Bendenize kızanlar, höykürenler şunu
bilecekler kardeşim; topraklar Allah’ın topraklarıdır, üzerinde insanlar
yaşayabilirler, tamam Allah toprakları insanlara emanet etmiştir ve insanlar
topraklar üzerinde yaşamak hakkına sahiptirler velakin toprakların mülkiyeti
Allah’a aittir. Hiçbir insançocuğuna ait olan topraklar üzerinde yaşamıyorum.
Hiçbir insançocuğunun su kaynaklarını kullanmıyorum. Hiçbir insançocuğunun
rızkına göz koymuyorum. Hiçbir insançocuğunun hayatına kastetmiyorum. Toprakta
Allah’ındır. Sularda Allah’ın sularıdır. Hayatta Allah’ındır, rızıkta
Allah’tandır. Ha Allah’ın bunlara ihtiyacı mı var denilebilir? Kuşkusuz yoktur,
O halketmiş ve insan kuluna tevdi etmiştir şeyleri ama kul insan da onu nefsine
ve kafasına göre kullanamaz, dilediği gibi tasarrufta bulunamaz, münhasıran
kendi inhisarına geçiremez ve bunları mutlak şekilde mülkleştiremez. Tüm bunlar
kendininmiş gibi davranıp ve bunları nefsine göre kullanıp kulları
kullaştıramaz, köleleştiremez. Öyleyse kullara kulluk yapamam, hiçbir beşeri
otoriteye boyun eğemem. Ha yerin kanunları mı var diyeceksiniz? Eyvallah derim,
ama o yerin kanunları da bir göğün kanunları üzerindedir ve üzerinde bulunduğu
kanunlara mugayir olarak işletilemez. Tamam, insan işletecek elbette, tamam
Allah müdahale etmeyecek, tamam insanlığın da tabi olacağı yer kanunları olmalı
amma velakin beşeri kanunlar hiçbir zaman hakikat kanunlarının üzerinde olamaz
ve hakikat kanunlarına mugayir şekilde işletilemez. Ne yani kafana göre bir
şeyler üreteceksin, bu bir şeyleri birleşik güç oluşturup insanlık üzerinde
tahakküm kurmak için kullanacaksın ve bendeniz de eyvallah edeceğim ve boyun
eğeceğim öyle mi? Hadi ordan! Hiçbir insançocuğu yaşamak hakkımı da, rızkımı da
elimden alamaz. Kimin haddidir böyle bir şeye yeltenmek? Hangi sebebe binaen
böyle bir şeyi yapabilir? Böyle bir salahiyeti kim tevdi etmiştir ona? Yapamaz
kardeşim yapamaz, yapmamalı, yapamamalı, yaptırılmamalı. Hiçbir şekilde, hiçbir
sebeple yapamaz. Hiçbir yapı da yapamaz bunu ya da böyle bir şeye alet edilemez.
Bendenize verilen yaşamak hakkını ve rızkı nasıl gasp edebilir herhangi bir
insançocuğu? İzin vermemeliyiz kardeşim. Biz izin verirsek olur böylesi
düzenbazlıklar, biz izin vermezsek bir adım bile attırmayız ama yeter ki biz
bizi bilelim ve içimizde ki derin gücü ortaya çıkaralım. Biz insançocukları
olarak hakkımızı bilmiyoruz, bilsekte aramıyoruz, hakkımızın gasp edilmesine
zımnen razı geliyoruz. Çünkü biz kendimizi bilmiyoruz, Allah’ı bilmiyoruz,
hakikati bilmiyoruz. Kulların kulluğunu yapmaya alışmışız. Karanlıkta yaşaya
yaşaya karanlığa alışmışız. Aydınlığı görünce gözlerimiz kamaşıyor ve yine
gerisin geri karanlığımıza çekiliyoruz. Ama behemehâl içinde bulunduğumuz
karanlıktan çıkmalıyız ve artık hiçbir yapıya, metaa, şahsa kayıtsız şartsız,
hesapsız kitapsız boyun eğmemeliyiz. Çünkü boynumuz bir kez eğildi mi bir daha
doğrulamıyor. Ne yani, birileri Allah’a ait topraklarda diledikleri gibi
hareket edecekler, istedikleri gibi at koşturacaklar ama başkaları da öylece
bakınacak, susup oturacak ve her türlü zulme, haksızlığa, sömürüye boyun
eğecek, yok öyle yağma diyeceğim ama maalesef var öyle yağma ama insan yok
Allah’ın topraklarında.
Kafa değişecek kardeşim kafa. Kafa
değişmedikçe değişecek hiçbir şey yok. Tüm gövdeyi o kafa yönetiyor kardeşim. Her
şeyi kafa üretiyor kardeşim. O kafa var ya o kafa çok değerli kardeşim ama
değerini, kıymetini bilmeli. Karanlıkta o kafanın içinde, aydınlığı üretecek
olan da o kafadır. Önce kafalarda sarsıcı ve acıtıcı bir devrim yapmak icap
eder. Kafa da devrim olmadıkça gövde çürümeye mahkûmdur. Kafa hareket etmezse,
teori üretmezse; gövde sarsılmaz, eyleme geçemez. Nihayet kendimizi tekrar eder
dururuz. Ki her şeyde öyle de oluyor. Ivır zıvırla iştigal edilmeyecek ama
ediliyor maalesef. Mütemadiyen kâğıt kürek çoğaltıyoruz her işimizde,
kurduğumuz sistemler üzerinde yeni modüller açıyoruz, insandan kopuk planlar
vb. bilmem neler üretiyoruz, insanı insanla bir türlü baş başa bırakamıyoruz.
İnsanı saçma sapan şeyler içinde göz göre göre boğuyoruz. Hiçbir zaman asıl
meseleyi ortaya koyamadık, bunu yapamadığımız içinde sorunu tespit edip çözüm
üretemedik. Her daim kısır meselelerle iştigal edip durduk. Varlığın öznesini
bir türlü keşfedemedik ve o öznenin yüklemini bir türlü bulamadık. Nihayet
sığlıklar, yavanlıklar, basitlikler içinde çakıldık kaldık ve boğuluyoruz. Niye
fikir üretemiyoruz? Niye büyük mucitler çıkaramıyoruz? Niye küresel bazda isim
yapacak çapta bilim adamlarından yoksunuz? Niye gerçekten kaliteli
aydınlarımız, büyük sanatçılarımız yok? Niye âlim dediklerimiz din cahili? Ki
her şeyden öte niye büyük insanlara sahip değiliz? Çünkü hepsi nato kafa nato
mermer kardeşim. Politikacımız dersen, yağmur yaparken küpleri doldurma
derdinde oldu her devirde. Yani devrin adamı oldu ve devirmediği çam kalmadı. Ayaklarımızın
önüne bir top atılıyor, nerden ve niçin atıldığını, kimin attığını sormadan,
öğrenmeden, bilmeden peşinden koşturup duruyoruz. Bir türlü ne yapacağımızı
bilemiyoruz, çünkü bilmek istemiyoruz. Kafamız müsait değil! Dünya neyle
iştigal ediyor, biz neyin peşinden koşturuyoruz? Bir dakika durup düşünmüyoruz,
sormuyoruz, sorgulamıyoruz. Önümüze bir sorun yumağı bırakıveriyorlar, ahmakça
onu çözmeye çalışırken, zamanımızı buna hasredip, eforumuzu buraya harcarken,
sorunlar yumağını önümüze bırakıverenler daha büyük işlerle iştigal ediyorlar,
insanlığın kaderine dokunuşlarda bulunuyorlar, eforlarını varoluş yolunda
sahici ve anlamlı eylemelere sarfediyorlar. Ve biz öylece bakınıyoruz, küçük
işler peşindeyiz! Sonra da insanlık sömürülüyor, halkların kaynakları
yağmalanıyor diye bağırıyoruz. Bağırmak keşke haklı çıkmak demek olsaydı! Sen
boş işlerle uğraşırken, elin insanı dolu işlerle uğraşır ve üretiyor, üretirse
de elbette sen hem tüketeceksin hem de tüketirken tüketilen sen olacaksın. Kafalarımızı
karanlıktan çıkarmalıyız!
Bakınız kardeşlerim! Bizleri, biz
insançocuklarını, sözde politikacılar, sözde âlimler, sözde aydınlar, sözde
gazeteciler, her türden sözde sanatçılar, sözde şeyhler, yalanın merkez üssü
olan yazılı ve görsel basınlar, kifayetsiz bürokratlar hastalandırdılar,
cahilleştirdiler ve karanlığın ortasına bırakıverdiler. Bunlara inanmayın
kardeşlerim. Bunların hepsi birbirleriyle iltisaklıdırlar. Ama birbirlerinden
kopuklarmış gibi, birbirleriyle ilişki ve iletişim içerisinde değillermiş gibi
poz verirler. Çünkü hepsi birleşik güç olarak ürettikleri tefessüh etmiş
kültüre hizmet ederler ve sizlerin de o kültürün taşıyıcısı olmanızı isterler.
Ama hiçbir şeyin de farkında olmanızı istemezler. Ta ki evlatlarınızın
hayatlarını bile şimdiden kirletirler ve ipotek altına alırlar. O kültür,
emperyalizmin kendisini pazarlamak için ürettiği kültürdür. Bilakis sizleri
asla sevmezler. Bunların üzerlerinde öyle ağır bir vebal vardır ki, asla
altından kalkamayacaklardır. Bunların dünyasında değerli olan değersiz,
değersiz olan değerlidir. Bunların, ezilen, sömürülen, gadre uğrayan insanlığa
borçları vardır ödemek zorunda oldukları ve bir gün mutlaka ödeyecekleri. Bakınız
bunlar bu ülkede olup biten nice şeylerden haberdardırlar ama sizleri asla
haberdar etmezler, zira uyanmanızı istemezler. Her şeyin gördüğünüz gibi
olduğuna inanmanızı arzularlar. Çünkü siz uyandığınız vakit bunların hiçbir
anlamları kalmayacaktır. Hakikat ortaya çıkarsa yalanın hükmü kalır mı? Asıl
tebarüz ederse, fotokopinin işlevi kalır mı? Siz uyandığınız vakit, bunlar
korkudan çil yavrusu gibi dağılacaklardır. Büyük bir gürültüyle ürkmüş eşeğe
döneceklerdir. Bunlar için hayat zevkten, eğlenceden, yiyip içmekten, giyip
gezmekten ibarettir. Bunların hayatlarında anlam yoktur. Bunların hayatlarında
erdemden emare bulunmaz. Bunlar karanlığın çocuklarıdırlar! Sizler aydınlığın
evlatları olmak istiyorsanız, karanlığın çocuklarının karanlık
egemenliklerinden kurtulmanız önkoşuldur. Hiçbir zaman istediğinizi
alamazsınız, ne verdiyseniz size o verilecektir.