HADSİZ...

Özgür DENİZ - 20.06.2019

Siz işinizi yapın, boşverin bu işleri, herkes kendi işini yapsın.

Politikacı politikacılığını, alim alimliğini, komprador tefeciliğini, doktor doktorluğunu, bürokrat bürokratlığını, eğitimci eğitimciliğini, gazeteci gazeteciliğini, şeyh şeyhliğini yapsın.

Kimse kimsenin özel alanına müdahil olmasın.

Özel alan!

Evet özel alan.

Herkesin olan bir dünya, herkesi etkileyen olgular ve olaylar ve özel alan öyle mi?

Gövdenin üstünde taşıdığın şey ne?

Zamanımız kıymetli bizim.

Bizim zamanımız kıymetsiz öyle mi?

Siz gidin işinizle iştigal edin, biz de kendi işimize bakalım.

Böyle mi diyorsun, bu mu yani?

Evet böyle diyorum, bu, sadece bu.

Bizler hükmediciyiz, ezeniz, sömüreniz, din de, devlette, mülkte bizim.

Biz olmasak siz bir hiçsiniz.

Sizi var eden de, yok edecek olan da biziz.

Siz bizimsiniz!

Yani bu ülke bizim, bu devlet bizim, bu coğrafya bizim, bu millet bizim, bu mülk bizim diyorsunuz.

Her şey bizim için var diyorsunuz.

Ve bunlara dair sadece biz düşünürüz, karar veririz diyorsunuz.

Ol der oldururuz, öl der öldürürüz diyorsunuz.

Burada sadece biz yaşıyoruz ve her şey sadece bizi etkliyor diyorsunuz.

Siz sürüden bir parçasınız ve yerinizi bilmelisiniz diyorsunuz.

Biz karar vericiyiz, siz uygulayıcısınız diyorsunuz.

İtaat edin, uygulayın ve rahat edin diyorsunuz.

Düşünmesi, sorması, sorgulaması ve bir şey yapılacaksa yapması gereken biziz diyorsunuz.

Öyle mi?

Evet aynen öyle diyoruz.

Yani biz etkilenmiyoruz.

Biz acı çekmiyoruz, hüzünlenmiyoruz.

Bizim bir yaşamımız yok.

Yani biz hayvanız öyle mi?

Bu yüzden de size eyvallah etmemiz, kulluk etmemiz, kölelik etmemiz gerekiyor öyle mi?

Boynumuza takacağınız tasmaya razı gelmeliyiz, önümüze atılan kemiğe şükretmeliyiz öyle mi?

Okuyun derseniz okumalı, düşünün derseniz düşünmeli, yapın derseniz yapmalı, oturun derseniz oturmalı, konuşun dersen konuşmalıyız öyle mi?

Sizin çizdiğiniz kadere razı gelmeliyiz öyle mi?

Bizim bu dinle, bu devletle, bu milletle, bu coğrafyayla, bu mülkle ve insanlık ailesiyle bir iltisakımız yok öyle mi?

Ömrümüzü verdiğimiz bu olgulara dair söyleyecek tek bir sözümüz yok yani.

Soramayız, sorgulayamayız, bir şey yapamayız, cevaplar arayamayız, arayıp bulduğumuz cevapları söyleyemeyiz öyle mi?

Bu olguların olaylaşmaları üzerinde fikir serdedemeyiz öyle mi?

Bizim umutlarımız, hayallerimiz, yarınlarımız yok öyle mi?

Bizim sevinmeye, gülmeye, eğlenmeye hakkımız yok öyle mi?

Bizim bu olgulara katacağımız hiçbir şey yok yani.

Her şey yanlışta olsa doğru kabul etmeliyiz, yalanlara inanmalıyız öyle mi?

Öyle değil mi?

Hep öyle olmadı mı zaten?

Farkında mı değilsiniz, ahmak mısınız?

Sizin nenize gerek böyle şeyler, gidin yan gelip yatın ve keyfinize bakın.

Verdiğimize şükredin, vermediğimize sabredin.

Haaa bi de akıl veriyorsunuz?

Fazla gelen aklınızı pay ediyorsunuz.

Kötü mü yapıyoruz?

Yooo çok güzel yapıyorsunuz, olmayan bir şeyi satmak kadar güzel bir şey olabilir mi?

Hep yaptığınız şey değil mi zaten?

Haddinizi bilin!

Biz haddimizi iyi biliriz hadsiz, önce siz kim olduğunuzu bilin ve haddinizi aşmayın.

Faraza söylediğiniz gibi olsa bile siz gidin işinizi yapın, bu işlere dahil olmayın.

Önce işinizi bi adam gibi yapın, sonra bizim işimizi de yaparsınız.

Bu işler sizin neyinize gerek?

Biz işimizi adam gibi yapıyoruz da siz adam mısınız merak etmiyor değiliz?

Yani sizi etkilese bile bu işleri boşverin ve bize bırakın diyorsunuz.

Evet öyle diyoruz, siz yorulmayın, biz yoruluyoruz ya.

Siz biraz mal mısınız?

Öylesine soruyorum haaa.

Anlamadın!

Neyse.

Hayır gerçeği söylüyoruz.

Haaa bi de gerçeği söylediğinize inanıyorsunuz.

Öyle zaten.

Haaa yani biz etkileneceğiz ama etkilemeyeceğiz.

Biz etkileneceğiz ama sormayacağız.

Biz etkileneceğiz ama sorgulamayacağız.

Bize çizilen kadere boyun eğeceğiz.

Bir işimiz var diye, var olan işimizi bile etkileyen şeylere tepki vermeyeceğiz öyle mi?

Öyle olması gerekiyor.

Haaa siz gerekiyor dediğiniz için biz gerekene göre hareket edeceğiz öyle mi?

Din, devlet, millet, mülk, coğrafya üzerine düşünmeyeceğiz, sormayacağız, insanlık için her şey güzel olsun diye çalışmayacağız.

Sadece bakacağız, susacağız, oturacağız, itaat edeceğiz öyle mi?

En güzeli budur.

En güzeli budur öyle mi?

Evet budur.

Siz işinizi doğru düzgün yaptınız mı ki bu işlere dahil oluyorsunuz?

Siz gidin önce işinizi bi yapın, boş işlerle iştigal etmeyin.

Siz boş işlerle mi iştigal ediyorsunuz?

Yaaa git artık.

Haaa işimizde kusurlarımız var diye, olabilir diye ezilmeliyiz, büzülmeliyiz, utanmalıyız ve susup oturmalıyız öyle mi?

Bir fidan yetiştiricisiyiz diye, o fidanların yetiştiği toprağı ve o fidanların yarınlarını görmemezlikten gelmeliyiz.

Büyük kusurlarımız yoktur ama küçük kusurlarımız vardır, olabilir diye o fidanların havasını, suyunu, ışığını, toprağını umursamamalıyız öyle mi?

O fidanların yarınlarını unutmalıyız ve umursamamalıyız öyle mi?

O fidanları gün ortası karanlığının içine atıvermeliyiz öyle mi?

Büyütmeliyiz ve sizin karanlığınıza emanet etmeliyiz öyle mi?

Aydınlattıklarımızı cahilleştirmeniz için mi fidanlar büyütüyoruz?

Öldürmeniz için mi fidanlar yetiştiriyoruz?

Çok uzattın.

Siz kısa kestiniz ama biz uzattık.

Evet, boş yere uzatıyorsunuz.

Keselim ve susalım diyorsunuz yani.

Evet.

Susun, oturun ve işinizi yapın.

Haaa bizim işimizde küçük kusurlarımız olursa biz kötüyüz ve gidip işimizle iştigal etmeliyiz ama sizin işinizde büyük kusurlarınız olursa ve herkesi zora sokacak işler yaparsanız umursamama hakkınız var ve sorun yok öyle mi?

Başka ne olsun istiyordunuz?

Derdiniz ne sizin?

Derdimiz sizsiniz.

Derdimiz kirli ve karanlık zihniniz.

O zihinde bir devrim yapmalısınız diyoruz.

Biz insanlık toprağında fidan yetiştiricisiyiz.

İnsanık toprağında yetiştirdiğimiz fidanları coğrafyamızın kalbine göderiyoruz. Hepsi de çok güzel fidanlar olacaklar biliyoruz. Biz yetiştirdiğimiz için söylemiyoruz, onların istidadlarını biliyoruz ve istidatlarına göre imkanlar sunuyoruz onlara. Namusluca ve gücümüz yettiğince. Eksiğimizde, kusurumuzda olsa namusluca yapıyoruz yapmamız gereken şeyi.

Tamam işte gidin öyle yapın, başka bir şeye de dahil olmayın, bizim işimize karışmayın.

Dahil olma dediklerinize dahil olduğumuz için böyle yapıyoruz zaten.

Böyle yaptığımız içinde dahil olmak zorundayız dahil olmamamızı istediğiniz şeylere.

Siz zavallı ve korkaksınız.

Ama biz yarınlarımızı cesaret harcıyla kurmak zorundayız.

Ve bizim fidanlarımız birer cesaret abidesi olarak yükselecekler insanlık toprağında ve görkemli geleceği kuracaklar coğrafyalarında.

Her biri baharın çiçekleri olacak.

Çiçek çiçek açacaklar ve dünyaya kaybolmuş insanlığı yeniden sunacaklar.

Kötü kokulardan yaşanmaz hele gelen dünyayı en güzel rayihalarla nefeslendirecekler.

İşte bunun için sizin dediğinizi değil, inandığımız hakikatin gereğini yapıyoruz, yapacağız. Hem de son nefesimize değin.

Korkmalı mısınız?

Gerekiyorsa korkacaksınız!

Çünkü korkusuzca geliyoruz!

Koşar adım geliyoruz!

İnançla, umutla, dirençle geliyoruz!

Sevgiyle, barışla, kardeşlikle geliyoruz!

Zincirlerimizi kırararak geliyoruz!

Barikatları yararak geliyoruz!

Allah’ın izniyle geliyoruz!

İnsansızlaştırılan dünyaya insanlığı getiriyoruz!

Düşürülen insanlığı kaldırmaya ve yükseltmeye geliyoruz…

Tarih: 20.06.2019 Okunma: 931

YORUMLAR

Yorumunuzu ekleyin.

İsim: *

E-posta Adresiniz: *

* (E-posta adresiniz paylaşılmayacaktır.)

Yorum: *

Güvenlik Sorusu:
Türkiye'nin başkenti neresidir?

Özgür Deniz

30.04.2018 - 19:38

“”Ey garipler! Ey mazlumlar! Ey çaresizler! Ey güçsüzler! Ey mustazaflar! Ey sığınaksızlar! Ey beyni acıyla sıkışanlar, yananlar! Ey yüreği acı ve ıstırapla kavrulanlar, sızlayanlar, inleyenler! Ey kalbi ve kafasıyla insan olanlar! Ey Allah’tan başka hiçbir sahibi olmayanlar! Bugün öyle bir dua edin ki ama öyle bir dua edin ki, gerçekten ve yürekten öyle bir dua edin ki, ciğerleriniz yırtılırcasına, gövdeniz parçalanırcasına, beyniniz kaynıyormuşçasına, elleriniz göğe değiyormuşçasına, kalbiniz gövdenizden ayrılıp göğe yükseliyormuşcasına olsun.

Ey garipler! Ey mazlumlar! Ey çaresizler! Ey güçsüzler! Ey mustazaflar! Ey sığınaksızlar! Ey beyni acıyla sıkışanlar, yananlar! Ey yüreği acı ve ıstırapla kavrulanlar, sızlayanlar, inleyenler! Ey kalbi ve kafasıyla insan olanlar! Ey Allah’tan başka hiçbir sahibi olmayanlar! Bugün öyle bir dua edin ki ama öyle bir dua edin ki, gerçekten ve yürekten öyle bir dua edin ki, arş çöküyormuşcasına, yer sarsılıyormuşcasına, melekler şaşıp kalıyormuşcasına, güneş yere düşüyormuşcasına, yeryüzünü saran zulüm çarkları bir anda paramparça oluyormuşcasına olsun.

Ey garipler! Ey mazlumlar! Ey çaresizler! Ey güçsüzler! Ey mustazaflar! Ey sığınaksızlar! Ey beyni acıyla sıkışanlar, yananlar! Ey yüreği acı ve ıstırapla kavrulanlar, sızlayanlar, inleyenler! Ey kalbi ve kafasıyla insan olanlar! Ey Allah’tan hiçbir başka sahibi olmayanlar! Bilin ve unutmayın ki; dua, amansızca, varacağı hedefi umursamazcasına, tüm kalbinle ve bilincinle saldırır gibi diretiyormuşçasına olursa mukabele görür.

Ey garipler! Ey mazlumlar! Ey çaresizler! Ey güçsüzler! Ey mustazaflar! Ey sığınaksızlar! Ey beyni acıyla sıkışanlar, yananlar! Ey yüreği acı ve ıstırapla kavrulanlar, sızlayanlar, inleyenler! Ey kalbi ve kafasıyla insan olanlar! Ey Allah’tan başka sahibi olmayanlar! Bugün öyle bir dua edin ki ama öyle bir dua edin ki, gerçekten ve yürekten öyle bir dua edin ki, karşılığını bulacağınıza dair içiniz sonsuz bir umutla dolsun taşsın, tüm ağrılarınız, sızılarınız dinmiş gibi olsun. Dua; mazlumun, mustazafın, garibin, çaresizin, güçsüzün, sığınaksızın, beyni acıyla sıkışanın ve yananın, yüreği acı ve ıstırapla kavrulanın, sızlayanın ve inleyenin, beyni ve kafasıyla insan olanın, Allah’tan başka hiçbir sahibi olmayanın yegâne, mutlak, muhakkak silahıdır ve muhakkak hedefi bulur ve vurur.

Ey garipler! Ey mazlumlar! Ey çaresizler! Ey güçsüzler! Ey mustazaflar! Ey sığınaksızlar! Ey beyni acıyla sıkışanlar, yananlar! Ey yüreği acı ve ıstırapla kavrulanlar, sızlayanlar, inleyenler! Ey kalbi ve kafasıyla insan olanlar! Ey Allah’tan başka sahibi olmayanlar! Her dua silahıyla attığınız kelimeden kurşunlar; demirden zırhları deler geçer, zalimleri lâl eder, zulüm fışkıran kararmış kalpleri kurutur, kayadan kaleleri toz eder, merhametsiz kalpleri cehennem ateşinde eritir, çelikten yumrukları tenekeye döndürür, en zalim güçleri kurumuş yaprağa döndürür, vicdanını öldürmüş olanları süründürür ve sizleri muhakkak ama muhakkak güldürür, cehennem olan yüreğinizi cennete döndürür.””

Özgür Deniz

30.04.2018 - 19:38

“”Ey garipler! Ey mazlumlar! Ey çaresizler! Ey güçsüzler! Ey mustazaflar! Ey sığınaksızlar! Ey beyni acıyla sıkışanlar, yananlar! Ey yüreği acı ve ıstırapla kavrulanlar, sızlayanlar, inleyenler! Ey kalbi ve kafasıyla insan olanlar! Ey Allah’tan başka hiçbir sahibi olmayanlar! Bugün öyle bir dua edin ki ama öyle bir dua edin ki, gerçekten ve yürekten öyle bir dua edin ki, ciğerleriniz yırtılırcasına, gövdeniz parçalanırcasına, beyniniz kaynıyormuşçasına, elleriniz göğe değiyormuşçasına, kalbiniz gövdenizden ayrılıp göğe yükseliyormuşcasına olsun.

Ey garipler! Ey mazlumlar! Ey çaresizler! Ey güçsüzler! Ey mustazaflar! Ey sığınaksızlar! Ey beyni acıyla sıkışanlar, yananlar! Ey yüreği acı ve ıstırapla kavrulanlar, sızlayanlar, inleyenler! Ey kalbi ve kafasıyla insan olanlar! Ey Allah’tan başka hiçbir sahibi olmayanlar! Bugün öyle bir dua edin ki ama öyle bir dua edin ki, gerçekten ve yürekten öyle bir dua edin ki, arş çöküyormuşcasına, yer sarsılıyormuşcasına, melekler şaşıp kalıyormuşcasına, güneş yere düşüyormuşcasına, yeryüzünü saran zulüm çarkları bir anda paramparça oluyormuşcasına olsun.

Ey garipler! Ey mazlumlar! Ey çaresizler! Ey güçsüzler! Ey mustazaflar! Ey sığınaksızlar! Ey beyni acıyla sıkışanlar, yananlar! Ey yüreği acı ve ıstırapla kavrulanlar, sızlayanlar, inleyenler! Ey kalbi ve kafasıyla insan olanlar! Ey Allah’tan hiçbir başka sahibi olmayanlar! Bilin ve unutmayın ki; dua, amansızca, varacağı hedefi umursamazcasına, tüm kalbinle ve bilincinle saldırır gibi diretiyormuşçasına olursa mukabele görür.

Ey garipler! Ey mazlumlar! Ey çaresizler! Ey güçsüzler! Ey mustazaflar! Ey sığınaksızlar! Ey beyni acıyla sıkışanlar, yananlar! Ey yüreği acı ve ıstırapla kavrulanlar, sızlayanlar, inleyenler! Ey kalbi ve kafasıyla insan olanlar! Ey Allah’tan başka sahibi olmayanlar! Bugün öyle bir dua edin ki ama öyle bir dua edin ki, gerçekten ve yürekten öyle bir dua edin ki, karşılığını bulacağınıza dair içiniz sonsuz bir umutla dolsun taşsın, tüm ağrılarınız, sızılarınız dinmiş gibi olsun. Dua; mazlumun, mustazafın, garibin, çaresizin, güçsüzün, sığınaksızın, beyni acıyla sıkışanın ve yananın, yüreği acı ve ıstırapla kavrulanın, sızlayanın ve inleyenin, beyni ve kafasıyla insan olanın, Allah’tan başka hiçbir sahibi olmayanın yegâne, mutlak, muhakkak silahıdır ve muhakkak hedefi bulur ve vurur.

Ey garipler! Ey mazlumlar! Ey çaresizler! Ey güçsüzler! Ey mustazaflar! Ey sığınaksızlar! Ey beyni acıyla sıkışanlar, yananlar! Ey yüreği acı ve ıstırapla kavrulanlar, sızlayanlar, inleyenler! Ey kalbi ve kafasıyla insan olanlar! Ey Allah’tan başka sahibi olmayanlar! Her dua silahıyla attığınız kelimeden kurşunlar; demirden zırhları deler geçer, zalimleri lâl eder, zulüm fışkıran kararmış kalpleri kurutur, kayadan kaleleri toz eder, merhametsiz kalpleri cehennem ateşinde eritir, çelikten yumrukları tenekeye döndürür, en zalim güçleri kurumuş yaprağa döndürür, vicdanını öldürmüş olanları süründürür ve sizleri muhakkak ama muhakkak güldürür, cehennem olan yüreğinizi cennete döndürür.””