BÜYÜK YANILGI VE KARANLIĞIN KUYUSU...17...

Özgür DENİZ - 01.06.2019

Bizler hipnotize olmuş insançocuklarıyız. Hipnoz halinde bir ömür yaşadık. Çünkü insan üzerine incelemeler yapan psikologlar, sosyologlar vb. insanı çok iyi tahlil etmişlerdir. İnsançocuğunun fizik ve metafizik boyutunu çok iyi çözümlemişlerdir. Binaenaleyh, insançocuğu nasıl hipnotize edilebilir sorusunu sormuşlar ve kendilerince en iyi cevabı da bulmuşlardır ve böylece faşist emperyalizme en iyi şekilde hizmet verebilmek için gönüllü aracılar olmuşlardır. İnsançocuğunu hipnotize edebilmek için kesif bir gayret içerisine girmişler ve istediklerini de elde etmişlerdir. Olguları çok iyi kullanmışlardır amaçlarına ulaşmak, arzularına kavuşmak için. Dini vb. ortak ve kutsal olguları bile kullanmaktan imtina etmemişlerdir bu uğurda, bilakis bu olguları bu uğurda kullanılabilecek en ideal ve uygun olgular olarak telakki etmişlerdir. Diziler genellikle dinle, vatan duygularıyla soslanarak uyutma seanslarına yardımcı olmuşlardır. Faşist emperyalizm buradan insanların duygularını tesir altında bırakmış ve insanları istendik şekilde yönlendirebilmiştir. Bu yüzden de bu halden bir türlü çıkamıyoruz, çünkü alışkanlık olmuş. Artık hipnoz halinde yaşadığımız ve yalanlarla hipnotize edildiğimiz için gerçekler bize yalan gibi gelmekte, yalanlar da gerçekmiş gibi gelmektedir. Öyle değil mi? Kör müsünüz? Bir pislik olduğu iddiası var, o pislikten eli hiç çıkmamış olan var ama bir şekilde o pisliğe tam bulanmamış olan var yani ahmakça dokunmuş olan var. O pislikten eli hiç çıkmayan tertemiz ama o pisliğe ahmakça dokunan tam bir pislik ve cehennemi hak ediyor. Ve bizim bu aşağılık ve devasa yalanı yutmamız bekleniyor. Var olduğu söylenen şeye inanmamız bekleniyor, sormadan, sorgulamadan. Oysa var olduğuna inanmamız istenen çok şey koca bir yalandır. Sadece biz malız, aptalız, cahiliz, körüz, yobazız, bağnazız, sekteriz. Çünkü ne kadar yalanlarla yaşarsak, o kadar arzularımıza ulaşmışız, ne kadar gerçeklerle yaşarsak arzularımızdan yana o kadar yoksun kalmışız. Bu sebeple de yalanlarla hipnotize edilmeye gönüllü olarak eyvallah etmişiz. Bilakis, basit bir misal verecek olursak şayet, insanı insana, kardeşi kardeşe düşman edebilecek ne vardır ya da böyle bir düşmanlık kabil-i mümkün müdür? Bu tür düşmanlıklar dünya bağlamında kazandırdığı ve insan hipnoz halinde yaşadığı için mümkün olabilmektedir. Niçin kadim paradoks bir türlü çözülememekte ve insan bitevi aldanışların, yanlış algıların kurbanı olmaktadır? Çünkü insançocukları kadim paradoksu normal bir durummuş gibi algılamaktadırlar ve hipnoz halinde ki insançocuğu sorgusuz sualsiz böyle bir şeye gönüllü teşne olmaktadır. Zira bizler Spinoza ’nın deyimiyle ‘’arzunun çocuklarıyız.’’ Evet, belki öyle olmamalıyız, ki öyle de değiliz haddizatında ama kadim bir aldanış içindeyiz ve aldanışlarımız bizi alışkanlıklarımızın masum kurbanları kılıyor. Bu sebeple de arzularımız yüzünden ve yönünden çok kolay bir şekilde kumpasa geliyoruz, kolayca hipnotize edilebiliyoruz. Belki kazanıyoruz ama kaybettiklerimiz kazandıklarımızı hiçleştiriyor ve böylece bir kazandığımız da olmuyor filhakika, kazandığımızı sanıyoruz sadece. Garip bir şekilde karşımızda vuku bulan şeylerin büyüsüne kapılıyoruz. O anda aklımızı ve kalbimizi devreden çıkarıyoruz. Çünkü düşünmek ve hissetmek tehlikelidir ve uyarıcıdır. Ki, zaten hipnoz halinde ne düşünebiliyoruz ne de hissedebiliyoruz, münhasıran istendik tepkileri verebiliyoruz. Kendimizi öyle veriyoruz ki, artık karşımızdaki şeylerin hareketlerine göre hareket etmeye başlıyoruz. Bazı şeyler öyle tekrar ediliyor ki, göre göre, duya duya tamam diyoruz demek ki böyle. Çünkü sorgusuz sualsiz kabullenmeye koşullandırmışız kendimizi. Aklımız düşünmüyor, kalbimiz hissetmiyor, zira devre dışı bırakılmış durumdadır ve hipnoz halinde bir aklımız ve kalbimiz olduğunu hatırlama imkânımız da bulunmamaktadır. Bugün her şey aklımızı ve kalbimizi dondurmak üzere kurgulanmıştır ve aklımız ve kalbimiz dondurulmuştur da maalesef. Her türlü araç aklımıza ve kalbimize çalışıyor. Hipnoz halinden kurtulmazsak, ne gerçekleri görebilmemizin, ne kendimiz olabilmemizin, ne olguların mahiyetlerini anlayabilmemizin ve ne de gerçek yaşamı hissedip yaşayabilmemizin imkânı ve ihtimali yoktur. Hipnoz halinden çıkın, sarsılın ve sarsın dünyayı! Ve tüm dünya çok güzel olsun…

 

Şöyle bir anlık uyanıversek ve tam uyandığımız anda bir şeyler oluverse de düşünüversek, hissediversek, her şeyin değiştiğini ve o değişimle birlikte kendimizin de değiştiğimizi göreceğiz. Yaşamın ne kadarda muvakkat olduğunu, elimizde ne varsa hepsinin bir gün kayıp gideceğini, biriken şeylerin umulmadık anda bitivereceğini, münhasıran insanlığın sonsuz ve muhakkak olduğunu anlayacağız ve o anda artık bir daha aldanmamaya and içeceğiz. Çünkü kendi menfaatlerimiz istikametinde aldanmadığımızın, bilakis birilerinin kendilerinin kirli, ucuz, basit ve küçük menfaatleri uğruna aldatıldığımızın idrakine varacağız. Nice şeylerin ne kadarda aptalca olduğunu, bizleri komik hale düşürdüğünü ihsas edeceğiz. (İnsanın aklını ve vicdanını kullanmaması, insanı hem komik, hem utanılası, hem de zavallı hale düşürür. Kendi hayallerimizi kurmak ve kurduğumuz hayallerimizin peşinden koşmak varken, niçin başkalarının hayallerini gerçek kılmak uğruna bize armağan edilmiş bu kutsal ömrü ve bu kutsal ömrün kıymetli dakikalarını harcıyoruz umarsızca, bu nasıl bir aldanıştır ve zavallılıktır?) Yaşamı yaşayamadan elimizden nasılda kayıp gittiğini, yaşama sevincimizin nasılda acımadan bizden çalındığını fark edeceğiz. Aldatıldığımızı vicdanımızda duyumsayacağız ve yüreğimiz burkulacak. Ve bu aldanışımızın bizi hiçbir yere götürmediğini, bilakis bizden çok şeyi alıp götürdüğünü müşahede edeceğiz ve kendi kendimizden utanacağız, utandıkça bir isyan kabaracak yüreğimizde ve artık utanacak bir şey yapmaktan utanacağız. Zira gerçekten hiçte yapmayacağımız şeyleri yapıyoruz, yapmaya zorlanıyoruz zımnen ve metazori olarak ama ne yaptığımızın, niçin yaptığımızın farkında bile değiliz, vallahi, billahi, tallahi farkında bile değiliz. Bir insanın alınterini, gözyaşını, emeğini, kanını göz göre göre gasp ediyoruz ya da gasp edilmesini seyreyliyoruz ve hiçbir şey olmamış, hiçbir şey yokmuş gibi davranabiliyoruz. Biz insan mıyız gerçekten? Farkında olsaydık yapar mıydık bilmiyorum. Kanımca yapmazdık, çünkü yaptıklarımızın bizleri ne kadar da trajikomik hale düşürdüğü o kadar malum ki, malumu ilama lüzum kalmıyor. Zira hipnoz halinde olduğumuz için göz göre göre aldatılıyoruz. Keşke aldatanlar yazığı, günahı, ayıbı bilselerdi ama bilmiyorlar işte ve çare yine bizim kendimizde oluyor ama çare olduğumuz halde çare olacak takati kendimizde bulamıyoruz. Hissetseniz lütfen; daha geceyi yaşamadan gündüz oluveriyor, gündüzü yaşayamadan gün geceye evriliyor, ömür tükenip gidiyor, yaşam nasılda çarçabuk geçiyor ama bizler öyle malayani şeyler peşinde koşturuyor, öyle absürt işlerle iştigal ediyoruz ki, gerçekten trajikomik bir durum. Tam bizden istenilenleri duyarken hipnoz halinden kurtuluversek ne düşünürdük acaba ve düşünürlerdi karşımızdakiler? Olguların nasılda tersyüz edilerek ve yanlış amaçlar uğruna zihnimize zerk edilerek manipüle edildiğimizi anlayabilsek ne olurdu? Olguların nasılda kendi anlamları dışına kaydırılarak, münhasıran aşağılık menfaatlere mülaki olmak uğruna olmayacak şekilde olaylaştırıldıklarını ve bizlerinde bu olaylaşma yolunda acımasızca kullanıldığımızı fark etseydik ne düşünürdük? Belki de artık inanacağımız ve uğruna bu canı ortaya koyacağımız hiçbir olgu kalmazdı değil mi? Kurtuluşa doğru ilk adım nasıl atılır? Çok güzelinsanlar olarak çok güzel bir dünyayı sahiden istemekle ve yapmamız gerekeni inançla ve inatla yapmakla, gitmemiz gereken yere muhakkak ama muhakkak gitmekle ve ödevimizi hesapsız, umarsız, çıkarsız ifa etmekle…

Tarih: 01.06.2019 Okunma: 796

YORUMLAR

Yorumunuzu ekleyin.

İsim: *

E-posta Adresiniz: *

* (E-posta adresiniz paylaşılmayacaktır.)

Yorum: *

Güvenlik Sorusu:
Türkiye'nin başkenti neresidir?