Oy gizli, haber kutsal, yorum hürdür.
Hayatımızı, çocukluğumuzdan itibaren kafamıza doldurulan hurafelere göre yönlendiriyor ve genellikle öyle tamamlıyoruz.
Hurafeler gerçeklere uymadığı için, dünyadaki her faaliyet, her gelişme kafandakilerle çelişiyor.
Bu hâl, bir hoşnutsuzluk, her türlü gelişmeye karşı bir direnme güdüsü meydana getiriyor.
Hayatın tadı-tuzu kaçıyor.
Yaradılıştaki “ahenk” bozuluyor. Dengesiz, “eşitsiz” bir ömür geçiriyorsun. Bu, çoğu zaman isyan duygularını kabartıyor.
Ne huzur kalıyor, ne neşe, ne yaşama sevinci…
Elbette yapabileceğin şeyi yapamıyor, olabileceğin şeyi olamıyor, gelebileceğin yere gelemiyorsun.
Böyle bir hayat boşa geçen bir hayat… Karanlık bir hayat… İslam’ın reddettiği “cahiliye” hayatı…
Tabiatıyla böyle bir hayat Kur’an’a kesinlikle aykırı…
Kur’an, “okuyun, araştırın” diyor…
Kur’an, tekrar tekrar “düşünün”, “sorgulayın”, “beyinsizler gibi olmayın” diyor.
Araştırınca, düşününce, sorgulayınca; hayatın amacının, gerçekliğinin kafamıza boşaltılan “yargılar”, “önyargılar”, yönlendirmeler olmadığını fark ediyorsunuz. Hatta dinin bile bize öğretilenden başka bir şey olduğunu anlıyorsunuz.
O vakit, hayatın gerçeği ne? Gerçeğe nasıl ulaşılır?
Sorgulamakla!
Neyi?
Nasıl?
Nerede?
Ne zaman?
Kim? Kiminle?
Uzun iş!
Hayat boyu sürecek bir uğraş…
Sürmeli!
Nereden başlamalı?
Yahya Kemal Türk şiirinin zirvesi kabul edilir. Belki, onun şu iki mısraı gerçeğe ulaşmanın bir ipucu olabilir:
Aksetmiyor çoğunda fikirler ayan beyan.
Hayyâm imiş hâkîkati az çok fısıldayan!
Hayyâm ne fısıldamış?
Kulak verelim birkaç dörtlüğüne:
Yarım somunun var mı?
Bir ufak da evin?
Kimselerin kulu kölesi değil misin?
Kimsenin sırtından geçindiğin de yok ya?
Keyfine bak: En hoş dünyası olan sensin.
Mal mülk düşkünleri
rahat yüzü görmezler,
Bin bir derde düşer, canlarından bezerler.
Öyleyken, ne tuhaftır, yine de övünür,
Onlar gibi olmayana adam demezler.
Çayda akan su gibi,
çölde esen yel gibi
İşte bir günü daha kayboldu ömrümün.
Ben ben oldukça iki günün gamını çekmem.
Biri geçip giden gün biri gelecek gün.
x x x
“KARAKTERİN GÖREVİ
Karakterler ruhları koruyan kalelerdir. Ancak kalelerin böylesi topla tüfekle hırpalanmaz. Ruhsal cücelerin karakteri ise çıkar tuzakları ile önce delinip zayıflatılır, sonra da işgal edilebilir.
İnsanların da ‘fırıldak’ları vardır. İnsan fırıldaklarını döndürebilen etken ‘çıkar’ esintileridir. Çıkar (yani menfaat) kaypakları ise, bu esinti ile pervane olurlar, kul köle olurlar.
Oysa sağlam karakterler davranış biçimlerini esintilerle değiştirmezler. Bu nedenle sağlam karakterler toplum ‘moral dünyası’nın yükünü sırtlamış taşıyıcı sistemlerdir.”(*)
--------------------------------
(*) : Aydın Boysan, Bir Ömür Yetmiyor, Türkiye İş Bankası yayınları, S. 187