadan bir hiçtirler. Filhakika bu üçlü şebeke birbirilerini besleyen yaratıklardır daha doğru tabirle; bir diğeri olmadan diğer birinin varlığı anlamsız kalır ve bunlar tüm kirli işlerini birlikte kotarırlar. Yani muktedir, sermayedar, din tüccarı; bu üçlü şebekenin tezgâhını çökertmedikçe, bu âlemde insanlığa mutluluk ve huzur haramdır, yoktur, işte bu yüzden insanlık toprağında bu şebeklerin kirli tezgâhlarını çökertecek ağır bir devrim gereklidir. İnsançocuklarının bunlara özenecekleri hiçbir durum ya da sebep yoktur ama yine de özenirler. Çünkü insan gibi yaşamak zor gelir insana. Çalmadan, çırpmadan, vurmadan, kırmadan, aldatmadan, haram yemeden, paylaşarak, adil ve ahlaklı olarak, hürriyet uğruna büyük kavgalar vererek, kul hakkına el uzatmadan, onuruna sahip çıkarak, zulme isyan ederek yaşamak zor geldiği için, insanlığını unutturacak işlerle iştigal eder ve güya yaşadığı hayatın tadını çıkarmaya bakar. Tabi ölümü unuturlar bu arada ama ölüm onları hiç unutmaz. Bir gün zevklenemeyecekleri bir duruma düşeceklerdir, elleri, ayakları kıpırdamaya mecalsiz kalacaktır. Ve ansızın fark edeceklerdir nasıl bir pisliğin içinde olduklarını ve o pislik içinde nasıl olupta bunca zaman yaşadıklarını ama isyanları çare olmayacaktır. Göreceklelerdir ki, bunca zaman servetin tutsağı, zevkin oyuncağı olmuşlardır ve kendilerine bahşedilen tüm ilahi yetileri kaybetmişlerdir, en başta da kendilerine büyük bir üstünlük bahşeden, varlıklarını değerli kılan ‘’hayır’’ deme yetilerini. Binaenaleyh, insan, ruy-i zeminde Allah’ın halifesi olma hususiyetini yitirdi, tüm kutsi yönlerini, izzetini ve şerefini, haysiyetini ve namusunu, kendisi dışında hiçbir varlığın erişemediği ve sahip olamadığı kabiliyetlerini görmezden geldi, unuttu ve kendini tamamen dünyaya ve tüketmeye adadı. Mütemadiyen övdü, yaltaklandı, kula kul oldu, zulme yeltendi. Oysa varlığını unutan, başlar önünde baş eğen ve ucuz menfaatler uğruna yaltaklanan insan, artık insan olamazdı, insan görünümlü olsa bile. İşte kaderiniz bu türlerin ellerinde ve siz razısınız! Gazali ne güzel söylemiş; ''Toprağın üstünü kaybedip derinliklerine inmiş olanların pişman oldukları şeyler için toprağın üstünde kalanlar birbirlerini yiyorlar.''

 

İnsanı, yaşadıklarına yönelik sormaya sevkeden ve yaşadığı hayatı sorgulamaya iten, meşguliyetlerinin ve uğraşlarının kendisini kaybetmesini engelleyen şey, sahip olduğu özbenliğinden fışkıran özbilincidir. Fakat bunu gerçekten başarabilmek kolay değildir ve içsel bir mücadeleyi iktiza eder ama fasılasız bir mücadeleyi. Bir insanın kendisini tanıması yahut kendisine karşı her an müteyakkız olma hali, tüm bilgilerin ötesindedir. Zaten bu bilgiye malik olan insanın diğer bilgilerden de behresi olması gayet tabidir ve kuşkusuz olacaktır da. Elbette tabiat bilgiyle ve bilgiye erişimi sağlayan donelerle lebaleptir. Velakin hiçbir bilgi, insana kendi nefsinin hakikatinin bilgisini ve kendi varlığının karanlık dehlizleriyle ilgili bilgiyi veremez. Yani insanın öz varlığına dikkat çekici bilgiler değildir sair bilgiler. İnsan nefsini tanıdığı kadar değerlidir ve nefsini tutabildiği kadar güçlüdür. Bugün insanın eğitimine buradan başlanmalıdır ama maalesef bu da derin bir uyanıklığı önkoşul kılar, akademinin çok çok ötesinde bir şeydir bu. Haddizatında tam da buradaki acınası durum, bugün insanlığın tabi olduğu ve çarklarından geçtiği eğitim sistemlerinin ve toplumsal yapıların felaketini apaçık surette göstermektedir. İnsançocuğu kendisini tanımadığı, bilmediği ölçüde hakir görülmektedir ve filhakika böyle bir şeyi de, acıdır ama hak etmektedir. İnsan kendisine olan inancını kaybetmiştir ve derin bir umutsuzluğun girdaplarında yokluğa sürüklenmektedir. Evet, hakikatte aciz olsa da hayatın karşısında çokta aciz olmayan insan, kendi kendisine inancını kaybettiği ve umutsuzluk çukuruna düştüğü için acziyetini de kabul etmekten başka çare görmemektedir ama bu kabul ediş aynı zamanda yokluğu da kabul ediş anlamına geleceği için, insan maalesef zavallı bir hayvanın bile kabul etmeyecğei şeyi kabul ediyor olmaktadır. Bugün hangi alanda olursa olsun o alanların temel sistemleri emperyalizmin etkisinde olduğu için, emperyalizmin istediği insan üretilmektedir dünyada. Bu da çok sistemli ve operasyonel bir şekilde kotarılmaktadır. Herkes memnundur ama neyden memnun olduğunu da bilecek özbilinçten mahrumdur. Münhasıran bu sebeplerden dolayı, insançocukları bugün, eleştiri kabiliyetinden, sorma yetisinden, sorgulama meziyetinden, başaramaya olan inancından yana derin bir acziyet içerisindedir. Kendi kendisini küçük gören ve bu yolla zımnen kendi kendisini düşüren bir insanlığın kendisinden geriye bırakabileceği pek bir şey de olmaz, olmayacaktır. İşin en özünde tüm bunlar insanı kullaştırma ve köleleştirme politikalarının elim ve vahim neticeleridir. Ki, nihayetinde de öyle değil midir? İnsan kula kul olmaktadır ve köleliğin cehennemi kucağına oturmaktadır! Ve gönüllü köleliği ve kulluğu değiştirecek hiçbir şey olamaz. Ancak kullaşan ve köleleşen insanlığın kendisinden başka…

Tarih: 21.05.2019 Okunma: 887

YORUMLAR

Yorumunuzu ekleyin.

İsim: *

E-posta Adresiniz: *

* (E-posta adresiniz paylaşılmayacaktır.)

Yorum: *

Güvenlik Sorusu:
Türkiye'nin başkenti neresidir?