Hep gerçek deyip duruyorsun, hangi
gerçeği arıyorsun? Nedir gerçek dediğin? Bir bilsem, ahhh bir bilebilsem!
Bilmiyorsan niye boş boş konuşuyorsun. İşte konuşuyorum. Konuşmak parayla
değil, izinle değil, bilakis bedava. Yalanların ne hayatlar çaldığını, hayatımı
çaldığını biliyor musun? Yaşadığın hayatın yalan olduğunu biliyor musun? Ya da
gördüklerinin yalan olduklarını ve hiç durmadan yalan soluduklarını biliyor
musun? Bilmiyorsun ve sadece yaşadığını sanıyorsun ve doğru yaşadığını
sanıyorsun. Oysa nerden bileceksin! Bilseydin olmazdın, olursan da ne halde
olduğunu bilmezdin, zaten yaşayamazdın da, yaşardın da yaşayamazdın. Korkaksın,
korkuyorsun, korkutuyorlar. Diz çökmüşsün, boyun eğmişsin, kul ve köle
olmuşsun. Soru bile soramıyorsun, neyi sorgulayabiliyorsun? Sırtını dayamışsın
kutsallaştırdığın birkaç olguya ve onları olaylaştırmaya çalışan bir
oyuncaksın. Seni üretenlerin oyuncağı! Oynarken bile zevk alan sen değilsin.
Belki oynayan da sen değilsin! Alıştırıldığını yaşıyorsun, yaşadığına yaşamak
diyorsun, çünkü inandırılmışsın alıştırıldığına. Beynine hapsolmuş
düşüncelerinin, beynini ne hale getirdiğini biliyor musun? Olsaydı bilirdin!
Olmadığı için uyuyorsun, uyduğun için ihtiyaç duymuyorsun. Gerçekler
korkutucudurlar! O yüzden yokturlardırya. Yok ederler, var edersen de yok
ederler. Ama bana yine de gerçekler lazım. Çünkü neyin yalan olduğunu ve o
yalanlar üzerinden ne hayatların yandığını, ocakların söndüğünü çok iyi
biliyorum. Dilim söylemese de kalbim biliyor ve iman ediyor. Ve o yalanlar
birgün mutlaka ortaya çıkacaklar ve sürüler oldukları yerde mıhlanıp
kalacaklar. Korkmuyor musun? Gerçekleri bilmiyorum ki niye korkayım? Ki,
korktuğum için gerçekler lazım ya işte. Çünkü gerçekleri bilirsem
korkmayacağım. Bilmediğin içinde korkmadığını söylüyorsun. Tamam, bilmeyen
korkmaz ki zaten. Ama bilirsen de korkmayacaksın bu nasıl oluyor? Çünkü
biliyorsan özgürsün ve bilmeden var olmaktansa bilerek yok olmak daha iyi değil
mi? Bir yıl yalan yaşamak mı bir gün gerçek yaşamak mı? Bir ömür hayvan gibi
yaşamak mı yoksa bir gün de olsa insan gibi varolmak mı? Belki bir anlık
korkusuz olacağım ama o da önemli bir şey! Gerçeği arıyorum ve gerçekleri
pervasızca haykıracak yürek lazım. Kimde var o yürek? Göremiyorum, göstersene
biliyorsan. Herkes yalancı mı yani? Doğru olduklarını ispatlamaları lazım ve
doğrulamam lazım. Kimse gerçeği söylemiyor ve yazmıyor mu yani? Çoook derin bir
mesele ve derin bir dert. Yazıyorlar ve söylüyorlar mı sence? Ama iyi
kazanıyorlar!!! Gerçekleri, kazanmaya tercih edebileni gördün mü? İşte asıl yok
oluş o zaman başlıyor ama yok oldukça var oluyormuş gibi oluyorsun. Benim
göremediğim neyi görüyorsun? Yalan söyleyip yalan yazıyorlar ama kendi
kendilerine yazıp söylediklerini yine kendilerine doğrulatıyorlar ve önce
kendilerini sonra da herkesi kandırıyorlar. Gerçekler ölür, bu yüzden yalanlar
yaşar! Senin doğrulaman doğruladığın şeyi doğru mu yapacak? Kim bilir! Yani
illa senin mi doğrulaman lazım? Öyle bir derdim yok ama vicdanım ve aklım var!
Nasıl yani? İşte öyle! Peki, neyin gerçeğini arıyorsun? Hangi gerçeği mi
arıyorum? Sade gerçeği, sadece gerçeği arıyorum. Nerden biliyorsun, bileceksin
aradığının gerçek olduğunu? Ya da neyle bileceksin ve işte gerçek bu
diyeceksin? Demeye gerek kalmaz ki, gerçek canlanır o zaman. Açık konuşsana.
Nasıl yani? Bildiğin açık konuş. Gerçek deyip duruyorsun ama konuştukların bir
şey anlatmıyor. Anlatsaydı anlatılamazdı ki! Bulduğunun gerçek olduğunu neyle
ispat edeceksin? Bilmiyorum işte ama gerçeği arıyorum. Bulursam da işte bu
gerçek diyeceğim ve işte o gerçektir gerçekten. Belki zaman aydınlıktır!
Tamamda bulduğunun gerçek olduğunu nereden bileceksin? Bulduğumda o gerçektir
zaten. Ama bir ölçüsü yok mu bunun, bilinenin gerçek mi yalan mı olduğunu
gösterecek? Bilmiyorum işte arıyorum, sadece gerçeği arıyorum. Ama gerçekleri
bilmediğimi biliyorum! Gerçeklerden korkulduğunu da biliyorum. Ne yani kimse
doğruyu söylemiyor mu? Söylenseydi arar mıydım sence gerçekleri ya da gerçek
diye bir şeyi? Gerçekten yalan mı yaşıyoruz? Doğru yaşadığının delili nedir?
Doğru yaşıyorum dediğin bu mu? Hayatında doğru yok ama doğru yaşadığın
iddiasındasın. Nasıl oluyor? Yalan olduğu konusunda delilin nedir? Doğru
değilse yalandır. Yalan değilse de doğrudur o zaman. Ama doğru değil. Nasıl,
niçin, neden? Gerçeği arıyorum, bulunca söylerim!...
Doğmak, son nefesini verene değin
bitmeyecek kavgaya uyanmaktır. Uyanmak, fasılasız saldırılara maruz kalmaktır.
Saldırılacaksın! Sımsıkı sarılacaklar, ulaşmaları ve kavuşmaları için
saldıracaklar, korkup kaçarsan kaldıracaklar. Çünkü gerçeklerden yalanlara
uyanırsın ve yalanlar bitevi saldırırlar sana, seni yalanlaştırmak için ve daha
çok şeyin saldırısına uğrarsın. Saldırılara karşılık verecek gücün olmazsa
yıkılırsın, yok olursun. Ya yok olacaksın ya da var, üçüncüsü yok, var ama yok.
Çünkü ölmek yok, yok ölmek, ölmek; yalandır! Yaşamaksa gerçek… Gerçekleri ara,
aramak kolaydır ama zor olan bulmaktır. Fakat bulduran yine de aramaktır.
Bulduğun zamanda gerçeklerle savaşmak en zorudur. Çünkü dünya yalandır!
Savaşmak zorundasın! Varolmak zor, yok olmak kolay bir o kadar ama varolmak
zorundasın. Kavga edeceksin ya da bayrağı çekecek, çekileceksin. Rahatsın!
Varmışsın gibi yaşayacaksın. Yaşıyorsun diyecekler ve kanacaksın, kanmanın
keyfini süreceksin, sürüye dâhil olacaksın, yaşadığını sanacaksın süründüğünün
farkında olmadan, iti gibi yaşayacaksın, kemik beklemekle geçecek ömrün. Dünya
hali diyecekler ve haline sevineceksin, çünkü halimde ne var deyip dediklerine
inanacaksın, inandığın için zokayı yutacaksın. İnandırıldığın gibi yaşayıp,
inanman gerekipte inanmadıklarınla savaşacaksın, inanmaman gerekenlerle.
Beynini çalmışlar, kabini sökmüşler senin. Bu yüzden şaka gibisin, şakalara
bile inanacak kadar komiksin, trajikomik yaşıyorsun. Var olduklarını sanarak
yaşıyorsun, alıştırıldığın yaşamı ama olmadıkları için alıştırıldığının
farkında bile değilsin yaşadığın yaşama. İkisini de geri al! Savaşmadan
yaşayamaz insan! Çünkü savaş meydanındasın. Ama silahın olmadan nasıl
direneceksin? Her şey saldırıyor sana görmüyor musun? Görseydin savaşa hazır
olurdun. Ama hiçte hazır değilsin, hazırlayacak araçlardan yoksunsun. Aksine
hazır olmanı geciktiren çok şey var, şeyin var. Dünya saldırıyor sana, hastalık
fasılasız pençesini savuruyor, korku kalbine girmeye ve seni zayıf düşürmeye
çalışıyor, cehalet beynini kemiriyor, zincirler gövdeni sarıyor, yalanlar
saldırıyorlar sana. Gerçekmiş gibi sunulan yalanları çok kolay yutuyorsun, yuttuğun
gibi yatıyorsun ve bir daha kalkamayacağın uykuya dalıyorsun. Gerçekler,
beynine de düşseler, kalbine de üşüşseler artık kalkamazsın ve savaşamazsın.
Çünkü hapı yutturmuşlar sana ve sen gerçekten yutmuşsun hapı ama gerçek değil
yuttuğun hap!
‘’Emrolunduğun gibi dosdoğru ol’’man
gerekiyor değil mi? Oldun mu hiç? Olduysan ne oldu? Olmadıysan niye olmadın ve
yine ne oldu? İnanmıyor musun yoksa? Elbette özgürsün. Bak ve anla! Kim öyle
ki? Diye sormuyorum. Kim oluyor ki? Diye de sormuyorum? Niye olmuyorlar ki?
Diye de sormuyorum. Niye olunmuyor ki? Diye de sormuyorum. Olabilir misin?
Diyorum. Oysa olmalısın değil mi? Olmamalı mısın yoksa? Kaybedersin değil mi
olursan? Kaybetmemek için olmamalı mısın? O zaman olmalısın niçin? Olursan kaç
dostun kalır, kaç düşmanın olur? Her şey çok kötü ve karanlık olur. Giden
dostların kimler olur? Gelen düşmanların kimler olur? Gerçekten garip değil mi?
Çok garip! Bir kadar da derin ve ince! Kaybetmediğinde kaybetmiyor musun?
Kaybettiğinde kaybediyor mu olursun? Gerçeği söylemek ve savunmak gerçekten
gerçek kadar zor be bebeğim! Acı nedir? Nedir aşk? Ve nedir, nedir diye
sorulması gereken şeyler… Güneş
gerçektir, gerçek güneştir… Biz istedikçe, güzellikte gerçektir ve istersek o
gerçek olan güzellik her şeye sirayet edecektir ve güzel olmayan bir şey
kalmayacaktır…