Ey insançocuğu!
Nolur, kurban olayım sor, lütfen sor,
Allah aşkına sor, bir kez sor.
Harici her şeyinden soyun (sen aslında
sahipsizdin, her şey sonradan yapıştı üzerine).
Tabir caizse anadan doğma kal (zaten
bir gün kalacaksın).
Adeta bir bebek gibi olduğunu hisset
(önün bebeklikti, sonunda yine ona dönüş olmayacak mı? Düşün).
Farzet ki mutlak günahsızsın (bebekler
günahsızdırlar).
Dünyayla hiçbir bağın yok (var mıydı,
var olalı beri sen var mısın?).
Hiçbir şeye sahip değilsin (zaten
değildin, olduruldun, buldun, oldun, aslında sahipte değilsin ya, neyse).
Ne kimlik, ne madde, ne de başka bir
şeye sahip değilsin ve mutlak özgürsün (özgürlükte böyle bir şeydir zaten,
sahip olmamak, çalınanları geri almak, sahip olmamaya çalışmak, çalanların da
analarından emdikleri sütü burunlarından fitil fitil getirmek, ki gerçekte her
şeyin çalınıyor ve çalınmaktadır ama sen körsün ve gördüğün hiçbir şey yok,
ahmaksın ve anladığın hiçbir şey yok, birilerine sunulan nimetler, lüks ve
konfor gerçekte kimin malı ve kimin cebinden çıkıyor? Düşün).
Gökyüzüne süzül ve oradan yeniden karanlık
insanlık toprağına in, bulanık insan denizine karış.
Her şeye öyle bir gözle bak, her şeyi
öyle bir kulakla işit, her şeyi öyle bir akılla düşün, her şeyi öyle bir kalple
hisset ki.
Ve kenara çekilip hayata karşı öyle
bir soru sor ki ve sorduğun soruya öyle bir cevap bul ki.
Ve öyle bir uyanışla uyan ki.
Bir daha seni uyutmaya tek bir kimse
cesaret edemesin hatta seni uyutmaya çalışan sende uyansın.
Bir daha uyanamayabileceğin ihtimalini
düşünerek ve uyanmanı ganimet bilerek yap bunu.
Hani halk arasında derler ya; ‘’bir
kere insan ol oğlum bir kere’’ diye.
İşte o misal bir kere insan olduğunu
hatırla ve insan kimliğinle çık meydana ve insan kimliğinle karanlık insanlık
toprağını aydınlat, bulanık insanlık denizini dalgalandır, arındır,
berraklaştır.
Bir kere insan ol lütfen.
Bir kere sor yani.
Lütfen bir kez yap bunu.
Anan belli, baban belli, kardeşlerin
belli.
Kimse anan değil, baban değil,
kardeşin değil.
Öyleyse başkaları yaşasınlar diye
yaşama.
Önce sen yaşa bi.
Yaşamaya layık olanlar zaten yaşarlar.
Başkalarının kaybetmelerini düşünme.
Kendinin neyi kaybettiğini düşün ve
kendin kaybetmemek için yaşa.
Kimse sen kaybetme diye düşünmüyor ve
yaşamıyor.
Hayat bedel ödetmeden hiçbir şey
vermez.
Bedelini ödemedikçe hayattan
alabileceğin hiçbir şey yoktur.
Büyük mutluluklar, büyük ıstıraplardan
sonra gelir.
Soracağın o bir tek soru, sana
binlerce soruyu sunacaktır ve o binlerce soru sana aydınlık, özgür, kuvvetli,
mutlu yarınları getirecektir.
Faşist emperyalizmin cennetidir
sorusuz dünya, emekçilere cenneti sunacak olan şeyse sorularla dolu yaşamdır.
Sen nerede olmalısın ama neredesin
bil, doğru yerdeysen olduğun yerde dur, yanlış yerdeysen yerine geç.
Yerini bul, bil ve asla kaybetme.
Faşist emperyalizm nerededir bil,
nerede durmaktadır öğren, nerede olmalıdır anla ve ona göre yerini kaybetme.
Durduğu yeri asla unutma.
Bulunduğun yere ve olduğu yere göre
davran.
Bil ve uygula!
Bunu yap ki, yarınlar da her şey çok
güzel olsun…
RUHUN ÖLÜMÜ
Öldürülmüş bir ruhun sessiz çığlıkları
haddizatında tüm bu acı yüklü terennümler. Anlaşılır mı, anlaşılmaz mı çokta
bir şey ifade etmez gibi geliyor. Zaten böylesi manevi bir eyleme teşebbüs
edecek olanın da olabileceğini zannetmiyorum. Ama öldürülmekte olan binlerce
ruhun ölümünün bir nebze de olsa geciktirilmesi, mümkünse yeniden diriltilmesi
için bir adım atılmasına vesile olabilir belki de. Artık hiçbir şeyin önemi
yok. Tefessüh etmiş bir dünyayı taşımakta manasız. Ölü bir ruh dirilir mi onu
da bilemem. Ölmekte olan yeniden eskiye döndürülebilir mi, bu da yapılacak
tedaviye bağlı belki de. Boş bir gövde nasıl yaşar, ne kadar yaşar, neyle yaşar
meçhul. İnanan aldanan mıdır bilmiyorum ama bunu sorgulamadığım tek bir an bile
yok. Hayat, insan, dostluklar savrulup gidiyor hazan yaprağı gibi. Kuru bir
bedenin direnci nedir böylesi savrulmalar karşısında bilinmez. Kesif duygular
da boğuluyor insan tüm olup bitenler muvacehesinde. Öncesini saymazsam, 25
yıldır muayyen bir disiplin içerisinde fasılasız okur yazarım. Ne fayda gördüm?
Koskoca bir hiç. Fayda görmek için mi okudum yazdım? Mutlak surette hayır. Zira
elde ettiğim ya da elde etmek için teşebbüste bulunduğum tek bir menfaat yok.
İnanarak aldandığımı hissediyorum. Dürüstlüğün olmadığı bir dünyada dürüst olmaya;
çalışmanın hiçbir şey ifade etmediği bir dünyada ter, yaş, kan akıtmaya ve emek
sarfetmeye; nefretin egemen olduğu bir dünyada sevgi ekmeye; savaşın
yüceltildiği bir dünyada barışın türküsünü terennüm etmeye; düşmanlığın
biteviye canlı tutulmaya gayret edildiği bir dünyada kardeşliği canlandırmaya;
hakikatin olmadığı bir dünyada hakikatçi olmaya; namusun ve şerefin olmadığı
bir dünyada namuslu ve şerefli olmaya; kitapsızlığın hüküm sürdüğü bir dünyada
kitabı yüceltmeye çabalamışız beyhude. Yalan, yalan, yalan... Her şey yalan,
herkes yalan, insan yalan, dünya yalan, hayat yalan. Önüm yalan, ardım yalan,
sağım yalan, solum yalan, altım yalan, üstüm yalan. Tek başına varoluş savaşı
verebilmek mümkün belki ama canlı ve doğru kalabilmek yalan. Tek bir gerçek
var: ÖLDÜ!
ACI VERİCİ
Ne garip bir toplumla karşı
karşıyayız; şiir okumaz, fikirden anlamaz, sanattan uzak. Duygusuz, robot gibi.
Her şey para. Yeter ki para bulsun ama nasıl bulursa bulsun. Psikoloji ve
sosyoloji yasalarını altüst eden ne berbat, kaotik, absürt bir hayat ve
umutsuz, hedefsiz, karanlık bir toplum. Ve içinde yaşadığı toplumun genetiğine
uygun bir nesil. Egemen olan her politika tarafından aklı ve ruhu gram gram
öldürülen bir toplum ancak böylesi bir resim verebilirdi. Her şeyi tüketmişiz,
tükettikçe tükenmişiz, tükendikçe tüketmişiz. İlimsiz, irfansız, fikirsiz,
hikmetsiz, hülasa; kitapsız bir toplumuz. Maddeye göre değerlenen ve değersizleşen
bir insanlık.
POLİTİKACI-EĞİTİMCİ
Politika çemberine giren
politikacıları, görünmeyen dünyalarda ter, yaş, kan akıtmadan, emek sarfetmeden
milyonları yutan ama eğitimcisini sefalete mahkum eden, metazori ek iş yapmaya
yönlendiren yani eğitimcilerini göz göre göre sokağa düşüren bir millet
alçalmaya mahkumdur. Bir milletin alçakta ve yüksekte olma durumu,
eğitimcisinin içinde bulunduğu durumla mütenasiptir.
YASA
Yasalarının, güçlüye örümcek ağı,
güçsüze demirdağ olduğu bir devlet, hükmettiği toplumun çocuklarının ruhunu
öldürmekten başka hiçbir şey yapmaz. Ruhu öldürülen bir toplum da, o devleti
yaşatacak kudreti kendinde bulamaz. Ölü bir toplum ve kuvvetsiz bir devlette,
vahşi toplumlarla ve devletlerle dolu böyle bir alemde varlığını uzun süre
idame ettirmez.
TERAKKİ
Her on yılda bir kendi içinde ki
kavgalarla başbaşa bırakılmış, sessizce kendi çocuklarının birbirlerini
yemesine yol verilmiş, enerjisini başına musallat edilen beyhude işlerle
iştigal etmeye hasretmesine zemin hazırlanmış bir millet hayati meselelerini
çözmeye ve terakki kaydetmeye kendinde kuvvet bulamayacaktır.
BAHÇIVAN
Bir bahçıvan var. Bir apartmandan
sorumlu. Sorumluluğunu muntazaman ifa ediyor. Apartmana sadık. Apartmanı ayakta
tutan değerlere bağlı. Kurban olduğum valla, billa, talla bağlı. Apartmanda
oturanlara saygısında, sevgisinde, muhabbetinde kusuru yok. İşini yılarca
yapmakta yani işinde tecrübeli ve en güzel çiçeklerin yetişmesindeki katkısı
tarif edilemez. Yaptığı işin yan alanları ile ilgisi olsa da, belki de gerçek
işi o yan alanlar olsa da, o yan alanlarla fazla ilgisi olmamış yani
mevcudiyetini bahçıvanlığa adamış, ömrünü bu işe hasretmiş. Yönetimin gerek
gördüğü durumlarda ve komşu apartmanlardaki bahçıvanların olmadığı vakitlerde o
apartmanlara da gereken ilgiyi ve özeni göstermekte, ricaları kırmamakta. Yani
tabir caizse belki kendisinin de gönlü var ama kötü niyet olmasa da
kullanılmış. İhaneti yok, ihanet ihtimali de yok. Apartmanın üzerinde bulunduğu
topraklara bağlığı üst düzeyde. Apartman mukimlerinin gönül bağı olan büyük
insanlık kütlesiyle ve o kütlenin istinat ettiği kutsal değerlerle de
uyuşmazlığı yok, bilakis sonsuz sadakatli. Valla, billa, talla hakikat bu hatta
hakikatin öpözü. Velakin o da bir insan ve kuşkusuz onurlu yaşamak en büyük
hakkı. Bu sebeple gerekli durumlarda fikrini beyan etme salahiyetine sahip. Ki,
bu fikirlerin hiçbiri de apartmana ve sakinlerine zararlı olan şeyler değil.
Ki, sonsuz masumiyet dahilinde spontane izhar edilen fikirler. Zira iştigal
ettiği işi en iyi o bilir. Yani apartman yönetiminin ve mukimlerinin nefsi
istek ve arzularını tatmin etmek gibi bir vazifesi de yok. Öbür taraftan nefsi
istek ve arzuları tatmin etmediği için öfkeyi celbetmesi gibi bir durum da söz
konusu olamaz ve olmamalıdır da. Ya olursa ve böylesi bir durum da bahçıvanlığı
nihayete erdirilirse ve hiç anlamayan birisi bahçıvan yapılırsa nolur? Yemin
ediyorum böylesi bir durumu Allah kabul etmez ve buna razı gelmez. Akıl isyan
eder, vicdan dayanamaz ölür bu durum muvacehesinde. Kurban olayım sizler söyleyin,
Allah, Muhammed, Kur’an ve İnsanlık aşkına sizler söyleyin buna yürek dayanır
mı? Bu nasıl iştir? Burada ahlak ve adalet var mıdır? O bahçıvanı ekmeğinden
etmek, hem de münhasıran nefsi sebeplerle bunu yapmak nasıl bir şeydir? Kurban
olduğum Allah’a ihanet değil midir bu? İnsanlık ilkelerine ihanet değil midir
bu? Nasıl yapılır ve kim yapar bunu? Allah’a yemin ederim ki, yazık, ayıp,
günah!
ADALETE SUSUZLUK
Vurun öldürün lan beni. İsterseniz tüm
haklarımı elimden alın. Gerçek niye var, niye varım ben ve kimim ben? Hatta
daha isterseniz yaşamak hakkımı alın elimden. Sürüm sürüm süründürün lan beni.
Kime garezim, kime kinim var benim? Kime dostum, düşmanıyım kimin? Ne kimseye
dost olduğum için yazıyorum, ne de düşmanı olduğum için tek bir kişinin. Hakkı
haykırıyorum sadece. Ben insanlığın, adaletin, sevginin, barışın, kardeşliğin,
aydınlığın dostuyum. Ezilenlerin, paylaşanların dostuyum ben. Düşmanıyım
zalimin, zulmün, esaretin, cehaletin, karanlığın, sekterliğin, düşmanlığın. Ve
düşmanıyım ezenlerin, sömürenlerin. Yerler, gökler, dağlar, taşlar, kurtlar,
kuşlar, çiçekler, böcekler, ormanlar, ağaçlar, sabiler, sübyanlar ve masivaya
dair her şey adalet diye ağlıyor. Yalan mı lan yalan mı? Yalansa, yaratan Allah
kahretsin beni. Gerçekse de, emrolunduğum gibi dosdoğru olmayacaksam, gerçeği
haykırmayacaksam pervasızca ve korkusuzca kahrolayım daha iyi. Bıktık ulan
sizin tiyatronuzdan. Sağcınızla, solcunuzla, islamcınızla, milliyetçinizle,
gazetecinizle, aydınınızla, şeyhinizle, kompradorunuzla hep birlikte, el ele,
kol kola oynadığınız tiyatronuzdan, ne inanıyorum ne de izliyorum yalan
fışkıran tiyatronuzu, bilakis tiksiniyorum. Hayat bir kere de insançocuklarına
bayram olsun lan. Hep size mi bayram olacak?
YÜCE SÖZLER
“”Yerler ve gökler ve arasındaki her
şey adaletin varlığı ile vardır, kaimdir.””
Hz. Muhammed (sav)
“”Allah, adaleti ve iyiliği emreder.””
Allah (cc)