Yalan mı bir garip ülke olduğumuz? Yalansa niçin her dem
‘’Burası Türkiye’’ der dururuz ve dediğimiz şeyler de gerçek olur, gerçekten
olur? Biz böyleyiz maalesef. Biz bize benzeriz, ne başkası bize benzer ne de
biz başkasına. Ama bu benzemezlik içinde biz en yüceyizdir ve bu yüzden biz
benzemeyiz kimseye ve bize bezeyemez kimseler de zaten. Kimse bize benzemek
istiyor mu acaba diye tek bir kez sormayız, düşünmeyiz ki sorsak. Böylece de
hep olduğumuz yerde sayar dururuz. Bir adım bile ileri gidemeyiz, geri gideriz
ama ilerisi yasaktır bize ve o yasağı koymuşuzdur kendi kendimize. Klişeleşmiş
birkaç atasözüdür dilimize pelesenk olan ama olan da oldurmaz bir türlü bizi,
çünkü hep yanlıştır olan ve öyle olduğu için yanlıştır olduracağı. Bin parçamız
vardır, bir türlü bir parçaya dönüşemeyiz. Ama hep bir parçayız diye edebiyat
yapar dururuz velakin yine de parçalanmaya devam ederiz, parçalanmamak adına
gayret sarfetttiğimiz vaki değildir. Birbirimizi yer dururuz, biz bizi yerken
başkası da hepimizi toptan yer bitirir. Akıllanmayız da, ama öyle bir
akıllıyızdır ki, aklımızla dünya bize boyun eğer. Tek bir sözümüzle herkesi
hizaya getiririz ama bu getirmenin mazide kaldığını ve anda mümkün olmadığını
idrak edemeyiz velakin anda oluyormuş gibi serap görmeye devam ederiz. Biz asla
suçlu olmayız, suçlu hep başkasıdır. Oysa açılıverse perde tüm dünya bizim
suçlarımızın altında kalır. Başkası bize tuzak kurar, biz tuzağa düşeriz ama
okları başka yöne fırlatırız. Biz hak yeriz ama bize hak yediren başkasıdır
kesinlikle, yoksa hak yer miyiz hiç, öyle şey olur mu? Biz iftira atarız ama
bize iftira ettiren başkasıdır, sümmehaşa iftira büyük günahtır ve her dem
tekrar eder dururuz bunu. Biz kötülük yaparız ama birisi muhakkak gelmiştir ve
dilimize, elimize, gözümüze, gövdemize, aklımıza, kalbimize kötülük
yaptırtmıştır, oysa ne münasebet canım namaz kılan hiç kötülük edebilir mi? Biz
bigünahız, biz çocuğuz! Ama öyle an gelir ki, biz herkesten büyüğüzdür ve bu
yüzden herkes bize düşmandır. Çünkü biz tek bir emrimizle tüm dünyayı dize
getiriyoruzdur ve bu durum da tüm dünyayı bize karşı birleştiriyordur! Oysa
öyle bir gün gelecek ve kendisini suçladığımız ve kendisinden şekvacı olduğumuz
şeytan diyecektir ki; ben sadece bir davetçiydim ve siz günaha batmaya dünden
hazırdınız, benim nidamı bekliyordunuz, şimdi nasıl olurda beni
suçlayabilirsiniz? Ama suçlarız, zira böyle şeylerde çok mahirizdir. Solcumuz,
dine düşmanmış gibi bir algı oluşturmuştur kendi kendisi üzerinden ama faşist
emperyalizmle kavga ettiğini iddia eder. Ne gariptir ki kompradorlarla teşrik-i
mesai yapar da yoksullara bol kepçe dağıtmayı unutmaz, nasıl dağıtacaksa,
nereden dağıtacaksa, kimin çaldıklarını alıp verecekse? Kahir ekseriyetleri
kompradordurlar ama ezilmişlik edebiyatı yaparak pay kapma derdindedirler.
Milliyetçimiz, kimliğinden bihaberdir, Türklüğün T’sini bilmez ama diline
iliştirilen sloganlarla büyümüştür ve Tanrı Dağı kadar Türk, Hira Dağı kadar
Müslümandır ama nice dağların altında kalmıştır ve inleyip durmaktadır, mütemadiyen
bekadan söz eder durur kendisinden bihaber, bekanın ne olduğunu ve nasıl temin
edileceğini bilmez, bilakis bekayı daha da tehlikeye sokacak şekilde hareket
eder ama öyle haykırır ki sanki insanlık korkup kendi önünde diz çökecektir. Oysa
acımanın suskunluğu vardır yüzlerde! Milletin suskunluğunun, korkusundan ve
kendisine inandığından olduğunu sanır. İslamcımız, dinin d’sinden bihaberdir
ama cennete gidecek yegâne tayfa kendileridirler. Dini tebliğ etmek gibi bir
görevleri olduğunu, böyle bir görevleri olduğu için daha hassas davranmaları
gerektiğini bir türlü idrak edememiştir. Allah’ın ayetinden söz edersin, korkar
ve hemen türlü yaftalarla seni korkutmaya teşnedir, ayetin kendisine karşı
kullanıldığı sanrısıyla hafakanlar basar kendisini, kendisi korkak olduğu için
karşısındakini de korkutacağını sanır. Allah doğruyu söylemeyi emretmiştir ama
onlar doğruyu söyleyeni dokuz köyden kovarlar. Cemaatçimiz, imandan söz eder,
imanları kurtarmaya namzettir ama henüz şeyhinin eteklerinden kurtulup Allah’a
perestiş etmeye vakti yoktur. Kendi ahlakını Allah’ın ahlakının önüne
geçirmiştir ama bitevi Allah ahlakından söz etmekten de geri durmaz. Batıl ve
bidatler içinde boğulmuştur, gerçek dini izah ve izhar etmeye çalışanı tövbeye
çağırır, tövbeye diğerlerinden ziyade kendisinin muhtaç olduğunu bilmeden.
Politikacımız, kendisinden başka kimsenin bizi kurtaramayacağını terennüm eder
durur ama yağmur yağarken küpünü doldurma derdindedir gizlice. Bu ülkeye her
türlü belanın, musibetin, sefilliğin, sefaletin, esaretin, cehaletin,
sekterliğin, karanlığın, her nev’inden yobazlığın kendisi yüzünden çöküp
kaldığını bilmez, belki de bilir de söylemez ama bilecek kadar aklı olduğunu
sanmıyorum. Kemalistimiz, Mustafa Kemal Atatürk der başka bir şey demez ama ne
gariptir ki Mustafa Kemal Atatürk’ü de bilmez. Bir türlü Mustafa Kemal
Atatürk’ü ticaret malzemesi yapmaktan kurtulamaz. Zaten her şey herkes için bir
ticaret malzemesi olmuştur bu ülkede. Olgular kasaları doldurmak için birer
araçtırlar. Gazetecimiz, kukladır, taşerondur. Aydınımız, cahillerin cahilidir,
zırcahildir, karacahildir ve karanlıktan başka ürettiği hiçbir şey olmaz.
Basınımız, resmen kötülüklerin, pisliklerin fışkırdığı bir bataklıktır, yalan
çöplüğüdür, hakikatin mezarıdır. Halkımız ise, tüm bunlara inanmaya teşnedir,
cahildir ve cehaletiyle bunları besler durur ve tek bir şikâyette de bulunmaz.
Kendisinin yaşadığı görülmemiştir ama niceleri yaşatmak için yaşamından
feragatte bulunmuştur. Bu milletin, bu ülkenin, bu devletin iyi, temiz, güçlü,
güzel, hür ve bağımsız olması için namusluca, şereflice, insanca kavga verenler
ise her daim tehlikelidirler, kötüdürler, ekarte edilmesi gereken yaratıklardır
ve hepte böyle olmuştur, böyle görülmüştür ve gereken de yapılmıştır
maateessüf. Biz böyleyiz, bir garip milletiz, bir acayip ülkeyiz. Niye ve nasıl
böyleyiz, böyle olmuşuz tek bir kişi de bilmez ama hep bilirmiş gibi laf
salatası yapar dururuz. Biz hiçbir zaman yüksek olamayız, büyük olamayız ve
kimse de bize benzeyemez! Biz bir birimizle iletişim kurmayı bile beceremeyen
bir millet ve hiçbir işi doğru düzgün gitmeyen bir ülkeyiz maalesef. İlk taşı
günahsız olan atsın desek, kim cesaret edebilir? Yazık!
NOT: Pazar
sabahı yazısıydı ama mümkün olmadı.