Siz işinizi yapın, boşverin bu işleri,
herkes kendi işini yapsın.
Politikacı politikacılığını, alim
alimliğini, komprador tefeciliğini, doktor doktorluğunu, bürokrat
bürokratlığını, eğitimci eğitimciliğini, gazeteci gazeteciliğini, şeyh
şeyhliğini yapsın.
Kimse kimsenin özel alanına müdahil
olmasın.
Özel alan!
Evet özel alan.
Herkesin olan bir dünya, herkesi
etkileyen olgular ve olaylar ve özel alan öyle mi?
Gövdenin üstünde taşıdığın şey ne?
Zamanımız kıymetli bizim.
Bizim zamanımız kıymetsiz öyle mi?
Siz gidin işinizle iştigal edin, biz
de kendi işimize bakalım.
Böyle mi diyorsun, bu mu yani?
Evet böyle diyorum, bu, sadece bu.
Bizler hükmediciyiz, ezeniz,
sömüreniz, din de, devlette, mülkte bizim.
Biz olmasak siz bir hiçsiniz.
Sizi var eden de, yok edecek olan da
biziz.
Siz bizimsiniz!
Yani bu ülke bizim, bu devlet bizim,
bu coğrafya bizim, bu millet bizim, bu mülk bizim diyorsunuz.
Her şey bizim için var diyorsunuz.
Ve bunlara dair sadece biz düşünürüz,
karar veririz diyorsunuz.
Ol der oldururuz, öl der öldürürüz
diyorsunuz.
Burada sadece biz yaşıyoruz ve her şey
sadece bizi etkliyor diyorsunuz.
Siz sürüden bir parçasınız ve yerinizi
bilmelisiniz diyorsunuz.
Biz karar vericiyiz, siz
uygulayıcısınız diyorsunuz.
İtaat edin, uygulayın ve rahat edin
diyorsunuz.
Düşünmesi, sorması, sorgulaması ve bir
şey yapılacaksa yapması gereken biziz diyorsunuz.
Öyle mi?
Evet aynen öyle diyoruz.
Yani biz etkilenmiyoruz.
Biz acı çekmiyoruz, hüzünlenmiyoruz.
Bizim bir yaşamımız yok.
Yani biz hayvanız öyle mi?
Bu yüzden de size eyvallah etmemiz,
kulluk etmemiz, kölelik etmemiz gerekiyor öyle mi?
Boynumuza takacağınız tasmaya razı
gelmeliyiz, önümüze atılan kemiğe şükretmeliyiz öyle mi?
Okuyun derseniz okumalı, düşünün
derseniz düşünmeli, yapın derseniz yapmalı, oturun derseniz oturmalı, konuşun
dersen konuşmalıyız öyle mi?
Sizin çizdiğiniz kadere razı
gelmeliyiz öyle mi?
Bizim bu dinle, bu devletle, bu
milletle, bu coğrafyayla, bu mülkle ve insanlık ailesiyle bir iltisakımız yok
öyle mi?
Ömrümüzü verdiğimiz bu olgulara dair
söyleyecek tek bir sözümüz yok yani.
Soramayız, sorgulayamayız, bir şey
yapamayız, cevaplar arayamayız, arayıp bulduğumuz cevapları söyleyemeyiz öyle
mi?
Bu olguların olaylaşmaları üzerinde
fikir serdedemeyiz öyle mi?
Bizim umutlarımız, hayallerimiz,
yarınlarımız yok öyle mi?
Bizim sevinmeye, gülmeye, eğlenmeye
hakkımız yok öyle mi?
Bizim bu olgulara katacağımız hiçbir
şey yok yani.
Her şey yanlışta olsa doğru kabul
etmeliyiz, yalanlara inanmalıyız öyle mi?
Öyle değil mi?
Hep öyle olmadı mı zaten?
Farkında mı değilsiniz, ahmak mısınız?
Sizin nenize gerek böyle şeyler, gidin
yan gelip yatın ve keyfinize bakın.
Verdiğimize şükredin, vermediğimize
sabredin.
Haaa bi de akıl veriyorsunuz?
Fazla gelen aklınızı pay ediyorsunuz.
Kötü mü yapıyoruz?
Yooo çok güzel yapıyorsunuz, olmayan
bir şeyi satmak kadar güzel bir şey olabilir mi?
Hep yaptığınız şey değil mi zaten?
Haddinizi bilin!
Biz haddimizi iyi biliriz hadsiz, önce
siz kim olduğunuzu bilin ve haddinizi aşmayın.
Faraza söylediğiniz gibi olsa bile siz
gidin işinizi yapın, bu işlere dahil olmayın.
Önce işinizi bi adam gibi yapın, sonra
bizim işimizi de yaparsınız.
Bu işler sizin neyinize gerek?
Biz işimizi adam gibi yapıyoruz da siz
adam mısınız merak etmiyor değiliz?
Yani sizi etkilese bile bu işleri
boşverin ve bize bırakın diyorsunuz.
Evet öyle diyoruz, siz yorulmayın, biz
yoruluyoruz ya.
Siz biraz mal mısınız?
Öylesine soruyorum haaa.
Anlamadın!
Neyse.
Hayır gerçeği söylüyoruz.
Haaa bi de gerçeği söylediğinize inanıyorsunuz.
Öyle zaten.
Haaa yani biz etkileneceğiz ama
etkilemeyeceğiz.
Biz etkileneceğiz ama sormayacağız.
Biz etkileneceğiz ama
sorgulamayacağız.
Bize çizilen kadere boyun eğeceğiz.
Bir işimiz var diye, var olan işimizi
bile etkileyen şeylere tepki vermeyeceğiz öyle mi?
Öyle olması gerekiyor.
Haaa siz gerekiyor dediğiniz için biz
gerekene göre hareket edeceğiz öyle mi?
Din, devlet, millet, mülk, coğrafya
üzerine düşünmeyeceğiz, sormayacağız, insanlık için her şey güzel olsun diye
çalışmayacağız.
Sadece bakacağız, susacağız,
oturacağız, itaat edeceğiz öyle mi?
En güzeli budur.
En güzeli budur öyle mi?
Evet budur.
Siz işinizi doğru düzgün yaptınız mı
ki bu işlere dahil oluyorsunuz?
Siz gidin önce işinizi bi yapın, boş
işlerle iştigal etmeyin.
Siz boş işlerle mi iştigal
ediyorsunuz?
Yaaa git artık.
Haaa işimizde kusurlarımız var diye,
olabilir diye ezilmeliyiz, büzülmeliyiz, utanmalıyız ve susup oturmalıyız öyle
mi?
Bir fidan yetiştiricisiyiz diye, o
fidanların yetiştiği toprağı ve o fidanların yarınlarını görmemezlikten
gelmeliyiz.
Büyük kusurlarımız yoktur ama küçük
kusurlarımız vardır, olabilir diye o fidanların havasını, suyunu, ışığını,
toprağını umursamamalıyız öyle mi?
O fidanların yarınlarını unutmalıyız
ve umursamamalıyız öyle mi?
O fidanları gün ortası karanlığının
içine atıvermeliyiz öyle mi?
Büyütmeliyiz ve sizin karanlığınıza
emanet etmeliyiz öyle mi?
Aydınlattıklarımızı cahilleştirmeniz
için mi fidanlar büyütüyoruz?
Öldürmeniz için mi fidanlar
yetiştiriyoruz?
Çok uzattın.
Siz kısa kestiniz ama biz uzattık.
Evet, boş yere uzatıyorsunuz.
Keselim ve susalım diyorsunuz yani.
Evet.
Susun, oturun ve işinizi yapın.
Haaa bizim işimizde küçük kusurlarımız
olursa biz kötüyüz ve gidip işimizle iştigal etmeliyiz ama sizin işinizde büyük
kusurlarınız olursa ve herkesi zora sokacak işler yaparsanız umursamama
hakkınız var ve sorun yok öyle mi?
Başka ne olsun istiyordunuz?
Derdiniz ne sizin?
Derdimiz sizsiniz.
Derdimiz kirli ve karanlık zihniniz.
O zihinde bir devrim yapmalısınız
diyoruz.
Biz insanlık toprağında fidan
yetiştiricisiyiz.
İnsanık toprağında yetiştirdiğimiz
fidanları coğrafyamızın kalbine göderiyoruz. Hepsi de çok güzel fidanlar
olacaklar biliyoruz. Biz yetiştirdiğimiz için söylemiyoruz, onların
istidadlarını biliyoruz ve istidatlarına göre imkanlar sunuyoruz onlara.
Namusluca ve gücümüz yettiğince. Eksiğimizde, kusurumuzda olsa namusluca
yapıyoruz yapmamız gereken şeyi.
Tamam işte gidin öyle yapın, başka bir
şeye de dahil olmayın, bizim işimize karışmayın.
Dahil olma dediklerinize dahil
olduğumuz için böyle yapıyoruz zaten.
Böyle yaptığımız içinde dahil olmak
zorundayız dahil olmamamızı istediğiniz şeylere.
Siz zavallı ve korkaksınız.
Ama biz yarınlarımızı cesaret harcıyla
kurmak zorundayız.
Ve bizim fidanlarımız birer cesaret
abidesi olarak yükselecekler insanlık toprağında ve görkemli geleceği
kuracaklar coğrafyalarında.
Her biri baharın çiçekleri olacak.
Çiçek çiçek açacaklar ve dünyaya
kaybolmuş insanlığı yeniden sunacaklar.
Kötü kokulardan yaşanmaz hele gelen
dünyayı en güzel rayihalarla nefeslendirecekler.
İşte bunun için sizin dediğinizi
değil, inandığımız hakikatin gereğini yapıyoruz, yapacağız. Hem de son
nefesimize değin.
Korkmalı mısınız?
Gerekiyorsa korkacaksınız!
Çünkü korkusuzca geliyoruz!
Koşar adım geliyoruz!
İnançla, umutla, dirençle geliyoruz!
Sevgiyle, barışla, kardeşlikle
geliyoruz!
Zincirlerimizi kırararak geliyoruz!
Barikatları yararak geliyoruz!
Allah’ın izniyle geliyoruz!
İnsansızlaştırılan dünyaya insanlığı
getiriyoruz!
Düşürülen insanlığı kaldırmaya ve
yükseltmeye geliyoruz…